Yalçın Bayer

45 yıllık bir öykü: Akkuyu

16 Ekim 2019
Nükleer Karşıtı Platform (NKP) en önemli toplantılarından birisini Mersin Mezitli’de gerçekleştirdi. Toplantının ana teması ‘Nükleer Tehlikeye Karşı Mersin Buluşması’ idi. Geçen pazar günkü toplantının katılımcıları arasında sadece aktivistler değil, nükleer fizikçiler de vardı.

Mersin’in saygın siyasetçisi Aytuğ Atıcı’nın yönetimindeki toplantı 10 saat sürdü. Konuşma yapan akademisyenler arasında Dr. Ful Uğurhan, Gazi İpek (EMO Genel Başkanı), Dr. Umur Gürsoy, avukat Mehmet Horus, ABD’deki Turks-Caicos adasında yaşayan Prof. Dr. Hayrettin Kılıç, Prof. Dr. Aziz Konukman ve Derman Boztok vardı. En eylemci isim, 25 yıldan beri insanlık için çalıştığını ve yurtiçinde ve dışında birçok saldırıdan canını kurtarabildiğini anlatıyor. O kadar çok şey anlatıyor ki insanın başını döndürüyor. Akkuyu için 15 davanın açıldığını, dosyasının 13 bin 500 sayfayı bulduğunu söyledi. Türkiye ve nükleer santral hikâyesi ilk olarak Ecevit hükümetinde, Deniz Baykal’ın Enerji Bakanlığı döneminde başlamış. 1974’lerde petrol krizinin başlaması buna etken olmuş. Hükümet programında da yer almış. Peki Mersin/Akkuyu neden tercih edilmiş? Sebebi, Soğuk Savaş döneminin en büyük düşmanı Sovyetler Birliği’ne en uzak nokta olması... 1980’lerden sonra petrol fiyatlarının düşmesi ile pahalı olan nükleer santral projesi rafa kalkar, AKP’nin iktidara gelişine kadar... Bunların öyküsü TMMOB Elektrik Mühendisler Odasının 2013 ve 2016 tarihli ‘Nükleer Enerji Raporu’nda çok ayrıntılı olarak yer alıyor.

Nükleere karşıt görüşlere sahip 20’ye yakın akademisyen, ekonomist, hukukçu konuştu.

Avukat Alpay Antmen, nükleer santralların insan sağlığına, çevreye ve doğaya zararlı olduğunu söyledi. Konuşmacılardan bazıları, NKP’nin mücadele gücünün giderek arttığını söylediler. Platformun amacı “nükleer santrallar konusunda kamuoyunu doğru ve zamanında bilgilendirmek, yanlış ve yanlı bilgileri engellemek, toplumsal bilinç ve refleks yaratmak” olduğu açıklandı. Konuşmalar ve ortaya konulan veriler biz gibi çok kişiyi etkiledi.

10 saatlik toplantıyı dikkatle yöneten Dr. Aytuğ Atıcı kapanış konuşmasında şöyle bir öneride bulundu:

“Türkiye’de 9 kurumdan oluşacak NKP’nın yeni yapısında Elektrik Mühendisleri Odası, Türkiye Tabipler Birliği ve Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere; Mersin, Sinop ve İğneada’da (Kırklareli) kurulacak üç NKP ve örneğin TEMA gibi saygın STK’lar bulunmalı...”

KİMLER KONUŞTU?

Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) 2006 tarihinden beri sekretaryasını yürüttüğü NKP’nin ‘Nükleer Tehlikeye Karşı Mersin Buluşması’ etkinliğinde TMMOB Temsilcisi Ufuk Ataç, TTB Temsilcisi Bülent Nazım Yılmaz, DİSK Temsilcisi Tayfun Görgün ve NKP Mersin Temsilcisi Emre Üresin; KESK Temsilcisi Elif Çuhadar, Osman Koçak, Hayrettin Kılıç, Zeki Karataş konuştular; Mersin NKP Temsilcisi Ful Uğurhan ve Sinop NKP Temsilcisi Mine Batur ile yerel temsilciler Mersin ve Sinop’ta nükleer santrallar konusunda yapılan çalışmalara ilişkin bilgi aktardılar. Mersin NKP dönem sözcüsü Emre Üresin ve NKP İstanbul Temsilcisi Erhan Karaçay ile Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya ve CHP milletvekili Alpay Antmen de konuştular. 

