Yalçın Bayer

Mahalli idareler İçişleri Bakanlığı’na bağlanmalıdır

7 Mayıs 2020
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, kuruluşundan beri İçişleri Bakanlığı’na bağlı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü kaldırılmış, bazı personeli de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda (ÇŞB) yeni oluşturulmuş olan Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.

Mahalli idarelerle ilgili merkezi idare tarafından yerine getirilmesi gereken görev/hizmetler ÇŞB’ye verilmiştir. Ancak Anayasa’nın 127. maddesi uyarınca İçişleri Bakanlığı’nın mahalli idareler üzerinde vesayet yetkisinden kaynaklanan görev ve yetkileri vardır.

Bu bağlamda mahalli idarelerin seçilmiş/atanmış organ ve üyeleriyle diğer kamu görevlileri hakkında inceleme/araştırma/soruşturma ve görevden uzaklaştırma işlemleri İçişleri Bakanlığı’nca yapılmaktadır.

Diğer yandan halen il özel idareleri, muhtarlıklar, bazı mahalli idare birliklerinin iş ve işlemleri İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülmeye devam edilmektedir.

Sanki kökü İçişleri Bakanlığı’ndaki ağacın bazı dalları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bırakılmıştır. Bu yüzden anılan bakanlıkların görev/yetki ve sorumluluk alanlarını dahi belirlemek kolay değildir.

Bu durumun merkezi idare tarafından mahalli idarelere verilecek hizmetleri etkinlik/verimlilik/hız/kalite yönlerinden olumsuz etkileyeceği açıktır. Belirtilen nedenlerle MİGM’nin yeniden İçişleri Bakanlığı’na bağlanması uygun olacaktır.

Mahmut ESEN Emekli Mülkiye Başmüfettişi

HALKIN ÜÇTE İKİSİ KORONADAN ENDİŞELİ

KADİR Has Üniversitesi

Yazının Devamını Oku

CHP kendini keşfetmeli

6 Mayıs 2020
CHP’li Umut Oran, AKP’nin 18 yıldır beslendiği içi boş karşılıklı sözlü atışmalardan vazgeçilmeden iktidarın gelmeyeceği uyarısını yaparak “AKP’ye laf yetiştirmek CHP’ye iktidar getirmez. Çünkü iktidar bloğunun yanında olmayan herkes düşmandır. Dün değişmemiştir, bugün değişmeyecektir ve yarın da ‘düşmanlaştırma’ siyaseti devam edecektir” dedi. Oran, partisine ve Kılıçdaroğlu’na ağır eleştiriler yöneltti. ‘Kayıkçı kavgası’ndan uzak durulmasını isteyerek “İktidar olmanın tek yolu takipçilikten vazgeçip kurumsal değişimin önünü açmaktır!” diye ekledi.

Atatürk’ün en büyük özelliğinin asla rakiplerinin gündemini takip etmemesi olduğunun altını çizen Umut Oran, “Aradan geçen yaklaşık 100 yılın sonunda CHP için doğru bakış açısı da benzerdir. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun çözümlerin tamamının merkezine CHP’yi ve Cumhuriyet çocuklarını koymak gerekir. Bunu başardığımız anda gelecek aydınlıktır” dedi.

Öyleyse büyük bir özgüvenle şu sonuca ulaşılmalıdır: “İktidar bloğuyla sadece ‘sözle’ mücadele edilemez! Şimdi fikir ve eylemle mücadele zamanıdır. CHP kendi gündemini yaratmalı, kendi gündemine odaklanmalı ve tek başına iktidar olmayı hayal ve iddia etmelidir. CHP yönetimi gerçeği fark etmeli, kendini keşfetmeli, strateji değiştirmeli, değişime liderlik etmelidir. Artık bu yönde harekete geçmelidir.”

