Yıl 1989; Türkiye’nin lideri Turgut Özal, Bulgaristan’ın da Todor Jivkov’du.
Gerilere gidersek, bu ‘düşmanlık’ ne zamandan beri sürüyor?
Osmanlı-Türk Harbi (1877-1878) ve Balkan Savaşları’nda (1912-1923) doruk noktasına ulaşan; ardından aralıklarla süren; 1960’lı, 1970’li ve 1980’li yıllarda yine alevlenen ‘Bulgar zulmünün’ hedefi, dini İslam ya da etnik kökeni Türk olanlardı. Bulgar siyasetinin bu topraklarda yaşayan Türk ve Müslümanlardan kurtulabilmek için iki ana yönteme başvurduğu, bunların da ‘zorunlu asimilasyon’ ve ‘zorunlu göç’ olduğunu bütün dünya biliyor.
Etkinliğin ilk oturumunda emekli büyükelçi Tahsin Burcuoğlu, Bulgaristan Başmüftü Yardımcısı Dr. Ahmet Hasan, hakkını aradığı için Bulgaristan’dan ilk sınır dışı edilenlerden Ankara DTCF’den Bulgar dili ve edebiyatı hocası Prof.Dr. Zeynep Zafer; ikinci oturumda İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Doç. Dr. Neriman Ersoy Hacısalihoğlu, U.Ü. öğretim üyesi ve Balkan Türkleri Göçmen ve Mülteci Dernekleri Federasyonu (BGF) Genel Başkanı, Dr. Öğr. Ü. Kader Özlem ve Rumeli dergisini çıkaran gazeteci Mehmet Türker’i dinledik. Siyasi olarak Türklerin ‘haklılığını savunan’ konuşmalarıyla bilinen Prof. Stoyan Dinkov ise son anda hastalığı nedeniyle Sofya’dan Bursa’ya gelemedi.Göçün 30. yılı ile ilgili olarak fotoğraf sergisi ve belgesel gösterisi herkesi hüzünlendirdi.
NELER ANLATTILAR?
‘ETNİK ARINMA SUÇU’
- Prof. Dr. Zeynep Zafer: Sosyalist rejimin kurulduğu 1944’ten sonra Türk ve Müslüman azınlığa yönelik farklı baskılar uygulanmış olsa da bunlara yönelik toplu şekilde karşı çıkma ve protesto etme eylemleri bulunmuyordu. Ölümlü ilk olay, 1964’te Nevrokop’a bağlı Ribnova köyünde meydana geldi. ‘Bulgarlaştırma’ uygulamalarına karşı Türkler büyük direniş gösterdiler; bunun sonucu sürgün, hapis ve ölüm oldu. 1984’ten itibaren ortaya çıkan mücadele gruplarının çoğu ‘Türk Kurtuluş Hareketi’ ve ‘Kuzeydoğu Bulgaristan Müslüman Türklerinin Dayanışma Derneği’ adı altında asimilasyona karşı örgütlenmeleri dikkat çekti.
‘TÜRKLER KORKUYU ATLATTI’
Tepkilere aldırmaksızın bildiğini okuyan şirketler gözünü bu kez Samsun’a dikti. Kanadalı madencilik firması Eldorado Gold Corporation, Türkiye’deki uzantısı Tüprag Metal Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ ile Kavak ile Havza ilçeleri arasındaki Şahin Dağları’nda altın madeni arayacak. Ruhsat alan şirketin 1975 hektar alanda yapılacak çalışmaları Ekim 2024’e dek sürecek.
Kazdağları’na benzer şekilde çok büyük alanı kapsayacak çalışmalar sonucunda gürül gürül akan, karpuz çatlatan yayla suları içilemez hale gelecek.
Fatsa’nın Yukarı Bahçeler Mahallesi’nde beş yıl önce başlayan, ormanlık alanı, fındık bahçelerini kel araziye dönüştüren siyanürlü altın arama çalışmaları halkın tepkisine karşın inatla sürüyor. Burada içme suyuna siyanür karıştığı resmi olarak belgelendi. Fatsalılar “Zehirleniyoruz” diye çığırıyor, duyan yok.
