26 Mart 2005
<B>BUGÜN</B> nostalji damarım kabardı. Pek eskilerden anlatayım istemem ama bir defalık olsun. Eski hakemler ile yeni hakemler arasında kıyaslamalar var, bana göre de arada uçurum. Bir kere hakemlik ne demek? Hakim, karar veren, kararına inanılan, saygın duruşu olan bir kurum. Bu işi yapan insanlar, bu tavrı koyamıyorlarsa şimdilerde yaşadığımız kaosun içinden çıkmak mümkün değil. O düdüğü üfleyen insana camialar inanacak. Top oynayanlar, tribünde oturanlar inananlara katılacak. Bu nasıl olacak? Üç ayrı eski hakemle yaşadığım üç hadise var, anlatayım. Günün genç hakemlerinin kulaklarına küpe olsun.
Kasıt vardı
Doğan Babacan ağabeyim top oynarken de büyük dostumdu, şimdilerde de. Bir Fener maçı oynuyoruz, dakika 1. Engin Verel, Fenerbahçe’deki ilk maçını oynuyor. O günkü aklımla daha ilk topta korkutayım istedim. Topla karışık, piste düştü. Doğan Ağabey -ki ben yardımcı hakemle burun burunaydım- yardımcısına sormayıp Vedat da değil, ‘Vedo kasıt var mı?’ diye bana sordu. ‘Evet’ deyince, ‘O halde çıkacaksın’ dedi. Bu önemli. Hakem futbolcuya, futbolcu hakeme inanacak.
Bir Galatasaray maçı oynuyoruz. Oyun Ali Sami Yen’de. Sevgili Ertuğrul Dilek maçın hakemi. İlk yarıda yardımcı hakem en az 5 tane ofsayt bayrağını kaldırmadı. Ertuğrul bunları yakaladı. Ben de Ertuğrul’a, ‘Bu kenarda duran yardımcı hem seni, hem bizi yakacak’ dedim. Öyle de oldu.
Bana sordu
Gökmen benim 2 metre önümdeydi. Gitti golü yaptı. Ertuğrul da o pozisyonu kaçırdı. Ben de yardımcısına gidip, ‘Sen bu işi bilmiyorsun. Ben sana Haydarpaşa Garı’nda trenlere bayrak sallayasın diye iş bulacağım’ dedim. O gün için ismini hatırlamıyorum ama devamlı Ertuğrul’a bayrak sallıyordu. Tabii ki amacı beni şikayet etmekti. Pekiyi Ertuğrul ne yaptı? Yardımcısına gitmedi, bana geldi. ‘Hakaret var mı?’ diye sordu. Ben de ‘Bir ince var’ dedim. O da ‘Çık o zaman’ dedi. İnanıyorum ki ‘Hayır hakaret yok’ desem yardımcısına sormazdı bile.
Penaltı dedim
Bu daha enteresan. Bir Vefa maçı oynuyoruz. 0-0 giden oyunun 90’ıncı dakikası, hakem Hilmi Ok. Hemen hemen son hücum. Sevgili Hilmi benim 5 metre arkamda, pozisyona ben daha yakınım. Penaltı pozisyonunu çok net şekilde seçebildim. Hilmi de pozisyonu kaçırmamak için koşu halinde. Bunlar bir-iki saniyede olan işler. Göz göze geldik. ‘Tam seçemedim. Bu penaltı mı?’ diye bana sordu. ‘Evet’ dedim. Allah rahmet eylesin, Ergun Acuner penaltıyı attı, 1-0 kazandık. Ne Vefalılardan itiraz oldu, ne ben vicdanımla hesaplaştım, ne de Hilmi bana sorduğu için sıkıntıya düştü.
