11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ABD, El Kaide’ye karşı küresel savaş ilan etmişti. IŞİD (İslam Devleti) terörü de o günleri hatırlatıyor. Ne var ki bu sefer 11 Eylül’ün “terörle mücadele” söyleminden eser yok. Peki ama neden? Nedeni, iki örgüt, iki dönem ve liderleri arasındaki farklılıklar.
*
HER şeyden önce, IŞİD El Kaide’den çok daha tehlikeli. ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’nin deyişiyle: “IŞİD bugüne kadar gördüğümüz her şeyin ötesinde.” El Kaide’den çok daha gelişmiş, organize ve zengin. Daha El Kaide’yi alt edememiş, ancak zayıflatabilmiş olan ABD de, bu kez yoğurdu üfleyerek yiyor.
Ve tabii ABD 2001’de henüz Irak ve Afganistan hezimetlerini yaşamamıştı. 11 Eylül sonrasında can siparane önce Afganistan’a, sonra Irak’a askerlerini yolladı. Adaylık ve başkanlık stratejisini bu iki ülkeden çekilmek üzerine kurmuş olan Obama ise, bulduğu her fırsatta asker göndermeyeceklerini söylüyor. Hava saldırılarına bile üç yıl ayak sürüdükten sonra daha yeni başladı.
Yapılan hataların anlaşılmasıyla da hem Batı, hem de bölge ülkeleri stratejilerini sil baştan değiştirmeye başladılar.
*
ÖNCEKİ yazımda, yanlış çıkan tezlerden bazılarını sıralamıştım. Bunlardan biri de, birbirine düşman olan ülkelerin IŞİD karşısında bile bir araya gelemeyeceği inancıydı. Son günlerde ABD ve Esad arasında yavaş yavaş şekillendiği anlaşılan işbirliği ise, bunu bozdu.
Bölge ülkeleri de aynı şekilde. Uzun zamandır ihtilaflı olan Bağdat ve Erbil, bugün IŞİD’e karşı birlikte mücadele veriyor. Bölge Kürtleri de öyle. Erbil, kuzey Suriye Kürtleri ve PKK ile arasındaki husumeti bir kenara koydu. Hepsi aynı cephede savaşıyorlar.
Yine, İran önce ABD ile Irak konusunda işbirliği yaptı. Şimdi de Erbil’e yardım elini uzatıyor. Oysaki Tahran bugüne kadar Erbil’e karşı mesafeli duruyordu. Bağımsızlık talebinin kendi içindeki Kürtleri kışkırtacağı korkusuyla. Dahası, ezeli rakipler İran ve Suudi Arabistan’ın IŞİD’e karşı oluşan koalisyonda birlikte yer alacağı söyleniyor bugünlerde.
ABD bunu kendisine yönelik doğrudan bir saldırı olarak algıladı. Bu da IŞİD’a karşı stratejisini en baştan gözden geçirmesine, bugüne kadar yapılan birçok hatadan geri dönmesine yol açtı.
Peki en başından beri IŞİD konusunda yapılan hatalar neler? Hangi öngörüler yanlış çıktı? Ve şimdi değişen nedir?
*
İLK yanlış öngörü, IŞİD’le Esad’ın savaştığıydı. Ancak sonraları herkes anladı. Örgütün aslında Esad’ın lehine hareket ettiğini. Ve ikisinin harekât hedeflerinin tamamen örtüştüğünü.
İkinci yanlış çıkan tez ise: “Esad gidince IŞİD de gider nasıl olsa.” Ne var ki Esad gitmedi. Gitmediği gibi, gittikçe güçlendi. Şu anda Suriye’deki 14 ilden 13’ü Esad’ın elinde. Sadece biri, Rakka, IŞİD kontrolünde. Farketmişsinizdir, bir zamanların en popüler cümlesi olan “Suriye’de geçiş hükümeti kurulmalı”, uzun zamandır ağızlara alınmıyor bile.
Hemen ertesi gün Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eberhard Pohl, Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Ardından da Bakanlık yazılı bir açıklama yaptı. Haberden “iddia” diye bahsederek.
Pohl’ün ziyaretinin hemen ertesi günü, Bakanlık’a gidiyorum. Ve Dışişleri’nin üst düzey bir yetkilisinden, dinleme skandalının arkasındaki çarpıcı gerçekleri öğreniyorum.
