Uğur Meleke

Galatasaray hak etti

25 Eylül 2020
Galatasaray dün Başakşehir maçına göre 7 değişiklikle çıktı sahaya. İlk 11’i gördüğümde özellikle orta saha konusunda biraz tedirgindim, ama maçın genelindeki performans Fatih Terim’i haklı çıkardı doğrusu.

Zira eğer dün iki takım net gol pozisyonlarını değerlendirebilseler, maçın 7-2 filan bitmesi gerekiyordu. Savunmada Marcao yine mükemmeldi.

İyi futbolunu asistle süsledi. Linnes, şu anda Galatasaray bek rotasyonunun en formda olanı. Harika bir maç çıkardı. Merkezde Taylan-Etebo-Ömer üçlüsü ilk 15 dakika uyumsuzlardı ama dakikalar geçtikçe özellikle Etebo orta sahaya ağırlığını koydu. 4 yıldır Nijerya Milli Takımı’nın neredeyse her maçında oynayan Etebo, buna yakışır şekilde fiziksel olarak iyi bir görüntü verdi dün. 75 dakika boyunca maçtaki tek eksik goldü, neyse ki Babel’le Diagne’nin gol kaçırma serisini Belhanda bozup turu getirdi takımına. Faslı’nın her geçen gün yükselen performansı da son derece dikkat çekici.

ŞU ANDA 11. SIRADAYIZ

Dün Galatasaray’la teselli bulduk ama maalesef ülke futbolu için kritik bir geceyi yine üzülerek geride bıraktık. Malumunuz, UEFA ülkeler sıralamasında 11’inci basamaktayız; bu da lig şampiyonumuzun artık otomatik Devler Ligi bileti alamaması anlamına geliyor. Otomatik bilet için Devler Ligi şampiyonunun kendi liginden vize almasını bekleyeceğiz. Ancak bundan daha önemlisi, 11’inci basamakta da hiç huzurlu olmamamız. Ukrayna, İskoçya ve G.Kıbrıs’la mesafemizin 2 puanın altında olması. Eğer bu sezon bir-iki basamak daha gerilersek, şampiyonumuzun iki ön eleme oynamak zorunda kalma ihtimali kapıda. Ayrıca kulüplerimizin şunları da unutmaması gerek:

1- Kulüp puanı olarak gerilemek, bu turlarda seri başı olamamak demek.

2- Avrupa kupalarında başarısızlık, değerli oyuncularınızı vitrine çıkaramamak demek. Ayrıca bir oyuncuyu buraya getirmeye ikna etmek için tek kozunuzun para olması, dolayısıyla 3’lük adama 5 ödemek demek.

3- Avrupa Ligi gruplarında bir galibiyetin ederi 570 bin Euro... Yani neredeyse 5 milyon lira. Kulüplerimizin bu parayı nasıl küçümseyebildiklerine de anlam veremiyorum doğrusu.

Yazının Devamını Oku

Erol Bulut mantalitesini değiştirmeli

22 Eylül 2020
F.Bahçe kazansa bile görüşüm değişmez.

Kadıköy’de öyle bir 45 dakika izledik ki, stadyumda kale olmasaydı, yani maç kalesiz oynansaydı sanırım bir eksiklik hissetmezdik. Farkına bile varmazdık belki de. Uzun zamandır iki takımın birden ileriye gitme arzusu sıfır olan böyle bir devre izlememiştim sanırım. Sanki iki takım Dünya Kupası grup aşamasında son maçını oynuyor, ve 0-0 her ikisini de üst tura çıkarıyor gibi bir hava vardı sahada. Tabii ki misafir Hatayspor’un mütevazı imkânları çerçevesinde, ömer Erdoğan’ın şikayet edeceği bir durum değil bu. Hatta onlar Başakşehir karşısında yüzde 37 olan topla oynama oranlarını Fenerbahçe’ye karşı yüzde 50’ye taşıdılar maçın ilk yarısında. Ancak Fenerbahçe için durumun vahametini izah edebilmek için şöyle bir veri oluştuğunu hatırlatayım ilk 45 dakikada: Sarı lacivertlilerin ileri üçlüsü ilk devrede topa toplam sadece 33 temas yapabildiler (Thiam 12, Ferdi 13, Valencia 8). Misafir Hatayspor’un ileri üçlüsündeyse bu sayı 44’tü (Selim 12, Ribeiro 21, diouf 11)... Fenerbahçe için ilk devrede olumlu sayılabilecek tek şeyin, Caner’in çaresizce öne gitme arzusu olduğunu söyleyebilirim. Onun dışında hemen her şey olumsuzdu sarı-lacivertlilerde.