YENİ ENERJİYE İHTİYACIMIZ YOK

Yazının Devamını Oku

Pompeiopolis antik kenti Taşköprü’yü heyecanlandırdı

11 Ekim 2019
Batı Karadeniz’de, Taşköprü’de Pompeiopolis antik kentini kaç kişi biliyor? İsmini kurucusu olan meşhur Romalı kumandan Pompeius Magnus’tan (MÖ 106–48) aldığı biliniyor. Pompeius, Pontus Kralı VI. Mithridat’ı MÖ 66 yıllında yenince, Karadeniz bölgesinin iç kısımlarında yedi yeni şehir kurdu; bu kentlerin en büyüğü de kendi adını verdiği Pompeiopolis... Öyküsü uzun. Bugünkü Taşköprü ise 13. yüzyılda Pompeiopolis’in karşısında, nehrin diğer tarafında kurulur. Pompeiopolis’ten aldığı belki de en önemli miras bugün modern kente adını veren tarihi taş köprüdür.

- 1801 yılında Sinop’taki Fransız konsolos Pascale Fourcade tarafından yeniden keşfedildi, ancak ilk kazılar 2006 yılında başladı. Günümüzde Kastamonu Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Dr. Tayyar Gürdal’ın bilimsel danışmanlığında kazı devam ediyor.

- Pompeiopolis’e her yıl İtalya, Almanya, Kanada, Polonya ve Romanya gibi ülkelerden uzmanlar gelip çalışmalarını sürdürüyorlar. Karadeniz arkeolojisi için büyük bir eksikliği gideren Pompeiopolis kazıları, Karadeniz’in diğer kıyı ülkelerindeki bilimsel araştırmalar için de referans noktası durumunda.

- Neredeyse sıfırdan kurulan bir Roma kenti olarak Anadolu’daki Romalılaştırma politikasını anlamak için de önemli. Bugüne kadar yürütülen kapsamlı topografik ve jeofizik çalışmalarla tiyatro, mozaiklerle kaplı bir villa, odeon, hamam, tapınak ve olasılıkla oldukça erken dönem bir kilise olan yapılar tespit edildi. Kazılar yürütülüyor ama maalesef kaynak sıkıntısı nedeniyle son sezonlarda iki alana odaklanıldı: Tiyatro ve villa. Villada çalışmaları yürüten Roma Tre Üniversitesi’nden Prof. Dr. Luisa Musso ve ekibi kazılarda, restorasyon ve konservasyona her yıl yaklaşık 30 bin Euro harcandığını söylüyor.

- Yalnızca Taşköprü için değil, tüm bölge için önemli olan Pompeiopolis kazılarının kuşkusuz en büyük destekçisi Taşköprü Belediyesi. Ören yerinin güvenliği, ziyaretçilerin karşılanması için üç güvenlik görevlisi ve bir arkeolog görevlendirilebildi bölgede. Kazı ekibinin konaklama, ulaşım, yeme-içme, jeotekstil, hırdavat ve kırtasiye gibi pek çok ihtiyacını da belediye karşılamaya çalışıyor. Bakanlığın kısıtlı ödeneği ile turizm dinamikleri için maalesef yeterli değil bunlar. Sponsorluk için talip olanlara Taşköprülüler minnet duyacaklar.

Kılıçdaroğlu ve İnce, Kesimoğlu’nu yalnız bırakmadı

İŞTE SİYASET BÖYLE BİR ŞEY

Kırklareli

Yazının Devamını Oku

Bulgaristan’da ‘keyifsiz’ seçim

10 Ekim 2019
7 milyon nüfusu olan komşu ülkemiz Bulgaristan, 27 Ekim’de yerel seçime gidiyor.

Yaklaşık 3.5 milyon seçmen bu seçimlerde oy kullanacak. Yerel seçimler olduğu için yurtdışındaki ve Türkiye’deki soydaşlar da bu ülkeye gidip oyunu kullanabilecek. Ancak Türkiye’de Bulgaristan yerel seçimleri için bir hava oluşmuş değil. Tarihin en sessiz sedasız gerçekleşen seçimlerine tanıklık edeceğiz. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi, Türkiyedeki seçmen 6 ay önceden ikametini göstermezse yerel seçimlerde oyunu kullanamıyor. İkincisi, Türkleri temsil ettiğini iddia eden partilerin Türk seçmenden uzak durması. Üçüncüsü de Bulgaristan halkının siyasilere ve seçimlere olan güvensizliğinden kaynaklanıyor. Bu seçimlerde de katılımın yüzde 30’lar civarında olması bekleniyor.

