Legends Cup’ın finalindeki Sivasspor maçının 64’üncü dakikasıydı. Durum 0-0’dı. Ve Erol Bulut, Sinan/Jailson değişikliğiyle sahadaki ön libero sayısını üçe çıkarmıştı: Jailson, Gustavo ve Tolga oyundalardı aynı anda. O değişiklikten üç dakika sonra gol geldiği için bu detay gözden kaçmıştı o gün. Ancak Erol Bulut’un mantalitesiyle ilgili değiştirmesi gereken bir şeyler olduğunu açıkça söylüyordu o değişiklik. Fenerbahçe’nin dün Rize’de sahaya çıkan 11’i, ufak tefek rötuşlar dışında İstanbul’daki hazırlık turnuvasının kopyası gibiydi. Yine 4-2-3-1 dizildiler, yine Deniz, santrfor Frey’in arkasında serbest adamdı. Thiam yine sağda başladı. Yine oyun belli ki GökhanCaner üzerinden oynanacaktı. Hatta Ozan kenarda, Tolga da 11’de olunca, biraz da mecburdu Fenerbahçe bu oyuna.
DENİZ'İN LİMİTİ BELLİ
Fenerbahçe'nin Antalya ve Sivas karşısında aldığı iki galibiyet, elbette bir veridir. Ancak Erol Bulut’un özellikle Sivas maçındaki kısırlığın sebebinin orta sahadaki renksizlik olduğunu farketmeme ihtimali bence yok. Turnuvada kullandığı Gustavo-Jailson ve Tolga gibi oyuncuların özellikleri kısıtlı. Ozan zaten o dönemde milli takımda, Sosa tribündeydi. Fenerbahçe’nin orta sahasında yaratıcılık rolü sadece Deniz’in sırtına binmişti, onun da limitlerini biliyoruz hepimiz. Bugünün futbolunda bir büyük takımın orta sahada bunca renksiz adamla fark yaratma ihtimali zayıf. Elbette Gustavo’nun da, Tolga’nın da katkıları saygıdeğer. Busquets ve Kante büyük oyuncular. Ancak bir orta sahayı üç Busquests’le de, üç Kante’yle oluşturamazsınız. Hele o ligin konvansiyonel büyüklerinden biriyseniz, önlem alan değil aldıran olmak zorundasınız. Bu da orta sahada kullandığınız yaratıcı oyuncu sayısıyla direkt ilintili bir konu. O yüzden de dün Ozan’la Sosa girene kadar kısır bir oyun oynadı Fenerbahçe.
İYİ MÜCADELE ETTİK!
Süper Lig bu sene teknik adam havuzu açısından bambaşka bir görüntüye bürünüyor. Dün yeni neslin iki başarılı temsilcisi Erol Bulut ve Stjepan Tomas’ı izledik. Sırada Şenol Can, Mert Nobre, Ömer Erdoğan gibi heyecan verici yeniler var. Benim Süper Lig’in bu sıfır kilometre yeni nesil hocalarından beklentim ezber bozmaları. Onların bir üst nesli zaten geride kapanıp, koşucu oyuncuyla fırsat kollama konusunda doktora verdiler! Artık bu nesil farklı bir şey yapmalı, farklı bir şey söylemeli. Türk futbolu 30 yıl boyunca korku dağlarını aşamadı, bir arpa boyu yol kat edemedi. Ne zaman ki Denizli, Terim, Güneş gibi hocalar cesur davrandı, o zaman değişti kaderimiz. Benim bu yeni jenerasyon hocalardan beklentim ‘iyi mücadele ettik’ten farklı bir şey söylemeleri. Yeni nesil sporsevere farklı bir pencere açmaları.
YÜZDE 58'DEN YÜZDE 46'YA
1- Dün Rize’de Erol Bulut, Fenerbahçe’nin başındaki ilk resmi maçına çıktı. Tabii ki bir maçlık veriyle derinlemesine analizler yapmak yanıltıcı olabilir. Ancak sarı-lacivertlilerin Sivas ve Antalya’yla oynadığı hazırlık maçlarındaki görüntüsünü de data havuzuna ekleyerek şunu söyleyebilirim: Geçen sezona göre topa daha az sahip olan, daha pragmatik bir futbol var gibi Erol Bulut’un kafasında. Geçen sene Fenerbahçe yüzde 58,5’la Süper Lig’in topa en fazla sahip olan takımıydı. Dünse ilk devreyi yüzde 46 topla oynamayla bitirdi sarılacivertliler. Tabii ki futbolda topa sahip olmak her şey değil. Ancak Süper Lig’de bir büyük takımsanız, rakibiniz geçen yıl 35 puanla kümede kalan bir ekipse, sizden daha dominant bir oyun beklentisi oluyor ister istemez.
