Yalçın Bayer

Dilimiz, gücümüz ve zenginliğimiz... ‘87. Dil Bayramı’

26 Eylül 2019
MUSTAFA Kemal Atatürk, 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu’nu (TDK) tüzel kişiliği olan bir dernek olarak kurmuş ve Dil Devrimi’ni başlatmıştır. TDK, Atatürk’ün öncülüğünde ilk Türk Dili Kurultayı’nı 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda topladı, bilim ve sanat insanlarının yanı sıra yurdun her yerinden, her inanç ve kökenden yurttaşların da katıldığı kurultayda 26 Eylül, ‘Dil Bayramı’ olarak kabul edildi.

Türk dilinin özleşmesine, gelişmesine, Dil Devrimi’nin güçlenmesine katkıda bulunmak ve Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimi’ni sürdürmek için 1987’de kurulan Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sevgi Özel ev sahipliğinde bugün 18.00’de Ankara Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki törenle ‘Dil Bayramı’ kutlanacak. Özel, “Bireylerin, kitle örgütlerinin katılımı, Atatürkçü düşünceye inancımızı, 87. Dil Bayramı coşkumuzu katlayacaktır” diyor ve devam ediyor “Atatürk, eliyle yazdığı ‘vasiyetnamesi’nde Türk Tarih ve Dil kurumlarını güvence altına almış, ancak hukuk tanımaz 12 Eylül’cüler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun ‘vasiyetnamesi’ni çiğnemiş, kurumları kapatmıştır. Bu hukuk ayıbı 36 yıldır silinememiştir. Bu hukuk ayıbına karşın Atatürk’ün başlattığı, onlarca yurtseverin emek verdiği Dil Devrimi engellenememiştir; bugün dilimize devrimle kazandırılan yüzlerce sözcük devrim karşıtlarınca da kullanılmaktadır. Demek ki dilde devrim başarılı olmuştur. Günümüzde Türkçenin eğitim ve öğretimini belirleyecek tüm kural ve kurumlarda, Türkçenin gücüne ve olanaklarına güvenmeyen; bilimsel verileri ve bilimcileri dışlayan uygulamalar sürmektedir. Ne yazık ki inancı baskın kılan anlayıştan en ağır biçimde etkilenen alan eğitimdir; öncelikle ortak iletişim aracımız Türkçemizdir. İşte böyle bir ortamda 26 Eylül 2019’da 87. Dil Bayramı’nı kutlayacağız.”

ÖDÜLLER

Törende; İnönü Vakfına , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Bursa Çağdaş Eğitim Merkezi ve Kooperatifine, yazar Aytül Akal’a, öğretmen Ali Kınacı’ya, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ödülleri, Sunay Akın’ın gösterisinin yer alacağı törenle verilecek.

ŞEHİR HASTANELERİ NEDEN KENT DIŞINDA

ŞEHİR hastaneleri niye kentin dışına yapılır? İnsan kaza geçirir, kalp rahatsızlığı ve travma hali çok önemlidir. Acil’e götürülürken her şey olur. Gecikmeden kaynaklı sağlık hizmetine erişememe sürekli sorgulanır. Hastaya müdahalenin ilk dakikaları hastane kentin merkezinde ise pek sorun olmaz... Hastane dağ başına yapılmış ise krize müdahale etmek zordur; gecikme hastanın hayatına mal olur. Bugün yeni yapılan hastaneler, hastaya müdahalede çok yetersiz kalıyor. Sirkeci’den kalkıp Başakşehir’deki şehir hastanesine nasıl gidilecektir? Aynı şey Kartal Şehir Hastanesi için de söz konusudur. Şehir hastaneleri insanın olduğu yerde olur. Kapatılması düşünülen hastanelerin hangileri olacağını sormak gerekiyor. Bunların hiçbirinin kapatılmaması gerekmez mi?

Bunlar CHPli Dr. Ali Şeker’in Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sorduğu sorular nedeniyle geldi.

Şeker diyor ki: “2019 yılının ilk 8 ayı itibariyle şehir hastanelerine Bakanlık tarafından yapılan ödemelerin içeriği nedir? Bu ödemelerin her bir şehir hastanesi için ayrı ayrı tutarı ne kadardır? İstanbul şehir hastanelerinin inşaatlarının mevcut durumu nedir? Hastaneler hizmete girdiği zaman hangi hastanelerin kapatılacağı ve taşınacağı belirlenmiş midir? Sayıştay raporunda dile getirilen birim fiyat farkları arasındaki bu uçurumun sebebi nedir? Bu fiyat farklılıkları sebebiyle oluşan kamu zararı neden engellenmemektedir? Olası kamu zararlarının tespiti ve telafisi için bir soruşturma açılması düşünülmekte midir?”