Yerel seçimin favorisi halihazırda iktidarda bulunan Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un GERB partisi. İkinci sırada BSPli sosyalistler öne çıkıyor. Üçüncü sıra için ise çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) ile milliyetçi partiler mücadele veriyor. Başkent Sofya başta olmak üzere, Filibe (Plovdiv), Varna ve Burgas’ta iktidardaki GERP partisi favori olarak gösteriliyor. Türklerin yaşadığı bölgelerde ise HÖH Partisi favori olarak ön plana çıkmasına rağmen ciddi zorluklar yaşayacağı yorumları yapılıyor.

Türklerin kalesi konumunda olan Kırcaalide GERBin diğer Bulgar partilerini yanına alarak HÖH’e ciddi rakip olması dikkat çekiyor. Ancak yine de HÖHten üç dönem üst üste seçilen Hasan Aziz, yarışın favorisi olarak gösteriliyor.

DOST’TA GÜÇ KAYBI

HÖHün halihazırda 40 civarında belediyesi bulunuyor. Bu seçimlerde elindeki belediye sayısını koruması bekleniyor. Çünkü seçime HÖHe tepki olarak kurulmuş olan farklı Türk siyasi partileri de katılıyor. DOST Partisi ve Hürriyet ve Şeref Halk Partisi bunlardan ikisi. Ancak DOST partisinin AB Parlamentosu seçimlerinde yaşadığı güç kaybının devam etmesi bekleniyor. AKP’nin Ankara’nın Bulgar siyasetine karşı ‘iştihasını kaybetmesi’nin de güç kaybını hızlandırdığı belirtiliyor.

Burada dikkat çeken bir diğer nokta ise HÖH’ün güç kaybı yaşamamak adına GERB ile rekabet ettiği illerde düşük profilli adaylar çıkartarak, kendi kalesi olan Türklerin yoğun yaşadığı yerlerde GERB’in baskısını azaltmaya çalışıyor olması. Bulgar siyasi analistler de bunla alakalı ‘örtülü seçim işbirliği’ nitelemesi yapıyor.

Seçime iki haftayı aşkın bir süre olması nedeniyle halen birçok dengenin değişmesi de olası görünmektedir.

TÜRKİYE DIŞ TEHDİTLERE  HİÇBİR ZAMAN BOYUN EĞMEDİ

Yazının Devamını Oku

Büyük göçün 30. yılı... Todor JIvkov’un acımasız zulmü

9 Ekim 2019
‘BULGARİSTAN’dan Zorunlu Göçün 30. Yılı’ etkinliği dün Bursa Uludağ Üniversitesi’nin Görükle Kampusu’nda yapıldı. Konuşmacıların anlattıkları ile geçmişlere gittik; ‘etnik arındırma siyaseti’ne karşı Bulgaristan Mestanlı, Kızanlık, Pazarcık, Varna, Burgaz’da yaşanan olaylarda Türklerin gösterdikleri mücadeleyi gözyaşları ile hatırladık.

Yıl 1989; Türkiyenin lideri Turgut Özal, Bulgaristan’ın da Todor Jivkov’du.

Gerilere gidersek, bu ‘düşmanlık’ ne zamandan beri sürüyor?

Osmanlı-Türk Harbi (1877-1878) ve Balkan Savaşları’nda (1912-1923) doruk noktasına ulaşan; ardından aralıklarla süren; 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda yine alevlenen ‘Bulgar zulmünün’ hedefi, dini İslam ya da etnik kökeni Türk olanlardı. Bulgar siyasetinin bu topraklarda yaşayan Türk ve Müslümanlardan kurtulabilmek için iki ana yönteme başvurduğu, bunların da ‘zorunlu asimilasyon’ ve ‘zorunlu göç’ olduğunu bütün dünya biliyor.

Etkinliğin ilk oturumunda emekli büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, Bulgaristan Başmüftü Yardımcısı Dr. Ahmet Hasan, hakkını aradığı için Bulgaristan’dan ilk sınır dışı edilenlerden Ankara DTCF’den Bulgar dili ve edebiyatı hocası Prof.Dr. Zeynep Zafer; ikinci oturumda İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Neriman Ersoy Hacısalihoğlu, U.Ü. öğretim üyesi ve Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Genel Başkanı, Dr. Öğr. Ü. Kader Özlem ve Rumeli dergisini çıkaran gazeteci Mehmet Türker’i dinledik. Siyasi olarak Türklerin ‘haklılığını savunan’ konuşmalarıyla bilinen Prof. Stoyan Dinkov ise son anda hastalığı nedeniyle Sofya’dan Bursa’ya gelemedi.Göçün 30. yılı ile ilgili olarak fotoğraf sergisi ve belgesel gösterisi herkesi hüzünlendirdi.