Sivas’taki silik görüntüye nazaran çok daha umut veren bir gece yaşadık Belgrad’da. Ancak şu 180 dakikayı neden iki farklı 11’le oynadık; niye bir A, bir de B takımımız varmış hissi yarattık onu çok anlayamadım. Macarlar iki maçta 10, Sırplar 9, Ruslar 8 aynı oyuncuyla bir iskeletleri olduğunu gösterdiler. Bizdeyse iki maça da ilk 11 başlayan tek adam Çağlar’dı. Umarım grupta kalan 4 maçta bir iskeletimiz olduğu hissi verir bize Şenol Güneş...
ANA İSKELETE DAHA YAKIN
1- Sırbistan 11’imiz, Macaristan 11’imize göre ana iskeletimize daha yakındı doğrusu. Mert kalede güven veriyor. Savunmada zaten muazzam bir nesil yakaladık. Çağlar uluslararası bir star. Yanında Merih de olsa, Ozan da olsa tandemimiz harika. Dün başlayan sağ bekimiz Zeki ve bitiren Nazım iyilerdi ayrıca.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJoTjBPU1dRRiIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
DİRENÇLİ OYNADIK
2- Orta sahada da Macar maçına göre çok daha gerçekçi, çok daha dirençliydik. Ozan Tufan harika giriyor sezona. Orkun da ilk maçında parmak ısırttı, çok umutlandırdı gelecek için. Ayağına topun çok yakıştığını biliyorduk, ilk milli müsabakasında ne kadar soğukkanlı bir genç olduğunu da ispat etti.
HÜCUMDA ÇOK KISIRDIK
Özel bir turnuva maçıydı ama sahadaki her şey fena halde Süper Lig’i anımsatıyordu dün. Bir hazırlık maçı için rekor sayıda faul yapıldı. Oyun çok fazla durdu, eğer özel maç müsamahası devrede olmasa kartların da havada uçuşması gerekiyordu. Beşiktaş ve Fenerbahçe karşısında izlediğimiz Sivasspor, aynen geçen seneki gibi sert ve dayanıklı. Ama Emre, Mert Hakan ve Fernando’nun kaybından kaynaklanan net bir kalite zafiyeti hissediliyor.
2 DEĞİŞİKLİK
1- Fenerbahçe, Antalya maçının 11’inin 9’unu koruyarak maça çıktı. Altay’ın top kullanma konusundaki zafiyeti sürüyor. Harun, oyun kurulurken kendisine dönülen anlarda daha iyi top kullanıyor gibi.
ORTA SAHA GRİ KALDI
2- Antalya, düşük fiziksel seviyesiyle Fenerbahçe orta sahasındaki renksizliği açığa çıkaramamıştı. Dün Sivas iyi savaşınca Fenerbahçe orta sahası biraz gri kaldı. Ama çarenin tribünde olduğunu biliyor Erol Hoca. Tribündeki Sosa ve Mert Hakan’la Milli Takım’daki Ozan katılınca daha renkli bir orta saha rotasyonu olacağı kesin.
SAHA İÇİNDE ÜÇ LİDER VAR
Sanırım bir 20 yıl da Uluslar Ligi’nin önemi için çarpışacağız! Evet, Uluslar Ligi formatında bir değişim var, bu kez B-C-D kategorilerine direkt play-off şansı vermemişler. Ancak A Ligi’nin neredeyse tamamı büyüklerden oluştuğu için, onlar zaten klasik elemeler yolunda muhtemelen takılmayacakları için, o iki play-off biletinin B Ligi’ne devredilmesi ciddi bir ihtimal. O yüzden B Ligi de gazozuna oynanmıyor, net bir play-off bileti şansı olacak özellikle grup liderlerinin. Macaristan’ın da bu maça yüzde yüz konsantrasyonla ve bu umutla çıktığını söyleyebiliriz rahatlıkla.