Karadeniz’i besleyen, Türkiye’nin dört bir yanına sebze ihraç edilen Çarşamba Ovası’na odun, fındık kabuğu, ağaç kökü ve çeşitli bitkisel atıkların kullanıldığı biyokütle santralı kurmak için ön çalışmalar yapılıyor. İlçe halkının şiddetle karşı çıktığı santralın üretime başlaması ile tarım kısırlaşacak, üretim düşecek, çiftçi ekmeğinden olacak.
Oksijen deposu Karadeniz yeşilinin zehirlenmesi bölge insanını kahrediyor. Siyanürle altın arayanlar ülkelerinde doğaya bu denli tahribat verebiliyor mu acaba? Doğrusu merak ediyoruz..
Şükrü KARAMAN
GÜNÜN SÖZÜ
“BEN
Tokalak, Osmanlı’dan bozulmadan kalmayı başarmış eski bir sipahi ocağı olan 800 dönüme yakın arazide organik tarım yapan İzbelli Çiftliği’nde bu sene ilk defa deneme ekimi yapılmış olan sanayi keneviri konusunda tarlada konuklara detaylı bilgi verdi. İsmail Tokalak sanayi kenevirinin Türkiye için büyük bir fırsat olduğunu, bu ürünün hem çiftçiye hem ülkenin sanayisine çok büyük katkıda bulunacağını belirtirken, bir an önce filizi ve yaprağının işlenmesi ve ticaretinin önündeki yasağın kaldırılması gerektiğine dikkat çekti. Tokalak, Türkiye hariç dünyada böyle bir yasağın olmadığını, sanayi kenevirinin filizi ve yaprağında etkisi olmayan eser miktarda narkotik olduğunu, bu yasağın bilgi eksikliğinden kaynaklandığını belirtti. Ayrıca dünyanın büyük sigara firmalarının bunun yaprağından sigara yapıp sağlıklı sigara diye sattıklarına dikkat çekti. Yani yeni yatırım fırsatları yanında ülkemizde tütün yetiştiriciliğine alternatif de olabilir.
İsmail Tokalak, 19-20 Ekim’de Urla’da model çiftlik olan ION Village’da sanayi keneviri ve tarımda diğer yatırım fırsatları konusunda iki günlük seminer verecek (isil.ersoy@ionvillage.biz). Kanada’dan uzman yatırımcı da gelecek. Bu çiftliği Siemens Genel Müdür Yardımcısı Ali Rıza Ersoy modern teknoloji kullanarak yaptı. 0.4 uzmanı olan Ersoy, emekli olduktan sonra burada seminerler veriyor.
‘Mavi Vatan’ kavramının
yaratıcısı Polat’ı uğurladık
BALYOZ kumpası mağdurlarından Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı emekli Tümamiral Soner Polat (61), son yolculuğuna uğurlandı. ‘Mavi Vatan’ kavramını devlete kabul ettiren saygın denizcinin cenazesinde kimler vardı?
VP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Deniz Kuvvetleri Komutanı Adnan Özbal, Kuzey Deniz Saha Komutanı Tümamiral Tayyar Ertem, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, emekli Koramiral Kadir Sağdıç, emekli tümgeneral Ahmet Yavuz, emekli Tuğgeneral Naim üroğlu, emekli Tümamiral Semih Çetin, emekli Koramiral Can Erenoğlu, Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, eski Hava Pilot Yüzbaşı Murat Eren, emekli diplomat Onur Öymen, Prof. Dr. Emin Gürses, tiyatro sanatçısı Gülsen Tuncer, eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek, Beşiktaş Kaymakamı Önder Bakan, eski bakan Yaşar Okuyan, eski CHP Milletvekili Ali Özgündüz, Vali Yardımcısı Mehmet Ali Özyiğit, Avukat Celal Ülgen, Prof. Dr. Ümit Kocasakal, TESUD Başkanı Namık Kemal Çalışkan, Anka Enstitüsü Başkanı Rafet Aslantaş, Enerji Uzmanı Volkan Özdemir ve eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan, Okan Üniversitesi’nden Tolga Yarman.
