Dün ilk devre bittiğinde Galatasaray yüzde 58, Kasımpaşa yüzde 42 oynamıştı topla. Ancak gol beklentisi (xG) verileri 0,98’e 0,09 Kasımpaşa lehineydi. Zaten Galatasaray ilk yarıda hiç net pozisyona girememiş, Kasımpaşa’nın bir golü, bir iptal edileni, üç tane de Fatih’e takıldığı an vardı. İki haftadır üst üste Marcao’ya özel pres uygulanıyor, dün yine çok pas hatası yaptı Brezilyalı.
Gol Galatasaray’ın solundan geldi ama Yusuf ilk devrede rakibinin sağını felç etti. Bu noktada Galatasaray’ın aynı dili konuşan sağ çizgi üçlüsünün altını çizmek gerek: Sağ bek Elabdelloui, sağ iç Belhanda ve sağ açık Feghouli... Özellikle Belhanda-Feghouli, Galatasaray’ın net bir şekilde zayıf karnı.
DEVREDE 4-4-2’YE DÖNDÜ
Fatih Terim devrede üç değişiklik yaptı, 4-4-2’ye döndü. Bu dönüşüm Yusuf rüzgarını dindirdi, sarı kırmızılılar uzunca bir süre rakip yarı alanda göründü ama skoru değiştirebilecek aksiyonlar kısıtlıydı yine. Etebo yine mükemmel bir maç oynamasına rağmen iki takımın merkezindeki en yaratıcı işler Aytaç’tan geldi. Galatasaray’ın özellikle ön tarafı yaşlı. Dün devrede Feghouli (31)-Arda (33) çıkıyor, Babel (34)-Falcao (34) giriyor. Galatasaray geriden gelmesi gereken son iki maçta, Ibrox ve Kasımpaşa’da oyuncu değişiklikleriyle ihtiyaç duyduğu o ekstra enerjiyi yaratamadı kesinlikle. Galatasaray bu sene ilk golü yediği maçlarda çok zorlanacak gibi.
327 SANiYELiK iNCELEME
Dünkü maçın hakemi UEFA Elit kategorideki tek Türk, Cüneyt Çakır’dı. VAR masasındaysa UEFA birinci kategori hakemimiz H.Umut Meler vardı. Yani kâğıt üzerinde bir araya gelebilecek en iyi yönetim kombinasyonu. Ancak dün skorbord 19:13’ü gösterirken Yusuf topu filelere gönderdi, VAR incelemesi yapıldı, 24:40’ta tekrar oyun başladı. Yani yaklaşık beş buçuk dakika sürdü bir VAR incelemesi.
Bu beş buçuk dakikanın ilk 135 saniyesi VAR masasında harcandı. Ofsayta bakıyorlar zannettik. Ofsayt yokmuş. 135 saniye sonra Çakır’ı Jeanvier-Diagne faul şüphesini incelemesi için monitöre davet ettiler. Zaten bence gariplik de burada başlıyor. VAR eğer orta hakemi faul incelemesi için kenara çağırıyorsa, net ve bariz bir ihlal olduğunu düşünüyordur. O faulün kanıtı olan kareyi hakeme izletirsin, konu kapanır öyle değil mi? Değil işte... Türkiye’de böyle yürümüyor işler... Üç buçuk dakika ilgisiz tekrarları izledik hep birlikte. Yahu zaten statü değişmiş, VAR’a orta hakeme tavsiye yetkisi verilmiş. Bu pozisyonu üç buçuk dakika daha hep birlikte izlemenin gerekçesi ne olabilir ki? İki değerli hakemimizi bu 327 saniye boyunca anlayamadım ben.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJqV29xTDNQYiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
Dikkatli futbolseverlerin gözünden kaçmamıştır, haftanın ilk 6 maçında toplam yalnızca 7 gol atıldı. Bu 7 golün dördü duran toptan (İki penaltı, bir korner, bir de taç). Yani 6 maç-540 dakikada akan oyunda yalnızca 3 gol var. Sezonun genelinde de 36 maçı tamamladık, 77 gol kaydedildi. 13’ü penaltı, 16’sı duran toptan... Süper Lig’in maç başına gol ortalaması 2’yi zorlukla geçiyor. Üstelik bunların neredeyse yarısı da duran toplardan. Geçtiğimiz hafta içinde bu sütunda bu turnuvayı, ‘Süper Hava Topu Ligi’ olarak tanımlamıştım. Dördüncü hafta itibariyle rakamlar da destekliyor bu kötü görüntüyü. Dün akşam Kadıköy’e çıkan takımlardan biri Süper Lig’in lideri, biri de en fazla şut atan ekibiydi. Ama 90 dakikanın kaderi yine havada belirlendi. İki gol ve bir penaltının oluşumu yine kenar ortalarındandı.
