Yazık olmadı

FUTBOLDA, hele hele bizim futbolumuzda kayıplar oldu mu, ‘yazık oldu’ diye başlık atılır. Ben böyle bir başlığı şimdiye kadar kullanmış bir adam değilim.

Dün akşamki oyun için ‘yazık olmadı’ diyorum. Beşiktaş kendi etti, kendi buldu. Bunu yalnız dün akşamki oyun için de bağlamıyorum. Sen gideceksin, Bükreş gibi bir takıma yenileceksin, sonra gelip içeride Standard Liege gibi bir takımla berabere kalacaksın.

Şu kısa boylu turnuvada oynadığın tek maç var. O da Bilbao maçı. Adama, ‘Bir maç oynayıp iyi de oynadın be kardeşim, gel şu turnuvanın en kötü üçüncüsü ol’ demezler, demediler de. Dün akşamki oyuna bağlayayım istiyorum. Kendimce maç öncesi bir senaryom vardı. ‘Benim takımım buradan en kötü 1 puan alır, iki takımı da seyrettiğim için Bilbao, gidip rakibini Belçika’da yener’ diye düşünüyordum.

Saf bir adamım

Rakipler düşündüğüm gibi oldu. Ben herhalde fazla saf bir adamım. Beşiktaş’a fazla güveniyordum. İşin boyutu öyle değilmiş. Kaldı ki, ilk 10 dakika Beşiktaş, ustasının ayağından bir gol yarattı. Haaa tamam, bu iş yoluna girdi. Bundan sonra oyunun her azalan dakikasında Beşiktaş, istediğini rakibe kabul ettirecek, bu maçtan da elini kolunu sallaya sallaya sahadan istediğini çıkaracak diye düşündüm.

Şemsiye benim tam düşündüğümün aksine ters döndü. Beşiktaş defansında Fatih diye bir kardeş oynuyor. Bu genç bir kardeş. Hevesini kırayım istemiyorum ama Beşiktaş’ın oyuncusu olmadığını da söylemek istiyorum. Yenilen bir ilk gol var. Bir defans oyuncusu topa bakarken adamı unutmaz. Adama bakarken de topu. Bu ikisini birden unutuyor. Ofsaytı bozduğu bir pozisyon var, akıllara zarar. İlkokul talabesi yapmaz. Yaptırdığı iki penaltı var, birini hakem üfledi, birini es geçti. İkisinde de topa müdahale değil, adama müdahale var.

Fatih kardeş, bu nasıl olacak? Seni Beşiktaş takımından başka bir oyuncunun marke etmesi lazım. Beşiktaş takımında o kadar üst seviyede top kaybı oluyor ki, bu kadar top kaybıyla maç kazanan takıma ben daha rastlamadım. Yenilen bir ikinci gol var, o da amatör çerçevede.

Ramazan bir penaltı kurtardı. Penaltıyı kaleci kurtarmaz, atan kaçırır. Öbür yediklerinde ikisini kurtar be güzel kardeş, takım da kurtulsun. İki lafım da Del Bosque’ye var. Del Bosque, senin hemşehrinde hayat yok. Saha içi keyifçisi. Kendi başına takılıyor. Ne takıma hırs olarak katkısı var, ne de fazladan iş yapma çabası. Demek ki bu adam, 10 kişinin iyi olduğu bir takımda 11’inci adam olur. Sen böyle ciddi bir gecede demek ki Beşiktaş’ı ciddiye almayıp onunla başlıyorsun. Buna da aklım ermiş değil.

Bir şey daha sıkıştırayım istiyorum. Herkes gibi senin insanlığına, beyefendiliğine saygım var. Kariyerine de hürmetim. Ama ben Beşiktaş Camiisi’ne imam aramıyorum. Beşiktaş takımına antrenör arıyorum. İş adamlarıyla antrenörler aynı kefeye konulur. Bir fark vardır. İş adamı kendi parasını kötü kullanır iflas eder. Futbol patronunun kamburu ağırdır. Büyük bir kalabalığın mesuliyetini taşır. Onu da tek başına öder. Avrupa için harç bitti, yapı paydos. Maalesef bunda Del Bosque’nin emeği fazla. Dün oynanan oyunda rakip şöyleydi, hakem de böyleydi diyecek halim yok. Vıdı vıdı yapmanının da alemi yok.

Bilmem anlatabildim mi?
Yazarın Tüm Yazıları