TASARRUF...

Yazının Devamını Oku

Hukuk eğitimi nitelikli olmalı

25 Eylül 2019
YARGI alanında önemli düzenlemeler içeren teklif taslağı 1 Ekim’de Meclis’in açılmasıyla komisyon gündemine gelecek.

Pasaport, Avukatlık, Noterlik, Yükseköğretim, Hâkimler ve Savcılar, Terörle Mücadele, Türk Ceza, Ceza Muhakemesi, Çocuk Koruma kanunlarının da bulunduğu 15 kanunda değişiklik yapan ‘Yargı Reformu Stratejisi’ başlıklı 1. pakette, mevcut düzenlemeler ile yapılması planlanan yenilikler yer alıyor.

Avukat A. Erdem Akyüz, “Şu anda göze çarpan en önemli noksanlardan birinin öğrenimin her kademesinin, özellikle ‘hukuk eğitimi’nin nitelikli olması için kural ve koşulların getirilmemiş olmasıdır” diyor. Ve eleştirilerini şöyle sürdürüyor:

 

‘HAKSIZLIK OLUR’

- Eğitim sistemi değişmeden hukuk fakültelerinin 5 yıla çıkması doğru olmaz.

- Yeni ihdas edilen ‘hâkim yardımcılığı’nın hiçbir geçerli nedeni yoktur.

- Hukuk mezunlarından hâkim, savcı, avukat sınavını geçemeyen kişilerin adliyede katip, yazıişleri görevlisi, icra memuru veya polis olarak istihdam edileceğinin söylenmesi bu okul mezunlarına yapılan ağır bir haksızlıktır.

- Hâkim ve savcıların, görevleri nedeniyle yaptıkları işlerden ve verdikleri kararlardan ötürü hiçbir sorumluluğu yoktur. Hâkim ve savcılar verdiği yanlış, hatalı, gecikmeli kararlardan ötürü sorumlu tutulmalıdır.

Yazının Devamını Oku

En antioksidan meyve ‘aronya’ çıktı... Mantar balkonda yetiştirilebilecek

20 Eylül 2019
YALOVA Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü 1961 yılında 1.100 dönüm üzerinde kurulmuş, Türkiye’nin en önemli ve en büyük tarımsal araştırma ve geliştirme kurumu olarak biliniyor.

Toplam 152 personelden 76’sı kendi alanlarında uzman araştırmacılar; bahçe kültürleri konusunda özgün çalışmalar yapıyorlar. Tesisi dünkü ziyaretimizde Ar-Ge çalışmaları sonucunda şunu anladık: Mantar tohumu ve başta ‘reishi’ ve ‘istiridye’ mantarları olmak üzere birçok mantar çeşidi üretebiliyor. Artık insanlar filizlenmiş mantarları balkonlarda yetiştirebilecekler. Mantarcılık sektör toplantısına Ankara’dan TAGEM Genel Müdür Yardımcısı İhsan Emiralioğlu, Bahçe Daire Başkanı Gökhan Kızılcı ve Yalova’dan ilgili teknik personel katıldı. Güney Kore ile ortaklaşa 2014-2018 yılları arasında yürütülen mantar ıslahı çalışması sonrasında yeni mantar çeşitleri ortaya çıkarılmış. Yapılan testlerde yurtdışından ithal edilen çeşitlere göre daha verimli ve kaliteli olduğu açıklandı.

Yenikapı’dan Yalova’ya İDO ile gidince sola döndüğünüzde bir doğa harikası ile karşılaşıyorsunuz. Sanki bir ‘ağaç müzesi’... Atatürk’ün bir çınarın dalını kesmem deyip yürüttüğü köşk, kurum arazisi içinde. Enstitü müdürü Dr. Yılmaz Boz, uzun yıllar araştırma içerisinde olan bir yönetici, bizlere ilk ürün ‘aronya suyu’ ikram etti. Bir anlamda kızılcık suyunu andıran kekremsi harika rengi olan dünyanın en yüksek antioksidan içeriği olan meyveyi burada tanıdık. Enstitü bu konudaki araştırmalarına 2012’de başlamış, bu hafta başında hasat şenliğinin 3’ncüsü yapılmış. 23 çiftçiye 41 alanda aronya bahçeleri kurulmuş. Önümüzdeki yıllarda fidanlar tam verime geçtiğinde dekara yıllık 1-1.5 ton ürün alınması bekleniyor. Bu yıl hasadı yapılan ürünler 20-40 TL aralığında satılmış. Sağlık ve kozmetik üretiminde sıkça kullanılan aronyadan pasta, reçel ve meyve suyu gibi ürünler elde ediliyor.