GÜNÜN SÖZÜ

“CHP’de parti içi demokrasi yok, tabandan da tepki yoktur. CHP demokrasi ve ‘parti içi demokrasi’ konusunda çok iddialı laflar eden ama bunun yüzde birini ancak gerçekleştiren bir partidir. Tek parti döneminde uzun süre ülkeyi yöneten İsmet İnönü’nün CHP Genel Başkanı olduğu 1950-1972 arasında CHP’nin işleyişi, bugünkünden çok ama çok daha demokratik idi. Genel başkanlığı sırasında örgütün adaylarını belirleme hakkı yüzde 85-95 oranındaydı. O da ‘ön seçim’ yoluyla yapılırdı. Ön seçimden şimdi söz eden bile yok.”

Eski CHP milletvekili Kemal ANADOL

BELEDİYE BAŞKANLARI DA KUTLANIR!

KORONAVİRÜS salgını devam ederken Artvin, Kaş, Anamur, Gökçeada’da hiç vaka görülmemesi dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra Bartın ve Gümüşhane illerinde de günlerdir korona vakasına rastlanılmadı. İnanılmaz çabaları sonucunda ayrım yapmadan bütün belediye başkanlarını kutlamak gerekiyor. Her belediye başkanının bütçesine ve becerisine göre akıllı uygulamaları var. Riskli ilçeleri salgından uzak tutmak da bir beceri işi. Örnek verirsek, 2019 verilerine göre nüfusu 510 bin 695 olan, 47 mahalleli İzmir’in Buca ilçesi. Geçen iki aylık sürede, Buca’nın aldığı önlem ve hayata geçirdiği çalışmalarla, ilçe için varsayılan olumsuz öngörüyü hızla tersine çevirmiş. Başkan Erhan Kılıç bizzat sahada önderlik etmiş. Ekipler kent merkezinden köylere kadar Buca’nın 3 bin 518 sokak ve 53 caddesinin tamamını Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü’nden onaylı ilaçlarla periyodik olarak dezenfekte etmiş. İlçedeki 101 okul, 92 cami, cemevi ve ibadethane, 269 park ve çocuk oyun alanı, 63 eczane, 145 taksi, 17 taksi durağı, hastaneler, polis ve jandarma karakolları, araçları, bankalar, noterler ve telekom gibi hemşerilerin bulunduğu tüm alanlarda sterilizasyon işlemi gerçekleştirilmiş. Pazaryerleri ve gıda merkezlerinde yapılanları ve maske dağıtımını yazmayalım. Hayatın her noktasında insan yaşamı kolaylaştırılarak alınan tedbirlerin sekteye uğramaması sağlanmış. Vatandaşın örnek çalışmalarıyla adeta imkânsızı başardığını söylediği belediye başkanı Erhan Kılıç bu sözleri ile gerçeği doğruluyor: “Türkiye’de en çok vakanın görüldüğü ikinci il olan İzmir’in en kalabalık ilçesi olmamıza rağmen, riskli bölgenin dışında kaldık. Buca’da vatandaş ve belediye el ele vererek koronavirüse geçit vermedik.”

BİLİYOR MUSUNUZ?

Yazının Devamını Oku

Aktif yaşam şart

5 Mayıs 2020
Ankara’da yayınlanan Popüler Bilim Dergisi, Işık Yayıncılık tarafından 26 yıldır yayınlanıyor. Geçen yıl çıkan 266’ncı sayısında bir yazı dikkatimizi çekti. “65 yaş üstü sağlıklı kişiler gençlerden daha verimli çalışabilir” yazıyordu.

Araştırmalar insanların artık geçmiş nesillerden daha uzun yaşayacağına işaret ederken, bu ekstra yıllar pek çok soruyu da beraberinde getiriyor. Nasıl sağlıklı kalabiliriz? Yaşlılığımızı nerede geçirmeliyiz? Bize kim bakacak?

