Beşiktaş’ın yeni teknik adamı Van Bronckhorst, Olimpiyat Stadı’nda şahane bir gala yaptı dün. Geçen sezonki Beşiktaş’ın en büyük sorunu “gri adamlar”dı. Takımın yarısının ya sağlığı gri, ya performansı gri, ya pozisyonu gri idi. Bu Beşiktaş tüm bu griliklerden arınmış. Herkesin pozisyonu net. Herkes diri. Yeniler Paulista, Rafa ve İmmobile çok canlı. Onların yanına sezonu yüzde yüzle açan Colley, Svensson ve Gedson’u da ekleyin. Geçen sezonun gri takımı gitmiş, yerine simsiyah-bembeyaz çakı gibi bir takım gelmiş.
G.SARAY SEZONU AÇAMAMIŞ
Şampiyon Galatasaray’sa yeni sezonu açamamış adeta. Tabii ki Eurolardan dönen Abdülkerim, Barış, Kerem, Copa America’da final oynayan Davinson gibi hazırlık kampı eksikleri vardı Okan Buruk’un. Ancak dünkü görüntüyü yalnızca bu verilerle açıklamak mümkün değil. Nelsson kariyerinin en kötü günlerinden birini yaşadı. Bir de maça Demirbay ve Barış’sız başlayınca geriden de çıkamadı, önde de top tutamadı sarı kırmızılılar. Dün Beşiktaş rakibini her hattıyla sürklase ederek tarihi bir zafer kazandı Galatasaray’a karşı.
BiZ ÖN ELEMELER ÜLKESiYiZ
UEFA sıralamasında bir üstümüzde yer alan Belçika’da ikinci hafta oynanıyor. Bir altımızdaki Çekya’da üçüncü hafta. Lugano’nun liginde 4’üncü hafta, Rapid’in ligi dün başladı. Bir önceki federasyonun düşük IQ’su sebebiyle 19 takımla oynanacak şu tuhaf sezon bitip 18’li rutinimize döndükten sonra Süper Lig’in atması gereken önemli adımlardan biri şu: Lige bir hafta daha erken, ağustos başında start verebiliriz. Biz bir ön elemeler ülkesiyiz. Bu hayati maçlara temsilcilerimizi daha hazır çıkarmamız lazım.
TÜM BUNLAR IQ MESELESi
Bir önceki TFF’nin bu sezon bir konuda daha uyanık davranmasını beklerdim: Geçen yıl benim de hatırlatmamla Avrupa’da play-off turu iki ayağı arasındaki lig maçları ertelenmişti. Bu yıl da muhtemelen 5 takımımız o play-offları oynayacaklar ve ligde üçüncü hafta maçları ertelenecek. Çünkü rakip ülkeler, Belçika’sı, Hollanda’sı hepsi yapıyorlar bu uygulamayı. Bu sezon ligde üçüncü haftayı Beşiktaş bay geçiyor. O hafta fikstürde Başakşehir, Trabzon, Fenerbahçe ve Galatasaray’ı da birbirleriyle eşleştirseniz, sadece iki maç ertelemeniz yeterli olacaktı. Ama dediğim gibi tüm bunlar, IQ meselesi.
Rakı masalarında memleketle ilgili derin tartışmaların sonu nasıl hep “eğitim şart” diye bitiyorsa, futbol münazaralarının da saçma sapan klasik bir finali vardır böyle:
“Euro 2004’ü Yunanistan nasıl kazandı abi! Futbol sadece topa sahip olmaktan, iyi oynamaktan ibaret değil.”
Futbolun en sığ, en primitif argümanlarından biridir bu oysaki.
Euro’96’da futbol kazanmış, Almanya şampiyon olmuş. Euro 2000’i belki de tüm zamanların en iyi Fransa Milli Takımı zaferle bitirmiş. Euro 2008 ve 2012’de İspanyollar şahane oyunla tarih yazmışlar. Euro 2020’yi İtalya, 2024’ü İspanya hak ederek birinci tamamlamışlar. Yani son derece yaygın ve yanlış kanının aksine, nadiren pragmatik oyun, çoğunlukla iyi futbol kazanmış turnuvaları. Önceki gece olduğu gibi.