NELER ANLATTILAR?  

‘ETNİK ARINMA SUÇU’

- Prof. Dr. Zeynep Zafer: Sosyalist rejimin kurulduğu 1944’ten sonra Türk ve Müslüman azınlığa yönelik farklı baskılar uygulanmış olsa da bunlara yönelik toplu şekilde karşı çıkma ve protesto etme eylemleri bulunmuyordu. Ölümlü ilk olay, 1964’te Nevrokop’a bağlı Ribnova köyünde meydana geldi. ‘Bulgarlaştırma’ uygulamalarına karşı Türkler büyük direniş gösterdiler; bunun sonucu sürgün, hapis ve ölüm oldu. 1984’ten itibaren ortaya çıkan mücadele gruplarının çoğu ‘Türk Kurtuluş Hareketi’ ve ‘Kuzeydoğu Bulgaristan Müslüman Türklerinin Dayanışma Derneği’ adı altında asimilasyona karşı örgütlenmeleri dikkat çekti.

‘TÜRKLER KORKUYU ATLATTI’

Yazının Devamını Oku

Karadeniz zehirleniyor

4 Ekim 2019
Yabancı şirketlerin yurdumuzda doğayı, yeşili katleden siyanürle altın arama hevesleri bir türlü bitmek bilmiyor.

Tepkilere aldırmaksızın bildiğini okuyan şirketler gözünü bu kez Samsun’a dikti. Kanadalı madencilik firması Eldorado Gold Corporation, Türkiye’deki uzantısı Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ ile Kavak ile Havza ilçeleri arasındaki Şahin Dağları’nda altın madeni arayacak. Ruhsat alan şirketin 1975 hektar alanda yapılacak çalışmaları Ekim 2024’e dek sürecek.

Kazdağları’na benzer şekilde çok büyük alanı kapsayacak çalışmalar sonucunda gürül gürül akan, karpuz çatlatan yayla suları içilemez hale gelecek.

Fatsanın Yukarı Bahçeler Mahallesi’nde beş yıl önce başlayan, ormanlık alanı, fındık bahçelerini kel araziye dönüştüren siyanürlü altın arama çalışmaları halkın tepkisine karşın inatla sürüyor. Burada içme suyuna siyanür karıştığı resmi olarak belgelendi. Fatsalılar “Zehirleniyoruz” diye çığırıyor, duyan yok.

Karadeniz’i besleyen, Türkiye’nin dört bir yanına sebze ihraç edilen Çarşamba Ovası’na odun, fındık kabuğu, ağaç kökü ve çeşitli bitkisel atıkların kullanıldığı biyokütle santralı kurmak için ön çalışmalar yapılıyor. İlçe halkının şiddetle karşı çıktığı santralın üretime başlaması ile tarım kısırlaşacak, üretim düşecek, çiftçi ekmeğinden olacak.

Oksijen deposu Karadeniz yeşilinin zehirlenmesi bölge insanını kahrediyor. Siyanürle altın arayanlar ülkelerinde doğaya bu denli tahribat verebiliyor mu acaba? Doğrusu merak ediyoruz..

Şükrü KARAMAN

GÜNÜN SÖZÜ

“BEN

Yazının Devamını Oku

Kenevir korkusunu hâlâ aşamıyoruz

3 Ekim 2019
KASTAMONU Gastronomi Festivali’nde ‘sanayi keneviri’ni yıllardır ülke gündemine taşımak için mücadele eden ve en sonunda 9 Ocak 2019’da Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirmesiyle ülke gündemine oturmasında katkısı olan araştırmacı yazar İsmail Tokalak da vardı.