‘Yaşlanmanın Geleceği’ isimli raporda, daha uzun ve daha kaliteli yaşamamız için bilim ve teknolojinin neler sunduğuna değiniliyor, bu soruların cevapları aranıyor ve önemli bilgiler veriliyor. Bazı soruların sunuş başlıkları şöyle:

‘Yaşlanma hızında genler mi, yoksa yaşam tarzı mı daha etkili’, ‘Yaşlanmayı hızlandıran etkenler’, ‘Uzun yaşamın formülü de kişiye özel’, ‘Bağımsız yaşlanmak mümkün mü?’...

Sağlıklı bir yaşlılık için aktif yaşamı şart olarak görüyor doktorlar... Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Daniel Belsky, “Hücrelerinizin yaşlanma belirtileri gösterip göstermediğini medikal bir tahlille anlayabilirsiniz” diyor.

İKİNCİ ERGENLİK

1935’te ABD’de emeklilik yaşı 65 olarak belirlenmişti. O zamandan bu yana, ortalama ömür beklentisi dünya genelinde onlarca yıl uzamış olmasına rağmen bizler emeklilik ve sonraki yaşamdan bahsederken 80 yıl önceki veriler gündeme getiriliyor.

Burada bir soru gündeme geliyor: Onlarca yıl uzayacak olan aktif yaşamınızda ne yapacaksınız? Şimdi ortaya konulan görüş şu: Uzun yaşam araştırmacısı Dr.

Yazının Devamını Oku

Biraz daha dişimizi sıkacağız

1 Mayıs 2020
Koronavirüse karşı dünya çapında aşı geliştirme çalışmalarının hızlı sürdüğü herkesin malumu. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 115-120 çalışma var. Türkiye’de de ne safhada olduğu henüz açıklanmadı ama çalışmalar sürüyor.

Almanya’da Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşinin sahiplerinden olduğu BionTech firmasının geliştirdiği aşı 23 Nisan’dan beri Almanya’da 12 kişi üzerinde denenmiş. Pfizer ile birlikte çalışmalarını sürdüren BionTech’ten yapılan açıklamaya göre aşı 18-55 yaş arası toplam 200 kişide denenecek. İlk sonuçların haziran başı alınacağı da açıklandı. Firma ABD’de de insanlar üzerinde klinik deneyler için başvuruda bulunmuş. “Hayırlısı” diyoruz.

Görünen o ki biraz daha dişimizi sıkacağız. Bir konuya daha değinmek isteriz. Tıbben olduğu kadar ekonomik ve psikolojik, sosyolojik boyutu da var salgının. Panik yaratmanın, yapıcı yerine yıkıcı eleştirilerin kimseye faydası olmaz. Böyle toplumsal olaylar insanların gerçek karakterini de ortaya koyar. Almanya’nın Bavyera Eyaleti Başbakanı Markus Söder, birkaç hafta önce salgına karşı alınan önlemleri anlattıktan sonra “Gün dayanışma, disiplin, paylaşma günüdür. Bir karakter testinden de geçtiğimizi unutmayalım” demişti.

GÜNÜN SÖZÜ

“SALGIN ülkeleri, devletleri, liderleri, ekonomileri, kurumları, ittifakları değişmeye zorluyor. Dünya salgından sonra artık bildiğimiz o eski dünya olmayacak!”
Prof. Dr. Giray Saynur DERMAN

YAŞASIN 1 MAYIS!

BİRLİK, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a ne yazık ki COVID-19 salgını sonucu iş güvencesinin kalmadığı, işsizliğin patladığı ve emek sömürüsünün yoğunlaştığı süreçte girmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. İş güvenliği, güvencesiz üretim ve meslek hastalıkları bakımından dünyanın en kötü siciline sahip ülkeleri arasında iken COVID-19 salgını sonrasında bu tablo daha da vahim boyutlara sıçradı. 2020 yılına 4.5 milyon işsiz ile giren Türkiye, COVID-19 salgınının yarattığı yeni işsizlik dalgası sonucu daha dramatik günler yaşamaya başladı. İşsizlik oranı yaklaşık yüzde 24.8 oldu.