Boz, aronyanın bağışlık sistemini güçlendirerek soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı metabolizmanın direncini arttırdığını, beyin ve sinir sistemini besleyerek yaşlanma ile mücadeleye yardımcı yüksek antioksidan kapasitesine sahip bir meyve olduğunu, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi dahil olmak üzere çeşitli hastalık ve radyasyon zehirlenmesi tedavisinde kullanıldığını, iyi kolesterol seviyesini arttırdığı gibi kalp hastalığı ve diğer kardiyovasküler problemlere karşı da kullanıldığını, hem gıda sanayisinde hem de eczacılık sektöründe kullanıldığını, ayrıca taze ve kuru meyve olarak da değerlendirilebildiğini anlattı. İlk fidanlar Almanya’dan getirilmiş.

Üzümün hardaliyesinin, resveratrolünün ve de kenevirin THC yağının kanserle mücadelesine aronyanın da katıldığını söyleyebiliriz. Sağlık Bakanlığı bütçesine genişlik getirecek ürünlerin gelişmesinin önündeki engeller açılmalıdır. Vergilerimiz daha verimli işlerde kullanılmalıdır.

ORHAN DURGUT’UN 100 BİN KARESİ

TÜRKİYE’de profesyonel fotoğrafçılığın henüz yaygınlaşmadığı bir dönemde birisi tüm birikimiyle donanımlarını kurup bulunduğu şartları zorlayarak ‘hava fotoğrafı’ çekmeye başlamıştı. Bu kişi Orhan Durgut’tu. Başlangıçta şantiye ve büyük inşaat firmalarının işlerine talip oldu, daha sonra uçuş güzergâhındaki sanayi tesislerinin hiç görmedikleri açıdan fotoğraflarını onlara sunarak takdir bekledi ve 1980’li yılların sonuna gelindiğinde Türk turizminin lokomotif ülkelerinden Avusturya başta olmak üzere Ege ve Akdeniz sahillerindeki doğal güzellikler ve tesisleri havadan fotoğraflayarak bu manadaki ilk ‘turizm tanıtım’ kataloglarına imza atıyordu.

İslam şehirleri projesinin ilk kitabı Özbekistan’ın egzotik şehri Semerkant, İpek Yolu’nun merkezi.

Yazının Devamını Oku

Ergene için önce kaynakları koruyun

19 Eylül 2019
Dün ‘Bulgaristan koruyor, biz yağmalıyoruz’ demiştik. Trakya’nın son durumunu çevreci dostumuz Göksel Çidem’den dinliyoruz:

Havası, suyu, toprağı ve insanıyla Avrupa’nın en değerli bölgesinden biri Trakya...

Trakya, Türkiye topraklarının 33’te biri yani % 3’lük bir kısmı. Ancak ülke nüfusunun yaklaşık % 20’si burada yaşıyor. Trakya’nın 3 ili, 3 denizi, 3 dağı, (Istranca-Korudağ-Ganos) 3 ormanı, 3 üniversitesi var.

3 ilin tek bir akarsuyu vardı. Ve bu akarsuyun beslediği verimli topraklar... Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın bile en önemli çökeltme havzalarından birisiydi. Ergene artık yok. Akarsu, ‘akarsıvı’ haline geldi. Bir zamanlar su değirmeni olan, balıkçılık yaparak geçimini sağlayan insanların olduğu, Türkiye’deki pirinç ihtiyacını karşılayan Ergene Havzası plansız yapılaşmalar uğruna yok edildi.

Ergene Havzası Koruma Eylem Planı yapıldı. ‘Ergene’yi temizliyoruz’ dediler. Milyon TL kaynak ayrıldı. ‘Temizliyoruz’ dedikleri kimyasal atıkları Marmara’ya derin deşarj yapacaklar. Marmara da can çekişecek. Su temizlendiyse, arıtmalar yapılıyorsa neden denize dökülür ki... Marmara’nın normal debisi 2 metreküp saniye. Şu anda Meriç Nehri’ne döküldüğü yer 8-10 metreküp saniye. Bu proje ile Marmara’ya her gün atık bırakılacak. Kalıcı olarak bulunan birkaç çeşit balık da birkaç yılda yok edilecek.