GUSTAVO-TOLGA ORTA SAHASI YANLIŞ

Böyle bir devrenin ardından hem oyuncu, hem de oyun değişikliği gerekliydi. Erol Bulut 46’da iki hamle yaptı ama oyunu radikal biçimde değiştirebilecek müdahaleler değildi bunlar. Bu maçın sonucu farklı da olsaydı, Fenerbahçe mesela son dakikalarda bir gol atıp 3 puan kazansaydı da kanaatim değişmeyecekti: Erol Bulut’un mevcut mantalitesini değiştirmesi gerek. Legends Cup’ın finalinde Sivas’a karşı 64’te durum 0-0’ken aynı anda sahada Jailson-Tolga-Gustavo vardı. Rize’de 77’ye kadar Tolga-Gustavo merkezini bozmadı. Hatay önünde de gerek Sosa’yı sokarken Ozan’ı çıkarması, gerekse Tolga Ciğerci’yi 68’e kadar oyunda tutması, mantalitesinin değişmesi gerektiğinin işareti. Fenerbahçe iç sahada, rakip kaleye gitme niyeti dahi olmayan Hatay’la oynarken 68 dakika boyunca Gustavo-Tolga orta sahasıyla oynamaz. Bu, bir büyük takım davranışı değil.

ALANYASPOR-FENERBAhçE KIYASI

Ligin ilk iki haftasında Erol Bulut’un eski takımı Alanyaspor’u izleme fırsatınız oldu mu bilmiyorum. Bu hafta Kayserispor’u konuk ettiler, orta sahada Fatih Aksoy-Salih Uçan ve Bakasetas üçlüsüyle oynadılar. Hocası Erol Bulut’u ve birçok önemli futbolcusunu büyüklere kaybeden Alanyaspor, orta sahasına bir net on numara Bakasetas, bir de yetenekli sekiz numara Salih’i koyma cesaretini gösterirken, Fenerbahçe’nin merkezdeki tercihleri çok düşündürücü. Üstelik Çağdaş Atan’ın da elinde Siopis ve Ceyhun gibi klasik altı numaralar varken... Erol Bulut, Fenerbahçe orta sahasının üçüncü bölgeye en iyi dripling yapan adamı Ozan Tufan’ı Rize’de kulübede oturtmuştu. Dün de Sosa’yı sokarken Ozan’ı çıkartmayı tercih etti. Ozan’ın sezonu fiziksel olarak kötü açmadığını Sırbistan maçındaki performansından biliyoruz. Bu tercihler de enteresan gerçekten.

4-2-3-1 OYNAMAK MECBURi Mi?