MAÇIN YILDIZI ALTAY’DI
Süper Lig’e 37 yıl sonra dönmüş Karagümrük için topun havada ya da yerde olması belki şu aşamada birinci mesele değil. Ancak sükseli bir transfer dönemi yaşayan Fenerbahçe’nin skorun yanında yavaş yavaş bir oyun da geliştirmesi gerekiyor. Rize ve Hatay maçlarında tam anlamıyla tanımlı bir oyun yoktu. Dünkü müsabakanın yıldızının da Altay olduğu düşünülürse bir yerlerde bir problem olduğu aşikar. Aslında dün bir saat kadar Fenerbahçe’nin oyunu bir büyük takım hüviyetine daha yakındı. Ancak Erol Bulut’un 2-0’ı bulur bulmaz Tolga-Sosa değişikliği yapması bence kötü bir ezber. Zaten Erol Bulut o dakikada kendi eliyle çekti Fenerbahçe’nin fişini. Rize ve Hatay maçında orta sahadaki sorun neyse, Karagümrük önünde son 20 dakikada yaşanan problem oydu. Sen ortaya bir yetenek koymazsan, orta sahada sıradanlaşırsan, topu istemezsen rakibin isteyecektir. Önlem aldırmazsan önlem alacaksın. Son 20’de orta saha ve oyun tamamen Karagümrük’e geçti ama misafir ekibin nefesi yetmedi puan için.
GENK’Li SAMATTA BU
Samatta’yı gerek bir önceki sezon Beşiktaş’a karşı oynadığı Avrupa Ligi maçlarından, gerekse geçen yıl Şampiyonlar Ligi performansından tanıyoruz. Zaten geçen sezonun ilk devresinde Genk formasıyla Salzburg ve Liverpool’a karşı oynadığı futbolla Premier Lig’in dikkatini çekti. Devre arası da Aston Villa’ya transfer oldu. Premier Lig’e sadece 4 ayda adapte olmak kolay iş değil. Bir de Aston Villa’yla kümede kalma savaşı verirken adaptasyon daha da zorlu. Ancak Kadıköy’deki ilk maçında gördüğümüz Samatta, Genk’te kaldığı yerden devam ediyor gibi. Oradaki gibi arzulu, özgüveni oradaki gibi yüksek. Soluna ya da arkasına Perotti’nin gelmesiyle Samatta’nın veriminin de artabileceğini düşünüyorum ben.
KANATLARDA VALENCIA-THiAM OLUR MU?
Fenerbahçe dün de, önceki haftalarda olduğu gibi klasik bir 4-1-4-1’i tercih etti. Savunmanın önündeki Gustavo’nun sağında Sosa, solunda Ozan başladı. En uçtaki Samatta’yı ise sol açık Thiam ve sağ açık Valencia desteklemeye çalıştılar. “Çalıştılar” diyorum, zira ikisinin de çabalarıyla ilgili sorun yok. Ancak her ikisi de o pozisyonlarda biraz iğreti duruyorlar bence. Enner Valencia zaten ününü santrfor olarak yapmış bir isim. Evet, hücumun her bölgesinde oynayabiliyor ama ideal yeri en uç... Meksika’da geçirdiği son 3 sezonda 95 maça çıkmış, bunların 73’ü santrfor mevkiinde. Türkiye’de izlediğimiz kadarıyla Valencia, artık West Ham ve Everton günlerindeki kadar dinamik ve kuvvetli değil. Premier Lig’de fiziksel olarak daha dayanıklıydı, Fenerbahçe’de iş yaparsa ancak deneyimi ve aklıyla yapacak gibi. Thiam’sa kariyerinin yarısını sol açık olarak geçirmiş ama o da Legends Cup’taki Antalya maçından sonra bir daha hiç efektif görünmedi. Valencia ve Thiam’ın sürekli açık oynadığı bir Fenerbahçe olacağını zannetmiyorum ben. Belki 4-4-2’de santrfor alternatifleri olabilir bu ikili.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiIzZnVvTkZEdSIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
1- 14 yabancı oyuncunun maksimum 7’sinin 25 yaş üstü olmasına izin verilmeli.
