13 Şubat 2005
<B>İLK</B> önce hemen şunu söyleyeyim. Beşiktaş'ta mevsim değişti. Ben dünyanın her yerine gitmiş bir adamım. Hiçbir ülkede Saldırma Bakanlığı görmedim. Hep Savunma Bakanlıkları vardır. Rıza, Beşiktaş'a Savunma Bakanlığı'nı getirdi. Ailecek öbür tarafa gitmek ya yazlık maçlarda olur, ya da Coca Cola turnuvalarında. Karşılığı puan olan maçlarda bunu yapmaya kalkarsan, "nereye de gidiyon be cennet" derler adama. Rıza, bu tuzağa düşecek adam değil.
Rıza, ben senden vazgeçmem. Adamlığından, o çok seyrettiğim futbolculuğundan, antrenörlüğünden... Üçünü o kadar güzel bir araya getirdin ki be güzel adam, mevsim değişti dememin manası bu. Değişmeyeceğini biliyorum ama yine de söylemek istiyorum. Sakın dolmuşa gelme. Futbol tabelaya oynanır. Orada ne yazıyorsa haklı veya haksız olursun.
Futbol numara oyunu
Bir sürü aklı evvel, futbolda bloklar arası diyorlar. Bloklar arası yok. Eskiden direkler arası varmış, kanto söylenirmiş. Futbol kanto değil, numara oyunu. Bak güzel kardeş, sevgi başa kakılacak bir duygu değil. Hele bende hiç olmaz. Sana karşı da mümkün değil. Seni çok seviyorum. Sevgili başkan, 15 sene kalsın diyormuş ya. Ölene kadar kalsın.
Ben dün akşam 9 kişi kalmış Beşiktaş'ın 9 tane Rıza'sını seyrettim. Sende olan iş ahlakını, bu çocuklara iki haftada ezberletmişsin. Ne mutlu sana, ne mutlu Beşiktaş'ın bu kalabalığına. Böyle bir evlatları olduğu için.
Böyle maç kritiği olur mu diyenlere ben de bal gibi olur diyorum. Beşiktaş'ın ihtiyacı buydu. O da bulundu. Bir kısa not geçeyim. Bu takım ligin ilk yarısı yenilen golün en azından yarısını yer. Atılan golün de yarısı atılır. Ama şimdilik hedef olan en kötü, ligin dördüncülüğü ise bu yakalanır. Daha iyisi olursa da can sağlığı.
Saldırmanın alemi yok
Yazı bitti ama iki lafım Tümer'e var. Bak benim güzel kardeşim. Üç sezon önce evinde bile çocuklarına penaltı atma dedim. İyi futbolcu olmak başka bir şey, penaltı kullanmak başka bir beceri. Dün akşam da daha önce yakalanacak skoru sokağa attın. Attığın gol parçalaya parçalaya. Sana yakışan oldu. Ama iki sarı karttan atılman hoş değil. Rakip sahada yaptığın faul geçersiz. Senin gibi büyük düşünen, büyük oynayan oyuncu acemi refleksler içinde olmamalı. Çünkü sen bu takıma çok lazımsın.
Neticede Beşiktaş, sahanın içinden çok önemli bir üç puan çıkardı. Kimse de gözardı etmesin, bu ülkede üç-beş tane iyi takım varsa, birisi Denizlispor. Ah bu da kaçar mı dediği pozisyonu yok.
Ben maçın hakemlerini hep futbol oynuyormuş gibi gözlemlerim. Beşiktaş'ın iki oyuncusuna iki sarı karttan kırmızı gösterdi. Ben de olsam aynısını yapardım. Verdiği penaltı kararı doğru, içeri giren vatandaşlar da vardı. Onu atladı. Birkaç yanlış düdük üfledi, o kadar da olacak. Lafın başını bağlayayım. Savunma Bakanlığı önemli. Fazla saldırmanın alemi yok.