Cami bahçesinde, Milli Savunma Bakanı
‘Kastamonu Gastronomi Festivali Kastrofest’ hafta sonu renkli görüntülerle lezzet rüzgârı estirdi. Ünlü mimar Vedat Tek’in (1973-1942) adının verildiği kültür ve sanat merkezinin bahçesinde ilk kez yapılan festivale büyük katılım oldu. Merkez bünyesinde özgün şapka ve dantel müzeleri de bulunuyor.
Kastamonu mutfağını en doğru mesajlarla yerelden evrensele tanıtacak festivali, konuk ülke İtalya’dan gelen Danilo Zanna, Michele Esposito ile Türkiye’den Sahrap Soysal, Hazer Amani, Nedim Atilla, Aylin Öney Tan, Elif Korkmazel ve Ali Çakır temsil etti. Ünlü gurme ve şefler Kastamonu’yu çok sevdiler; kentin kendine has bir kimliğinin olduğunu, tarihi yapısıyla yerel dokunun hemen hissedildiğini söylediler. Kastamonu, Türki cumhuriyetlerden gelen öğrenciler nedeniyle ‘Türk Dünyası Kültür Başkenti’ olarak anılıyor. Turizmine ve değerlerine her zaman sahip çıkan Gülsen Kırbaş’la tanıştık. O olmadan bu festival yapılamazdı, bir de Reis Gıda’nın sahibi Mehmet Reis... 800’den fazla yemek çeşidi olan Kastamonu’nun ‘yükselen turizm destinasyonu’ olarak markalaşmasını sağlamak istediklerini söyledi Reis... Hazer Amani, Kastamonu pastırması için “Daha iyisini daha önce yememiştim” dedi. Eski Kastamonu Valisi Enis Yeter, Kastamonu’nun kendine özgü yemeklerinin artık UNESCO Kültür Mirası Listesi’ne kayıt olma zamanı geldiğini söyledi. Beslenme uzmanı Dilara Koçak, ‘geleneksel tatlar, sağlıklı sofralar’ adlı; Sahrap Soysal ile İtalyan Michele Esposito ise ‘Kastamonu mutfağına evrensel bakış’ konulu gastroshow’lar gerçekleştirdiler.
KIRBAŞ AİLESİ
Türk Dünyası Kültür Başkenti Kastamonu’nun tarihine, turizmine ve değerlerine her zaman sahip çıkan, son yıllarda Kastamonu’nun ulusal çapta bir buluşma noktası haine gelmiş olan Uğurlu Konukları’nın sahibi olan Gülsen Kırbaş Kastamonu’nun her şeyinde, turizminde, otelcilikte, velhasıl her şeyde var. Onsuz bir şey olmuyor. Gülsen Kırbaş Tekirdağ Saraylı, Boğaziçi mezunu, ‘konaklar’ üzerinde tezleri var. Eşi Prof. Dr. Dursun Kırbaş da Bafralı, Gaziosmanpaşa Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı... Kırbaş’ların başarılarını yazacağız.
ÖZAL’IN ATATÜRKÇÜ TORUNU
Kastamonu gazetesi yazarı Turgut Yılmaz’ın ‘Sohbet Tadında Kastamonu’ kitabından çok şey öğrendik.
Şimdiye kadar 1000 röportaj yapmış, bunları bir kitapta toplamış. Efe Özal’ın oğlu Kaan Turgut’un (24) ilginç sözleri var. Turgut Özal’ın ölümünden yaklaşık bir ay sonra doğan dedesinin çok sevdiği Kastamonu’ya aile dostları Zafer Küçükşabanoğlu’nun daveti üzerine gitmiş, Ilgaz dağlarını görünce “Uludağ’ın popülaritesi bitti diyebilirim” demiş... İstanbul’dan Kastamonu’ya uçak 45 dakika, pistler ise çok yakın... Amerika’da okuduğunu ve beş dil bildiğini söyleyen Kaan Turgut, “Atatürk’ün bir sözü vardır: Gençlerimizi yurtdışına bir kıvılcım olarak gönderelim, alev olarak geri dönsünler” demesi alkış alıyor.