2- Teknik adamlar dünyaya açılmalı kendilerini geliştirmeli.
3- Kulüpler yasası bir an önce çıkarılmalı, tam şeffaflık getirilmeli.
4- Başkan ve yöneticiler, borçlardan sorumlu tutulmalı.
5- Kulüplere bir sezonda iki teknik adam sınırı getirilmeli.
6- Avrupa’da başarılı olanlara ekstra para ödülü verilmeli.
2021 PUANLAMASINDA AVRUPA 31’İNCİSİYİZ
· 24 yıl sonra ilk kez dört büyükler Avrupa’da grup aşamasında temsil edilmiyor. Gelecek sezon da şampiyonumuzun Devler Ligi’ne direkt girememesi söz konusu. Bu noktaya nasıl geldik?
Ekim 2000’de Galatasaray, Ibrox’a konuk olduğunda rakipte Barry Ferguson, De Boer, Kanchelskis, Tugay gibi önemli yıldızlar forma giyiyor, takımı da Dick Advocaat çalıştırıyordu.
O eşleşme bir Avrupa Ligi ön elemesi değil, Şampiyonlar Ligi grup maçıydı. O gün ülkeler puan sıralamasında da İskoçya’yla bir yarışımız söz konusu değildi.
UEFA ülkeler sıralamasında o sezonu Türkiye 7’nci, İskoçya ise 16’ncı basamakta tamamladı. Dün gece Ibrox’taki maçı izlerken yaşı yetenlerin dimağında ister istemez 20 sene öncenin canlanması doğaldır sanırım. O sene iki takımımız birden Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ediyorlardı. Bugün itibariyle ise maalesef artık Şampiyonlar Ligi’ne tek bir takım bile gönderememe riskiyle karşı karşıyayız. 20 yılda ne oldu da bu noktaya geriledik diye düşünüyor insan ister istemez. Tabii ki makro planda büyük başlıklar var: Zengin holigan yönetici kalitesizliği. Sapasağlam duran, kırılmayan ve gelişmemekte direnen teknik adam çetesi gibi. Ancak dünkü maça odaklanırsak birkaç önemli detay, transferdeki başarısızlığa işaret ediyor:
G.SARAY GEÇMİŞE RANGERS GELECEĞE...
1- Dünkü Galatasaray ileri üçlüsünün (Feghouli, Falcao, Babel) yaşları toplamı 100’dü. Onların ileri üçlüsününse 68... Ligimiz yaşlı.
2- Falcao, Kolombiya’nın eski as santrforuydu. Morelos’sa şimdiki as santrforu. Galatasaray geçmişe, Rangers geleceğe yatırım yapmış.
3- Rangers'ın da sol açığı eski Liverpool’lu, Galatasaray’ın da. 23’lük Kent dün harikaydı. 34’lük Babel’se kayıp.
4- 20 yıl önce Hagi bizim temsilcimizdeydi. Şimdi onlarda... 3 buçuk milyona almışlar İstanbul doğumlu bu genç adamı üstelik. Yani Belhanda’dan, Feghouli’den ucuza. Arama-tarama kabiliyetimiz zayıf. Yetenekli futbolcular için cazip bir rota değiliz. Türk futbolu için şapkamızı önümüze koyup düşünme vakti. Özellikle kadro mühendisliğimizi, arama-tarama becerimizi sorgulamamız gerekiyor net bir şekilde...
Geçtiğimiz günlerde bir okur dostumuzdan gelen bir e-posta, tam da bu yaraya parmak basıyordu: “Premier Lig’de-La Liga’da bu kadar çok penaltı tartışması olmazken, Süper Lig’de hemen her maçta neden ceza alanında bir ya da birkaç gri pozisyon yaşanıyor?” diye sormuş okurumuz. Tabii ki bunun birden fazla sebebi var: Sert, mücadeleci, göğüs göğse çarpışma ağırlıklı bir turnuva olmamız... Süper Lig’e gelen çoğu sporcunun mert oynamayı bırakması... Herkesin düzene uyup ucuz penaltı kovalaması gibi... Ancak bence bunların hepsinden daha fazla öne çıkan unsur şu: Süper Lig maalesef, çoğunlukla havadan oynanan bir lig. Yani bu oyunun orijinal ismi ‘ayaktopu’ ama burada adeta bir ‘hava topu ligi’ oynanıyor. Özellikle de ceza alanına topun yerden girişi nadir... Şunu çok merak ediyorum doğrusu: Süper Lig’de ceza alanına gelen topların kaçı yerden, kaçı havadan giriş yapıyor o bölgeye? Belki OPTA verebilir net yanıtı. Benim gözlemim, topun ceza alanına (Büyük liglere nazaran daha fazla) havadan, serseri biçimde girdiği yönünde.