Yazının Devamını Oku 13 Şubat 2005
İLK önce hemen şunu söyleyeyim. Beşiktaş'ta mevsim değişti. Ben dünyanın her yerine gitmiş bir adamım. Hiçbir ülkede Saldırma Bakanlığı görmedim. Hep Savunma Bakanlıkları vardır.Rıza, Beşiktaş'a Savunma Bakanlığı'nı getirdi. Ailecek öbür tarafa gitmek ya yazlık maçlarda olur, ya da Coca Cola turnuvalarında. Karşılığı puan olan maçlarda bunu yapmaya kalkarsan, "nereye de gidiyon be cennet" derler adama. Rıza, bu tuzağa düşecek adam değil.Rıza, ben senden vazgeçmem. Adamlığından, o çok seyrettiğim futbolculuğundan, antrenörlüğünden... Üçünü o kadar güzel bir araya getirdin ki be güzel adam, mevsim değişti dememin manası bu. Değişmeyeceğini biliyorum ama yine de söylemek istiyorum. Sakın dolmuşa gelme. Futbol tabelaya oynanır. Orada ne yazıyorsa haklı veya haksız olursun.Futbol numara oyunuBir sürü aklı evvel, futbolda bloklar arası diyorlar. Bloklar arası yok. Eskiden direkler arası varmış, kanto söylenirmiş. Futbol kanto değil, numara oyunu. Bak güzel kardeş, sevgi başa kakılacak bir duygu değil. Hele bende hiç olmaz. Sana karşı da mümkün değil. Seni çok seviyorum. Sevgili başkan, 15 sene kalsın diyormuş ya. Ölene kadar kalsın.Ben dün akşam 9 kişi kalmış Beşiktaş'ın 9 tane Rıza'sını seyrettim. Sende olan iş ahlakını, bu çocuklara iki haftada ezberletmişsin. Ne mutlu sana, ne mutlu Beşiktaş'ın bu kalabalığına. Böyle bir evlatları olduğu için.Böyle maç kritiği olur mu diyenlere ben de bal gibi olur diyorum. Beşiktaş'ın ihtiyacı buydu. O da bulundu. Bir kısa not geçeyim. Bu takım ligin ilk yarısı yenilen golün en azından yarısını yer. Atılan golün de yarısı atılır. Ama şimdilik hedef olan en kötü, ligin dördüncülüğü ise bu yakalanır. Daha iyisi olursa da can sağlığı.Saldırmanın alemi yokYazı bitti ama iki lafım Tümer'e var. Bak benim güzel kardeşim. Üç sezon önce evinde bile çocuklarına penaltı atma dedim. İyi futbolcu olmak başka bir şey, penaltı kullanmak başka bir beceri. Dün akşam da daha önce yakalanacak skoru sokağa attın. Attığın gol parçalaya parçalaya. Sana yakışan oldu. Ama iki sarı karttan atılman hoş değil. Rakip sahada yaptığın faul geçersiz. Senin gibi büyük düşünen, büyük oynayan oyuncu acemi refleksler içinde olmamalı. Çünkü sen bu takıma çok lazımsın.Neticede Beşiktaş, sahanın içinden çok önemli bir üç puan çıkardı. Kimse de gözardı etmesin, bu ülkede üç-beş tane iyi takım varsa, birisi Denizlispor. Ah bu da kaçar mı dediği pozisyonu yok.Ben maçın hakemlerini hep futbol oynuyormuş gibi gözlemlerim. Beşiktaş'ın iki oyuncusuna iki sarı karttan kırmızı gösterdi. Ben de olsam aynısını yapardım. Verdiği penaltı kararı doğru, içeri giren vatandaşlar da vardı. Onu atladı. Birkaç yanlış düdük üfledi, o kadar da olacak. Lafın başını bağlayayım. Savunma Bakanlığı önemli. Fazla saldırmanın alemi yok.
button
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2005
DÜN akşamki oyuna pek aklım sırrım ermiş değil. Beşiktaş’a bakıyorum, bütün futbolcular ellerinde ayaklarında, yüreklerinde ne varsa sahaya koydular. Maç bitti, tabelaya bakıyorum, 1-1.
Bu futbol hakikaten tuhaf oyun. Saha şartları top oynamaya müsait değil. Tabii ki, deplasmana gelen takımların oyun bozmak için düşündükleri geçerli oluyor.
