Lig şampiyonumuzun ön eleme oynadığı günleri uzun senelerdir unutmuştuk. Şampiyonumuzun direkt olarak gruplara girmesine alışmıştık bayağıdır. Avrupa ülkeler sıralamasında önceki sezonu 13’üncü bitirerek maalesef ön elemeler çağına geri döndük. Bu sezonun Süper Lig şampiyonu da, Türkiye Kupası galibi de ön eleme oynayacaklar maalesef.
İLK 15 OLMAZSA...
Gerilememiz bununla bitmedi. 2020-21’de Avrupa kupalarında korkunç bir sezon geçirdik, yalnızca 15,5 puan toplayabildik ve 18’inci basamağa kadar geriledik. Bu basamağı en son 1992’de, yani şerefli mağlubiyetler döneminde görmüştük. Eğer bu sezon bu kötü performansımızı sürdürür ve ilk 15’e tırmanamazsak bu kez de bir başka büyük avantajı kaybedeceğiz: 2023-24 sezonunda Avrupa’ya 5 değil, 4 takım gönderebileceğiz.
Üstelik her bir temsilcimiz en az üçer ön eleme turu oynayacaklar. İşte bu kötü tabloyu tersine çevirebilmek için dün akşam olağanüstü kritikti. Norveç zaten direkt rakibimiz. İskoçlar da sıralamada üzerimizde. İki rakip ülke temsilcisine kaybettirdiğimiz puanlar önemli. Ayrıca Beşiktaş ve Fenerbahçe’den sonra Galatasaray da bu yıl gruplarda mücadele etmeyi garantiledi ve bu da bu sezon Avrupa’da grup aşamasından itibaren en az 18 maç daha yapmamız demek.
YİNE KALECİ KRİZİ
Sivasspor zaten şu an ülkenin en formda takımı. Türkiye’yi iki sezondur Avrupa’da canla başla temsil ettiler. Trabzonspor, Norveç’te büyük iş başardı. Roma eşleşmesi için umut verdi. Galatasaray da bence nihayet sezonu açtı. İskoçya’da yine bireysel hatalar söz konusuydu, yine kaleci krizi yaşandı. İsmail daha güvenli çıksa alabileceği topu rakibine gol olarak hediye etti maalesef.
Ama McDiarmid Park’ta 7 numaralı sarı-kırmızılı formayı giyen bir genç adam, turu İstanbul’a getirmeye yemin etmişti adeta. Kerem Aktürkoğlu dün Galatasaray’ın hemen hemen tüm ataklarında başroldeydi, ayağına değen her top sihir kazandı, adam geçti, gol attı, attırdı, adeta tek başına değiştirdi turun kaderini. Kerem Aktürkoğlu’nun bu çıkışı hem Galatasaray, hem milli takım için çok umut verici.
Pereira, çokça öykündüğü Mourinho gibi eğitimli bir karakter. Porto Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’ni 20 üstünden 17,9 puanla bölüm ikincisi olarak bitirmiş. Alt liglerde geçen bir futbol kariyeri var. Dolayısıyla futbolculuğundaki şöhreti sayesinde değil, tırnaklarıyla kazıyarak belli bir noktaya ulaşmış. Hayatının fırsatını, Villas-Boas’ın yardımcılığından Porto koçluğuna geçişte yakalamış ve iyi değerlendirmişti. Ancak o takımın zaten Avrupa Ligi şampiyonu olduğunu; o sezon sadece Falcao'yu yitirip, Mangala, Defour, Alessandro, Danilo gibi büyük transferler yaptığını not etmek gerek.
Olympiakos’ta ise takımı tutuculaştırmış. Michel’in Olympiakos’u ilk yarıda ortalama 10 isabetli şut atarken, ikinci devre Pereira ile 8’e düşmüş. Kornerlerde 9,5’tan 6’ya gerilemişler. Ortalama 9 faul yapan takım, Pereira’yla 13 faule çıkmış. Sert, realist, kontrollü bir anlayış gelmiş Pire’ye. Pereira’nın ilk Fenerbahçe sürecinde de eleştirilen konulardan biri buydu. Biraz tutucuydu Portekizli teknik adam.