SALLAI DENGEYİ BOZDU
Üstelik Macar takımı hiç yabana atılacak bir rakip değil. FIFA sıralamasında biz 29’uncuyuz, onlar 52’nci. Yunanistan, Slovenya gibi ülkelerin üstündeler. Direkt Euro 2020 biletini son maçta Galler’e kaptırmışlardı, play-off’ta şanslarını bir daha deneyecekler. Grupta içeride Hırvatistan ve Galler’i mağlup ettiler. Orta sahamıza çok zor anlar yaşatan altın çocuk Szoboszlai dışında 4 de iyi Bundesliga oyuncusu ilk 11’deydi dün. Sallai’nin de savunmamızın dengesini bu denli bozması düşündürücüydü doğrusu.
İLK 45'TE ŞANSLIYDIK
Onlar 4 Eylül Stadı’na en iyi 11’leriyle çıktılar, bizse orta sahada doz aşırı bir rotasyon yaptık bence. Hakan-Burak’ın arkasındaki ideal orta dörtlümüzün hiçbirinin sahada olmaması; İrfan, Yusuf, Kenan, Ozan’ın hepsinin birden kulübede oturması fazla riskliydi bence. Şanslı bir 45 dakika oynadık, Uğurcan’ın yıldızlaşması ve iki toplarının direkten dönmesiyle koruduk tabelayı. İkinci yarıda her oyuncu değişikliği sonrası orta sahamız biraz daha toparlandı ama Sivas’tan puan çıkarmamıza yetmedi bu kısıtlı performans. Üç gün sonra Belgrad deplasmanı için dün başlayan 11’imizi değil, bitiren 11’imizi referans kabul edecektir muhtemelen Şenol Güneş. Hatta Yusuf-İrfan’ın yanı sıra Ozan veya Mahmut’un da Belgrad’da 11’de olmalarını bekliyorum ben.
2010’lardaysa Avrupa futbolunda Ronaldo-Messi çağı yaşandı. Son 10 Altın Top’un 10’u, son 10 Devler Ligi kupasının da altısı bu iki uzaylı adam ve arkadaşlarına gitti. 2020 yazı itibariyle futbolda yeni bir çağın ayak seslerini duyuyoruz sanki. Ödüllerin daha homojen dağılacağı, Bayern Münih’in müzesinin biraz daha zenginleşeceği, Premier
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJWUjFzVkhGVCIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
BARCELONA-REAL MADRID: ARTIK BU SPORUN ZİRVESİ DEĞİL
Geçtiğimiz Mart ayıydı. Madrid’deki El Clasico, The Guardian’ın meşhur canlı anlatım sayfasından aktarılıyor ve yorumlanıyordu. Birkaç İngiliz sporseverin bu maçın canlı anlatımda yer almasına anlam verememesi üzerine, Guardian ekibi şöyle bir açıklama yaptı: “Kabul edin ya da etmeyin, yeryüzünün en büyük futbol hadisesi bu.” Evet belki bir süredir böyleydi, özellikle de Messi-Ronaldo çağında El Clasico’nun lezzeti bambaşkaydı. Ancak görünen o ki, 15 yıl sonra ilk kez Messi-Ronaldo’suz bir El Clasico bekliyor bizi 25 Ekim’de. Bundan daha kötüsü, belki de yakın geçmişin en problemli ve en zayıf Barcelona’sı hazırlanıyor yeni sezona. Real Madrid menajeri Zidane, HakimiReguilon-Gareth Bale gibi futbolcuları ihtiyaç duymadığı için satma/kiralama lüksüne sahipken, Ronald Koeman şu anda muhtemelen ilk lig maçında kulübeyi tamamlayabilmek için La Masia’yı inceliyor dikkatle. Ben geçtiğimiz Mart’ta Madrid’de oynanan El Clasico’da da farklı bir sonuç çıkabileceğini düşünüyordum ama Zidane’ın ekibi henüz hazır değildi buna. Önümüzdeki 2 ayda çok ekstra gelişmeler olmazsa, Real’le Barcelona arasında yakın geçmişin en büyük güç farkıyla çıkılacak sanırım El Clasico’ya.