EURO 2024’ün en baskın mesajı buydu sanırım: Pragmatik oyun size bir maç kazandırabilir. Sezon kazandırmaz. Pragmatik oyun nadiren, 20 senede bir de olsa size turnuva da kazandırabilir. Ancak çok enderdir bu. Planlarınızı Otto Rehhagel üzerine yapmak, Fernando Santos hayali kurmak kaybettirir genelde. Nitekim Euro 2024’te top oynamadan şampiyon olabileceğini düşünen Fransa kaybetti. İngiltere kaybetti. İtalya kaybetti. Belçika kaybetti. Futbolu seven, iyi oyundan ve iyi futbolcu seyretmekten keyif alan İspanya kazandı. Luis De La Fuente kazandı. Futbol kazandı.
TURNUVANIN YILDIZI: iSVEÇLi GAZETECi
UEFA teknik çalışma grubu turnuvanın futbolcusu olarak Rodri’yi seçti. Enteresandır, ödülün verilmeye başlandığı 1996 senesinden beri sadece 1 kez bir forvet oyuncusu (Griezmann 2016’da) kazanabildi bu unvanı. Donnarumma, Sammer, Xavi-İniesta, Rodri, Zagorakis ve Zidane diğer kazananlar. Oysa bence bu turnuvada Dani Olmo hak etmişti ödülü. 3 gol ve 2 asistin üzerine finalde 90’da çizgiden çıkardığı topla epik de bir kare eklemişti hikayesine. Rodri’ye, çabasına, koşusuna, katkısına büyük saygı duymakla birlikte burun farkla Olmo’ya benim oyum. Benim gözümde turnuvanın esas kahramanıysa yarı final öncesi basın toplantısında Deschamps’a maçlarının sıkıcı geçtiğini söyleyen İsveçli gazeteci. Deschamps da ona “Öyleyse başka maçları seyret” demişti kibirle. İsveçli gazeteci de öyle yaptı zaten. Berlin’deki finalde İspanya-İngiltere’yi seyretti.
TURNUVANIN TEKNiK ADAMI
EURO’88 benim televizyondan izlediğim ilk turnuvaydı. David Moyes’un da yerinde takip ettiği ilk şampiyonaymış. O günlerde çulsuz bir üçüncü lig topçusu olan Moyes, otel parası olmadığı için geceleri arabasında uyuyarak takip etmiş turnuvayı. Futbol bilgisine olağanüstü itimat ettiğim İskoç teknik adamla Euro 2012’de Polonya’da tanışmıştım. “İspanya’nın kazanacağını düşünüyorum, çünkü santrforsuz 4-6-0’ları onlara bir avantaj yaratıyor” demişti Varşova’da bana. Moyes, Euro 2024’ü de UEFA teknik çalışma grubunun bir üyesi olarak takip etti. Geçenlerde teknik raporunu okudum; Euro 2024’te geriden topla çıkma anlamında bir ilkelleşme tespit etmiş. Artık birçok takımın prese yanıt veremediğini, baskı gördüklerinde uzun oynadıklarını yazmış raporunda. Ayrıca teknik adamların pragmatik tarzının turnuvada Weghorst, Füllkrug, Embolo gibi fiziksel santrforlara dönüşe neden olduğunu anlatmış.
RAKiPLERiNi ÇARESiZ BIRAKTILAR
David Moyes prensipte haklı... Ancak belki de tek bir hayalperest teknik adam isyan etti turnuvadaki bu tutucu rüzgara. Onun da adı Luis De La Fuente’ydi. Dün İspanyollar Berlin’de hem geriden pasla çıkma dersi verdiler, hem önde baskıyla İngilizler’i çaresiz bıraktılar ve takım oyunuyla iki şahane gol attılar, Sadece 46 ile 55 arası hücum presle dört net pozisyon yarattı De La Fuente’nin talebeleri.
EN iYi FUTBOLU OYNADILAR
İspanya Milli Takımı’nın başına geçtiğinde “bu yolculuğu sadece iyi futbolcularla değil, iyi insanlarla yapacağını” söylemişti deneyimli hoca. Ancak şüphesiz ki iyi futbolcuyu da, iyi futbolu da çok seviyor. Almanya’da açık ara en iyi futbolu oynadılar. 7 maçın 7’sinde de galibiyeti hak ettiler. Yedisini de kazandılar. Turnuvanın şampiyonu İspanya olunca, süperstarının da İspanyol olması doğal. Rodri, Carvajal, Fabian, Cucurella müthiş birer turnuva geçirdiler.
TURNUVANIN YILDIZI OLMO
Yamal ve Nico’nun patlaması, futbolda onların çağının başladığının işareti. Ancak benim için turnuvanın yıldızı burun farkıyla Olmo. Almanya önünde 8’de Pedri sakatlandığında onun yerine ofansif bir tercih yapıp Olmo’yu sokan De La Fuente, o dakikada kazandı bence şampiyonluğu.