Tokalak, Osmanlı’dan bozulmadan kalmayı başarmış eski bir sipahi ocağı olan 800 dönüme yakın arazide organik tarım yapan İzbelli Çiftliği’nde bu sene ilk defa deneme ekimi yapılmış olan sanayi keneviri konusunda tarlada konuklara detaylı bilgi verdi. İsmail Tokalak sanayi kenevirinin Türkiye için büyük bir fırsat olduğunu, bu ürünün hem çiftçiye hem ülkenin sanayisine çok büyük katkıda bulunacağını belirtirken, bir an önce filizi ve yaprağının işlenmesi ve ticaretinin önündeki yasağın kaldırılması gerektiğine dikkat çekti. Tokalak, Türkiye hariç dünyada böyle bir yasağın olmadığını, sanayi kenevirinin filizi ve yaprağında etkisi olmayan eser miktarda narkotik olduğunu, bu yasağın bilgi eksikliğinden kaynaklandığını belirtti. Ayrıca dünyanın büyük sigara firmalarının bunun yaprağından sigara yapıp sağlıklı sigara diye sattıklarına dikkat çekti. Yani yeni yatırım fırsatları yanında ülkemizde tütün yetiştiriciliğine alternatif de olabilir.

İsmail Tokalak, 19-20 Ekim’de Urla’da model çiftlik olan ION Village’da sanayi keneviri ve tarımda diğer yatırım fırsatları konusunda iki günlük seminer verecek (isil.ersoy@ionvillage.biz). Kanada’dan uzman yatırımcı da gelecek. Bu çiftliği Siemens Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy modern teknoloji kullanarak yaptı. 0.4 uzmanı olan Ersoy, emekli olduktan sonra burada seminerler veriyor.

 

‘Mavi Vatan’ kavramının

yaratıcısı Polat’ı uğurladık

BALYOZ kumpası mağdurlarından Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı emekli Tümamiral Soner Polat (61), son yolculuğuna uğurlandı. ‘Mavi Vatan’ kavramını devlete kabul ettiren saygın denizcinin cenazesinde kimler vardı?

VP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Deniz Kuvvetleri Komutanı Adnan Özbal, Kuzey Deniz Saha Komutanı Tümamiral Tayyar Ertem, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, emekli Koramiral Kadir Sağdıç, emekli tümgeneral Ahmet Yavuz, emekli Tuğgeneral Naim üroğlu, emekli Tümamiral Semih Çetin, emekli Koramiral Can Erenoğlu, Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, eski Hava Pilot Yüzbaşı Murat Eren, emekli diplomat Onur Öymen, Prof. Dr. Emin Gürses, tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer, eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek, Beşiktaş Kaymakamı Önder Bakan, eski bakan Yaşar Okuyan, eski CHP Milletvekili Ali Özgündüz, Vali Yardımcısı Mehmet Ali Özyiğit, Avukat Celal Ülgen, Prof. Dr. Ümit Kocasakal, TESUD Başkanı Namık Kemal Çalışkan, Anka Enstitüsü Başkanı Rafet Aslantaş, Enerji Uzmanı Volkan Özdemir ve eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan, Okan Üniversitesi’nden Tolga Yarman.

Cami bahçesinde, Milli Savunma Bakanı

Yazının Devamını Oku

‘Herkese benzeme Kastamonu’

2 Ekim 2019
Yemek kültürünün başkentliğine Hatay, Gaziantep ve Adana’dan sonra Kayseri ile birlikte Kastamonu da talip oldu dersek hiç şaşırmayın... Anadolu’da Amasya ile birlikte görülecek en dikkat çekici şehirlerden biri olduğunu da söylemek gerekiyor.

‘Kastamonu Gastronomi Festivali Kastrofest’ hafta sonu renkli görüntülerle lezzet rüzgârı estirdi. Ünlü mimar Vedat Tek’in (1973-1942) adının verildiği kültür ve sanat merkezinin bahçesinde ilk kez yapılan festivale büyük katılım oldu. Merkez bünyesinde özgün şapka ve dantel müzeleri de bulunuyor.

Kastamonu mutfağını en doğru mesajlarla yerelden evrensele tanıtacak festivali, konuk ülke İtalya’dan gelen Danilo Zanna, Michele Esposito ile Türkiye’den Sahrap Soysal, Hazer Amani, Nedim Atilla, Aylin Öney Tan, Elif Korkmazel ve Ali Çakır temsil etti. Ünlü gurme ve şefler Kastamonu’yu çok sevdiler; kentin kendine has bir kimliğinin olduğunu, tarihi yapısıyla yerel dokunun hemen hissedildiğini söylediler. Kastamonu, Türki cumhuriyetlerden gelen öğrenciler nedeniyle ‘Türk Dünyası Kültür Başkenti’ olarak anılıyor. Turizmine ve değerlerine her zaman sahip çıkan Gülsen Kırbaş’la tanıştık. O olmadan bu festival yapılamazdı, bir de Reis Gıda’nın sahibi Mehmet Reis... 800’den fazla yemek çeşidi olan Kastamonu’nun ‘yükselen turizm destinasyonu’ olarak markalaşmasını sağlamak istediklerini söyledi Reis... Hazer Amani, Kastamonu pastırması için “Daha iyisini daha önce yememiştim” dedi. Eski Kastamonu Valisi Enis Yeter, Kastamonu’nun kendine özgü yemeklerinin artık UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne kayıt olma zamanı geldiğini söyledi. Beslenme uzmanı Dilara Koçak, ‘geleneksel tatlar, sağlıklı sofralar’ adlı; Sahrap Soysal ile İtalyan Michele Esposito ise ‘Kastamonu mutfağına evrensel bakış’ konulu gastroshow’lar gerçekleştirdiler.