Geçen yıl ekimin 10’unda valiliğin düzenlediği, İnebolu doğumlu yazar
Marmara depremi sonrası afet yönetimi üzerinde yıllardır çalışıyor, onu Adapazarı-Gölcük depreminden beri tanırız, TV ekranlarından biliriz hocamızı... Kadıoğlu’na sorduk.
Şu Marmara depremlerini anlatır mısınız?
Marmara’da dört parça fay hattı var. 1509’da bir parçası üzerinde deprem oldu, buna ‘küçük kıyamet’ denilmiş. Her 100 kişiden 5’i ölmüş... Şu anda ise nüfus yoğunluğu itibariyle depremin bugün tekrarlanması halinde ne canlar gideceği hesaplanamaz ama büyük bir kıyamet işareti gözüküyor.
BEKA MESELESİDİR
‘Kıyamet’in boyutu!
Bu bizim beka problemimizdir. Türkiye’nin GSMH’nın üçte birinin yok edilmesi tehlikesi ile karşı olduğumuzu gösteriyor. Büyük bir kaos yaşanıp büyük bir ekonomik sorun ortaya çıkacaktır. Bunun bilinmesi gerekmektedir. Böyle bir deprem için ulusal seferberlik başlatmamız lazım.
Peki nasıl hazırlanacağız?
Türk dilinin özleşmesine, gelişmesine, Dil Devrimi’nin güçlenmesine katkıda bulunmak ve Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimi’ni sürdürmek için 1987’de kurulan Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sevgi Özel ev sahipliğinde bugün 18.00’de Ankara Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki törenle ‘Dil Bayramı’ kutlanacak. Özel, “Bireylerin, kitle örgütlerinin katılımı, Atatürkçü düşünceye inancımızı, 87. Dil Bayramı coşkumuzu katlayacaktır” diyor ve devam ediyor “Atatürk, eliyle yazdığı ‘vasiyetnamesi’nde Türk Tarih ve Dil kurumlarını güvence altına almış, ancak hukuk tanımaz 12 Eylül’cüler Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusunun ‘vasiyetnamesi’ni çiğnemiş, kurumları kapatmıştır. Bu hukuk ayıbı 36 yıldır silinememiştir. Bu hukuk ayıbına karşın Atatürk’ün başlattığı, onlarca yurtseverin emek verdiği Dil Devrimi engellenememiştir; bugün dilimize devrimle kazandırılan yüzlerce sözcük devrim karşıtlarınca da kullanılmaktadır. Demek ki dilde devrim başarılı olmuştur. Günümüzde Türkçenin eğitim ve öğretimini belirleyecek tüm kural ve kurumlarda, Türkçenin gücüne ve olanaklarına güvenmeyen; bilimsel verileri ve bilimcileri dışlayan uygulamalar sürmektedir. Ne yazık ki inancı baskın kılan anlayıştan en ağır biçimde etkilenen alan eğitimdir; öncelikle ortak iletişim aracımız Türkçemizdir. İşte böyle bir ortamda 26 Eylül 2019’da 87. Dil Bayramı’nı kutlayacağız.”
ÖDÜLLER
Törende; İnönü Vakfına , Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Bursa Çağdaş Eğitim Merkezi ve Kooperatifi’ne, yazar Aytül Akal’a, öğretmen Ali Kınacı’ya, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ödülleri, Sunay Akın’ın gösterisinin yer alacağı törenle verilecek.