Gol yapmak, kazanmak için ilk önce sahadan kurtulacaksın, topu düzelteceksin, rakibini geçeceksin. Ancak öyle gol pozisyonları bulursun. Ama dünkü saha buna müsaade etmedi. Gönüllerince oynayan Beşiktaşlı oyuncular ancak bu kadarını yapabildiler. Bir de karşılarına hakem dikildi. Beşiktaş’ın yediği gol, iki kere üst üste ayıp. Birincisinde, hakemin çaldığı düdük, faul düdüğü olmamalı. Çünkü yok. Hadi takdir hatası diyelim, çaldı. Sonra baraj bozuldu diye düdük çalıyorsun. O top gidip gol oluyor. Vuruşu tekrarlattırmıyorsun. Bunda ayıbı da aştın, kural hatası yaptın. Kaldı ki, bütün tercih düdüklerin rakipten yana oldu.
Ben, Koray’ı beğendim
Bu sezonun oynanan bütün maçlarında Beşiktaş’ın maçlarını yöneten hakemler o haftanın en kötü hakemleri oldu. Bu Kuddusi de öyle olacak herhalde. Ben, Beşiktaş’ın bu yürüyen ligde iyi yerlere taşınacağını dün akşam hissettim. Hele bir ilk yarı oynadılar, rakibin tek pozisyonu yoktu. Sahanın her yerini daralttılar, hep beraber düşündüler, hep beraber oynadılar. Bu iştahtaki Beşiktaş, kuru sahalarda çok iş görür. Alınan yeni oyuncuyu da beğendim. Koray’ın futbol oynama mantalitesi oturmuş. İki ayağının içini iyi kullanıyor, tek top oynayabiliyor. Rakiple top arasında da durmayı ezberine almış. Beşiktaş’ın eksiği olan önlibero için iyi seçim. Tabii ki, gözardı etmemek lazım; G.Birliği, bu ülkenin iyi kadrolarından birine sahip. Beşiktaşlı oyuncuların yedikleri o enayi golden sonra oyuna biraz ağırlık koyabildiler.
Beşiktaş’ın taraftarı bu takımın peşinden düşmez. Takım, kaybedebilir, ama böyle yürekli oynarsa, taraftar Beşiktaş’ı böyle görmek istediği için sesini kısmaz. Neticede tabii ki kayıp var. Kayıp hoş değil. Ama bana göre dün akşam, bu kayıbın arkasına saklanacak mazeret var. Hem saha ve hava, hem de hakem.
Yazının Devamını Oku 5 Şubat 2005
<B>HAFIZAM </B>beni pek yanıltmaz. Gazetelerin arşivlerinde vardı. Benim için Beşiktaş tarihinde çok özel bir kadronun ve de çok özel futbolcuların bulunduğu bir dönem vardı. Geçen o keyifli günlerin heyecanı içinde, "Şimdi bu top oynayan kardeşler ileride Beşiktaş'ın başında olurlar inşallah" demişim. Şifo'yu, Metin'i, yönetimlere yakıştırmışım. O kadro içinde Feyyaz'ın Gökhan'ın, Ali'nin, Zeki'nin, Ulvi'nin ve daha bir sürü ismin bu takımın geleceğini hazırlayacak kişiler olmasını temenni etmişim.
Bir şeyi de atlamamışım. Ne de iyi etmişim. Saha kenarında görmek istediklerimin liste başı da Rıza imiş. İşte şimdi oldu. Belki geç ama temiz oldu.
Bu ülkede futbolun Türk büyükleri var. Spor programlarını seyretmem. Okuduğum da 5-6 tane aklı başında adam var. Benim yazdığım da konuştuğum da beni bağlar. Okumuyorum, dinlemiyorum ama sokakta dolaşıyorum. Duyum alıyorum. Rıza için "geçici plaka, 4 iş sonra işi tamam" diyenler varmış. "Yuh" demek tarzım değil. "Ayıp" demeye hakkım var.