DOĞAÇLAMA SEVMİYOR, HERKESİN TAKTİĞE SADIK KALMASINI İSTİYOR
Fenerbahçe’nin bu yaz oynadığı Zwolle, Dinamo Kiev ve Giresun maçlarında da gözlemledik: Pereira’nın tutkuyla inandığı doğruları var ve oyuncularından da kayıtsız-şartsız ona uymalarını bekliyor. Caner’le yıldızının barışmaması da bence bu yüzden. Caner daha özgürlükçü. Emre Belözoğlu devam etseydi muhtemelen Caner, İrfan, Mert gibi emprovize futbol oynayan sporcuları daha fazla izleyecektik Fenerbahçe’de. Ama Pereira doğaçlama sevmiyor. Herkesin onun kafasındaki taktiğe sadık kalmasını istiyor.
OSAYI-SAMUEL VE FERDİ KADIOĞLU İLE OYNAMAK, BÜYÜK TAKIM ZİHNİYETİ
Pereira hazırlık maçlarında Fenerbahçe’yi 3-4-2-1 oynatmayı tercih etti. Üçlü savunma son yıllarda zaten büyük liglerde ve büyük turnuvalarda ağırlığını artıran bir metot. Eğer liberonuzun yönetmen özelliği varsa, sol ve sağ kanat bekleriniz hücumcuysa pekala üçlü savunmanın büyük takımlara başarıyla uyabileceğini biliyoruz. Mesela EURO 2020’de Almanya’nın Portekiz’i dağıtmasında iki kanat beki Kimmich ve Gosens’in özgürlüğünün başrol oynadığını gözlemlemiştik. Pereira’nın da hayalindeki oyun bu: İki açık oyuncusu Samuel ve Ferdi’yi kullandı şu ana kadar kanat beki olarak. Eğer 3-4-2- 1 oynuyorsanız ve kanat bekleriniz Samuel ve Ferdi ise bu bir büyük takım zihniyetidir. Ama hem üçlü defans oynayıp hem de beklerinizi savunmacı seçerseniz, o zaman o düzenin adı beşli defans olacaktır. Ve konvansiyonel büyükler için ideal olmayacaktır doğal olarak.
Kadroya yeni katılan Van Aanholt, Boey, Berkan gibi isimlerin saha içi dinamizmi artıracağı kesin. Ancak kaliteyi yükseltecek takviyeye de hâlâ ihtiyaç var. Hagi’lerden, Selçuk’lardan, Sneijder’lerdan sonra duran topların bugün Aytaç, Berkan, Ömer tarafından kullanılıyor olması düşündürücü. Bundan sonraki transferler kalite odaklı olmalı.
Galatasaray için geçen sezonunun özeti bir ikilemdi: terim önce Feghouli, Belhanda, Arda, Babel, Falcao gibi deneyimlilerle yola çıkmayı denedi. Ama o oyuncu grubunun ömrü 45 dakikaydı. Sonra rotayı Mohamed, Kerem, Halil gibi gençlere çevirdi; onların da deneyim eksikliğini dengeleyecek doğru karışımı bir türlü bulamadı. Bu sezon Galatasaray doğal olarak bir dönüşüm içinde: Boey, Berkan, Barış, Nelsson gibi gençlerin yanı sıra Aytaç, Alpaslan, Cicaldau, Van Aanholt gibi müsabaka tecrübesi yüksek olan isimler takviye edildi takıma.
Yeni sezonda daha dinamik bir Galatasaray izleyeceğiz
Bu transfer metodolojisi bana Galatasaray’ın geçen yılki kadar fiziksel zafiyet yaşamayacağını, sahada daha dinamik bir 11 göreceğimizi söylüyor. Bence Van Aanholt bu sezon Süper Lig’e gelen en iyi oyunculardan biri. Genç Boey rüya gibi bir başlangıç yaptı ve enerjik bir görüntü sergiledi. Berkan, Alanya orta sahasının da dinamosuydu, Galatasaray’da da iyi başladı. Bence aytaç biraz ağır. Alpaslan’ı da stoper alternatifi olarak düşünmek lazım. Gedson’un takıma tekrar kazandırılmaya çalışılması doğal. Ancak Galatasaray’ın saha içi dinamizmi artırmaya yönelik bu transferlerden sonra yapması gereken hamle, bence doğrudan kalite odaklı olmalı.