TFF’nin 2023 yılı bütçesi 1 milyar 940 milyon 508 bin lira. Yani yaklaşık 60 milyon dolar. Personel sayısı 400 küsur... Ancak bu 400 kişiden biri de çıkıp “Bu sezon 4 değil 5 ekip düşürelim, böylece 19 takımlı lig tuhaflığı yaşamayalım” dememiş. Dünyada tek sayılı takımla oynanan, bay geçme rezilliği yaşayan tek lig biziz. Dünyada grup formatı kullanan tek yerel kupa da bizimkisi. Eğer bir gün TFF Başkanı olursam neleri değiştirmek istediğimi izninizle paylaşmak istiyorum.
Bir sonraki seçimde TFF başkanlığına adayım... Daha doğrusu “TFF başkanlığına aday adayı adayıyım”. Sebebi de şu: Bugün TFF Başkanlığına aday olmanız için ilk aşamada 5 kulübün size imza vermesi icap ediyor. Bu da yetmiyor, 18 Temmuz’da kongre salonuna gittiğinizde adaylığınızın kesinleşmesi için 64 imza toplamanız gerekiyor. Zaten toplam 320 delege var. Bunların 133 tanesi Süper Lig, 38 tanesi 1. Lig kulübü yöneticileri. Takdir edersiniz ki delege sayısı bu kadar az ve bu kadar güdümlü olunca, siyasi angajmanı bulunmayan benim gibi Atatürkçü sade bir vatandaşın 64 imza toplayıp adaylık dosyasını iletebilmesi mümkün gözükmüyor. O yüzden de zaten yıllardır TFF’de seçim yapılmıyor, atanıyor başkanlar. En son ne zaman bir TFF seçiminde 2 aday vardı hatırlıyor musunuz? Hatırlayamıyorsunuz değil mi? Çünkü gerçek bir seçim yapılmıyor senelerdir.
DELEGE SAYISINI 10 BiNE ÇIKARACAĞIM
BiR gün yetki bende olursa değiştireceğim ilk şey şu: TFF kongresindeki delege sayısını 10 bine çıkaracağım. Tüm eski milli oyuncuları, Süper Lig’de görev yapmış tüm teknik adamları, hakemleri, futbol ailesinin her departmanından belli sayıda temsilciyi, gazeteciyi, masörü, doktoru, gözlemciyi (elbette uygun oranda) delege yapacağım. Şeffaf ve adil bir TFF seçim modeli yaratacağım.
Bir gün TFF Başkanı olursam değiştirmek istediğim inanın onlarca şey var. En hayati gördüğüm 15 tanesini listeledim aşağıda...
SPORTiF HEDEFLER
1- Süper Lig’in ve 1. Lig’in takım sayılarını 18’e düşürmek. Önümüzdeki 10 yıl boyunca takım sayısını değiştirmemek. 34 haftalık klasik turnuva formatına dönmek. Böylece hem 2-3 haftalık devre arası dinlenme fırsatına kavuşmak. Hem de sporcuların Avrupa kupalarına daha dinç çıkmalarını sağlamak. Hedef 10 yıl içinde Türkiye’ye kulüpler düzeyinde tekrar Avrupa kupası getirmek. Milli takım düzeyinde de Dünya Kupası’na katılım sürekliliği sağlamak.
2- Lig fikstürünü serbest bırakmak. Milli maç öncesi derbi koymama saçmalığını tarihe gömmek. Önceden atanmış derbi haftalarından vazgeçmek ve 18 takımı eşit koşullarla kuraya sokmak.
Dün gündüz saatlerinde doktor arkadaşım Neşet Köktürk’le Z jenerasyonu sporcuların bir önceki nesle göre sahneyi erken teslim aldıklarını konuşuyorduk. Alcaraz, Doncic, Yamal filan derken Dortmund’da daha 7’nci dakikada Simons çıktı sahneye. 2003’lü futbolcu, 1 gol ve 2 asistle turnuvanın en iyi genç oyuncusu ödülü adaylarından.
LAMINE YAMAL VE MAINOO'YA BAĞLI
Doğrusu bu şampiyonada “en iyi genç oyuncu” ödülünden 1 değil, 2 değil, 5 tane dağıtsanız yetmeyecek. Zira turnuvaya senyör oyunculardan çok genç yıldızlar etki ettiler. Finalist İspanya’nın yıldızları Yamal ve Nico’nun yaşları toplamı 37 (Ronaldo’dan küçük). İngiltere’de Bellingham (2003) ve Mainoo (2005), Hollanda’da Simons (2003), Almanya’da Musiala (2003) ve Türkiye’de de Arda (2005) ön plana çıkan oyunculardan bazıları. Bu futbolcuların hangisi en iyi genç oyuncu ödülünü alsa büyük sürpriz olmaz.