ATLETICO-GRANADA: GEÇİŞ SANCILARININ SONU
Evet, bu müsabakanın profili diğerlerine göre biraz düşük kalıyor. Ama bu oyunu ‘0-0 bitmiş Lecce-Cagliari maçının tekrarı’nı izleyecek kadar seviyorsanız, La Liga’daki ilk sezonunda Avrupa bileti almış Granada’ya da içten içe bir sempatiniz vardır muhakkak. Üstelik bu maç, uzun Avrupa macerası nedeniyle daha fazla dinlenecek Atletico Madrid’in sahalara döneceği müsabaka. Sanırım Simeone’nin 10 yıllık Atletico serüveninde en zorlu yılı, geçtiğimiz sezondu. Godin, Juanfran, Griezmann gibi yapıtaşlarının ayrılığından sonra Simeone yepyeni bir ekip yarattı ve çok doğaldır ki bu yeni grubu kendine inandırması, stiline adapte etmesi zaman aldı. Dünyanın çalışılması belki de en zor teknik adamı Simeone. Herkesin sahada küçük birer Simeone olmasını istiyor, savunma yapmayan santrforun bile yeri yok onun düzeninde. 2019-20’de bir geçiş sezonu yaşandı lâkin pandemi sonrası onu daha iyi anlayan bir oyuncu grubu vardı sahada. Şampiyonlar Ligi vedaları trajikti ama ligdeki Haziran-Temmuz performanslarına bakılırsa, ben bu sezon başka bir Atletico izleyeceğimize inanıyorum doğrusu. Marcos Llorente de benim bu sezonki yıldız adayım.
BAYERN-SCHALKE: BİR LİG ANCAK BU KADAR GÜZEL BAŞLAR
Son 50 yılda kaç Premier Lig oyuncusu Altın Top’u kazandı biliyor musunuz? 20? 15? 10? Belki inanamayacaksınız, ama cevap sadece 2! Son yarım yüzyılda bu prestijli ödül Rus Ligi’ne gitti, Hollanda Ligi’ne gitti, defalarca Almanya ve İtalya’ya gitti. Ama Altın Top’u 50 yıldır İngiltere’ye Michael Owen (2001) ve Cristiano Ronaldo (2008) dışında getiren olmadı. Dahası son 12 yıldır Altın Top, Barcelona ve Real Madrid hegemonyasında. Ancak benim hissim, o sezonun bu sezon olduğu yönünde. Tabii ki, Lionel Messi’nin adaya gelişi bir kısayol anlamına gelebilir. Ama Premier Lig’de bu sene bundan daha fazlası var.
DEVLERİN AŞKI: LIVERPOOL - LEEDS
ÖNCEKİ sezon İngiltere Championship’te zirve yarışı veren Leeds United Menajeri Marcelo Bielsa, sıradaki rakibi Stoke City’nin antrenman sahasını gözetlemeye kalkınca adada kasırga kopmuştu. Bielsa suçunu inkâr etmedi, hatta bunu daha önce de denediğini itiraf etti. Adanın geneli bu davranışı etik bulmadı ama Klopp, Bielsa hayranlığını da gizlemedi: “Evet, hepimiz Marcelo’nun yaptığının yanlış olduğunu biliyoruz. Ancak çalışma arzusuna da saygı duymamak imkansız.Bielsa gerçek bir rol model”
Bir süre sonra Bielsa da bir basın toplantısında Klopp hayranlığını dile getirince, İngiliz medyası ikili arasında ‘bromance (erkek romantizmi)’ olduğunu ilan etti! Bielsa, o sırada işleri kötü giden Liverpool’u şu sözlerle savunmuştu: “Evet bazen işler kötü gider ama en iyi olduğunuzu biliyorsanız, toparlayacağınızı da bilirsiniz. Her dönemin bir en iyisi olur. Bu dönemin de harikası Liverpool. Hepimiz onları izliyoruz” Kaderin bu iki hocayı Premier Lig’in ilk haftasında karşı karşıya getirmesi de herhalde biz sporseverlerin şansı.