Rıza'nın Beşiktaşlılığını tartışmam bile, antrenörlüğünü de. Rıza şimdiye kadar nereye el attıysa, güller açtırdı. Kendi evinde gül mü solduracak? Rıza'yı daha fazla anlatmak istemiyorum. Beşiktaş ailesi, kendi çocuğunu zaten bağrına bastı.
AHMET DURSUN
AHMET Dursun geri döndü. Sefa geldi, hoşgeldi. Ahmet, sokakta dolaşan bir adam değil. Sahanın içinde iş gören adam. Kolay kolay hiçbir futbolcuya nasip olmayan sloganları tribünlerde Ahmet söylettirdi. Bu, kendiliğinden olmaz. Ahmet iyi oynuyordu. Ahmet gol atıyordu. Böyle oynayan oyuncuya tabii ki, tribün kalabalığında kötü ses çıkmaz. Bir de madalyonun tersi var. Futbolda iyi oynarken "yaşa" sesi gelir, kötü oynarken de "kaka." Bak evlat, seni hep özel bir futbolcu olarak gördüm. Son kakayı sen bağladın. Hatayı hatırlatmak prensibim değil. İnşallah ders almışsındır.
Ne kadar iyi bir Beşiktaşlı olduğunu biliyorum. Yaşın 26. Futbol için yaş önemli değil, senin için yeniden futbola başlama yaşın olmasını istiyorum. Beşiktaş tribünleri, sevdiğini unutmaz. Çünkü sahte sevgiyle gösteri yapmaz. Seni çok seviyorlar. İkinci yakaladığına layık ol. Sana bir de ağabey tavsiyesi; hem top ayağında, hem canım cennette olmaz. O namussuz top var ya, iyi yaşamıyorsan şeytan doldurur. Bunu da aklından hiç çıkarma.
TANJU ARGUN
BAŞLIKTAKİ isim futbol insanı değil. Özerk olacak Voleybol Federasyonu'nun başkan adayı. Elini sıktığım, tanıdığım bir kardeş. Erdemir'de, Vestel'de, Netaş'ta Türk voleyboluna büyük katkılarını biliyorum. Ben voleybol oynamadım. Ama en az 40 senedir voleybolu çıplak gözle seyrederim. Büyük de keyif alırım. Bu ülkeye plaj voleybolu girdiğinden bu yana da hiçbir turnuvayı kaçırmadım. Voleybol camiasının kalitesini görüyorum. Elimle de tutuyorum. Tanju Argun, Akın İra ve Mehmet Çakmak gibi yıllarını voleybola adamış, hatta önderliğini yapmış isimlerin beraberliğinde 4 yıl hizmet etmek istiyor.
Hele yönetiminin içinde öyle biri var ki, bana bu elle oynanan oyunu çok sevdirenlerin başında; DÜNYA BALTACIOĞLU. Oynadığı dönemde hemen hemen hiçbir maçını kaçırmadım. Futbolda Sergen'i nasıl başka bir gözle seyrediyorsam, onu da öyle seyrettim. İtalya'da oynadığı zamanlarda en iyi yabancı oyuncu seçildiğinde de takipteydim. Bu dünya tatlısı adamın da içinde bulunduğu bu yönetimin Türk voleybolunu çok üst seviyelere taşıyacağına inancım büyük. Voleybol camiası bu şansı değerlendirir inşallah.