Dün Fenerbahçe’de bu sezon takıma katılan yedi oyuncu forma giydi. Lemos, Thiam ve Valencia ilk 11’de başladılar. Sosa, Sinan, Novak ve Mert Hakan da sonradan süre aldılar. Erol Bulut, maça Ozan’ın on numara rolü aldığı 4-2-3-1’le başladı, dizilişini değiştirmeden bitirdi müsabakayı. Hücumun kenarlarında Thiam, Ferdi, Sinan, Caner ve Deniz forma giydiler ama herhangi birinin tatmin ettiğini söylemek zor. İnsan ister istemez şunu düşünüyor Fenerbahçe’ye bakarken: 4-2-3-1 oynamak mecburi midir? Karo orta saha kurulamaz mı? Ya da çift santrforla oynanamaz mı? Mauricio Lemos: Fenerbahçe’nin yenileri içinde dünü en iyi puanla bitiren ismin Lemos olduğunu söyleyebiliriz. Sol stoper olarak forma giydi ki Fenerbahçe için bir süredir bu mevkide sıkıntı söz konusuydu. Sezgileri ve kesiciliği iyiydi ancak Lemos-Zanka ikilisinin sayısız hava topunu diouf’a kaptırmaları dikkat çekiciydi. Mame Thiam: Legends Cup’taki Antalyaspor maçında sağ açık olarak gösterdiği müthiş performans sanırım Thiam’ın dezavantajı oldu. Sonraki maçlarda bu pozisyonda oynadı ama arzusu, coşkusu azaldı gibi sanki. Santrfor oynamak istiyor gibi. Jose Sosa: Fenerbahçe orta sahasında olması şart gibi. Gerek pas kalitesi, gerek dikine oynama becerisi, gerekse duran toplarda bir tehdit olması sebebiyle ikinci devredeki hareketlenmenin baş aktörüydü. Eğer Erol Bulut, Fenerbahçe’nin üstündeki bu ölü toprağından kurtulmak istiyorsa işe orta sahadan başlamak zorunda. Gustavo zaten rakiplerinin her hızlı hücumunu süpürüyor. Gustavo’nun çevresinde artık Ozan, Sosa, Mert Hakan gibi yetenekliler olmalı sanki.

Yazının Devamını Oku

Süper kulübeler ligi

21 Eylül 2020
Fatih Terim’in herkesi hazır ve sıcak tutması başarıyı getiriyor.

BU sezon üç resmi maçta izlediğimiz ve her birini iki farklı kazanan Galatasaray, şu anda ligin en formda takımı. Falcao, Emre, Taylan, Marcao gibiler zaten sezonu iyi açmışlardı; dün bu gruba mükemmel oynayan iki adam, Saracchi ve Belhanda da katıldılar. Taylan-Belhanda-Emre Kılınç üçlüsü özellikle 2-0’a kadar ikili mücadelelerde açık bir üstünlük kurdular, serseri topların çoğunu kazandılar ve Okan Buruk’un orta saha stratejisini daha 46’da değiştirmeye zorladılar. Okan Hoca’nın takımı merkezde hemen hemen hiç akılcı pas serisi yakalayamayınca, savunma arkasına koşu yapacak pası hiç atamayınca, Demba Ba’yı orta sahaya çekmekte aradı çareyi.

BURUK MUTSUZ 

Başakşehir için bir şeylerin iyi gitmediğini daha maç öncesi teknik adam röportajlarını izlerken hissetmiştim. Şampiyon hoca Okan Buruk mutsuzdu, özellikle sol açık için yeterli opsiyonlarının olmamasından, Chadli’nin hazır hale gelmemesinden yakındı. Maç başlayınca empati kurdum doğrusu hocayla. Geçen sezonun yıldızı Visca’yı Saracchi sahadan sildi adeta. hasan ali-aleksic’in görev yaptığı sol taraf da eklektik ögelerle kurulduğu için kazandığı topları geçen sezonkinden çok daha verimsiz kullanan bir Başakşehir vardı sahada.

KAYTARMA ŞANSI YOK

Tabii Ki Temmuz ortasına kadar Avrupa’da yarışan Başakşehir takımının hem fiziksel, hem de mental bir yorgunluğu var. Paris St.Germain bile lige iki yenilgiyle başladı, Manchester United Premier Lig’in ilk haftasında sahadan silindi. Ancak Okan Buruk’un kadro derinliğinin geçen yılın gerisinde olduğunun da altını çizmek gerek. Geçtiğimiz sezon bu takımı şampiyon yapan 1 numaralı sebep de buydu aslında: Başakşehir’in kulübesinde elia, robinho, aziz, Berkay, aleksic gibileri olduğu için sahadakilerin sarsılma fırsatı olmuyordu hiç. Şimdi benzer bir durumu G.Saray’da görüyoruz. Kulübedeki Ömer, Diagne, Babel, Linnes öyle rahatsız ediciler ki, ilk 11’in kaytarma şansı olmuyor hiç. Hep söylerim, “alternatifin kadar iyisin” bu hayatta. Terim’in herkesi hazır ve sıcak tutması, başarıyı getiriyor otomatik olarak.