Tabii ki 14 Temmuz’da herhangi biri ön plana çıkarsa avantajlı konuma geçecek. Ancak UEFA teknik çalışma grubunun son iki turnuvada bu ödülü 18’liklere (Sanches ve Pedri’ye) verdiği düşünülürse şu anda en avantajlı konumda Yamal, Arda ve Mainoo’nun olduğunu söyleyebiliriz. Eğer Yamal veya Mainoo finalde ekstra katkılar yapmazlarsa, Arda’nın ödül için şansı var bence hâlâ.
OYNAMADAN FİNALDE
Bence bu turnuvanın bir başka yıldızı da, basın toplantısında Deschamps’a sıkıcı oynadıklarını söyleyen İsveçli gazeteciydi. Hiç futbol oynamadan finale çıkabileceklerini düşünen iki hocadan Deschamps elendi. Southgate’se ışıltılı kulübesinin katkılarıyla finale kadar ulaşmayı başardı. Dün Dortmund’da eğlenceli-gelgitli bir ilk yarı oynanması Southgate’i kaygılandırmış olmalı ki(!), ikinci devrede stop ettirdi takımını. Oyuncu değişiklikleri için de yine 80’i bekledi. İngiltere ikinci devredeki ilk şutunu 87’de attı. 90’da da oyuna sonradan giren Palmer’ın asisti ve Watkins’in olağanüstü şutuyla aldılar final biletini.
Üç gün sonra Berlin’deki finalde bakalım hayalperest De La Fuente mi, pragmatik Southgate mi kazanacak? Ben elbette sade bir sporsever olarak hayal kuranın yanındayım her zaman.
Marco van Basten, Euro’88’e yedek kulübesinde başlamıştı. Turnuvanın ilk maçında Hollanda Sovyetler’e yenilmese ve Michels’in as santrforu Bosman berbat bir futbol oynamasa belki de tarih yazılamayacaktı. Şu anda turnuvanın jeneriğinde de kullanılan o fantastik voleyi izleyemeyecektik. Toto Schillaci de Dünya Kupası 1990’a yedek başlamıştı. Hatta kupanın ikinci maçında da yedek oturdu Schillaci. Vicini onu ancak üçüncü maçta koydu ilk 11’e. Schillaci o günden itibaren hiçbir maçı boş geçmedi, turnuvayı 7 gol katkısı, altın ayakkabı ve altın topla bitirdi.
4-6-0’DA TORRES’E YER YOKTU
Benzer bir hikâyeyi Euro 2012’de Fernando Torres’te de görüyoruz. Del Bosque’nin 4-6-0’ında Torres’e yer yoktu. 6 maçın sadece ikisine başlayarak turnuvayı gol krallığı apoletiyle bitirdi Torres.
12 sene sonra bir Van Basten, bir Schillaci hikâyesi daha yaşanıyor gözümüzün önünde. Leipzig’in 26 yaşındaki 10 numarası Olmo, turnuvada 4 maça yedek kulübesinde başladı. Almanya’yla oynanan çeyrek finalde Pedri’nin erken sakatlığı getirdi Olmo’ya büyük fırsatı. Almanya’yı 1 gol-1 asistle yıktı.
Dün Fransa’ya da süper bir gol attı. Gürcistan’a ve Fransa’ya attığı goller öncesi sihirli dokunuşları inanılmaz. Benim için gelmiş geçmiş en güzel gol, Marco Van Basten’ın ayağından çıkan topun kaleye gitmediği, adeta kalenin topa geldiği o inanılmaz voledir.
Olmo bu özgüvenle ve sihirli dokunuşlarla devam ederse, Euro 2024’e bir mini Van Basten izi bırakmaya aday.
FiNALi HAK ETMEMiŞLERDi
FiFA sıralamasının ikincisi, Avrupa’nın kâğıt üzerinde en güçlü takımı Fransa, bu turnuvada Hollanda (FİFA no.7), Belçika (no.3), Portekiz (no.6) ve İspanya (no.8) ile oynadı. Finale kalsalardı belki de İngiltere (no.5) ile karşılaşacaklardı. Ve böylece kendilerinden sonra Avrupa’nın en güçlü beş ekibinin beşiyle de oynamış olarak kapatacaklardı turnuvayı.
