Yalnız bu durum bu günlerde Ruslar için geçerli değil. Geçtiğimiz hafta bir Rus devlet kanalındaki sunucu, ta uzaklardaki Suriye’nin hava koşullarını detaylı bir şekilde anlattı. Ve ekledi: “Şartlar hava bombardımanı için mükemmel."
Bugünlerde Amerikalıların da gözü kulağı Suriye’nin hava sahasında. Pardon: Hava durumunda.
Peki semalarında hem Amerikan, hem Rus uçaklarının uçtuğu Suriye’de ne oluyor? Rusya ve ABD birbirine mi giriyor?
BATI’YA RUSYA ENGELİ
Dedi dün Cumhurbaşkanı Erdoğan. Hemen akabinde de Dışişleri Bakanlığı Rusya’yı “kuvvetle” protesto etti. Bir Rus savaş uçağının hava sahamızı ihlal etmesi üzerine.
Peki Rusya’nın “Türkiye’ye rağmen” yaptığı nedir? Putin neyin peşinde?
PUTİN’İN TAKTİĞİ
PUTİN’in asıl derdi, Esad rejimini muhafaza etmek. Böylelikle Suriye’deki çıkarlarını korumak ve bölgedeki ve uluslararası nüfuzunu arttırmak istiyor.
Buna yönelik de iki taktik uyguluyor. Birincisi: IŞİD ve Nusra dışındaki, ABD, Türkiye ve Körfez ülkelerinin desteklediği muhalif grupları da vuruyor. Zaten asıl bu Ankara’yı ve ABD’yi rahatsız ediyor.
ABD’nin 5 yıldır Suriye politikasını da resmen bu kural belirledi: “Aman dükkana girmeyelim. Sonra maazallah hasarlar üzerimize kalır.”
Sonunda da Rusya dükkana paldır küldür girdi.
YİNE SOĞUK SAVAŞ MI?
Böylece denklem hem bölgede, hem dünyada bir anda değişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Esad’lı geçiş olabilir” açıklaması şunu gösteriyor: Suriye dengeleri hızla değişiyor. Ve Türkiye yeni denklemde söz sahibi olmak istiyor.
YENİ DENKLEM
5 yıldır resmen yaprak kımıldamayan Suriye denkleminde, geçtiğimiz hafta birden bire dengeler tepe taklak oldu.
Önce Rusya’nın Suriye’de askeri üs kurduğu ortaya çıktı.
Mülteciler Avrupa ülkelerinin kapılarına dayandılar. Aralarındaki sınırları muğlaklaştırıyorlar.
Ortadoğu’da da başta IŞİD olmak üzere, terör ve savaş ülkelerin sınırlarını erozyona uğratıyor.
Buna karşılık Batı’da devletler sınırlarına daha önce hiç olmadığı kadar sahip çıkıyor. Ortadoğu’da da bir yandan devletler çözülürken, diğer yandan içlerinden yeni devletler doğuyor. Yani var olan sınırlara yenileri ekleniyor.
Peki tüm bunlar ne anlama geliyor? Sınırlar tarihten siliniyor mu? Yoksa aksine tüm bu olan biten onları daha da mı kuvvetlendiriyor?
AB Çözülüyor mu?
Mülteciler Avrupa ülkelerinin sınırlarını anlamsızlaştırdı. Zira devletler sınırlarını korumakla başa çıkamamaya başladılar.
Deli, moron, kaba. Bunlar İngiliz medyasının ülkenin en büyük iki partisinden biri olan İşçi Partisi’nin yeni başkanı için kullandığı sıfatlardan sadece birkaçı.
Geçtiğimiz hafta Parti’nin başkanı seçilen Jeremy Corbyn için, Parti’nin eski liderlerinden Tony Blair bile şöyle dedi: “Kalbin Corbyn’e oy ver diyorsa, sana bir kalp nakli lazım.”
Başbakan Cameron çıtayı biraz daha yükseltti: "İşçi Partisi artık ulusal güvenliğimiz ve ailenizin güvenliği için tehdit oluşturmaktadır!"
Son atışı ise ordu yaptı. Pazar günü üst düzey bir ordu komutanı, Corbyn 2020’deki seçimlerden başbakan çıkarsa orduda isyan çıkacağını söyledi.
İyi de zavallı Corbyn ne yaptı da işler bu raddeye geldi?
Mesele “Sol”dan Öte
Dünyanın karşı karşıya kaldığı mülteci krizleri, her seferinde toplumların en karanlık yönlerini ve korkularını açığa çıkarıyor. Sanki turnusol kağıdı işlevi görüyor.
*
Malûm, mülteci akınına uğrayan Batı ülkeleri bu günlerde çok kötü bir insanlık sınavı veriyor.
Geçtiğimiz hafta Macaristan önce sınırı geçmeye çalışan mültecilere 3 yıla kadar hapis cezası getirdi. Sonra da Macar polisi tazyikli su, biber gazı ve copla sınırdaki mültecilere çoluk çocuk demeden saldırdı.
Efsaneye göre Tanrılar Sisifos’u büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlamaya mahkûm ederler.
Ancak Sisifos kayayı her doruğa ulaştırdığında, kaya aşağıya doğru yuvarlanır.
O da en baştan tepeye doğru yuvarlamak zorunda kalır.
Ve bu böyle sonsuza dek sürüp gider.