BELHANDA’NIN KARiYER MAÇI

Belhanda’yı daha geçtiğimiz hafta bu sütunda eleştirmiştim: “10 numara oynamak için gerekli asist-gol katkısı yok. Sekiz numara için de fiziksel verileri yetersiz” diye. Fiziksel verilerle kastettiğim kas kütlesi değil, sekiz numaranın gerektirdiği koşu sürekliliği. Her pozisyonda bir ceza alanından diğerine gidip gelecek tempo, istek, görev bilinci. Maalesef Belhanda, Galatasaray formasıyla hemen hemen hiç böyle realist bir top oynamadı. Ya da zaman zaman o coşkuya sahip olsa da, o gün genelde bir gereksiz kartla noktalandı. Ta ki düne kadar... Sanırım, Belhanda’nın Galatasaray kariyerinin en iyi maçıydı dün. Son derece sorumlu, son derece realist bir top oynadı Başakşehir önünde. 27’de Berkay’ın önünde kayarak çaldığı topla takımını 1-0 geriye düşmekten kurtardı. İlk devrenin sonunda 30 isabetli pasla takımının bu alanda lideriydi. Hücumdaki etkinliği bir yana, sağ savunmada defalarca kritik hamleler yaptı Faslı.

BÖYLE KAÇ MAÇ OYNAR?

Yazının Devamını Oku

O günler geri gelecek mi?

20 Eylül 2020
Antalya, yeryüzünün en cazip tatil rotalarından biri. Bunu da zaman zaman avantaja çeviriyorlar, bir dönem Malaga’nın, Nice’in yaptığı gibi deneyimli starları güzel iklim avantajıyla kente çekebiliyorlar.

Dün Antalyaspor maça hiç iyi başlayamadı, ilk devreyi ceza alanı içinde sadece 1 topla buluşma ve yalnızca 0,11 gol beklentisiyle bitirdiler. Ancak Podolski, Sidney Sam, Orgill gibiler kulübede oturunca, ikinci devrede bir şeylerin değişme ihtimali var her zaman. Beşiktaş’ın ligin ilk haftasında aldığı Trabzonspor galibiyeti etkileyiciydi, ancak gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir detay vardı o maçta: Flavio’nun gördüğü kırmızı karta kadar sadece yüzde 35 topla oynamıştı Beşiktaş. Topu genelde bordo mavili rakibine bırakmış, çabuk geçiş hücumları geliştirmiş, özetle pragmatik bir futbol sergilemişti. Ancak böyle bir futbolu sezonun geneline yayma şansınız yok. Çünkü Süper Lig’de 21 takımın en az 15’i size karşı topu istemeyecekler! Nitekim Antalyaspor da Vodafone Park’ta son derece pragmatik bir oyun tercih ettiği için, bu kez topu kullanması gereken taraf Beşiktaş’tı doğal olarak.

Beşiktaş dün topa sahipti ama genelde çok yavaştı; rakibini şaşırtacak aksiyonları yeterli sayıda gerçekleştiremedi. Sahanın en iyisi Boyd birkaç ışıltılı iş yaptı, bir-iki çalım, iki topuk pasıyla pozisyonlar yarattı. Ancak Boyd’un şapkadan tavşan çıkardığı birkaç özel an dışında ön tarafta yaratıcılıktan çok uzaktı siyah-beyazlılar. Üstelik Tamer Tuna’nın yaptığı her değişiklik oyunun ibresine bir miktar daha Antalya lehine değiştirirken, Beşiktaş kulübesinden gelenlerin oyuna tesiri kısıtlıydı dün. Daha önce de ifade etmeye çalışmıştım: Beşiktaş’ta çok fazla “ikinci şans oyuncusu” var. Siyah-beyazlılar, bir sürü adamının geçmişteki güzel günlerini tekrar yakalamasını umuyor hâlâ. Lens’in Fenerbahçe’deki, Ljajic’in Fiorentina’daki, Oğuzhan’ın feda sezonundaki, Nkoudou’nun Marsilya’daki günleri tekrar geri gelecek mi sizce? Transferde hep geçmişe değil, biraz da geleceğe yatırım yapmak gerekiyor sanki.

NECİP UYSAL YANILTMAMALI

Dün Necip harika bir asist yaptı gerçekten. Golden sonra neredeyse tüm takımın Larin’in değil onun etrafına toplanıp tebrik etmeleri boşuna değil. Ancak Beşiktaş teknik yönetimi, bu asisti gözlerinde çok fazla büyütüp Necip’le sezonu bitirebileceklerini düşünürlerse bence yanılırlar. Zira dün 27’de Dorukhan’ın gördüğü sarı kartın nedeni Necip’in yediği basit çalım... 43’te Amilton’un karşı karşıya pozisyonunun sebebi de Necip’in ıskası. Evet Necip evlat, Necip fedakar, Necip yürekli. Ama Beşiktaş’ın as sağ beki olmak için bence daha fazlası lazım.

PANDEMİ SEZONU SANCILARI

Önceki gün, akşam saatlerinde ajansların geçtiği haberler hepimizi dehşete düşürdü doğrusu: Antalya kafilesinde 50’nin üzerinde pozitif vaka olduğunu yazıyordu çeşitli kaynaklar. Bu haberler, gece yarısı yerini sükunete bıraktı. Zira yeni testlerin (ikisi dışında) negatif olduğu söyleniyordu bu kez. Sergen Yalçın’ın halen izolasyon sürecinde olması... Dört klasman hakeminin COVID pozitif olduğu bilgisi... Bir de bunların üzerine Antalyaspor şokunu ekleyince, bu pandemi sezonunun oldukça sancılı geçeceğini hissedebiliyoruz sanırım. ìBen, Beşiktaş kulübünün ekstra test talebinin neden kabul edilmediğini anlayamadım. îDün yine bu sütunda değinmiştim: TFF’nin sezonun yarım kalması halinde nasıl bir yöntem uygulayacağını şimdiden açıklaması lazım. Mesela İngiltere Futbol Federasyonu, Premier Lig’in yarım kalması halinde ne yapacağını şimdiden ilan etti: Eğer toplam 380 maçın 191’i tamamlandıysa, sezonu o haliyle tescil edebileceğini açıkladı FA... Bizim ne yapacağımızı ben hâlâ merak ediyorum doğrusu.

Yazının Devamını Oku

VAR'da sınır neden 49 yaş?

19 Eylül 2020
Geçtiğimiz pazar akşamı, meslek hayatımdaki gurur günlerimden birini yaşadım. Son iki sezondur defalarca yaptığım ‘aktif hakemliği bırakanların bir süre VAR’da değerlendirilmesi’ önerisi, Süper Lig’in ilk haftasında hayata geçti.

Aktif hakemliği bırakan Özgüç Türkalp, Kayserispor-Kasımpaşa maçında VAR olarak görev yaptı. Türkiye’de zaten aktif hakemliği bırakma yaşının (47’nin) biraz erken olduğunu düşünürdüm hep. Bana sorarsanız hakemlik sadece koşmakla ilgili değil, ne zaman duracağını bilmekle de ilgili. Çünkü kritik kararlar genelde koşarken değil, dururken verilir hakemlikte. Premier Lig’in bu anlamda ne kadar doğru bir örnek olduğunu sanırım söylememe gerek yok: Mike Dean ve Graham Scott 52, Jon Moss 50, Martin Atkinson, Kevin Friend, Andre Marriner ve Lee Mason 49 yaşındalar. Evet zaman zaman fiziksel olarak yetersizliklerini hissediyorsunuz; ama olgunlukları, zekaları, deneyimleri bence çoğunlukla koşudan daha önemli.

