Paylaş
Deli, moron, kaba. Bunlar İngiliz medyasının ülkenin en büyük iki partisinden biri olan İşçi Partisi’nin yeni başkanı için kullandığı sıfatlardan sadece birkaçı.
Geçtiğimiz hafta Parti’nin başkanı seçilen Jeremy Corbyn için, Parti’nin eski liderlerinden Tony Blair bile şöyle dedi: “Kalbin Corbyn’e oy ver diyorsa, sana bir kalp nakli lazım.”
Başbakan Cameron çıtayı biraz daha yükseltti: "İşçi Partisi artık ulusal güvenliğimiz ve ailenizin güvenliği için tehdit oluşturmaktadır!"
Son atışı ise ordu yaptı. Pazar günü üst düzey bir ordu komutanı, Corbyn 2020’deki seçimlerden başbakan çıkarsa orduda isyan çıkacağını söyledi.
İyi de zavallı Corbyn ne yaptı da işler bu raddeye geldi?
Mesele “Sol”dan Öte
Corbyn radikal bir solcu.
Verdiği sözler arasında demiryolları ve enerji sektörü dahil birçok kurumu kamulaştırmak, kemer sıkmak yerine zenginlerin vergilerini arttırmak, nükleer silahtan vazgeçmek ve ülkeyi NATO’dan çıkarmak var. AB üyeliğine de eleştirel bakıyor. Suriye dahil tüm savaşlara katılmaya da karşı.
Corbyn’in seçilmesi, hemen akabinde Yunanistan’da Pazar günkü seçimleri Çipras’ın bir kez daha kazanması ise şu argümanı yine ısıttı: “Sol, Avrupa’yı ele geçiriyor.”
*
“Corbyn fenomeni” evet sadece İngiltere değil, tüm Avrupa için çok şey ifade ediyor. Ama bunlar arasında “solun yükselmesi” yok. Zira mesele Corbyn’i ve solu çok aşıyor.
Herşeyden önce, ülkedeki ekonomik sorunlara hem iktidardaki Muhafazakar Parti, hem de ana muhalefet olan İşçi Partisi cevap veremediler.
Ülkenin ekonomi, siyaset ve kültür “elit”leri de fazlasıyla uyuşuk. İngilizlerin boğuştukları sorunlarla başedemedikleri için, halkın bu elitlere güveni de kalmadı.
Yeni Bir Hikaye
Dolayısıyla insanlar bıkkınlar. Beklemekten, umut etmekten ve her seferinde hayal kırıklığına uğramaktan yorgunlar. Yıpranmamış, taze birinin çıkıp bu egemen sisteme meydan okumasını ve hınçlarını onların yerine almasını istiyorlar.
Ve asıl, var olan düzenin ve söylemin yerine yeni bir birşey konmasını bekliyorlar. Yani yeni bir hikaye dinlemeyi…
İşte Corbyn başarısını bu tepkilere ve yaydığı umuda borçlu.
*
Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos, ABD’de Obama ve Türkiye’de AKP… Onlar da toplumun en dip noktalarında, bu beklenti dalgasının üzerinde sörf yaparak girdiler sisteme.
İngiltere’de ise bu kadar kıyametin kopmasının asıl sebebi şu: İşçi Partisi 1945’ten beri geçen zamanın yüzde 40’ında iktidardaydı. Yani tam bir yerleşik düzen partisi. Yeni ortaya çıkmış olan Syriza, Podemos gibi partilerden farklı.
Bununla birlikte İngiltere dünyanın en büyük 7 ekonomisinden biri. NATO ve AB’nin de en güçlü üyelerinden. Küresel finans merkezi. Tabii ABD’nin de en yakın müttefiki.
İşte böyle olunca da, işler değişiyor. Tecrübesiz ve radikal sol görüşlü birinin, bu küresel düzenin merkezindeki en yerleşik partinin başına geçmesi kıyameti kopartıyor.
İngiltere Karışır mı?
Peki şimdi ne olacak?
Corbyn’in başarılı olup olmayacağı, biraz da ekonominin gidişatına bağlı. Eğer böyle giderse, Corbyn’in şansı artar. Zira düzeni ve onun beslediklerini hedef alan politikaları, seçmene cazip gelebilir. Ve halk sorumlulara ders vermek isteyebilir.
Bununla birlikte, Corbyn tartışması 1981’de olduğu gibi İşçi Partisi’ni bölebilir. 81’de sol kanattakiler Parti’de kalmışlardı. Sağ kanattakiler ise Sosyal Demokrat Parti'yi kurmuşlardı. Corbyn de radikal solun ayrılmasını tetikleyebilir.
Kaldı ki Parti bölünmese bile, Blair’ci ve nispeten daha sağ eğilimli kadrolar çok geçmeden çiçeği burnunda lideri safdışı edebilirler.
Tüm bunlar ise Parti’yi sarsar. Oylarının bölünmesini sağlar. Ve en çok da Muhafazakar Parti’ye yarar.
Dolayısıyla bırakın Başbakan olmayı, Corbyn partisinin başında bile uzun süre kalamayabilir.
*
Ancak zaten asıl mesele bu değil.
Corbyn için Londra’da düzenlenen mitinge katılan biri şöyle diyor: “Corbyn’in yarattığı devasa dalga insanları uyandırdı. İlk kez değişim için bir şans var. Ve ben bu değişimin bir parçası olmak istiyorum.”
Yerleşik düzenin de artık bu değişimin bir parçası olmaktan başka şansı kalmadı.
Paylaş