ŞEHİR HASTANELERİ NEDEN KENT DIŞINDA
ŞEHİR hastaneleri niye kentin dışına yapılır? İnsan kaza geçirir, kalp rahatsızlığı ve travma hali çok önemlidir. Acil’e götürülürken her şey olur. Gecikmeden kaynaklı sağlık hizmetine erişememe sürekli sorgulanır. Hastaya müdahalenin ilk dakikaları hastane kentin merkezinde ise pek sorun olmaz... Hastane dağ başına yapılmış ise krize müdahale etmek zordur; gecikme hastanın hayatına mal olur. Bugün yeni yapılan hastaneler, hastaya müdahalede çok yetersiz kalıyor. Sirkeci’den kalkıp Başakşehir’deki şehir hastanesine nasıl gidilecektir? Aynı şey Kartal Şehir Hastanesi için de söz konusudur. Şehir hastaneleri insanın olduğu yerde olur. Kapatılması düşünülen hastanelerin hangileri olacağını sormak gerekiyor. Bunların hiçbirinin kapatılmaması gerekmez mi?
Bunlar CHP’li Dr. Ali Şeker’in Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sorduğu sorular nedeniyle geldi.
Şeker diyor ki: “2019 yılının ilk 8 ayı itibariyle şehir hastanelerine Bakanlık tarafından yapılan ödemelerin içeriği nedir? Bu ödemelerin her bir şehir hastanesi için ayrı ayrı tutarı ne kadardır? İstanbul şehir hastanelerinin inşaatlarının mevcut durumu nedir? Hastaneler hizmete girdiği zaman hangi hastanelerin kapatılacağı ve taşınacağı belirlenmiş midir? Sayıştay raporunda dile getirilen birim fiyat farkları arasındaki bu uçurumun sebebi nedir? Bu fiyat farklılıkları sebebiyle oluşan kamu zararı neden engellenmemektedir? Olası kamu zararlarının tespiti ve telafisi için bir soruşturma açılması düşünülmekte midir?”
TASARRUF...
Pasaport, Avukatlık, Noterlik, Yükseköğretim, Hâkimler ve Savcılar, Terörle Mücadele, Türk Ceza, Ceza Muhakemesi, Çocuk Koruma kanunlarının da bulunduğu 15 kanunda değişiklik yapan ‘Yargı Reformu Stratejisi’ başlıklı 1. pakette, mevcut düzenlemeler ile yapılması planlanan yenilikler yer alıyor.
Avukat A. Erdem Akyüz, “Şu anda göze çarpan en önemli noksanlardan birinin öğrenimin her kademesinin, özellikle ‘hukuk eğitimi’nin nitelikli olması için kural ve koşulların getirilmemiş olmasıdır” diyor. Ve eleştirilerini şöyle sürdürüyor:
‘HAKSIZLIK OLUR’
- Eğitim sistemi değişmeden hukuk fakültelerinin 5 yıla çıkması doğru olmaz.
- Yeni ihdas edilen ‘hâkim yardımcılığı’nın hiçbir geçerli nedeni yoktur.
- Hukuk mezunlarından hâkim, savcı, avukat sınavını geçemeyen kişilerin adliyede katip, yazıişleri görevlisi, icra memuru veya polis olarak istihdam edileceğinin söylenmesi bu okul mezunlarına yapılan ağır bir haksızlıktır.
- Hâkim ve savcıların, görevleri nedeniyle yaptıkları işlerden ve verdikleri kararlardan ötürü hiçbir sorumluluğu yoktur. Hâkim ve savcılar verdiği yanlış, hatalı, gecikmeli kararlardan ötürü sorumlu tutulmalıdır.
Toplam 152 personelden 76’sı kendi alanlarında uzman araştırmacılar; bahçe kültürleri konusunda özgün çalışmalar yapıyorlar. Tesisi dünkü ziyaretimizde Ar-Ge çalışmaları sonucunda şunu anladık: Mantar tohumu ve başta ‘reishi’ ve ‘istiridye’ mantarları olmak üzere birçok mantar çeşidi üretebiliyor. Artık insanlar filizlenmiş mantarları balkonlarda yetiştirebilecekler. Mantarcılık sektör toplantısına Ankara’dan TAGEM Genel Müdür Yardımcısı İhsan Emiralioğlu, Bahçe Daire Başkanı Gökhan Kızılcı ve Yalova’dan ilgili teknik personel katıldı. Güney Kore ile ortaklaşa 2014-2018 yılları arasında yürütülen mantar ıslahı çalışması sonrasında yeni mantar çeşitleri ortaya çıkarılmış. Yapılan testlerde yurtdışından ithal edilen çeşitlere göre daha verimli ve kaliteli olduğu açıklandı.