AYDINUS'TAN UZUN SÜRE FAYDALANILMALI

MHK’nın ilk iki haftada genç hakemleri görevlendirme konusundaki cesur tavrını da destekliyorum elbette. Onlar da bu atamaların hakkını veriyorlar. Ancak mesela hakemliği bırakan Kamil Abitoğlu’ndan (şayet MHK üyesi olmasa idi) ve artık son düzlükte olan Fırat Aydınus’tan daha uzun faydalanmak gerektiğini de düşünüyorum doğrusu. Bu anlamda Özgüç Türkalp’in profesyonel olarak VAR’da değerlendirilmesi doğru bir adım. Ancak hâlâ kafamdaki bir başka soruya da yanıt bulamıyorum: 50 yaşında bir İngiliz hakem, Premier Lig’de sahaya çıkıp 90 dakika maç yönetebiliyorken; 50 yaşında bir Türk hakem neden VAR’da dahi görevlendirilemiyor? VAR için neden 49 yaş sınırı konulmuş? Buna anlam veremiyorum itiraf etmek gerekirse.

FUTBOLDA BİR TÜR NBA SEZONU YAŞIYORUZ

Dünkü yazıda Avrupa’daki temsilcilerimizin ağır fikstürüne değinmiştim: Galatasaray halen 23 günde 7 maçlık bir fikstürün içinde... Avrupa kupalarında gruplarda mücadele edecek tüm takımlarımız da 18 Ekim-8 Kasım arası 22 günde 7 maç oynayacaklar. Yani bu yıl bolca duyacağız şu meşhur “3 günde 1 maç oynuyoruz” lakırdısını. Kupa takvimleri açıklanan (ve hatta başlayan) ülkelerdeyse fikstürler daha vahim. 13 Eylül’de ligde Everton’la, önceki gün Avrupa’da Lokomotiv’le oynayan Tottenham, pazar Southampton, salı Leyton Orient, perşembe de Shkendija maçlarına çıkacak. Eğer oynadığı o iki kupada turları geçerse sıradaki maçları da şöyle: 27 Eylül Newcastle, 29 Eylül Lig Kupası beşinci tur maçı, 1 Ekim Avrupa Ligi play-off müsabakası ve 3 Ekim’de Manchester United deplasmanı... Yani Tottenham’ın 13 Eylül-3 Ekim arasındaki 21 günde oynaması muhtemel resmi maç sayısı 9. Evet, yazıyla DOKUZ. Çılgınca... Tottenham’ın 21 gündeki 4’ü lig, üçü Avrupa, ikisi Lig Kupası’nda olmak üzere 9 maçlık fikstürü ister istemez bir NBA normal sezonu hissi yaşattı bana. Bu durum da iki farklı soru getirdi aklıma:

1- Acaba pandemi süreci, futbolda sporculara ve kulüplere yeni limitler mi belirleyecek? Zira bundan sadece 10 yıl önce bir futbol takımının 21 günde 9 maç oynamasını çok doğal karşılamazdık.

2- Türkiye Kupası fikstürü henüz açıklanmadı bile. Acaba Avrupa’daki Türk takımlarını da böyle bir fikstür bekliyor olabilir mi bu sezon?

Yazının Devamını Oku

Bir Marcao başyapıtı

18 Eylül 2020
Galatasaray, 23 günde 7 maçlık bir periyodun içinde. Üstelik bu yoğunluk Eylül’e özgü değil, gruplara kalırlarsa bir benzerini 18 Ekim-8 Kasım arasında da yaşayacaklar. O dönemde yine 3 haftada 7 maçlık bir periyodu olacak, Avrupa kupalarında grup görecek tüm temsilcilerimizin.

Dolayısıyla Galatasaray’ın dünkü rotasyonlu 11’ini yadırgamamak lazım. Hatta bunu “rotasyonlu” olarak da algılamamak gerek. Yeni yıla kadar hemen hemen her perşembe-pazar maç oynamaya hazırlanan bir takımsanız, artık tüm oyuncularınıza kendilerini “as” olarak hissettirebilmeniz gerek. Fatih Terim’in de çabası bu yönde şu anda.

İLERİ 5’LİNİN 3’Ü KENARDA
Antep karşısında oynayan ileri beşlinin üçü (Feghouli-Falcao-Arda) dün kenarda oturdular, onların yerini alan Babel-Diagne ve Ömer de hiç fena değillerdi doğrusu. Galatasaray 35’le 47 arasındaki bir şok bölüm dışında sahanın mutlak hakimiydi. Ön grup yine bolca yer değiştirerek oynadılar: İkinci resmi maçında ikinci skor katkısını yapan Emre Kılınç bu kez sağ açık başladı, Belhanda çıkınca merkeze geldi. Arda/Emre değişikliğiyle orta sahayı üçleyen isim bu kez Feghouli’ydi. Yani İstanbul ve Bakü’deki 180 dakikadan anlaşılan şu: Terim hem 11’lerini, hem de saha içi görevlendirmeleri bolca değiştirmek istiyor. Emre Kılınç’tan, Arda’dan, Feghouli’den hem çizgide, hem de merkezde faydalanmayı düşünüyor. Bunun da Galatasaray’a ön tarafta daha geniş bir hareket kabiliyeti katacağı kesin.

OFANSIN KRİTİK ADAMI

Yazının Devamını Oku

Bir INTJ olarak Messi

17 Eylül 2020
Messi ile yapılan hayali bir söyleşi okumaya ne dersiniz?

Messi konusunda yazmak için özellikle gri toz bulutunun dağılmasını bekledim, zira Barcelona’da kalma kararından sonra hangi konuları açıklayıp hangilerini havada bırakacağını görmem gerekiyordu. Tahmin ettiğim gibi 18 dakikalık o meşhur röportajda sadece duygulara ağırlık verdi, merak edilen birçok soru sorulmadı, muhtemelen sorulamadı. Ben de sahaya çıktığı ilk günden beri Messi’yi takip eden, defalarca yerinde izleyen, tanışma fırsatı bulan, aslında birçok konuda da onunla empati kuran bir sporsever olarak Arjantinli’yle hayali bir röportaj yaptım kendimce.

Evet maalesef Messi’yle gerçek bir röportaj fırsatım olmadı, ancak böyle bir imkân olsaydı ne sorardım, onu ve tahmini yanıtlarımı bulacaksınız bu hayali röportajda. Evet, röportaj kurgusal, cevaplar sübjektif. Aklınıza yatmayan yanıtlar olabilir, çok doğal. Zira yanıtlar Leo’ya değil, bana ait.

1- Sevgili Leo, sen gerçekten nasıl birisin? İnsanlar neden seni tanımıyor? Neden bu kadar kapalısın dış dünyaya?

Çünkü ben bir INTJ’yim (introverted, intuitive, thinking, judjing)... Yani içine kapanık, içgüdüsel olarak düşünen, yargılayan bir şüpheciyim. Benden dünya üzerinde çok fazla yok, bunu biliyorum. Büyük resmi görürüm, stratejistim, analitik düşünürüm, sakinim. Bunlara ek olarak bir de dünyanın en yetenekli futbolcusuyum. Ancak Ronaldo daha çok kendi istatistikleriyle ilgilenirken ben kupalara odaklıyım. Kupa kazanamamak, başarısızlık benim lügatımda yok. Zaten şu anda sorunum da bu.

2-  Anladığımız kadarıyla Barcelona’dan ayrılmak istemenin sebebi de bu başarısızlık. Gerçekten ayrılmayı düşündün mü, blöf mü yaptın? 

Aslında blöftü... Ta ki başkanın Koeman’la anlaşırken Suarez’i gönderme garantisi aldığını öğrenene kadar. Başkan esasında Pochettino’yla samimi bir görüşme yapmadı. Onu aslında istemedi. Çünkü Poch’u istediği gibi yönlendiremezdi. Koeman’ı seçti, çünkü Suarez’i gönderme şartını ancak ona kabul ettirebilirdi.

3- Suarez neden bu kadar önemli senin için?

Çünkü hayattaki tek arkadaşım o... Barcelona’nın 20 kilometre dışında bir çiftlik evinde yaşayan, hayattan kopuk, antisosyal bir kişiliğim. Hayatım ailem, eşim, yakın akrabalarım ve 3 çocuğumdan ibaret. Sosyal aktivitelere katılmayan, en büyük eğlencesi televizyon izlemek olan, 22.30’da

Yazının Devamını Oku

Alternatifin kadar güçlüsün

13 Eylül 2020
Sumudica, ligde düzenli üçlü savunma oynatan tek hoca olduğu için geçtiğimiz sezon bir Guardiola göndermesi yapmıştı diye hatırlıyorum.