ARTIK BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEK LAZIM
Süper Lig’de ceza alanına toplar ağırlıkla yukarıdan, serseri ortalar neticesinde girdiği için olağanüstü sayıda hava topu mücadelesi, bunun sonucu olarak da lüzumundan fazla itme-tutma-çekme ve elle oynama yaşanıyor. Kural kitabı zaten gri alanlarla dolu. Süper Lig de adeta bir hava topu turnuvası olunca grilik artıyor, netlik azalıyor. Hakemlere insan üstü bir yük biniyor doğal olarak. Şu anda ister istemez zihninizden şu soru geçiyor olabilir: “Tamam da bunun çaresi ne? Süper Lig’de oyuncu kalitesi buysa, yerden harikalar yaratamıyorlarsa, top da yüksekten oynanıyor doğal olarak”. Haklısınız, belki bugünden yarına bu arızayı tamir etmek mümkün değil. Ancak hazır Süper Lig’e Ömer Erdoğan’lar, Çağdaş Atan’lar, Şenol Can’lar, Bayram Bektaş’lar, Nobre’ler girmişken, teknik adamlardan başlayarak bir şeyleri değiştirmeyi denemek lazım artık. Yok mu aranızda bir Martı Jonathan Livingston? Herkes belli bir seviyede uçarken, yok mu daha yükseğe uçmaya, takla atmaya cesaret edecek birisi?
ORTA YAPMAYI YASAKLAYIN
Tabii ki bu mesele altyapıyla da doğrudan ilintili. Bir sporcu 18-19 yaşına kadar gördükleriyle ciddi biçimde kodlanıyor, üstyapıda ona yeni bir şey öğretmek kolay olmuyor. Ancak biz de hangi problemle karşılaşırsak karşılaşalım, suçu altyapıya atıp çıkıveriyoruz işin içinden! Gasperini’nin Atalanta’daki öğrencileri sanki çok mu kolay öğrendiler yeni şeyleri? Onlar direnmediler mi Gasperini’nin önerdiği çağdaş metotlara? Ama Gasperini başardığına, orta yaşlı adamları değiştirmeyi becerdiğine göre demek ki öğrenme altyapıda bitmiyor, öğrenme hayat boyu. Süper Lig’e yeni giriş yapmış, yepyeni pırıl pırıl teknik adamlara açık bir mektuptur bu: Gelin, siz şu klişe düzene uymayın. Yeni bir şeyler deneyin, sürüden ayrılın. Ufacık darbede kendini yere atan oyuncunuzu siz cezalandırın. Basit penaltı arayanı önce siz kınayın. Şu topu hep havadan değil de, biraz da yerden oynamayı deneyin. Takımınızı sadece hava topu almaya yönelik değil, biraz da ayağına mahir adamlarla kurun. Haftada 1-2 antrenmanda orta yapmayı yasaklayın mesela! Gözlemleyin bakalım, nasıl bir futbol çıkıyor ortaya. ‘İyi mücadele ettik’ten farklı bir şey söyleyin artık... “Yenemiyorsan yenilmeyeceksin” mantalitesiyle küme düşülebileceğini kavratın sporcularınıza. Marketten elma çalmakla rakibinden taç çalmanın bir farkı olmadığını belletin. Siz değişirseniz, inanın ülke futbolunda da bir kırılma yaratacaksınız.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJuNnlCWHFtViIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
1- Sergen Yalçın’ı doğru analiz etmek için geçen sezonun son 15 haftasına bakmak lazım. 15 lig maçının 10’unu iyi futbolla kazandı.
2- O takımın kalecisi Bundesliga’da. Stoperi La Liga’da. As santrforu Ligue 1’de. Ön liberosu Premier Lig’de. İki beki de Fenerbahçe 11’inde.
3- Lens’in Fenerbahçe’deki, Ljajıc’in Fiorentina’daki, Oğuzhan’ın ‘feda’ sürecindeki günleri bir daha geri dönecek mi? Ben şüpheliyim...
4- O yüzden Yalçın’ın bir an önce takımda ‘ismen var olup, cismen olmayan’ isimleri ayıklaması gerek. Ancak böyle silkelenir Beşiktaş.