Mohamed ve Cicaldau’ların sayısını çoğaltmak şart
Galatasaray’da bu sezon saha içinde kalitesiyle ön plana çıkacağını beklediğiniz bir Mustafa Mohamed var. Belki Alexandru Cicaldau da beceri vaat ediyor. Oysa Galatasaray seviyesindeki bir takımın 11’inde daha fazla yetenekli isim olmalı. Sofiane Feghouli, Radamel Falcao, Ryan Babel isim olarak belki o klasmandalar, ama artık futbol onları bırakmış. Sarı kırmızılı takımın özellikle ileri üçlü için kaliteyi artıracak derinliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ben.
FLORYA’DA ‘FOOTBONAUT’ CiHAZI KULLANILIYOR MU?
Süper Lig’de yeni bir çağ yaşıyoruz aslında. Son 3 sezonda hiçbir takım 2,05 puan ortalamasını geçemiyor. Önce Galatasaray, sonra Başakşehir 69’ar puanla şampiyon oldular.
Ki bu sayı, 18 takımlı dönemin en düşüğüydü. Geçen sezon da Beşiktaş’a 2,05 puan ortalaması şampiyonluk için yetti. Bir kıyas yapmak gerekirse, Lucescu’nun yüzüncü yılda puan ortalaması 2,50 idi. Süper Lig’in bu ‘herkesin herkesi yenebildiği’ yeni düzeni de, sanırım Beşiktaş’a bu sezon iki cephede güçlü mücadele etme imkanı tanır.
Geçen yıl PAOK ve Rio Ave süreci bir kabustu, transferler tamamlanmamıştı ve Beşiktaş çok acı bir şekilde veda etmişti Avrupa’ya. Bu sezon Şampiyonlar Ligi’ne bir oyun hafızasıyla giriyorlar, üstelik transfer dönemi de bitmiş olacağı için bu kez siyah beyazlıların yolculuğu şüphesiz ki farklı olacak.
Alex Teixeira, Sergen Yalçın’ın tam aradığı futbolcu
Rachid Ghezzal ve Alex Teixeira’nın katılımıyla ben çok daha renkli ve yaratıcı bir Beşiktaş izleyeceğimizi düşünüyorum. Teixeira, Shakhtar Donetsk’le her Şampiyonlar Ligi sezonuna 3-4 gol sığdırmıştı. Real Madrid, Juventus, Chelsea gibi devleri dahi boş geçmemişti. Ondan önemli gol ve asist katkısı bekliyorum Şampiyonlar Ligi’nde.
Beşiktaş’ın geçen yılki kadrosunun birkaç temel eksiği vardı: Birincisi, Sergen Yalçın, Atiba-Josef ikilisinin yanına üçüncü orta saha oyuncusunu bir türlü bulamamasıydı. Adem Ljajic’i denedi, olmadı. Oğuzhan Özyakup’u zorladı, olmadı.
Dorukhan Toköz, Necip Uysal, Bernard Mensah, hiçbiri tam olarak oturmadı oraya.
Sergen Hoca ligin sonunda Gökhan Töre’yi dahi kullandı orada. Alex Teixeira, tam da Sergen Hoca’nın aradığı isim. 2016’da Shakhtar’dan Çin’e gitmeseydi rotası kesinlikle Premier Lig olacaktı Alex’in.
Süper Lig’de yine enteresan bir sezonun arifesindeyiz: Bu sezon da 20 takımlı ligi deneyimleyeceğiz. Sahada bu kez 8 yabancı olabilecek. 30 yıl sonra Avrupa’da ilk kez düştüğümüz 18’inci basamaktan kurtulmaya çalışacağız. Ve kış aylarında da Dünya Kupası bileti için savaşacağız. Peki Süper Lig ekipleri tüm bu cepheler için hazır mı?
Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde bir kez daha gruptan çıkabilecek mi? Alex Teixeira, Salih ve Kenan Karaman takviyeleri yeterli olur mu?