TAŞOCAKLARI SUYU YOK EDİYOR

Ergene temizlenecek ise önce kaynaklarını korumak gerekiyor. Şu anda kaynaklar üzerinde saymakta zorlandığımız taşocakları var. Patlatmalar ile su kaynakları yok ediliyor. Trakya’nın suları çarpık sanayileşme ve plansız yapılaşma uğruna yok ediliyor. Yok edilen sadece topraklar değil. Yaşamlar da kanser ile yok oluyor.

Istrancalar’ın 1/3’ü Bulgaristan’da. 2/3’ü Türkiye’de. Karşı tarafta çiçek koparmak, çadır kurmak bile yasak iken bizim tarafta tahribat had safhada. Onlar korurken ‘kamu yararı kararı’ alıyor. Biz ise taşocağına da, çimento fabrikasına da, altın madenine de ‘kamu yararı kararı’ alıyoruz.

TV’lerde hava durumunda

Yazının Devamını Oku

Bulgaristan koruyor biz yağmalıyoruz

18 Eylül 2019
TRAKYA Platformu Kırklareli Yürütme Kurulu üyeliğinden başka Trakya’daki birçok çevreci STK’nın en önemli ismi sayılan Göksal Çidem, Trakya, Istranca ve Ergene’nin son halini anlatıyor.

Köylülerin hayvanları için tankerlerle su getirmek zorunda kalmaları ayrıca bir yeni bir felaket, hep bunlar Trakya’nın suyunu İstanbul’a götürmek için oluyor. Bu konuya yarın devam edeceğiz.

Hafta sonu Kırklareli’nde ‘11. Yayla Bolluk, Bereket, Hasat ve Bağbozumu Şenliği’ vardı. Bir kere altını çizelim, bağ ve üzüm öndeydi, ‘Lezzet Yolu’ ya da ‘Bağ Yolu’ adları veriliyordu, artık ‘üzüm suyu’ndan elde edilen ‘şey’in ismi kullanılamıyor yasaklardan ötürü... Onun için, Atatürk’ün çok sevdiği ‘hardaliye’ demek de kesmiyor anlatılması gerekenlerin esas amacını... Ama o ‘şeyden’ bağcılardan ve ‘üzüm mühendis’inden öğrendik ki Türkiye butik şarap üretiminde İtalya’yı zorlamaya başlamış.

Türkiye yasaklarını aşsa 10.1 milyon dolarlık satışı 100 milyonu bulacaktır.

Ayrı bir yazı konusudur bu, bugün başını almış giden yasak içki üretimin nerelere vardığı hâlâ hesap edilmiyor. İktidar bu konuyu ciddiye almalıdır.

TBMM’ye sunulan bir raporda “Dünyada yıllık 75 milyon ton üzüm üretimi yapılıyor; Türkiye’nin bağcılıkta payı % 7 (bunun % 52’si sofralık, % 36’sı kurutmalık, şarap ve şıra için % 12) Fransa üretiminin % 99’unu, İtalya % 85’ini şaraplık olarak kullanıyor; kalan da sofralık... Uluslararası pazar için bu rakamların değişmesi gerekiyor. Katma değer deniliyorsa, Türkiye’de yeni nesil bağcılar bunu mükemmel yapmaya başladılar.

Türkiye’nin ilk bağ rotası olan ‘Trakya Bağ Rotası, Kırklareli Güzergâhı’ içerisinde yer alan ve Avrupa’da dikkat çeken işletmeler, sonbaharda bağbozumu turları düzenleniyorlar artık.

 

GASTRONOMİ TURİZMİ

Yazının Devamını Oku

‘Savaş suçları’ kavramına dikkat

13 Eylül 2019
BM’in son soruşturma değerlendirmelerinde ‘savaş suçları’ kavramı öne çıkarılıyor.

İçsavaşta, Sırp kasaplarına gaz verilip/göz yumulup binlerce masum boğazlandı, toplu mezarlar utancı yaşandı.

Aradan yıllar geçti, tetikçi olarak kullanılan ‘kasaplar’, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde hesaba çekildiler, akıbetleri malum.

Soçi, Astana süreçlerinde, cihatçı teröristleri ehlileştirmek ve bölgeyi katliamlardan sterilize etmek yükü Türkiye’nin sırtına vuruldu.

Son zamanlarda ‘savaş suçları’ kavramının BM raporlarında periyodik olarak öne çıkarılması hayra alamet değil!

Dikkatli/akıllı olmak zamanıdır.

Yarın Suriye’de işlenen ‘savaş suçlarını’ birilerinin göğsüne yaftalayabilirler. C. KAZANCI

İNGİLİZCEDEN ÖNCE TÜRK DİLİNİ İYİ ÖĞRENECEĞİZ

PROF

Yazının Devamını Oku

Gençlerimiz mühendislik eğitiminden uzaklaşıyor

12 Eylül 2019
Üniversite giriş sınavlarında bir zamanların parlak mesleği mühendislilk kontenjanlarının doldurulamayış sebebi, ülkede yatırımların durmuş olmasıdır. İnşaat sektörünün gerileyişi ve her önüne gelenin “Ben de mühendisim” diye konut inşaatına soyunmasıdır. 1950, 60 ve 70 yılların kuşakları yatırımlarla Türkiye’yi bezemişlerdir. Üstelik tesisleri yaparken, bunların nasıl yapıldığını da öğreniyorduk.

İngilizler son yıllarda mühendisleri Türkiye ve Hindistan gibi ülkelerden almaktadırlar.

Bir gazete haberinde, bu konudaki bir makalede gençlerin mühendislik yerine yazılımcılığa yöneldikleri anlatılmaktadır. Yazılımcılık ‘mühendislik’ değildir. Yazılımcı olmak için 4 yıl okumak gerekmez, 2 yıllık MYO veya teknik lise tahsili yeterlidir. 4 yıllık eğitilen elemanlar pahalıdır. Evet, Türkiye’ye 200 bin yazılımcı gereklidir.

Ülkeler yazılım ligini şöyle sıralayabiliriz:

1.küme: ABD, Japonya, Kore, Hindistan, AB ülkeleri (İsrail, İrlanda, Finlandiya 600 milyar dolar ciro yapanlar)

2.küme: Meksika, Brezilya, Rusya, Macaristan, Çekya, Çin.

3.küme: Bulgaristan, Ukrayna, Filipinler, Arjantin

4.küme: İhracatı 250 milyon doların altındakiler (Türkiye, Mısır, İran, Endonezya, Küba, Ürdün ve El Salvador.)

Aslan ÖZMEN 

Yazının Devamını Oku

‘Rock’çı İmam’dan Diyanet’e tepki

11 Eylül 2019
Rock müzik tutkunu olan Ahmet Muhsin Tüzer, Antalya’nın Kaş ilçesinde imamlık yapıyordu.

Kamuoyunda ‘Rock’çı İmam’ olarak biliniyor. Portekiz’de bir müzede konser vermesi için teklif aldı fakat Diyanet karşı çıktı. Konserinin ardından ‘basına açıklama yaptığı’ gerekçesiyle kınama cezası aldı, 10 ay önce imamlık görevinden alındı. Tüzer, kararın iptali ve yürütmenin durdurulması için yargıya başvurdu. Şu an işsiz, mahkemeden gelecek kararı ümitle bekliyor.

Köşemiz aracılığıyla Diyanet’e sesleniyor:Beni acımasızca ihraç edenlerin maşeri vicdanları hiç sızlamadı? Ayrıca hukuka, Anayasa’ya ve evrensel değerlere göre de suçlu olduklarını bilmiyorlar mı? Bendeniz 2 defa Amerika’da ve 1 defa da Portekizde konser vermeme ve uluslararası bir albüme imza atmama rağmen benzer destek ve talebi sizlerden maalesef hiçbir zaman göremedim, aksine dışlanmak istendim.

Beni karalamak, susturmak ve engellemek isteyenler benim gibi hizmet aşkıyla yanıp tutuşan, proje üreten, insanlara faydalı olmak için çaba gösteren gönül insanlarını da dışlayıp, susturarak hatta ihraç ederek güya inandıkları inanca, töreye ve itikada hizmet ettiklerini zannediyorlar.

Ne diyeyim! Allah onları affetsin. Benim mücadelem sizle değil, size dair.”

 

İBB’DE İMAR HAREKETLERİ AYNI HIZLA SÜRÜYOR

8 Eylül Pazar günü Canan Kaftancıoğlu başkanlığındaki CHP grup toplantısında neler oldu? Söz alan 15 konuşmacının tümü, Ekrem İmamoğlu’na dönük eleştirilerde bulundular. Başlıca şikâyetler, İBBdeki gelişmelerden haberdar olunmadığı ve gündem dışı konuşmalara izin verilmediği noktasında idi. Bazı belediye başkanlarının İmamoğlu’ndan randevu alamadıkları, bazılarının da makam odasının önünde bekletildikleri gibi yakınmalar da dikkat çekti. En önemlisi, tüm meclis üyeleri ile kucaklaşacağını söyleyen, hatta İstanbul’u AKP’li meclis üyeleri ile yöneteceğini beyan eden Ekrem İmamoğlu’na sorulan bir soru da şuydu:

“CHP grup toplantılarına niye katılmıyorsunuz?”

Yazının Devamını Oku