Beşiktaş kadrosu, şu anda yaklaşık 67 milyon Euro’luk ederiyle ligin en değerli beşinci ekibi konumunda. Geçen sezonki as kalecisi Bundesliga’da. 1 numaralı stoperi La Liga’da. As santrforu Ligue 1’in zirve yarışında. As iki beki Fenerbahçe 11’inde. Ön liberosu da Premier Lig’de. Kabaca, geçen sezonu üçüncü bitiren takımın ana iskeletinin yarısı gitmiş. Hatta Gökhan, Caner ve Burak’ın takımdaki özgül ağırlıkları hesap edilirse, yarıdan fazla da denebilir kayıp için. Evet, Sergen Yalçın’ın da ilk 5 resmi maçtaki tercihleri tartışılabilir ama elindeki imkânlar da an itibariyle gerçekten kısıtlı.
DURAN TOPTA LiDERDi
Sergen Yalçın hikayesini doğru okuyabilmek için analize geçen sezonun son 15 haftasında oynattığı futboldan başlamak lazım. Ligin ilk yarısında daha pragmatik bir futbolu tercih eden Beşiktaş’ı yüzde 58,5 topla oynama seviyelerine çıkardı. 15 lig maçının 10’unu kazandı, hemen hepsinde oyunu domine etti. Oyun merkezini ileri taşıdığı için iki ön libero Atiba-Elneny, ligi rakip yarı sahadan en fazla topla oynayan 3 futbolcunun ikisi olarak tamamladılar (diğeri de Sosa’ydı). Tabii ki Abdullah Avcı’nın da katkısı olan 25 tane duran top golüyle de bu alanda lig lideriydi Beşiktaş.
ERSiN YETENEKLi AMA...
Maalesef uzunca bir süredir Galatasaray-Fenerbahçe derbileri böyle... Kaygılar umutları bastırıyor, sahadaki ana plan hep kontrol duygusu oluyor. Bu maçla ilgili ‘dağ fare doğurdu’ diyemiyorum, zira bir dağ beklentim de yoktu bu kez! Son 11 derbinin 7’sinin berabere bitmesi kesinlikle tesadüf değil.
Dün akşam saat 18 sularında esame listesi elimize geldiğinde hemen herkesin aşağı yukarı hissettikleri şuydu sanırım:
SAAT 19.50’DE ZiNCiRLER KIRILDI
Fenerbahçe’nin savunma göbeğinde Tisserand-Lemos, merkezinde Sosa, ileri ucunda Valencia ile göstereceği performansı tahmin etmek çok güç. Sarı kırmızılılarsa daha 4’üncü haftadan 11’ini ezberletti Türkiye’ye. Galatasaray adeta kitabın 100’üncü sayfasına gelmişken, Fenerbahçe henüz kapağı çeviriyor gibiydi sanki. Ancak maç öncesi veriler, daha önce onlarca derbide oluğu gibi yanılttı yine. Evet, 90 dakika bittiğinde iki takım da evine birer puan götürdü ama yeniden yapılanma sancıları yaşayan Fenerbahçe’nin
derbi performansı bir tık daha tatmin ediciydi sanki.
İlk devrede oyun, beklentilerin olağanüstü dışında değildi aslında. Galatasaray yüzde 60’ın üstünde topa sahip oldu, rakip yarı sahada daha fazla gözüken taraftı. Fenerbahçe de kazandığı toplarla hızlı çıkışlar aradı, birkaç kez de bu stratejiyle pozisyon buldu. Ancak ne olduysa devre arasında soyunma odasında oldu, Erol Bulut dün akşam 19.50 sularında adeta zincirlerini kırdı! Fenerbahçe ikinci yarıya bambaşka bir çehreyle çıktı, 20-25 dakika boyunca önde baskı yaptı. Luyindama başta olmak üzere Galatasaray savunmasını defalarca hataya zorladı. Dün 48’inci dakikada şutlar 7-7 iken, 63’te 13-7 olmuştu. Fenerbahçe 15 dakikada 6 şut-4 korner üretirken, Galatasaray’ın tek bir hücum aksiyonu yoktu o bölümde. Sarı lacivertliler maçın sonuna kadar elbette önde baskıyı aynı tempoyla sürdüremedi, ama yine de bu sezonun ilk 225 dakikasına göre çok daha cesurlardı, çok daha isteklilerdi. Dünkü ikinci devreyi izledikten sonra Erol Bulut’un bir daha merkezde Gustavo-Tolga ezberine döneceğini zannetmiyorum doğrusu.
VAR SEÇiMi ÜZERiNE...
MhK’nın sezon başından beri benimsediği ‘sisteme yeni hakem katma’ stratejisini destekliyorum. İlk hafta 4 yeniyle başladık, geçen hafta Erkan Özdamar sisteme eklendi. Önceki gün de ikinci maçını yöneten Yasin Kol’u beğendim doğrusu. 39 yaşındaki Ali Palabıyık’ın da derbiye atanma sebebi anladığım kadarıyla bu strateji. Bu seviye için cesur sayılabilecek bir karar. Ancak sahada Ali Palabıyık varsa VAR’da marka hakemlerden biri olsa daha iyi olmaz mıydı diye de düşünmeden edemedim doğrusu. VAR’da Alper Ulusoy değil de Cüneyt Çakır veya Fırat Aydınus olmalıydı bence.
Geçen sezon sonu UEFA ülkeler sıralamasında 11. basamağa düştüğümüz için Şampiyonlar Ligi’ne direkt bileti kaybettik. Devler Ligi şampiyonu, kendi liginden vize aldığı için lig şampiyonumuzu kupaya direkt gönderebiliyoruz. Ancak performansımızı artıramazsak daha kötü günler kapıda.
Eğer şu an bulunduğumuz 11’inci basamaktan 12’ye düşersek, şampiyonumuz her halükarda play-off turu oynayacak. 13’üncülüğe düşersek şampiyonumuz ve kupa galibimiz bu kez 2 ön eleme turu oynamak zorunda kalacak.
GEÇEN sezon sonu itibariyle UEFA ülkeler sıralamasında 11’inci basamağa düşerek Şampiyonlar Ligi’ne direkt bileti yitirdik. Süper Lig birincisinin Devler Ligi gruplarına direkt girmesi için artık Şampiyonlar Ligi şampiyonunun kendi liginden vize almasına mahkumuz. Ancak bu performansımızı artıramazsak daha da kötü günler kapıda: Son 3 yıl performansımıza göre 16’ncı, son iki yıla göre 19’uncu basamağa düştük. Ne yazık ki Türkiye ilk 15’in dışını en son 1992’de, yani neredeyse 30 sene önce görmüştü. Gelecek sezondan itibaren artık kulüpler 3 ayrı Avrupa kupasında mücadele edecek ve katılım koşulları da radikal biçimde değişiyor. Biz halen 11’inci basamakta olduğumuz için birincimiz ŞL play-off turuna, ikincimiz ŞL ikinci ön elemeye, kupa galibimiz EL (Avrupa Ligi) play-off’una, üçüncümüz ECL (Konferans Ligi) üçüncü ön elemesine, dördüncümüz de ECL ikinci ön elemesine gidecek. Tablo vahim. Uzun yıllar sonra gruplarda otomatik biletimiz yok. Ancak tek tesellimiz, Şampiyonlar Ligi şampiyonlarının genelde liglerinden de vize alması. Ve bu durumun lig şampiyonumuzu direkt gruplara sokacak olması.
BU SEZON ÇOK KRiTiK
Evet bu tablo pek iç açıcı değil. Ancak bu düşük performansımızı sürdürürsek, daha kötü günler de kapıda. Eğer halen bulunduğumuz 11’inci basamaktan 12’ye düşersek, şampiyonumuz her halükarda playoff turu oynayacak. 13’üncülüğe düşersek şampiyonumuz ve kupa galibimiz bu kez ikişer ön eleme turu oynamak zorunda kalacaklar. 15’inciliğe gerilersek, şampiyonumuzu bu kez 3 ön eleme turu bekliyor. Aktüel tabloda
15’inci Danimarka ile aramızda sadece 2,8; 14’üncü Güney Kıbrıs’la da yaklaşık 2 puanlık bir fark olduğu düşünülürse, bu sezon olağanüstü dikkatli olmamız gerektiği aşikar.
1 EKiM HAYATi BiR GÜN
Bu sezon Başakşehir ve Sivasspor zaten otomatik olarak gruplarda yarışıyorlar. Ancak bu takımlarımıza Galatasaray’ın da eklenmesi ülke için çok kritik. Zira Rangers, sıralamada hemen altımızda bulunan İskoçya’nın kalan iki temsilcisinden biri. Ayrıca 13’üncü Ukrayna da yola 3 takımla devam ediyor. Yani 1 Ekim’deki Rangers-Galatasaray maçı, Türk futbolu için artık hayati bir nitelikte.