MESSI'NİN İLK MAÇI OLABİLİR Mİ?: WOLVES - MANCHESTER CITY
Düşünsenize 21 Eylül Pazartesi akşamı saat 22’de, Batı Midlands’taki Molineux Stadyumu’nun çimlerine doğru Lionel Messi ve Adama Traore bir arada yürüyorlar. Hayali bile güzel... Bir süredir İngiltere spor kamuoyunda (resmi olarak dile getirilmese de) şöyle bir inanış var: Premier Lig’de parlayan bir oyuncunun bir sonraki adımı Real Madrid veya Barcelona olur. Hatta bir oyuncunun seviyesini tartıştıklarında onu Real-Barcelona ayarında olup olmamakla değerlendiriyorlar. Elbette haksız da sayılmazlar, son 10 yılda Alton Top’ların 10’unu, Şampiyonlar Ligi kupalarının da 6’sını bu iki kulüp kazandı. Ancak 2010’lardaki bu Real-Barcelona hegemonyasının 2020’lerle beraber sonunun gelebileceğini, en azından bu onyılda ödüllerin dengeli dağılacağını tahmin etmek, kehanet sayılmaz. Hele ki, bence futbol tarihinin en büyüğü olan Messi, adaya gelirse...
Premier Lig’de ilk hafta Klopp-Bielsa çekişmesine sahne olacak. Bundesliga bir klasikle, Bayern-Schalke ile start verecek. Peki ülke futboluna tamamen yabancı bir futbolsever olsaydınız, Süper Lig’in ilk ayında derbiler dışında hangi maçları kaçırmamanız gerektiğini düşünürdünüz?
SİVASSPOR - ALANYASPOR
Gradel ve Davidson heyecan veriyorlar
Geçen sezonki sıralamalar dikkate alındığında, Süper Lig’in birinci haftasının iki ağır kapışması var: Trabzon-Beşiktaş ve Sivas-Alanya... Türkiye’yi bu sezon Avrupa kupalarında temsil edecek Sivas ve Alanya için şüphesiz ki cevap bekleyen en önemli soru işareti, çizgilerini koruyup koruyamayacakları. Sivasspor geçen sezon takımın ana arterlerinden olan Fatih, Mert Hakan, Emre ve Fernando’yu kaybetti. Ancak son olarak Toulouse’da kaptanlık bandı takan sol açık Max Gradel, heyecan verici bir transfer. Alanyaspor yoluna Çağdaş Atan’la devam edecek ancak unutmamalı ki bu takımı çalıştıran son iki hoca şimdi 4 büyüklerdeler.
Kadrodan önemli kayıpları var ama Beşiktaş’tan takasla aldıkları Fatih Aksoy da, Guimaraes’ten gelen Davidson da hem yetenekli, hem de çok yönlü adamlar. Davidson geçen sezon Guimaraes’in Avrupa macerasında 12 maçta da ilk 11’de forma giyip, 2 gol-6 asist gibi fantastik bir katkı yapmıştı. Gradel-Davidson kapışması heyecan verici.
RİZESPOR - FENERBAHÇE
Premier Lig tekrar gösterimi
Ayrıca hazırlık kampında bulundukları evre itibariyle Fenerbahçe’yi Antalyaspor’un net bir şekilde önünde gördük. Fiziksel seviye olarak ileridelerdi rakiplerinden. 45-60 arası iki-üç cılız atağı saymazsak, Antalyaspor’un neredeyse hiç test edemediğini söyleyebiliriz Harun’u.
İLK İKİ GOLDE ORTA DEĞİL, PASTI
1- Fenerbahçe’deki en önemli değişim olarak, hemen hemen hiç orta yapmamalarını söyleyebilirim. Evet bolca kenar organizasyonu yapıyorlar, ama topu “orta” adı altında penaltı noktası üzerine rastgele vurmuyorlar. İlki iki golde de Thiam’a atılan toplar orta değil, pastı bence.
OYNADIĞI HER BÖLGEDE ÇOK ETKİLİ OLDU
2- Takımın en iyisi Thiam’dı. Sol açık başladı, bir ara ikinci santrfor oldu. Maçın ciddi bir bölümünde de sağ açık oynadı. Oynadığı her bölgede çok hareketliydi, çok arzuluydu.
DEĞİŞKEN BİR FENERBAHÇE