Rıza, bildiğini yap
RIZA, sen bu camianın iç organlarından birisin. Beşiktaş’ın hasısın. Geldiğinden bu yana Galatasaray maçı hariç her düşündüğün sahaya yansıdı. Senin bir futbol oynatma tercihin var. Bence de çok geçerli. Kimseye kulak asma. Futbola romantik bakmak isteyenler, onu özel hayatlarında arasınlar. Ne futbol oyunu, ne de o namussuz top romantik bakmaya gelmez. Sen bakmadığın için Beşiktaş’a 20 sene yüreğinle, kafanla, ayağınla hizmet ettin. Oynarken benim liste başı adamımdın, oynatırken de öyle olacaksın. Hep onu söylerim, yine söyleyeceğim. Senin iş ahlakının yarısı takımına yansırsa seneye bambaşka bir Beşiktaş seyredeğiz. Bu sene el mahkum bu kadro neyi ne kadar yaparsa oraya kadar gidilecek.
Ersun Yanal’a bir hikaye
ERSUN kardeş, ben seni tanımam. Şimdiye kadar el sıkışmış değiliz. Uzaktan takip etmek bana sikletinin ağırlığına laf edecek haddi vermiyor. Sana başımdan geçen sandalcı hikayesini anlatayım, sen de ders çıkar.
Ben Bakırköylü’yüm. Denize girmek için balıkçı Todori Babamız’dan kayık kiralıyoruz. Bir seferinde o kıyıları iyi bildiğimiz halde kayalara oturduk, kayık battı. Aradan zaman geçti biz yine aynı yerde kayığı batırdık. Todori Baba’nın söyledikleri bugün gibi hatırımda: ‘Çocuklar, bir kayıkçı, aynı kayığı aynı yerde iki kere üst üste batırırsa ona bir daha kayık verilmez’
Ersun, kıssadan hisse. Sen kayığı bir defa batırdın. 3-0 kaybettiğimiz yerde senin sandal su aldı. İkinci hakkın yok. Sana sandalı veren Levent Bıçakcı’nın da yok. Bu kayık hepimizin. Sizlerin özel kayığınız değil. Eskiden kalmış hataları hatırlatmak, tarzım değil. Bu takım, bu ülkenin takımı, hepimizin takımı. Bizler de ülkenin insanları olarak Almanya’da olalım istiyoruz. Bilmem anlatabildim mi?
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2005
<B>DÜN</B> iki ayrı devrede iki ayrı Beşiktaş seyrettim. Oyunun ilk yarısı Beşiktaş, Beşiktaş gibi oynayamadı. İlk gole bir şey demem. Çünkü penaltı. İkinci gol rakibin 1.50 m boyundaki adamının kafasından yeniliyor. Yerden yenilse kabulüm. Ama parmak çocuk, hava topundan Beşiktaş'a gol atmamalı. Dörtlü savunma daha oturaklı, daha sağlam oynaması gerekirken, bu ufak boylu adam Beşiktaş defansının tozunu attı. Rıza olaya el koydu. Çağdaş'ı çıkardı, Okan'ı soktu, dengeler bozuldu.
Okan derken, Rıza'ya bir çift sözüm var; Rıza önümüzdeki sezon Okan'ı kullanmak istersin ya da istemezsin. Onu bilemem. Ama bu sezon elindeki kadroda gol topu atacak tek adamım Okan. Onu da dün akşam hem sana, hem de bizlere gösterdi.
Beşiktaş bir golü bulduktan sonra Beşiktaş gibi oynamaya başladı. Ayrıca gözardı edilmesin bu takımda 4-5 oyuncu da oynamadı. Eldeki mevcutla 2 arka düşüp, 4 öne geçmek her babayiğidin harcı değil.
Dünkü skor biraz da Ankara seyircisinin uyuyan Kartal'ı uyandırmasından oldu. "Beşiktaş kümeye" diye bağırırsan, Beşiktaş kümeye düşmez ayağa kalkar. Öyle de oldu.
Oyuncuları birbirinden ayırıp şu da çok iyi demek istemiyorum ama Okan ile Ahmed Hassan'ı listebaşı yapıyorum.
Bu sezon ilk defa Beşiktaş maçını güzel yöneten bir hakem gördüm.
Beşiktaş'ın benim yaptığım matematiğe göre ligde dördüncülüğü garanti. Maçlar yol aldıkça, rakiplerin kaybı Beşiktaş'ın da ikinci yarıdaki hırsı olursa daha da iyi bir yer yakalanır.
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2005
<B>GÜZEL</B> evlat <B>Rıza</B>. Bu yuvaya top oynarken çok şeyler taşımıştın. Oynatmaya geldiğinde sevinç çığlıkları attım. Sen ağabeyini tanırsın, kimseye "afedersin" demem. Bu oyuna romantik bakmam. Çünkü pişmanlık ağır yüktür, onu kaldıramam. Senden vazgeçersem, kendimden vazgeçerim. Benim baktığım yer, ritmi farklı olan bir yer.
İkinci yarının başlamasına bir-iki gün kala gelmiş bir adamın ne yapabileceğini herkes merak ediyordu. Sen yeni bir nefes, yeni de bir heves getirdin. Dörtte dört yaptın. Galatasaray ve Gençlerbirliği maçlarında bu takımın irtifa kaybettiğini gördüm. Son oynanan Gençlerbirliği maçı adeta bizlere seyretme cezası oldu. Çaresizliğini hissettim. Oyunu değiştirecek fazla bir silahın yoktu. Kendi kaderini seyrettin. Bak Rıza, bu takımda futbolcu gibi duran, ama oynayamayan birkaç kardeş var. Oturduğun yer şikayet kaldırmaz. Bu sezon nasıl geçer, onun hesapları içindesin. Doğrusu da bu. Tuttuğum deftere göre ligde dördüncü olunur. Önündeki üç takımdan biri kupayı alırsa, Beşiktaş da Avrupa'ya çıkar. İş biraz duaya kalıyor, ama başkaca çare de yok.
Trabzonspor
KAPSAMA alanımda Beşiktaş vardır. Başka camiaların da hep alkış tarafında olurum. İyiyi ayıklarım, kötüyü dile getirmem. Sakın ola yanlış anlaşılmasın. Bu korkaklığımdan değil, bilmediğimdendir. Eşim Karadenizli. Kan çekiyor herhalde, Trabzonspor'a başka bir gözle bakıyorum. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilmem.
Diğer üç büyüğün maddi imkanları yanında Trabzonspor'da, asgari ücret alan bir adamın, çocuklarını Vakko'dan, Beymen'den giydirme zorluğunu görüyorum. Bu zor zanaat. Helal olsun Trabzon insanına, yönetene, tribünde oturan insanına. Bu dar cüzdanla dört büyükten biri olmak, kolay olmasa gerek. Şenol'a da bir dipnotum var. Ne iyi ettin, bu onurlu yükün altına girdin. Edindiğin tecrübe ile de iyi işler yapacağına inanıyorum.
istatistik neymiş
FUTBOL öyle bir oyun ki, istatistiklerin doğru çıkmadığı tek spor. Niye yapılır, onu da anlamış değilim. Bunu bir makinada numaralandırıyorlar. Yok top bir takımın ayağında 70 dakika, yok diğerinin ayağında 20 dakika kalmış. Tabelaya bakıyorum, 20 dakika oynayan 3-0 galip. Fıkra gibi. Bu top, çok kısıtlı dakikalarda iyi kullanılırsa senin topundur.
Tehlikeden uzak, rakip ne yaparsa yapsın. Hatta bunu iyi kullanan takımlar, rakip takımın oyuncularına için için gülüyorlardır bile. Benden uzak ne yapılıyorsa yapılsın diyen takımlar, işlerini hallediyorlar. İşin başka bir yönü de var. Örnek vereyim. Sergen gibi, Hagi gibi oyuncular 40 metreden vurdu mu, istatistik tutulan makinanın camını bile kırarlar. Allah muhafaza, kırık camlar göze gelmesin.
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2005
<B>FUTBOL </B>Federasyonu cezayı Beşiktaş’a değil, bu maçı seyreden spor yazarlarına verdi herhalde. Hakikaten bu sıkıntıyı yaşamak cezanın en büyüğü. Seyircisiz futbol olmuyor. Hele hele sahada da futbol yoksa, hiç çekilmiyor. Beşiktaş dün akşam öbür kaleye ilk şutu 50. dakikada attı.
O da Carew’in 40 metreden vurduğu bir top. Her iki takımda da gözüme batan, iyi oynadı diyeceğim oyuncu yok. Carew’in aşırdığı hava toplarına bir tane Beşiktaşlı oyuncu sahip olamadı. Aşırdı diyorum da bu rakam en az 40 tane. Carew’in bu takıma katkısı hava toplarından oluyor. Eee onu da kullanamıyorsan, onun içinde çok az gol pozisyonlarına giriliyor. G.Birliği takımında pozisyon üreten bir tek Youla vardı, onu da Ziya Beşiktaş’a kıyak olsun diye dışarıya çıkardı.
Hakemsiz de oynanırdı
Beşiktaş, G.Saray maçı kaybıyla zaten çıkmaz sokağa girdi. Bundan sonra oynanacak maçlarda dördüncülüğü sağlama alıp kupayı da önündeki 3 takımdan birinin alması için dua etmesi lazım. Tabii bir de işin prestij tarafı var. Çok da önemli. Dün Rıza’yı dikkatle izledim. Yapacağı fazla bir şey yoktu. Bundan önceki maçlarda büyük bir hırsla oyuna sarılan oyuncular, dün sahada yoktu. İsim verip, zedeleyim istemiyorum, ama bir kaç oyuncu sahada yalnız maçtan önce fotoğraf çektirirken gözüktü.
Bu maç için söylenecek fazla birşey yok. Sahada futbol olmayınca insan da ne yazacağını şaşırıyor. Top biraz Ahmed Hassan’ın ayağına geldiğinde hareketlendi. Onun dışında oyun keçi boynuzu yer gibi. 10 kilo yesen 10 gram tat alırsın. Bu maçta iki takımdan biri galip gelseydi, kaybeden adına üzülürdüm. 40 gün 40 gece oynansa tatsız-tuzsuz-golsüz biterdi, öyle de oldu. Nee maçın hakemi mi? Ne yazayım kardeşim böyle maçın hakemi mi olur? Hakemsiz bile oynanırdı...
Yazının Devamını Oku 6 Mart 2005
BENİM, bu derbi maçlarından önce mantık favorim olmamıştır. Dün akşam için de yoktu. Ama gönül favorim Beşiktaş, kimle oynarsa oynasın, Beşiktaş'ın kazanmasından yanadır.Bu maç öncesi, hafta arası Rıza Çalımbay ile gazetem adına bir söyleşi yaptım. Rıza bana, 'Beraberlik yaramaz, ben bu maçı kazanmak için oynayacağım ağabey' dedi. Ben de dün akşam oyunu seyrederken, Rıza'nın kazanmak için oynamadığını gördüm.Artık, günün futbolunda tek pasla adam adama markaj kalmadı. Rıza, rakibin Hakan'ını, Necati'sini, Ribery'sini kendi üç adamıyla bağlamayı düşünmüş. Maç başladı, bu görüntüde Beşiktaş'ın maçı rakibi üstüne alıp, oynayacağı belli oldu. Koca 90 dakika Beşiktaş'ın 1 tek pozisyonu var. Ben bu futbol topuna romantik bakan adam değilim. Rakip 10 kişi kaldıktan sonra biraz Beşiktaş, ağırlıklı oynanan oyuna aldanmam.Dün akşamki oyunu kazanacak istersen, Ahmet Hassan'la başlarsın. Başlığa astığım 'Hakeden kazandı' demenin manası bu. Galatasaray kazanmak için oynadı. Tabii ki, gözardı etmiyorum. Maç belki İstanbul'da ama Galatasaray'ın yerinde. Tabii ki, saha da seyirci avantajı rakipten yana. Kontrollü oynamaya tamam diyorum da, mahkum oynamaya da burun kıvırıyorum.Ribery çok iyi adamBeşiktaş'ın yediği bir gol var. Ama verdiği birkaç tane de pozisyon var. Gole kadar Cordoba, bana göre iyi oynadı. Ama golde hatası var. Bir kaleci topa müdahale edebiliyorsa, o top elinde kalmalı. Rakibe gitmemeli.Beşiktaş takımına şöyle bir göz gezdiriyorum. Şu çok iyi oynadı dediğim oyuncusu yok. Demek ki, kazanılacak kadar iyi oynamadı. Galatasaray'ın Fransız futbolcusu iyi oyuncu. Sakatlanıp, çıktı. Sakatlığında Ronaldo'nun bir müdahalesi var. Ama sakatlığı sahanın dışına düşmesinden dolayı oldu. Sarı kart doğru. Başka da bir olay yok.Maçın hakemi neticeye tesir edecek hiçbir şey yapmadı. Tabii ki, birkaç yanlış düdük çaldı. Ama o kadar olacak. Necati'nin atılması da tamamiyle Necati'nin bu işe amatör bakmasından dolayı oldu. Galatasaray takımında Ribery ile Ayhan'ı çok beğendim. Ama Hagi, Ayhan'ı niye yanına çekti, onu da anlamış değilim.Her iki takım için de köşe başı maçıydı. Köşeyi G.Saray döndü. Beşiktaş'ın bundan sonra zirve sıcaklığı içinde kalması çıkmaz sokağa girdi. Maçın ana fikri kazanacak kadar oynayamıyorsan, başına gelecek budur. Beşiktaş dün akşamki oyunu yanlış düşündü. Yanlış oynadı ve kaybetti. Ben pişmanlık duygusunun iyi bir duygu olduğuna inanmam. Rıza'nın geldiğine çok sevinmiştim. Bu duygumdan da vazgeçmem. Bir maç kaybedildi diye benim Rıza'dan vazgeçecek halim yok. Olmaz da.
button
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2005
Bantta penaltı demişsin, yazında, ‘Bu olmayan penaltıyla Sakarya ya düşerse ne olacak’ yazıyorsun. Bu ne çelişki. Carew’in tükürüğünü -ki tükürük değil hınkırmak-, 5 kere ileri-geri yapmışsın. Yok be Erman, ikisi çok ayrı şeyler. BAK benim güzel kardeşim, seni çok uzun senelerdir tanırım. İşin tanıma tarafı başka bir şey, sevme tarafı çok ayrı. Hürriyet ailemize katıldığından bu yana seni hem seviyor, hem de seninle olmaktan keyif alıyorum. İşimizin gereği yurt içi, yurt dışı beraber geziyor, yiyiyor, içiyoruz. Özel yaşamındaki üslubun imrenilecek gibi de, yazılarında ve görüntülerde öyle değil. Özel hayatında cesur bir adamı oynuyorsun. Aynen bende olduğu gibi. Zaten korkak yaşarsan hayatı uzaktan yaşayamazsın. Sen 10 numara yaşıyorsun, benim de hoşuma gidiyor.
Şikayet değil sitem
Gelelim sadede. Erman, ben ailesinden şikayet eden adamın adam olacağına inanmam. Benim sana kızma lüksüm yok. Ama sitemlerim var. Kalite kirliliğine, adı Erman da olsa katılmam mümkün değil. Son geçilen Sakarya maçının akşamı Lig TV’de dile getirdiklerini dinleyememiş, seyredememiştim. Dün Bilgi Üniversitesi Beşiktaşlılar Kulübü Başkanı Serkan Aksel, elinde bir kasetle beni Caddebostan’da buldu. Böylece seyretmiş oldum. Kaleci Şenol’a yapılan küfürlü tezahüratı sen alıp seks tekniklerine taşımışsın. Hiç hoş olmamış. Olmadığı gibi stattaki çirkin gürültünün önüne bile geçmiş.
Şansal benim çok eskiden tanıdığım kardeşim. Bana bu ülkede 10 tane adam gibi adam say dense, liste başını zorlar. Şansal’ın o akşamki sıkıntısını kendim yaşamışçasına hissettim. Banttan devam ediyorum, yazına da geleceğim. Sen Türk futbolunun ilahı değilsin. Hiçbirimizin olmadığı gibi. İşaret ettiğin her şeyin doğru olması mümkün değil. Bantta penaltı demişsin, yazında, ‘Bu olmayan penaltıyla Sakarya ya düşerse ne olacak’ yazıyorsun. Bu ne çelişki.
Kişiler düşünür, görür, yorumunu yapar. Ayrısı da gayrısı da ona aittir. Bir kişi, iki kişilik düşünemez. Yorum farklılığı tabii ki olacak. Ben televizyon görüntülerinin ileri-gerisine karşıyım. Çıplak gözle neyi seçebiliyorsam, onu söyler, öyle de yazarım. Hiç yanılmadım mı? Çok oldu. Hakemlerde de çok olacak.
Carew’in tükürüğünü -ki tükürük değil hınkırmak-, 5 kere ileri-geri yapmışsın. Yok be Erman, ikisi çok ayrı şeyler. Bir kere rakip oyuncu hınkırığın bittiği anda Carew’in göğsüne geliyor. Hepimiz hapşırdık, hınkırdık. Tükürük tutulur, hınkırığın çaresi yok. Kaldı ki Carew rakibe gitmiş değil. Olduğu yerde duruyor.
Hınkırığın çaresi yok
Bir de Beşiktaş’a yeni gelmiş genç bir kardeş var, Koray. Biz eski futbolcular, heves kırıcı olmayalım Erman. Gönül verici olalım. Bu genç adam, yalnız Beşiktaş’ın değil, Milli Takım’ın da oyuncusu olacak. Hedef göstermenin alemi yok. Hatırlarsan geçmişte, ‘Beşiktaş büyük taştır, yapma gün gelir altında kalasın istemiyorum’ demiştim. Bir kez daha söyleyeyim istedim.
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2005
<B>BEŞİKTAŞ </B>dün akşamki oyunda çok büyük futbol sıkıntıları içine düştü. Bu, futbolda kendiliğinden olmaz. Oyunun ilk 20 dakikasında Beşiktaş iyi top oynadı. Yenilen bir gol var, yapılacak bir şey yok. Kimsenin hatası da yok. Öyle bir gol, 30-40 maçta bir olur. Beşiktaş'ın oyuna başlama hırsını, o yenilen gol aldı götürdü.
Göz ardı etmiyorum, Sakarya beklediğimden çok daha iyi top oynadı. Beşiktaş'ta Tümer çıkana kadar iyi işler yaptı. Golü de güzel, asistleri de... Sakatlanıp çıktı, Beşiktaş'ın gücünden epey şeyi de dışarı çıkardı. Carew, şimdiye kadar üstünde hep palto varmış gibi oynuyordu. Dün akşam paltoyu sıyırdı. Ben, Carew'i dün akşam için çok beğendim. Geçen hafta G.Antep'te takımın en iyisi Veysel'di, dün akşam saklambaç oynadı. Acaba ikizi mi var diye düşünüyorum.
Kafa kafaya oynadılar
Sakarya takımının lig sıralamasındaki yeri burası olmamalı. Beşiktaş'la kafa kafaya oynadılar. Yanlız bir kalecileri var ona iki laf edeceğim. Nasıl kaleci olduğunu bilmem ama bu kardeş sporcu değil. Hangi takımda oynarsa oynasın o takımı antipatik yapıyor. Çünkü seyirciyi tahrik ediyor.
Maçın hakemi benim adaş. Adaş, iyi hakem olacak. Çünkü kitap hakemi değil. Bu işin dilinden anlıyor. Verdiği iki penaltı da doğru, gösterdiği kartlar da... Tabii, çok genç. Oyunda sıkıntıya düştüğü yerler oldu. Ama maça tesir edecek hatalarda bulunmadı.