KIRBAŞ AİLESİ

Türk Dünyası Kültür Başkenti Kastamonu’nun tarihine, turizmine ve değerlerine her zaman sahip çıkan, son yıllarda Kastamonu’nun ulusal çapta bir buluşma noktası haine gelmiş olan Uğurlu Konukları’nın sahibi olan Gülsen Kırbaş Kastamonu’nun her şeyinde, turizminde, otelcilikte, velhasıl her şeyde var. Onsuz bir şey olmuyor. Gülsen Kırbaş Tekirdağ Saraylı, Boğaziçi mezunu, ‘konaklar’ üzerinde tezleri var. Eşi Prof. Dr. Dursun Kırbaş da Bafralı, Gaziosmanpaşa Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı... Kırbaş’ların başarılarını yazacağız.

ÖZAL’IN ATATÜRKÇÜ TORUNU

Kastamonu gazetesi yazarı Turgut Yılmaz’ın ‘Sohbet Tadında Kastamonu’ kitabından çok şey öğrendik.

Şimdiye kadar 1000 röportaj yapmış, bunları bir kitapta toplamış. Efe Özal’ın oğlu Kaan Turgut’un (24) ilginç sözleri var. Turgut Özal’ın ölümünden yaklaşık bir ay sonra doğan dedesinin çok sevdiği Kastamonu’ya aile dostları Zafer Küçükşabanoğlu’nun daveti üzerine gitmiş, Ilgaz dağlarını görünce “Uludağ’ın popülaritesi bitti diyebilirim” demiş... İstanbul’dan Kastamonu’ya uçak 45 dakika, pistler ise çok yakın... Amerika’da okuduğunu ve beş dil bildiğini söyleyen Kaan Turgut, “Atatürk’ün bir sözü vardır: Gençlerimizi yurtdışına bir kıvılcım olarak gönderelim, alev olarak geri dönsünler” demesi alkış alıyor.

Geçen yıl ekimin 10’unda valiliğin düzenlediği, İnebolu doğumlu yazar

Yazının Devamını Oku

Prof. Dr. Kadıoğlu neler anlatıyor? Seferberlik başlatalım

27 Eylül 2019
İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’yu aradığımız zaman Samsun Üniversitesi’ndeki derslerinden çıkmış, Samsun Havalimanı’na gitmek üzere arabaya biniyordu. Samsun Üniversitesi’nde iki günden beri ders verdiğini söyledi. “Benim iki şapkam var; bir meteoroloji mühendisiyim, bir de afet yönetimi uzmanıyım” dedi.

Marmara depremi sonrası afet yönetimi üzerinde yıllardır çalışıyor, onu Adapazarı-Gölcük depreminden beri tanırız, TV ekranlarından biliriz hocamızı... Kadıoğlu’na sorduk.

Şu Marmara depremlerini anlatır mısınız?

Marmara’da dört parça fay hattı var. 1509’da bir parçası üzerinde deprem oldu, buna ‘küçük kıyamet’ denilmiş. Her 100 kişiden 5’i ölmüş... Şu anda ise nüfus yoğunluğu itibariyle depremin bugün tekrarlanması halinde ne canlar gideceği hesaplanamaz ama büyük bir kıyamet işareti gözüküyor.

 

BEKA MESELESİDİR

‘Kıyamet’in boyutu!

Bu bizim beka problemimizdir. Türkiye’nin GSMHnın üçte birinin yok edilmesi tehlikesi ile karşı olduğumuzu gösteriyor. Büyük bir kaos yaşanıp büyük bir ekonomik sorun ortaya çıkacaktır. Bunun bilinmesi gerekmektedir. Böyle bir deprem için ulusal seferberlik başlatmamız lazım.

Peki nasıl hazırlanacağız?

Yazının Devamını Oku