Yazının Devamını Oku 30 Ocak 2005
BEN, prensip olarak giden ile ölenin arkasından konuşmam. Del Bosque, takımın ruh halini bozup öyle gitti. Rıza, ilk önce bu takımın ruh halini düzeltecek. Rıza, iyi bir başlangıç yaptı. Dünkü oyuna bakıyorum, giren de, çıkan da, oynayan da elinde avuçunda ne varsa vermeye çalıştı. Hani bir yerde kaytarırım diye oynayan oyuncu yok. Sahanın ağırlığına rağmen maçın başından sonuna kadar mücadale ettiler. Çok mu iyi oynadılar, böyle birşey demiyorum. Ama bu takım, daha iyi hale gelecek. Çünkü Ahmed Hassan, Tümer, Ahmet Dursun gibi oyuncular da bu takıma katkı verecek. Maçın başından sonuna kadar iyi oynayan takımlar kazanır. Parçalı bulutlu oynayıp, kazanmak çok zor. Beşiktaş, bu zorluğu yaşadığı için bugünlere geldi. Büyük takımsan, oyunu yönlendiren sen olacaksın. Karşılama takımı değil. Rıza’yı iyi tanıdığım için Rıza bu takıma, bunu yaptıracak. ‘Aferin Rıza’ diyorum. Oynattığı futbol için değil, oynattığı Ronaldo için. Bu takımda Ronaldo varsa takım 3-5-2’de oynasa, 4-4-2’de oynasa 1,5, 2,5, 3,5’da oynasa bu Ronaldo bu takımda oynar. Daha iyisi Türkiye’de yok ki.Doğru iş yaptıPancu’yu baştan kullanmak çok akılcı işti. Ben genç oyuncuların hevesini kırma çabasında olan bir adam değilim. Ama Rıza, Fatih Sonkaya’yı 18’e bile almamış. En doğru işi yapmış. Çünkü bu kardeş, sahada futbolcu gibi duruyor, futbolcu gibi oynayamıyor. Takımın bütün balans ayarını bozan bu kardeşti. Beşiktaş’ta değil, başka yerde oynasın. Maçın bir hakemi vardı, çaldığı düdüklerin yarısı yanlış. Tamam saha ağır, hakem için zor şartlar. Artık basketbolda bile çalınmayan faulleri çaldı. Futbol anlayışı buysa, Carew’e de yapılan penaltı olmalıydı. Malatya takımı bu ligin iyi takımlarından. Girdikleri bir iki gol pozisyonları var, kullanamadılar. Ama onlar da iyi mücadele etti. Ortaya da dişe diş lig mücadelesi çıktı. Tabii ki göz ardı etmiyorum, Beşiktaş’ın seyircisiyle tekrar buluşması, futbolcuların oynama iştahını kabarttı. Seyircisiz futbol olmuyor. Beşiktaş’ta bu büyük gücünü arkasında hissettiği anda daha iyi işler yapacak. Beşiktaş, belki hedefsiz kaldı ama tek bir amacı var. O da Avrupa Kupalarına seneye katılmak. Ben bu takımın ikinci yarıda, ilk yarıda topladığı puanlardan çok daha fazlasını toplayacağına inanıyorum.
button
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2005
Yüreği eksik olan futbolcu asla Beşiktaşlı olamaz. İlk yarıda, oynanan iki maç; A.Bilbao ve F.Bahçe aklımdan hiç çıkmadı. O maçlardaki iştahı ikinci yarıya taşırsanız, hem sizler mutlu olursunuz, hem de tribündekiler... 50 senedir bu işin içindeyim. Yarısını oynayarak, yarısını da yazarak geçirdim. Ensemin arkasında bir kumbara var. Biriktirdiklerimi ilk yarı için dosyaladım. Sezon başında acabalarım vardı. Olacakları yakın-uzak dile getirmiştim. Sıralayayım;
Çok aceleye gelmiş bir kongre ve transfer günleri kısıtlı bir yönetim... Real Madrid’de büyük işler yapmış, kariyer sahibi bir antrenör. Görünürdeki fotoğrafta iyi isim. Benim için de öyleydi. Acabalarım vardı dedim ya, o ara dereye şunu sıkıştırmışım. 35 sene futbol için büyük rakam. Ama kendi evinde. Dışarıdaki elektriği bilmiyorsun. Büyük bir markanın yeni gelen oyuncusu oraya esir olur. Sen ne istersen o olur. Oraya gelecek oyuncuyu da senin seçici, çok profesyonel seviyede bir alt kurulun seçer. Hani daha Türkçesi, gelenle uğraşmazsın, cuk oturur. Beşiktaş’ın sezon başı böyle bir lüksü yoktu. O telaşla çok adam alındı. Ben de diyordum ki, antrenör yeni, futbolcu kadrosu kalabalık ki, atlamadan şunu da söyleyeyim. Alınan oyuncuların birçoğu birbirlerine yakın sıklette. Gelen adam bunları tanıyana kadar, hem zaman, hem puanlar sokağa atılır. Öyle de oldu.
Beşiktaş büyük taştır
İlkler her zaman zordur. Birinciyi geçmeden, ikinciye başlayamazsın. İlk yarı iyi geçmedi. Dersler iyi çalışıldıysa ki, o parıltıları görüyorum. İkinci yarı daha iyi olacak. Beşiktaş’a ilk geldiğim sene hocamız Çiriç’ti. Vefat etti, kendi dinince dinlensin. Ama ben kaleciler için söylediklerini hiç unutmadım. ‘Kaleci bir takımın kıçıdır’ derdi. Bunu hatırlama sebebim, Cordoba. Cordoba’nın adı öyle yerlere çekildi ki, benim kabulleneceğim yerler değil. Şüphe ile güven aynı yerde olmaz. Dedikodu yazarları, işi bu kulvara soktu. Hem ayıp, hem günah. Beşiktaş’ın bünyesinde böyle bir şeyin olması mümkün mü? Beşiktaş, büyük taştır. Böyle kullanmak isteyenler, bu büyük taşın altında kalacaklar.
Yakından tanıyanlar bilir. Ben Beşiktaşlı insanlara yakın akrabam gibi bakarım. Tribünde oturan güzel insanlara seslenmek istiyorum. Takım tutma sevgisi körlük hali olmamalı. Beşiktaş’ın aldığı cezalardan siz akrabalarım maçsız, takım da seyircisiz kaldı. Maddi kayıp da cabası. Siz, tribündeki Beşiktaşlılar hem büyük bir kalabalık, hem de büyük gürültüsünüz. Tribün anarşisine son noktayı koyacak kadar sağduyulu olacağınıza da yürekten inanıyorum.
Dönüp dolaşıp tekrar Del Bosque için iki laf edeyim istiyorum. Adamlığına laf eden tek insana daha rastlamadım. Benim için de adam gibi adam. Doğru dürüst adam olmak, haslet değil, insan mecburiyetidir. Sevgili Del Bosque, yamuk yumuk bir okla hedef vurulmaz. Sezon başı zorluğunu kabul ediyorum. Ama maçlar yol aldıkça bundan çabuk vazgeçmiş olsan, bu takım hedefin içinde olurdu. Avrupa’da da yoluna devam ederdi. İstikrar ibresi titrek bir takım yarattın. Takımın üstü başı ile çok oynadın. Üst üste iki maçı aynı kadro ile oynadığını hatırlamıyorum. Juanfran gibi bir hemşehrini getirdin, onun tarifini ben sana yapayım. 10 kişinin çok iyi olduğu bir kadroda 11’inci adam olur. Tek başına değil seni, hiçbir takımı bir yerlere taşıyamaz. Ben de biliyorum ki, dünyanın en mükemmel makinesinin bile yedek parçaya ihtiyacı vardır. Senin hemşehrin yedek parça. Arıza halinde kullanacağın yedek parçaya bu kadar para verdirilir mi?
Carew, doğru seçim. Ama yanlış kullanıyorsun. Carew’i aldıysan, Carew’e göre oynatacaksın. Carew 24 yaşında, 3 sene mukavelesi var. 27 yaşında bile satabilirsin. Demek ki, kayıp yok. Ama Juanfran’da ayıp var.
Cenneti yaşattınız
Futbolcu eskisi olarak top oynayan kardeşlerime de bir şeyler diyeyim. İlk önce yüreği eksik olan oyuncu asla Beşiktaş’ın futbolcusu olamaz. Bu geçilen ilk yarıda, sizlerin oynadığı iki maç aklımdan hiç çıkmadı; Athletic Bilbao ve F.Bahçe maçları. Sahanın içinde cennet inşa ettiniz. O oynama iştahını, o birbirinize saha içi yardımını ikinci yarı oynanacak maçlara taşırsanız, hem sizler mutlu, hem de tribündeki insanlar mutlu olacaklar. Bunu hak etmek sizlerin elinde. Bu bir temenni değil, benim beklentim. Hadi bakalım kolay gelsin.