Yenikapı’dan Yalova’ya İDO ile gidince sola döndüğünüzde bir doğa harikası ile karşılaşıyorsunuz. Sanki bir ‘ağaç müzesi’... Atatürk’ün bir çınarın dalını kesmem deyip yürüttüğü köşk, kurum arazisi içinde. Enstitü müdürü Dr. Yılmaz Boz, uzun yıllar araştırma içerisinde olan bir yönetici, bizlere ilk ürün ‘aronya suyu’ ikram etti. Bir anlamda kızılcık suyunu andıran kekremsi harika rengi olan dünyanın en yüksek antioksidan içeriği olan meyveyi burada tanıdık. Enstitü bu konudaki araştırmalarına 2012’de başlamış, bu hafta başında hasat şenliğinin 3’ncüsü yapılmış. 23 çiftçiye 41 alanda aronya bahçeleri kurulmuş. Önümüzdeki yıllarda fidanlar tam verime geçtiğinde dekara yıllık 1-1.5 ton ürün alınması bekleniyor. Bu yıl hasadı yapılan ürünler 20-40 TL aralığında satılmış. Sağlık ve kozmetik üretiminde sıkça kullanılan aronyadan pasta, reçel ve meyve suyu gibi ürünler elde ediliyor.
Boz, aronyanın bağışlık sistemini güçlendirerek soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı metabolizmanın direncini arttırdığını, beyin ve sinir sistemini besleyerek yaşlanma ile mücadeleye yardımcı yüksek antioksidan kapasitesine sahip bir meyve olduğunu, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi dahil olmak üzere çeşitli hastalık ve radyasyon zehirlenmesi tedavisinde kullanıldığını, iyi kolesterol seviyesini arttırdığı gibi kalp hastalığı ve diğer kardiyovasküler problemlere karşı da kullanıldığını, hem gıda sanayisinde hem de eczacılık sektöründe kullanıldığını, ayrıca taze ve kuru meyve olarak da değerlendirilebildiğini anlattı. İlk fidanlar Almanya’dan getirilmiş.
Üzümün hardaliyesinin, resveratrolünün ve de kenevirin THC yağının kanserle mücadelesine aronyanın da katıldığını söyleyebiliriz. Sağlık Bakanlığı bütçesine genişlik getirecek ürünlerin gelişmesinin önündeki engeller açılmalıdır. Vergilerimiz daha verimli işlerde kullanılmalıdır.
ORHAN DURGUT’UN 100 BİN KARESİ
TÜRKİYE’de profesyonel fotoğrafçılığın henüz yaygınlaşmadığı bir dönemde birisi tüm birikimiyle donanımlarını kurup bulunduğu şartları zorlayarak ‘hava fotoğrafı’ çekmeye başlamıştı. Bu kişi Orhan Durgut’tu. Başlangıçta şantiye ve büyük inşaat firmalarının işlerine talip oldu, daha sonra uçuş güzergâhındaki sanayi tesislerinin hiç görmedikleri açıdan fotoğraflarını onlara sunarak takdir bekledi ve 1980’li yılların sonuna gelindiğinde Türk turizminin lokomotif ülkelerinden Avusturya başta olmak üzere Ege ve Akdeniz sahillerindeki doğal güzellikler ve tesisleri havadan fotoğraflayarak bu manadaki ilk ‘turizm tanıtım’ kataloglarına imza atıyordu.
İslam şehirleri projesinin ilk kitabı Özbekistan’ın egzotik şehri Semerkant, İpek Yolu’nun merkezi.