BU NESİL KIZILAY’A MI ÇALIŞIYOR!

Yazının Devamını Oku

Gazipaşa’ya karşı ‘kıskanç’ olalım

30 Nisan 2020
Gazipaşa’dan ziraat mühendisi Hidayet Bilgiç, ülkemizin en tropikal bölgesinin yağmalanmasının önüne geçilmesini istiyor. Yazar-ressam Fikret Otyam’ın emekli olduktan sonra ilk yerleştiği yer olan Gazipaşa’ya nasıl ‘âşık’ olduğunu görmüş, neler ekilip biçildiğini bir ölçüde de ondan öğrenmiştik. Gazipaşa, Antalya’nın tropik meyve ve sebze merkezi oluyor da imar rantçılığı ile bu kente ihanet mi ediyoruz yoksa? Son 5 yıl içinde bu kadar ‘yazlık’ bina nasıl yapılmış, hayret etmemek elde değil. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a Gazipaşa için ‘kıskanç’ olmamız gerek dersek, bize ne der acaba?

Biz sözü Gazipaşa sevdalısı Hidayet Bilgiç’e bırakalım:

“23 Ekim 2019/30927 sayılı Resmi Gazete’de ‘Orman ve Hazine Arazilerinin Kiralanmasına Dair Yönetmelik’ yayımlandı. Bu yönetmelikte, Gazipaşa, Alanya ve Anamur için ‘tropik ürün yetiştirme şartı’ da eklenmelidir. Türkiye’nin birçok bölgesinde zeytin, ceviz, badem gibi ürünler yetiştirilmektedir. Oysa avokado, mango, passiflora, hünnap, blueberry ve papaya gibi tropik ürünler sadece bu bölge, yani yalnızca Alanya Gazipaşa ve Anamur’da yetiştirilmektedir. Bu coğrafyaya tropik üretim için özel yönetmelik hazırlanmalıdır.

İHRACAT KAPASİTESİ YÜKSEK

Bölgemizde tropik ürünlerin üretilmesini arttırırsak, yapacağımız ihracat sayesinde ülke ekonomimiz için de çok ciddi katkı sağlanacaktır. Bölgemiz için çok ciddi bir ürün yelpazesi açığını kapatma durumundayız. Avrasya, Avrupa ve Rus ülkelerine ihracat potansiyelimiz çok yüksek olacaktır.

Koronavirüs insanlığa bir ders daha verdi. Bu da geleceğimiz için en büyük tehdidin ‘küresel ısınma’ olması diye düşünüyorum. Betonlaşma ve sanayileşme yüzünden dünyamızın dengesini bozduk. Bu bozulmanın sonucunu da sel, hortum, fırtına olarak görmekteyiz. Dünyamızın sıcaklanma ve soğuklanma dengesi değiştiği için mikroplar da tam olarak yok olmuyor. COVID-19 gibi değişik mikroplar ve virüsler mutasyonlar geçirerek farklı şekilde karşımıza çıkıyor.

BETON LAFINI UNUTUN

Koronavirüsten sonra küresel ısınmayla daha çok mücadele etmeliyiz. Betonlaşma yerine yeşili koruyarak tarımsal üretime yönelmeliyiz. Bunu yaparken de ‘organik tarımı’ seçmeliyiz. Özellikle orman ve Hazine arazilerini kiralarken de ‘organik tarım’ şerhi de konulmalıdır. Kimyasal gübre ve ilaçlar yerine organik ilaç ve gübre tercih edilmelidir. Doğadaki insanlara, hayvanlara, balıklara ve yeraltı sularına zarar veren kimyevi ilaçlar yerine ‘biyolojik ürünler’ kullanılmalıdır. Artık ülkemiz iyi tarım uygulamalarına geçmelidir ve devletimiz tarafından halkımıza bu bilinç aşılanmalıdır.”