Galatasaray transferde doğru isimlere yöneldi mi? Cicaldau, Boey, Nelsson ve Van Aanholt’un takıma katkısı ne olur?
Ligde ilk kez şampiyonluğa 7 yıl ara veren Fenerbahçe, bu süreci durdurabilecek mi? Pereira’nın kadro dışı kararları doğru mu?
Trabzonspor’un Gervinho, Hamsik, Dorukhan ve Koita transferleri eksik kalan deneyim faktörünü tamamladı mı?
23 maçtır namağlup olan Sivasspor, şampiyonluk adayı olabilir mi? Adana Demirspor ve Başakşehir’in hedefleri ne olmalı?
Adana’da sıcak havaya ve hemen her kararı istikrarlı biçimde yanlış olan hakeme rağmen sıkı bir hazırlık maçı izledik. Öncelikle Aybaba’yı tebrik etmek lazım, sezona diri ve dinamik bir takımla giriyor. Balotelli ve Belhanda dahil herkes fiziksel olarak hazır görünüyor. Savunmanın patronu Rassoul kaldığı yerden devam ediyor, Gökhan-Sinan da merkezde güçlülerdi. Sonradan giren Ezeh ve Asombalonga da çok hareketli bir görüntü çizdiler.
YETENEK VE OYUN PARALEL
Beşiktaş’ı tabii ki ideal ileri üçlüsünün hiçbiri sahada değilken ölçümlemek kolay değil. Üstelik ilk 60 dakika Necip, bir süre de Mehmet stoper rolündelerdi.
Güven, ismiyle müsemma gözükmüyor, son derece güvensiz. Utku yine basit hatalar yaptı. Ama bence dünün en önemli detayı şuydu: Beşiktaş orta sahasında yetenekli oyuncu sayısı artınca oyun da artıyor. Maça ön liberoda Mehmet başladı, Josef sağ iç rolündeydi. Josef bir bakıma Sarri’nin Kante’si gibi oynadı yani. Ancak son yarım saatte oyuna Salih dahil olduktan sonra daha akışkan göründü Beşiktaş orta sahası. Tabii ki merkeze Teixeira geldiğinde ayarlar doğal olarak değişir, ancak Sergen Hoca’nın Necip-Mehmet-Josef üçlüsünün yalnızca birini 11’de kullanması daha efektif bir oyun vaat ediyor bence.
Hemen Misli.com'a gel, 7 farklı oyun seçeneğiyle sanal bahis oyna...
Avrupa ülkeler sıralamasında geçen yılı 13’üncü basamakta bitirdik. Bu, gelecek sezon hiçbir takımımızın gruplara direkt olarak girememesi anlamına geliyor. Üstelik her bir temsilcimiz en az iki ön eleme turu oynayacaklar. Bu sezonun başlamasıyla tablo daha da kötüleşti. Aktüel sıralamada artık 18’inciyiz. Ki bu basamağı en son 1992’de, yani 30 yıl önce, şerefli mağlubiyetler döneminde görmüştük. Eğer bu Ağustos ayını iyi geçiremezsek, sıralamada ilk 20’nin dışını görmemiz gibi feci bir ihtimal oluştu. Bu da Avrupa’ya artık sadece 4 takım gönderebilmemiz ve bunların üçünün Konferans Ligi ön elemesine gitmesi demek.
AĞUSTOS AYI ÇOK KRİTİK
İlk 15 mücadelesinin içinde kalmak, yani Avrupa’ya 5 takım gönderebilmeyi sürdürmek için bu Ağustos ayı çok önemli. Daha önce de belirttiğim gibi, Türkiye artık bir ön elemeler ülkesi. Ülke futbolunun en kritik ayı artık Ağustos... Dün 3 temsilcimiz sahneye çıktı, rakiplerinin biri ligde 21, biri 14, diğeri de 1 maç oynamış durumda. Bizim de artık bir ön elemeler ülkesi olduğumuz gerçeğini kabullenip Süper Lig’e Temmuz sonu Ağustos başında start vermemiz gerek.
MAÇI DOMİNE EDEN TARAF OLMALI
Bu sezon Avrupa'da Beşiktaş ve F.Bahçe’nin gruplarda mücadele etmeleri garanti. Galatasaray da St.Johnstone’ı elerse grupları garantileyecek. Ben İstanbul’daki maç berabere bitmiş olsa da Galatasaray’ın İskoçya’da hâlâ turu geçebileceğini düşünüyorum. 100 milyonluk bir takım, 10 milyonluk bir rakibine karşı dünyanın her yerinde o maçı domine etmeli, kazanmaya oynamalı.
PAS ŞİDDETİ AYARLANAMADI
Ancak Galatasaray’ın ilk 3 resmi maçında enteresan bir problem öne çıktı: Pas şiddetleri, kaliteleri sıkıntılı. PSV önünde luyindama’yla Sekidika, dün Aytaç, çok basit pasların şiddetini ayarlayamadılar. Merak ediyorum: Florya’da footbonaut (pas kalitesi yükseltme cihazı) var mı? Olsa iyi olmaz mı?
ÜÇ YENİDEN İYİ SİNYALLER
Bir takımda herkes gelişiyorsa, nasıl krediyi teknik direktöre veriyorsak, bir takımda herkes geriliyorsa da faturayı hocaya kesmemiz gerekir. Terim, 1996-2000 arası Galatasaray’la tarih yazarken, bunu her yıl 10 transfer yaparak değil, elindeki herkesi geliştirerek, sporcularının içinden en iyi versiyonlarını çıkararak başarmıştı. Terim’in 2019-2021 bilançosu ise bu açıdan hiç iç açıcı değil: Galatasaray çareyi sürekli transferde arıyor, içerideki hemen hiç kimse gelişmiyor. Oyuncuların önemli bir kısmı geçmişlerini aratıyor. Luyindama-Marcao gelişmiyor. Hatta Luyindama ve Sekidika’nın evlerinin bahçelerine birer footbonaut cihazı alıp, temel pas çalışmaları yapmaları gerek! Ömer geriliyor, Yedlin yerinde sayıyor, Emre Kılınç Sivas’taki görüntüsünün uzağında. Mohamed İstanbul’a geldiğinde zımba gibiydi, Feghouli de öyleydi bir aralar. Taylan başta bir-iki iyi istisna var ama Galatasaray’da gelişen oyuncu sayısı, gerileyen oyuncu sayısının çok altında. Ve bu gerilemenin ortak bir sebebi olmalı sanki.
5 TAKIMA ÇOK İHTİYAÇ VAR
Tabii ki bu aşamada şu çıplak gerçeği de anımsamamız lazım: Avrupa ülkeler sıralamasında 18’inciliğe geriledik. Artık biz bir ön elemeler ülkesiyiz. Dolayısıyla Türk futbolunun artık en kritik ayı Ağustos. Önümüzdeki ay içindeki 4 Perşembe gününün her birinde Avrupa Ligi ve Konferans Ligi ön eleme maçları oynayacağız. Bu sezon Beşiktaş’ın Devler Ligi’nde, Fenerbahçe’nin de Avrupa ya da Konferans Ligi’nde gruplarda mücadele edecekleri kesin. Eğer Ağustos’taki 4 perşembeyi güzel geçirirsek; Sivas, Trabzon ve Galatasaray’ı da gruplarda görebiliriz. Bunu başarırsak Avrupa’da bu sezon 30 maç daha yapmayı garantilemiş olacağız. Ağustos’ta sahaya çıkacak takımlarımızın şu iki gerçeğin farkında olmaları lazım:
1- Avrupa ülkeler sıralamasında tekrar yukarı tırmanabilmemiz için Konferans Ligi dahil her bir grup maçımız hayati önem taşıyor. Zira Konferans Ligi gruplarında alınan bir galibiyetle, Şampiyonlar Ligi’ndeki bir galibiyetin değeri eşit: 2 puan...
2- Avrupa Ligi gruplarına girişin maddi ödülü 3,4 milyon Euro... Bir galibiyet 630 bin Euro... Konferans Ligi’ne katılım 2,8 milyon, bir galibiyet 500 bin Euro ödül anlamına geliyor. Kısacası hem maddi, hem de manevi açıdan bu sezon 5 takımla gruplarda olmaya çok ama çok ihtiyacımız var.