ABD’nin intikamı
ÖNCELİKLE iddiayı doğruluyor. Öyleyse bunu neden bir Alman dergisi ortaya çıkardı?
Yetkili arka perdeyi ifşa ediyor: “Bu haberi Alman basınına ABD sızdırmış olabilir.” “Sızdırmış olabilir” fiili bu kadar üst düzey bir yetkilinin ağzından çıkınca, “sızdırdı” anlamına geldiği hepimizin malûmu.
Peki ABD bunu neden yaptı? Hatırlayacaksınız ekim ayında, Amerikan istihbaratının Almanya Başbakanı Merkel’i dinlediği ortaya çıkmıştı. Ve Merkel, “bir dost tarafından dinlenmek kabul edilemez” diyerek çok sert tepki vermişti.
İşte şimdi de ABD Almanya’nın kirli çamaşırlarını ortaya dökerek intikam alıyor. Keza aynı haberde, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve selefi Hillary Clinton’ın dinlendiği de yer alıyor.
Neden Türkiye?
Geçtiğimiz hafta New York Times’a verdiği mülakatta. Bir tek bu cümle bile, Obama’nın Suriye krizinin başından beri sergilediği pozisyonu göstermeye yeterli. Yani bölge sorunlarını tamamen bölge ülkelerine havale etmeye çalıştığını.
*
NE var ki bölgeden tamamen geri çekilmekle, “Irak’ın hava kuvvetleri olmak” arasında çok seçenek var. Zaten hem Cumhuriyetçiler, hem de Obama’nın kendi partisi Demokratlar, tam da bu nedenle Obama’yı eleştiriyorlar. Bu eleştiri kervanına son katılan ise, Obama’nın ilk kabinesinin dışişleri bakanı olan Hillary Clinton oldu. Geçen hafta The Atlantic dergisine, IŞİD’in bu kadar güçlenmesinin sebebinin Obama’nın pasif politikaları olduğunu söyledi.
Ancak belli ki bu dönem artık bitiyor. ABD hatalarıyla yüzleşiyor. Ve bu iki uç arasındaki seçenekleri kullanmaya başlıyor.
*
CLINTON aynı mülâkatta bunun ipuçlarını verdi. “Radikal İslâm’ın yayılmasına karşı, Soğuk Savaş yıllarında komünizme karşı verdiğimiz mücadeleden esinlenmeliyiz” diyerek. Ve o mücadelenin temel iki ayağı olan “çevreleme” ve “caydırma” politikalarını bu günlerde sürekli düşündüğünü söyledi. Aynı atıfta Amerikan Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey de bulundu. Evvelki hafta bir mülâkatında, ABD’nin IŞİD’e karşı stratejisini şöyle tanımladı: “Önce çevrelemek, sonra bölmek ve en sonunda yenmek.”*
PEKİ bu Soğuk Savaş stratejisi pratikte ne anlama geliyor? Öncelikle, kara operasyonu artık seçenekler arasında bulunmuyor. ABD Irak’taki IŞİD mevzilerini sadece havadan vurmayı plânlıyor. Bunun bir sebebi de, örgütün kendi topraklarına saldırması için davetiye çıkarmamak. Zaten daha geçtiğimiz hafta FBI Başkanı Comey, IŞİD’in 11 Eylül benzeri bir saldırı yapma ihtimalinin geceleri uyutmadığını söyledi.
IŞİD’in (Irak Şam İslam Devleti) Irak’ı fiilen bölmesini fırsat bilip, Kerkük’ü topraklarına kattılar. Hemen akabinde de Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, çok yakında bağımsızlık referandumu yapacaklarını açıkladı. Ne var ki hesaplar bir anda alt üst oldu. Geçtiğimiz hafta IŞİD’in kuzey Irak’ı hedef almasıyla.
Barzani’nin partisinin dış ilişkiler sorumlusu Hemin Hawrami, gelişmelerin bağımsızlık ajandasını değiştirmediğini söylese de. İlk bakışta hiç de öyle görünmüyor.
*
BÖLGE Kürtleri IŞİD’e karşı mücadele edebilmek için geçtiğimiz hafta hemen güçlerini birleştirdiler. Şu anda Erbil, PKK ve kuzey Suriye’ye hâkim olan PKK bağlantılı PYD birlikte savaşıyor. Bu da, Kürt milliyetçiliğini ve ortak davalarını güçlendiriyor.
Birkaç gündür Erbil’e doğrudan yapılan silah yardımları da keza aynı şekilde. ABD, İngiltere ve Fransa’yı müteakip, şimdi başka Avrupa ülkeleri de yardıma başlıyor. Bu yardımlar Kürtleri Bağdat’tan bağımsız olarak doğrudan muhatap aldığı ve güçlendirdiği için, bağımsızlık sürecinin hızlanabileceği söyleniyor.
Zaten hâlâ Irak’ın bütünlüğünü savunan ABD, tam da bunun önünü almaya çalışıyor: Amerikalı yetkililer CIA’in yaptığı bu doğrudan yardımın, ileride Bağdat’la koordinasyon içinde yapılacağını vurguluyor.
*
Bugün IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) korkusu da yeni ittifaklar doğuruyor. Bölge Kürtleri de bundan nasibini alıyor.
*
IŞİD’in Irak’ı fiilen bölmesi, önceleri yaradı kuzey Irak Kürtlerine. Kerkük’ü ele geçirerek kuzeydeki topraklarını konsolide ettiler. Ne var ki geçtiğimiz hafta IŞİD ilk kez Kürtlere de saldırınca işler değişti. Örgüt Erbil ve Kerkük’e doğru ilerlemeye başladı. ABD’nin sınırlı hava saldırılarına rağmen, bu ilerleyiş şimdilik pek dizginlenebilmiş de değil.
Bu da Kürtler için rüzgârın ters esmeye başladığı iddialarını getirdi beraberinde. Peki hakikaten öyle mi? Kürtlerin altın devri bitti mi?
*
TAM tersi. Malum, kuzey Suriye’ye (Rojava) hâkim olan PKK bağlantılı PYD ile Erbil’in arası uzun zamandır kötüydü. PYD Başkanı Salih Müslim, Barzani’nin otoritesi altına girmeyi kabûl etmediği için. Ancak IŞİD saldırısı karşısında, aralarındaki ihtilafı bir kenara koydular. Anında güçlerini birleştirdiler. PKK ve PYD güçleri, şu anda kuzey Irak Kürtleriyle omuz omuza IŞİD’e karşı savaşıyor.
Bu fiili birliktelik ise IŞİD tehlikesi bitene kadar, yani öngörülebilir bir gelecekte sürecektir. Peki bu geçici ve taktiksel işbirliğini, kalıcı ve stratejik bir ortaklığa çevirebilirler mi?
Bugün Ortadoğu’da olan da bu. Herkes Irak ve Suriye’ye yönelik strateji kurgulayadursun. IŞİD (Irak Şam İslam Devleti), yeni adıyla İD’in (İslam Devleti) sınır tanımaz ilerleyişi, tüm planları alt-üst ediyor. Politikalar tekrar tekrar, yeniden kurgulanıyor.
*
IŞİD şu anda Suriye’nin üçte birini, Irak’ın ise çeyreğini ele geçirmiş durumda. Gün be gün sınırlarını genişletiyor. Yoluna çıkanı katlediyor. Geçtiğimiz hafta da ilk kez kuzey Irak Kürtlerini hedef aldı. Bölgede hızla ilerliyor. Sıradaki hedefi ise Erbil ve Kerkük gibi görünüyor.
Bu tehlikeli gidişat da hem ABD, hem Bağdat, hem de bölge Kürtlerinin planlarını bir anda altüst etti.
*
ÖNCE PKK, “Kuzey Irak için her türlü fedakârlığı yapmaya hazırız” dedi. Ve hemen akabinde yüzlerce PKK’lı bölgeye akın etti. Kuzey Suriye, yani Rojawa’ya hakim olan PKK bağlantılı PYD ve onun silahlı kanadı YPG de onu takip etti. Ki Rojawa Kürtleri aylardır IŞİD’e karşı mücadele ettikleri için tecrübeliler.
Bu gelişme bir milat. Zira Barzani ile PKK-PYD cephesinin arası uzun zamandır açık. Ancak yükselen IŞİD tehlikesiyle işler bir anda değişti. Evvelki hafta da yazdım: “Erbil ve PKK-PYD er ya da geç IŞİD tehdidine karşı işbirliği yapmak zorunda kalacaklar. Uzlaşmaları çok uzakta değil” diye. Zira üçünün stratejik çıkarları şu anda tamamen örtüşüyor.
*