Paylaş
*
TÜRKİYE’nin IŞİD’i desteklediği iddiasıyla başlayalım. Herşeyden önce, IŞİD Suriye’de ortaya çıktığından bu yana, Ankara örgütün Esad’la birlikte hareket ettiğini savundu. Şunu söyleyerek: IŞİD Suriyeli muhaliflerle mücadele ettiği için, Esad örgüte göz yumdu. O zaman neden Ankara, baş düşmanı Esad’ı güçlendiren bir örgütü desteklesin?
Bununla birlikte, IŞİD, Suriye’de güç kazanmaya başladığından beri Türkiye ABD’yi askeri operasyona ikna etmeye çalışıyor. Zaten bu yüzden IŞİD’in bu noktaya gelmesinden ABD’yi sorumlu tutuyor. Yani bugüne kadar askeri operasyon yapmadığı için.
*
BU iddiayı asıl ortaya çıkaran ise Türkiye’nin sınırlarından geçiş yapan cihatçılara karşı yeterince önlem almamış olması. Zaten son günlerde buna yönelik önlemlerin arttırılması, geçmişte yapılan bu hatanın anlaşıldığını gösteriyor. Ancak sınırlardaki güvenlik ve kontrol yeterince sıkı tutulmadığı için eleştirmek başka, bundan IŞİD’in desteklendiği anlamını çıkarmak başka. Bu konuda Batılı ülkelerin gösterdiği duyarsızlık da hatırlanmalı. Zira kendi ülkelerinden Türkiye’ye gelen cihatçılarla ilgili daha yeni istihbarat paylaşımına başladılar.
Yine, Ankara bugüne kadar Suriyeli muhaliflerin daha düzenli ve güçlü desteklenmesini savundu. Ve bizzat Suriyeli muhaliflere yardım taşıdı. Ne var ki Batı’nın desteklediği ılımlı muhalifler bile, radikallerle geniş bir ortak taban paylaşıyor. Dolayısıyla bu grupları birbirinden ayırt etmek son derece zor. Kaldı ki aralarında sık sık geçişler yaşanıyor. Yani silahlar da kolaylıkla el değiştiriyor. Bu yüzden yapılan yardımların sahada kime ulaştığını kontrol etmek neredeyse imkânsız.
*
TÜRKİYE ve ABD’nin “ılımlı” ve “radikal” tanımlarındaki farklılıklar da bu iddiaları körükledi. Bunun en iyi örneği: El Nusra. Türkiye örgüte vakti zamanında ABD’den farklı yaklaşmış olabilir. Hem Nusra sahada ılımlı muhaliflerle birlikte IŞİD’e karşı savaştığı için, hem de örgütü kendi başına bırakmanın ve yasaklamanın onu daha radikalize edeceği ve IŞİD’in kucağına iteceği gerekçesiyle. Ezcümle, Ankara Suriye ile 900 km sınır paylaştığı için, ABD’nin gördüğü siyah-beyazın ötesinde sahadaki gri unsurları da görmüş ve siyaha kaymamaları için muhatap almış olabilir.
IŞİD’i desteklediği iddiasını bir diğer tetikleyen de, Türkiye’nin IŞİD karşısındaki koalisyonun dışında kalmak istemesi ve örgütü sözel olarak hedef almaması. Oysaki IŞİD’in elindeki rehineler ve Türkiye topraklarında yapabileceği saldırı riski, Türkiye’nin tavrını açıklamaya yeterli.
Yine, Türkiye’de halkın içinde marjinal bir oranda IŞİD sempatizanlığı var. Bu gruplara karşı daha sert ve sıkı tedbirler alınmasını savunmak da son derece doğal. Ancak bu grupların varlığını, hükümetin IŞİD’i desteklediği şeklinde okumak akıl kârı değil.
*
BİR iddia da, Türkiye’nin muhaliflere gönderdiği silahlar radikal grupların eline geçtiği için IŞİD’in palazlandığı. Ancak tam da ABD’nin “muhalifleri silahlandırırsam cihatçıların eline geçer” korkusu, Suriyeli muhalifleri zayıf bıraktı. Bu da IŞİD’e yaradı. Zaten Başkan Obama da nihayet bunu anladığı için, şimdi muhalif gruplara desteği arttırıyor. Vereceği silahların istenmeyen grupların eline geçme riski ise ABD için de geçerli.
Yine, Ankara’nın IŞİD karşıtı koalisyona katılmadığı için bölgesel bir güç olamayacağı iddia ediliyor. Oysaki hem ABD, hem de bölge ülkeleri, Türkiye’nin duyduğu kaygıları anlıyor. Kaldı ki ABD’nin bölgedeki ve Batılı müttefikleri de benzer çekincelerle operasyondan uzak duruyor. En yakın müttefiki İngiltere bile, IŞİD’in geçtiğimiz günlerde bir İskoç yardım görevilisini infaz etmesine rağmen hâlâ operasyondan uzak duruyor.
*
TÜM bunların ötesinde aslolan ise, böyle bir bölgede savaş ve rehineler gibi insan hayatını ve ulusal güvenliği ilgilendiren konularda topyekûn hassasiyet göstermek olmalı. Siyasi mensubiyetlerimiz her ne olursa olsun.
Paylaş