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2004
<B>DÜN</B> akşamki oyunu seyrettikten sonra, kendimce bir hesap yaptım. Bu hesabım, lig için. Ben ölmüş ile kaçmışın arkasından konuşan adam değilim. Avrupa defteri kapandı. Kaçanın arkasından ne konuşayım ki? Ben, Beşiktaş’ın önünde durandan bahsetmek istiyorum. Beşiktaş ligde ne yapar? Beşiktaş’ın seyir defterine bir göz atalım.
İlk yarının bir matematiğini yaptım. Oynanan ilk 8 maçta alınan 6 puan var. Sonra oynanan 9 maçın tamamı 27 puan. Bu takım, bunun 23’ünü almış. İkinci yarı bu kadar az kayıpla gidecek bir Beşiktaş’ın ligin ilk üçü içinde olacağına inancım var. Bu hayal değil. Beşiktaş, ne kadar kötü oynarsa oynasın, en az ligdeki rakipleri kadar iyi takım. İyi kullanılırsa daha da iyi olur. Dün akşamki oyuna bakıp, ‘kadro seçimi iyiydi, yahut kötüydü’ diyecek halim yok. Çünkü Beşiktaş’ın karşısında rakip yok.
Sebat’ın tutunması zor
Sebat geçen sene gösterdiği büyük tutunma hırsıyla bir takım gibi oynuyordu. Hepimizin de sempatisini kazanmıştı. Bu ufak kentin takımı ligde de kaldı. Ama dün akşamki seyrettiğim Sebat’ın bu futboluyla ligde tutunması çok zor. Posterlerinin altında ‘bu takım daha şimdiden düştü’ yazıyor. Hiçbir dirençleri yok. Eğer bu maç seyircili oynansaydı atılan gol iki katına çıkardı.
Beşiktaş’ın dün akşamdan alacağı dersler var. Bir kere Veysel diye bir kardeş var. Kimliği santrfor. Eğer Carew oynamayacaksa, bu takımda Veysel santrfor oynar. Her şeyden önce rakibi hırpalayan bir oyuncu. Hava toplarında iyi, kendi arkadaşlarına da duvar olabiliyor.
Hele hele Beşiktaş’ın içeride oynayacağı maçlarda çok işini görür. Ben dün akşam İbrahim Üzülmez’i beğendim. Bunu attığı gol için söylemiyorum. Kaldı ki İbrahim, rakip ceza sahası içinde gol girişiminde bulunursa, ligde en az 10 tane gol yapar. Çünkü İbrahim ters gardlı boksör gibi. Rakip onun ceza sahasında yapacağı işlere zor ayak uzatır. Penaltı yapmaktan korkar. Penaltı yapmayayım diye İbrahim’e şut atma sahası kalır. Dün akşam da attığı gol, rakibin penaltı yaptırmama korkusundan oldu.
Pancu’dan vazgeçilmez
Hep iddia içindeyimdir. Bu takımın vasıflı oyuncularından biri de Pancu’dur. İyi oynar, iyi oynamaz onu bilmem. Ama böyle bir adamın varsa oynatacaksın. A.Hassan zaten benim favorilerimden. Oyundan hiç kopmadan elinde-avucunda ne varsa sahaya bırakan bir adam. Ben olsam ondan da vazgeçmem.
Böyle maçların hakemleri konuşulmaz. Dün akşamın hakemi ben olsam, Erol Ersoy kadar idare ederdim. Hakemlik maç değildi. Ne seyirci baskısı var, ne de futbolcu. Neyi biliyorsa, neyi gördüyse onu üfledi. Neticede Beşiktaş, devre arası verilecek futbol molasına keyfi kaçık girmeyecek. Hele hele arkayı toparlayacak bir oyuncuyla, iyi bir ön libero alınırsa bu takım ligde iş görür. Tabii ki, mevcutlarında iyilerini kullanaraktan.
Yazının Devamını Oku 17 Aralık 2004
<B>FUTBOLDA</B>, hele hele bizim futbolumuzda kayıplar oldu mu, <B>‘yazık oldu’</B> diye başlık atılır. Ben böyle bir başlığı şimdiye kadar kullanmış bir adam değilim. Dün akşamki oyun için ‘yazık olmadı’ diyorum. Beşiktaş kendi etti, kendi buldu. Bunu yalnız dün akşamki oyun için de bağlamıyorum. Sen gideceksin, Bükreş gibi bir takıma yenileceksin, sonra gelip içeride Standard Liege gibi bir takımla berabere kalacaksın.
Şu kısa boylu turnuvada oynadığın tek maç var. O da Bilbao maçı. Adama, ‘Bir maç oynayıp iyi de oynadın be kardeşim, gel şu turnuvanın en kötü üçüncüsü ol’ demezler, demediler de. Dün akşamki oyuna bağlayayım istiyorum. Kendimce maç öncesi bir senaryom vardı. ‘Benim takımım buradan en kötü 1 puan alır, iki takımı da seyrettiğim için Bilbao, gidip rakibini Belçika’da yener’ diye düşünüyordum.
Saf bir adamım
Rakipler düşündüğüm gibi oldu. Ben herhalde fazla saf bir adamım. Beşiktaş’a fazla güveniyordum. İşin boyutu öyle değilmiş. Kaldı ki, ilk 10 dakika Beşiktaş, ustasının ayağından bir gol yarattı. Haaa tamam, bu iş yoluna girdi. Bundan sonra oyunun her azalan dakikasında Beşiktaş, istediğini rakibe kabul ettirecek, bu maçtan da elini kolunu sallaya sallaya sahadan istediğini çıkaracak diye düşündüm.
Şemsiye benim tam düşündüğümün aksine ters döndü. Beşiktaş defansında Fatih diye bir kardeş oynuyor. Bu genç bir kardeş. Hevesini kırayım istemiyorum ama Beşiktaş’ın oyuncusu olmadığını da söylemek istiyorum. Yenilen bir ilk gol var. Bir defans oyuncusu topa bakarken adamı unutmaz. Adama bakarken de topu. Bu ikisini birden unutuyor. Ofsaytı bozduğu bir pozisyon var, akıllara zarar. İlkokul talabesi yapmaz. Yaptırdığı iki penaltı var, birini hakem üfledi, birini es geçti. İkisinde de topa müdahale değil, adama müdahale var.
Fatih kardeş, bu nasıl olacak? Seni Beşiktaş takımından başka bir oyuncunun marke etmesi lazım. Beşiktaş takımında o kadar üst seviyede top kaybı oluyor ki, bu kadar top kaybıyla maç kazanan takıma ben daha rastlamadım. Yenilen bir ikinci gol var, o da amatör çerçevede.
Ramazan bir penaltı kurtardı. Penaltıyı kaleci kurtarmaz, atan kaçırır. Öbür yediklerinde ikisini kurtar be güzel kardeş, takım da kurtulsun. İki lafım da Del Bosque’ye var. Del Bosque, senin hemşehrinde hayat yok. Saha içi keyifçisi. Kendi başına takılıyor. Ne takıma hırs olarak katkısı var, ne de fazladan iş yapma çabası. Demek ki bu adam, 10 kişinin iyi olduğu bir takımda 11’inci adam olur. Sen böyle ciddi bir gecede demek ki Beşiktaş’ı ciddiye almayıp onunla başlıyorsun. Buna da aklım ermiş değil.
Bir şey daha sıkıştırayım istiyorum. Herkes gibi senin insanlığına, beyefendiliğine saygım var. Kariyerine de hürmetim. Ama ben Beşiktaş Camiisi’ne imam aramıyorum. Beşiktaş takımına antrenör arıyorum. İş adamlarıyla antrenörler aynı kefeye konulur. Bir fark vardır. İş adamı kendi parasını kötü kullanır iflas eder. Futbol patronunun kamburu ağırdır. Büyük bir kalabalığın mesuliyetini taşır. Onu da tek başına öder. Avrupa için harç bitti, yapı paydos. Maalesef bunda Del Bosque’nin emeği fazla. Dün oynanan oyunda rakip şöyleydi, hakem de böyleydi diyecek halim yok. Vıdı vıdı yapmanının da alemi yok.
Bilmem anlatabildim mi?
Yazının Devamını Oku