Oysa ben onun takımını Manchester City’ye değil, Sheffield United’a benzetiyorum. Premier Lig’in saygıdeğer hocalarından Chris Wilder’ın Sheffield’ı da, aynen Gaziantep gibi genelde 3-5-2 oynuyor. Wilder’ın üçlü savunmasının kenar oyuncularının çok sürpriz hücum çıkışları oluyor. Antep’in stoperi Djilobodji’nin de geçen sezon 6 golü olması, dün de bir tane karşı karşıya kaçırması çok benzeşiyor o mantaliteyle. Sheffield ekibi önde baskı yapıyor, rakiplerini uzun oynamaya zorluyor ve savunma arkasına atılan topları akıllıca geri koşarak topluyor. İşte Wilder’ın takımıyla, Sumudica’nınki arasındaki en temel fark burada oluşuyor: Sumudica’nın takımı, savunma arkasına atılan toplarda fena halde sarsak. Ne çizgiyi koruyabiliyor, ne de geriye koşabiliyorlar. Dün ilk devrede 3 gol yediler, 5 de olabilirdi o sayı. Tabii ki iki takım arasında oluşan oyun farkı sadece Antep’in başarısız savunmasıyla ilgili değil. Galatasaray da sezonu çok iştahlı açtı. Hep söylerim, “Şu hayatta alternatifin kadar güçlüsün” diye. Sarı kırmızılılarda Donk kenarda olduğu için Taylan, Ömer kenarda olduğu için Arda, Babel kenarda olduğu için Feghouli hep canlı olmak zorundalar. Canlılardı da...

ORTADAKİ 5'Lİ FARK YARATTI

Galatasaray’ın iki yeni (Arda-Emre), bir de çaylak (Taylan) içeren orta beşlisiydi dün fark yaratan. Antep’in ilk devredeki 3-5-2’si hiç işlemeyince, iki kanat beki Oğuz ve Morais orta sahayı beşleyemeyince Galatasaray adeta sahanın ortasında iki dönümlük bir alan buldu ve çok iyi kullandı orayı. Feghouli-BelhandaArda-Emre’nin çok yönlü oyuncular olmaları, çok yer değiştirmeleri, bir anda bir çizgide kalabalıklaşıp sonra aniden dağılabilmeleriydi Galatasaray’ı gollere götüren sır. Tabii ki en uçtaki Falcao’nun da geçen sezonki ürkek halinden daha iyi olduğunun altını çizmek gerek.

İKİNCİ ŞANS OYUNCULARI

Süper Lig, özellikle birkaç yıldır ‘ikinci şans ligi’ne dönmüş durumda. Büyük takımlara gelen yabancıların önemli kısmı, geçmişte zirve yapmış, sonra düşüş yaşamış ve şimdi tekrar eski günlerini arayan yıldızlar. Fatih Terim de kariyeri boyunca böyle oyuncuları tutmuştur; onlarla çalışmayı ve tekrar eski günlerine döndürmeyi hedeflemeyi sever. Belhanda, Feghouli, Falcao, Arda bu tip oyuncular. Dün Falcao üç, Feghouli iki gole katkı yaptı. Arda ve Belhanda da isteklilerdi. Terim için iyi haberler bunlar.

REGISTA TAYLAN

Dün Galatasaray 11’inin sürprizi, altı numara rolünde Taylan’ın kullanılmasıydı. Erzurumspor’dan bildiğimiz Taylan, aslında rakip kaleye yakın oynamayı seven bir orta saha oyuncusu. Ancak dün ‘regista’ yani ‘derinde kalan oyun kurucu’ rolündeydi. Savunma-orta saha arasındaki bağı kurma görevi birincil olarak ondaydı. Bence hiç fena oynamadı Taylan. Ama tabii direnci düşük Antep orta sahasının net bir test olduğu da şüpheli.

Yazının Devamını Oku