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Gazipaşa, Antalya’nın tropik meyve-sebze merkezi oluyor

29 Nisan 2020
“Antalya’nın en doğu ilçesi olan Gazipaşa’da yaşıyoruz. Toroslar denize paralel olarak kesiştiği için kuzey rüzgârlarının denize ulaşmadığı bir coğrafyamız var. Bu durum, dağlarla deniz arasında kalan bölgede tropikal bir iklim oluşturmaktadır. Bölgemizde turfanda seracılık da yaygındır. Salatalık, domates, patlıcan ve biber gibi ürünlerin turfanda üretimini yapmaktayız. Gazipaşa, Türkiye’nin sebze ve meyve ambarı pozisyonundadır. Bu klimanın keşfedilmesi sonucunda bu topraklarda yaklaşık 60-70 yıldır muz yetiştiriciliği yapılmaktadır. Türkiye’de doğal ortamda muz, sadece Gazipaşa, Alanya ve Anamur’da yetiştirilmektedir. Son yıllarda ise muz, örtü altına alınarak Manavgat ve Silifke’de de yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu yıllarda ise gerek bölge halkının çalışkanlığı, gerekse de turfanda sebzeciliğin kârlı olmaması nedeniyle çiftçilerimiz tropikal ürünlere yönelmiştir. Yaklaşık 10-15 yıldır avokado yetiştiriciliği yapılmaktadır. Yeni yeni mango, ejder meyvesi, passiflora, papaya, blueberry, hünnap da yetiştirilmeye başlanmıştır. Neredeyse dünyada yetişen tüm tropik meyveler için bölgemiz ideal bir iklime sahiptir.

HAZİNE-ORMAN ARAZİLERİ

Bu doğal iklim ortamında kalan toprakların kısıtlı bir alanı şahıslara aittir. Bölgede büyük oranda Hazine ve orman arazileri mevcuttur. Bu araziler, tropik meyve ve sebze yetiştiriciliği için uygun topraklardır. Öncelikle bu alanlar kesinlikle imara açılmamalı ve tarımsal üretim için tahsis edilmelidir.

Tüm Türkiye’de, Hazine ve orman arazileri tarımsal üretim amaçlı 49 yıllığına kiralamalar yapılıyor. Ülkemizin üretim-tüketim dengesine bakılarak planlamalar yapılmalıdır. Kiralamalar yapılırken her bölgenin iklimine ve üretilebilecek bitkilere göre fizibilite çalışmaları önceden yapılmalıdır. Bitkinin yetişmesi için ideal ortamlar araştırılarak, çiftçi katma değeri yüksek ürünlere yönlendirilmelidir. Kiralama şartı olarak ‘O ürün yetiştirilecektir’ gibi bir şerh konularak kiralama yapılmalıdır. Bölgemiz için ise bu üretim şerhi ‘tropik bitki üretim şartı’ olabilir.”

Antalya’dan ziraat mühendisi Hidayet Bilgiç’in Gazipaşa’daki imar yağmacılığı üzerine görüşlerine de yarın yer vereceğiz.

GÜNÜN SÖZÜ

“PAPA ile Diyanet İşleri Başkanı aynı kefeye konulamaz... Diyanet İşleri Başkanı sadece bir bürokrattır, halife veya şeyhülislam olmadığı unutulmamalıdır.” Erol ATALIK

İŞÇİ VE MEMURDAN AİDAT ALINMASIN

Bu yazımıza sendikacılar ne der? Maddi durumu güçlü olan işçi ve memur sendikaları salgın atlatılana kadar üyelerinden üç ay aidat almamalıdır. Bunu bir okurumuz öneriyor:

Yazının Devamını Oku

Turizmi bekleyen tehlike

28 Nisan 2020
Sosyalleşmeyi hızlandıran, toplumsal dengenin kurulmasında rol oynayan, istihdam alanı açan, çarpan katsayısı yüksek, 54 sektörle ilişkili seyahat endüstrisine, turizme bu özellikleri kazandıran kitleselleşme süreci koronavirüs salgınıyla tersine mi dönecek? Koronavirüs salgınının turizme etkilerini değerlendiren turizm araştırmacısı Fehmi Köfteoğlu şunları söylüyor:

Turizm dünyada Marco Polo, bizde Evliya Çelebi ve diğerlerinin keşif amaçlı gezileriyle başlayıp günümüzdeki geniş tanımlı hali ile seyahat endüstrisine dönüştü. 1950’lerden sonra sosyal devlet anlayışıyla büyümeye başladı, işsizlerin bile kullanabileceği bir alan haline gelerek kitleselleşti.

TEHLİKE KORKUTUYOR

Koronavirüs salgını bu süreci tersine çevirecek gelişmelere neden olacak. Dünya turizminde kitleselleşmenin tersine döneceği gelişmelerin ipuçları daha şimdiden görünüyor.

Konaklamadan başlayarak birçok alana bir dizi yeni düzenleme getirilecek. Maliyetler artacak, başka bir ülkeye tatile çıkabilenlerin sayısı azalacak. Fiyatların yükselmesiyle seyahate çıkma, tatil yapma, turizme katılım, bunları karşılayabilecek elit kesimin yapabileceği şeyler olacak. Bu da ulaşım, konaklama ve ağırlamada birçok şeyi değiştirecek. Yeni dönem turizm ürünlerinde bağımsız hizmetler öne çıkacak. Bunlar turizmde ‘mass’ kitle hareketi yerine ‘individual’, yani bireysel seyahatlerin öne çıkacağı bir sürece girileceğinin ilk işaretleridir.

Bu durumda Avrupa’dan başlayarak dünyaya yayılan, 1.4 milyar kişiye ulaşan dünya turizminde, satın alma gücü azalan ve milyonlarla ifade edilen kitle ne olacak?

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Kargocuların isyanı nedir?

24 Nisan 2020
İstanbul’da bir kargocu inanılmaz boyuta ulaşan sıkıntılarını şöyle anlatıyor.

“İsyanları oynuyoruz. Hepimiz böyle bir salgın ortamında vatandaşlarımızın ‘siparişleri’ ile meşgulüz. Kargoculuk pazarında eskiden taşıdıklarımızın yüzde 35’i evlere giderken, şimdi bu oran rekor şekilde artarak yüzde 85’e çıktı. Vatandaş büyüğü küçüğü olsun kampanyalardan yararlanmak istiyor. ‘Ucuz’ diye yoğun alışveriş yapıyor.

Soruyorum: Dağıtımda öncelik gıda veya sağlıkla ilgili ürünlerde mi olmalı, yoksa masa-sandalye, spor aletleri, tencere-tava ve ruj-parfümde mi?

Bize göre canıyla uğraşan insanların ihtiyaçlarının dağıtımı öne geçmeli. Tabii ki hizmetimiz haklı olarak gecikiyor. Antalya yöresinden ayın 17’sinde verilen meyve-sebze kargosu 20’sinde İstanbul’a geldi ama o günden beri dağıtıma çıkamadı. Ürün sahibi ‘Malım bozuldu’ diye feryat ediyor.

İşin bir planlaması var ama aşırı ‘yükten’ öncelikli olan paketi sevk edemiyoruz.

Çare mi? Ticaret ve İçişleri bakanlıkları firmaları çağırıp işin prensiplerini, uygulamanın nasıl olacağını ortaya koymalıdır. Hem de acilen.

Kısıtlama gerekiyorsa, onu da getirsinler lütfen!

Aksi halde çocuk, kedi maması gibi ürünler 2-3 gün yerine 6 günde sahibine ulaşmaz!”

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku