Paylaş
Referandum bitmişti. Artık Üsküdar halkına bir ‘İçki bölgesi’ hediye edilebilirdi. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
AKP , CHP’nin tüm uyarılarına rağmen Soyak Camisi’nin burnunun dibinde olan Dubai sermayeli ‘Emaar Square’ adlı AVM’yi ve ‘Akasya’ adlı AVM’yi içki bölgesi ilan ederek, aynı durumdaki ‘Capitol’ adlı AVM’yi dışlamıştı. Halbuki, bu AVM’lerde turistik yer olan restoranlarda içki ruhsatı zaten vardı. Bu arada konu meclise Belediye Başkanı Hilmi Türkmen tarafından getirildi. Kanunun ilgili maddesi “Komisyondan karar çıkmaması halinde meclis başkanı tarafından konu meclise getirilebilir” dese de belediye başkanının aynı zamanda meclis başkanı olduğunu unutmamak lazım. Esas önemli soru şu olmalı: “Neden komisyonda bu konu görüşülmedi?” Sebebini anlamak zor değil. Çünkü AKP’li komisyon üyeleri imza atmak istemediler. Söz uçar yazı kalır çünkü. Ancak AKP’li Üsküdar belediye meclis üyeleri, meclis kararına ‘İçki ruhsatına’ izin imzasını topyekûn atmış oldular. Kısaca tarihte ilklerden birisi Üsküdar’da yaşandı. Böylece Dubai sermayesi alkol müsaadesini aldı. Halbuki yıllarca içki ruhsatı vermemeyi ilke haline getirdik falan diyerek direnmenin ne anlamı vardı? Nerede kaldı o dik duruşunuz?
Türkiye, AKP’nin de zaman zaman sığındığı laiklik üzerine kurulmuştur. Özü, devlet İşleri ile din işlerini karıştırmamaktır.
Dini siyasete alet edenlere duyurulur. Sözlerim, AKP içindeki muhafazakâr, dinini kendisi ve Allah için yaşayan, başkalarının özgürlüklerine karışmayan arkadaşlarıma değil elbet.
Ercan ERDEM/ÜSKÜDAR
GÜNÜN SÖZÜ
‘Bazı insanlar makamlarını yüceltir, bazı insanları ise makamlar yüceltir’
(Anonim)
KARAÇAM’DAN 2019 PROJESİ
ESKİ bankacılardan Burhan Karaçam’ın ‘Hoşuma giden şeyler’ başlıklı yazısındaki önemli bir öneriye dikkat çekmek istiyoruz:
“Referandumda refahın yüzde 66’sını elinde tutan (dikkat ettiniz mi, salt çoğunluktur) şehirler hayır diyorken, bu ülkeye evet gömleği giydiremezsiniz. Tutmaz. Üç büyük şehirden çıkan hayır, bütün oranlar arasında en önemlisi. Herkesin aksine, beni ülkeye bağladı. Asıl şimdi bence ayağa kalkma vakti. Çünkü arkamızda aslında yüzde 66 var. 2019’da yapılması gereken ne olmalıdır? Yapılacaklar basit; bu kitleyi hak edecek, genç, diri, gözlerinden hırs, arzu, tutku akan bir lider. Ve 2019 başkanlık... Ardından 3 sene restorasyon, ardından yeniden parlamento... Bunu istemek zorundayız.”
BİLİYOR MUSUNUZ?
- SARIYER Belediyesi’nin ‘Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü’nün 14 Mayıs’ta Kireçburnu Haydar Aliyev Parkı’ndaki törenle Murathan Mungan’a verileceğini...
- MURATPAŞA Belediyesi’nin düzenlediği perşembe günkü ‘Küreselleşme ve Türkiye’ sempozyumunun konuşmacılarının Ümit Uysal (başkan), Serdar Taşçı, Elif Uluğ, Murat Somer ve İsmail Saymaz olduğunu...
- 1937’den beri ilk yerel festival olarak kesintisiz devam eden tarihi Bergama Kermesi’nin 17–21 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirileceğini...
- TÜRKİYE Katma Değer Hareketi Derneği’nin düzenlediği I. Uluslararası Katma Değer Konferansı’nın 11 Mayıs’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılacağını...
SİYASETÇİ TAVIRLI OLMALIDIR
'BABIÂLİ Toplantıları‘nda Kılıçdaroğlu katılımcıların sorularına ilginç yanıtlar verdi. Gazeteci Zafer Arapkirli sordu. Ben 4 parçalı bir soru sordum. Sorular ve cevapları (mealen) şöyleydi:
- Yenikapı’ya gitmiş olmaktan pişman mısınız?
Hayır değilim. Oraya gitmem ve manifestomuzu orada da o kitlelere okumam gerekiyordu.
- Beştepe Sarayı’na gitmekten pişman mısınız?
Hayır değilim. O siyasi ortamda darbe girişimi sonrasında oluşan ortamda gitmek ve o toplantılara katılmak gerekiyordu. Gittim ve muhatabımın suratına her şeyi açık açık anlattım. Söyledim. Uyarılarımı da bizzat yapmış oldum. Pişman değilim.
- Anayasa değişikliğinin AYM’ye götürülmemesi doğru muydu?
Doğruydu çünkü daha önce benzer hukuki bağlamda aldıkları kararlar mevcuttu. Reddedileceği belliydi..
- 16 Nisan’da YSK’nın önünde kitlesel protesto etmemiş olmanız doğru mu?
O gece bu seçeneği de düşündük. Bu yönde çağrılar vardı. Arkadaşlarla değerlendirdik ve provokasyona alet olmama kararı aldık. Altından kalkılamayacak şeyler olabilirdi.
Siyasetçiler adil ve dürüst olmalı... Kemal Bey de samimi yanıtlar veriyor. Siyaset bazen zor kararlar almak zorundadır. Tavırlı olmak önemlidir.
DEİK, YENİDEN TOBB’A BAĞLANMALIDIR
İLERİ demokrasiden söz eden bu iktidar, demokrasinin olmazsa olmazı olarak bilinen böyle bir kurumu özelden alarak devletleştirmiştir.
Bu konunun önemini ve oluşan son durumunu, bir toplantıda, Sayın Erdoğan Toprak ile görüştüğümde, muhalefet olarak bir şey yapamayacaklarını söyleyerek işi geçiştirmiştir.
DEİK gibi böylesine önemli bir Kurulun 1000’nin üzerinde iş adamlarımızdan onların şirketlerinden oluşan üyesi bulunmaktadır ve bu Kurul söz konusu üyelerin ödediği paralarla çalışmalarını sürdürmektedir.
Devletleştirilen bu Kurul, bugün mevcut yapısıyla ve iş adamlarından sağlanan finansmanla, ticari amaçtan çok siyasi amaçlarda kullanılmaktadır.
Sonuç olarak eğer biz gerçekten ‘demokrasi’ye inanıyorsak, onun gereklerini yerine getirmemiz ve dolayısıyla STK’lara sahip çıkmalıyız ve de siyasi amaçla devletleştirilmiş bulunan DEİK’in yeniden sivilleştirilmesi gerekmektedir.
Ömer ALPAY
CUMHURİYET’TEN AÇIKLAMA; “YANLIŞLARA KAYITSIZ KALAMAYIZ”
CUMHURİYET Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç’in, 4 Mayıs günlü gazetemizde ve internet sitesinde Cumhuriyet Vakfı davasıyla ilgili yazıya karşı bir açıklama gönderdi; “yanlışlara kayıtsız kalmak mümkün değildir” dedi.
1. Dava, 18.02.2014 günlü toplantının iptali için açıldı. Nitekim Sn. Bayer kendi gazetesindeki habere baksa bunu görebilir. Bu nedenle 02.04.2013 günlü seçimin yenilenmesi söz konusu değil. Bunun önemi şurada: Sn. Bayer her ne kadar İnan Kıraç ve Nevzat Tüfekçioğlu’nun o tarihte yönetim kurulu üyesi olduğunu iddia etse de gerçekte 08.02.2014’ten önce Sn. Kıraç ve Sn. Tüfekçioğlu istifa etmişlerdi. Bu nedenle de yönetim kurulu üyelikleri söz konusu değildir. Davacıların istemesiyle bu istifalar yokmuş gibi yapılamaz.
2. 02.04.2013’te Mustafa Balbay ile İnan Kıraç’ın aynı statüde olduğu bilgisi yanlıştır. Sn. Balbay’ın toplantıya katılamama sebebi cezaevinde olmasıdır ve bu mücbir sebep olarak kabul edilmiştir. Sn. Kıraç ise önceden yapılan davete rağmen, kendi iradesiyle yurtdışına çıkmıştır ve bu bir mücbir sebep değildir.
3. Vakıflar Genel Müdürlüğü teftişleri ile ilgili verilen bilgiler yanıltıcıdır. Gerçekte 18.2.2014 tarihli toplantıya ilişkin usule uyularak alınmış tek bir rapor vardır. Başmüfettiş Mustafa Batu, uzun bir incelemeden ve Vakfımız adına sunduğumuz savunmaları aldıktan sonra toplantının usule uygun olduğunu belirlemiştir. Bunun üzerine eski yöneticiler Vakıflar Genel Müdürlüğünü de taraf göstererek söz konusu davayı açmıştır. Vakıflar GM, bu davaya verdiği cevapta, “haksız ve mesnetsiz” nitelemesini yaparak davanın reddini istemiştir. Ama sonra Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği kanalıyla gelen ve sonucun bildirilmesini isteyen bir yazıyla Vakıflar Genel Müdürlüğüne gönderilen imzasız bir başvuruyla, Vakfımızdan savunma alınma gereği de duyulmadan başka bir rapor daha düzenletilmiştir. En son olarak da 12 arkadaşımızı tutuklayan savcının beklentisini karşılayacak şekilde, mali teftişe gelen müfettişlerce isteğe uygun bir rapor daha düzenlenmiştir. Bu son iki raporun hukuksal hiçbir yanı yoktur.
4. Av. Suat Ballar’ın 1 Kasım 2016 tarihini taşıyan mütalaası dosyaya 6 ay sonra (27.4.2017’de) sunulmuştur. Bu 6 aylık gecikmenin nedenini anlayamadığımız gibi rapor sonucuna da çok şaşırdık. Zira Sn. Ballar’a ilk teftiş aşamasında biz de danışmış ve kendisi seçimi usule uygun bulduğunu belirtmiş, içimizi rahatlatmıştı. Nitekim teftiş sonucu da olumlu gelmiş ve kendisinden mütalaa rica etmemize gerek kalmamıştı. Bu konuda Sn. Ballar’ı taraf olmadığı bir tartışmanın içine çekmek istemediğimizi belirtmek isteriz.
5. 4 Mayıs tarihli yazısında Sn. Bayer “Karar kesinleşince 02.03.2013’teki seçim yenilenecek. Yeni seçimin yapılacağına hukuk kuralları açısından kesin gözüyle bakılıyor” diye yazdı. Görülebildiği kadarıyla İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararının onanacağına inanılıyor. Biz ise bu “emin olma hali”nin arkasında yatanın ne olduğunu bilmiyoruz. Ama bunun hukuksal bir dayanağı olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin en köklü medeni hukuk kürsülerinden, İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesinden iki hukuki mütalaa (bilimsel görüş) dosyada mevcut. Başmüfettişin yazdığı rapor ve bu mütalaalar “seçim usule uygun” diyor. Buna karşılık davacıların aldıkları mütalaalar ve usule aykırı da olsa iki müfettiş raporu da dosyada. Hukuken kanıtlanmış bir dava olmadığı kesin, en fazla bir çelişki var denebilir. Ama ilginçtir, bunun kalkması için ısrarla dosyanın bir bilirkişi kuruluna gönderilmesini istediysek de mahkeme de davacılar da buna yanaşmadılar. Bağımsız bir üniversite tarafından bilimsel bir yol gösterilmesinin neden istenmediğinin takdirini kamuoyuna bırakıyoruz.
6. Bu noktada Sn. Bayer’in en büyük yanlışına geliyoruz. Sn. Bayer yanılıyor ya da yanıltılıyor. Vakıf davası 12 arkadaşımızın tutuklu olduğu dosyayla bire bir ilgilidir! Bunun elbette hukuksal bir yanı yoktur, ama gerçek budur. Yoksa örneğin Vakıflar GM’nin son teftiş raporunun bize bile tebliğ edilmeden önce savcılık iddianamesine girmesi, sonra da söz konusu vakıf davasına girmesinin hiçbir açıklaması yoktur. Daha kötüsü ise davacıların konumudur. 12 arkadaşımız cezaevinde iken alelacele dosyayı bitirmek isteyen davacılar, o soruşturma dosyasında ihbar niteliğinde açıklamalar yapmıştır. Bir daha altını çizelim. Bu gazetenin yöneticiliğini yapmış Alev Coşkun, mali müşavirliğini yapmış Mustafa Pamukoğlu, yıllarca beraber çalıştıkları yönetici, yazar ve avukatlar Terörle Mücadele Şubesinin kodesindeyken aleyhe tanıklık yaptılar. Avukatları Namık Kemal Boya da onlara katıldı. Üstelik söylediklerinin hiçbiri de doğru değil. Bu nedenlerle vakıf kararının, arkadaşlarımızın tutuklu bulunduğu dosya ile ilgisinin olmadığı, sadece davacıları düştükleri müşkül durumdan kurtarmaya yönelik koca bir aldatmacadır.
Paylaş