Beşiktaş Rıza'nın geldiği günden bu yana ha babam kazanıyor. Ama dün akşam sıkıntının içinde oldu. Beşiktaş'ın kötü oynadığı aralar bana göre yerinde değişiklikler yaptı Rıza. Bir de Tayfur'la Ali Güneş'in top kayıpları hücuma kalkacakken rakibi üstüne aldı. Neticede tabii ki, bu lig. Her maç el-kol sallanarak kazanılamaz. Zor maçlar da olacak. Ama neticede ıkına sıkına da olsa sahadan üç puan çıktı, hesaba da yazıldı.
Yazının Devamını Oku 19 Şubat 2005
<B>RIZA</B>, ben senin aklını seveyim. Benim bir iddiam vardı. <B>Rıza </B>hevesli değil. <B>Rıza </B>deneyimli, <B>Rıza </B>bilgili, <B>Rıza </B>yetenekli. Üç haftada bir takımın bu kadar çehresi değişemez. Üç maçtır gol yemiyorsun. Çok az pozisyon veriyorsun. Bunlar futbolda kolay olacak şeyler değil.
Dün akşamki oyuna bakıyorum. İlk 20 dakikada Beşiktaş oyunu paketledi. Gözardı etmemek lazım, bu ülkede zor deplasman yerlerinden biri de Gaziantep. Antep iyi takım. Ama Beşiktaş o kadar akıllı oynadı ki, ‘lig böyle oynanır’ dedi. Verilen pozisyon çok az. Rakipten de daha çok pozisyon buldun. Oyun Antep ağırlıklı oynandı gibi gözükse de, kazın ayağı öyle değil.
Koray takıma ilaç oldu
Beşiktaş, kendisi için çok önemli olan akşamda sahanın içinden 3 puan çıkardıysa, fazla vıdı vıdı etmenin alemi yok. Ronaldo, Tümer ve Pancu yok. Bunlar önemli eksikler. Bu takımın vazgeçilmez üç oyuncusu yok. Ama Rıza maç öncesi senaryosunu o kadar iyi yazmıştı ki, senaryosu tuttu.
Rıza’nın isteyip aldığı Koray, bu takıma ilaç oldu. Ronaldo’nun yokluğunda yalnız takımının değil, sahanın da en iyi oyuncusu Koray’dı. Aferin bu kardeşe. Çağdaş ile İbrahim Toraman da Rıza geldiğinden bu yana büyük bir uyum içinde top oynuyorlar. Çok iyi eşleştiler. İkisi de çok genç çocuklar. Beşiktaş’ın en az 10 sezon, onların oynadıkları yere adam ihtiyacı olmaz.
Ben dün akşam Veysel’i de çok beğendim. Bunu attığı gol için söylemiyorum. Korkunç bir pres anlayışı içinde oynadı. Attığı gol de yaptığı presin meyvası. Carew’in bir uyumsuzluğu var. Ben de hayretler içindeyim. Niyeti kötü değil. Bir şeyler yapmak istiyor ama yanlış yapıyor.
Beşiktaş’ın oyunun bir kısmında, sıkıntıya düştüğü yerde oyuna sonradan giren Okan’la, Ahmet Yıldırım’ın top kayıpları başroldeydi. Orta sahada her kaybettiğin top, öbür tarafın topu oluyor. Yine gözden kaçmasın, rakibin hücumu başlayacağı yerde artık Beşiktaşlı oyuncular faul yapıyor. Bu da şu demek; ‘Ben rakibe az adamla yakalanmayacağım. Herkes pozisyonunu alacak, rakip de zora girecek’
Maçın hakemi iyi niyetli bir kardeş, ama acemi. Hakemliği kitap okuyarak öğrenmiş herhalde. O kadar lüzumsuz düdükler üfledi ki, zaman zaman oyunun keyfini kaçırdı. Kendini de sıkıntıya soktu, oynayanları da, seyredenleri de.
Yazının Devamını Oku