44 yaşındayım. Dokuz Avrupa Şampiyonası seyrettim, üçünü çileli seyahatlerle yerinde takip ettim. Rahatlıkla şunu söyleyebilirim: Euro’92, orada tatilden toplanan Danimarkalılar olduğu için güzeldi. Euro 2000, İngiltere’yi yenip saçlarını sarıya boyayan Rumenler olduğu için güzeldi. Euro 2024 de eğer güzelse sebebi Türkiye’ydi. Dün gece Berlin’de şampiyonaya veda ettik. Ancak turnuvanın ilk 24 gününün neredeyse tümünün ilk gündem maddesi hep bizdik burada.
Euro 2024’te beş maça çıktık. Seyircilere tam 16 gol izlettik. Tüm maçlarda gol yedik. Gol yememize rağmen üç müsabakadan galip ayrıldık. Kornerlerden üç gol bulduk, bu tüm Avrupa Şampiyonaları tarihinin rekoru. Dört golümüzü savunma oyuncularımız attı. Bu da tüm Avrupa Şampiyonaları tarihinin rekoru.
Arda ve Kenan, toplam sekiz maça ilk 11’de başladılar. Bu, tüm Avrupa Şampiyonaları tarihinde 20 yaş altı oyunculara en fazla forma verme rekoru. Dünkü maça FIFA sıralamasının 42’ncisi olarak çıktık. Bu da tüm turnuvaların en zayıf çeyrek finalisti rekoru. Belki kâğıt üzerinde zayıftık. Ama sahada aslanlar gibi savaştık. Dün Berlin’de 56’ncı dakikada Memphis’le Schouten’in arasındaki topu kazanmak için Salih’in tekmeye soktuğu kafa, benim için bu turnuvanın simgesi. Eğer o anın iyi bir fotoğrafı çekildiyse, belki de futbolda yılın karesi o. Ve Türkiye’nin bu turnuvasının özeti: Bir Türkiye’yiz. Biz tekmeye kafa sokan takımız.
MONTELLA’NIN KARNESiNDEKi iLK KIRIK
Teknik direktörümüz Vincenzo Montella, günahıyla-sevabıyla bence büyük toplamda güzel bir turnuva geçirdi. Onu Amerika’2026’da da ulusal takımımızın başında görmek isterim. 5 maçlık karnesine bakarsak, bence Portekiz müsabakasında sahada yoktu. Oradaki tuhaflıkların ‘Montella üzeri’ olduğuna inandığımı daha önce yazmıştım zaten.
Montella’nın bence ruhen kenarda olduğu 4 maçta en zayıf notu, dün Berlin’de 60’la 75 arası değişiklik yapmaması oldu. Hollandalılar soldan akın akın gelirken oraya bir türlü müdahale yapmaması, değişiklik için Hollanda’nın ikinci golünü beklemesi, bu turnuvadaki ilk büyük kırık notuydu İtalyan hocanın.
ARDA’NIN EN iYi GENÇ OYUNCU ÖDÜLÜNÜ ALACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM
ŞAMPİYONANIN sonunda UEFA teknik çalışma grubu “turnuvanın oyuncusu”, “turnuvanın en iyi genç futbolcusu” ve “turnuva 11’i”ni seçecekler. Ferdi Kadıoğlu’nun turnuva 11’ine gireceğini düşünüyorum. Barış Alper Yılmaz’ın da Almanya’da tek eksiği goldü, yoksa pekala o da en iyi 11’e girebilirdi. Ancak 1 gol, 2 asist, 1 de gole dönüşen hücum katkısıyla Arda Güler’in en iyi genç oyuncu ödülü için şu an pol pozisyonda olduğunu düşünüyorum.
22 Haziran’da Viyana’daki çeyrek finalde İtalya’ya karşı işler pek de iyi gitmezken yine tam 60’ıncı dakikada değişiklik tabelasında 6 numara yanınca Iniesta’nın o sakin gözleri parladı. Kenara gelirken Aragones’in gözlerine uzun uzun baktı, baktı, baktı 24 yaşındaki futbolcu.
Iniesta ile göz göze geldiği o 10 saniye geçmek bilmedi Aragones için. Hayatının belki de en uzun on saniyesini yaşadı Viyana’da. İlk 4 maçın tamamında gidişata bakmaksızın 60’ta Iniesta’yı oyundan alan Aragones, bir daha hiç çıkarmadı genç futbolcuyu. Sonrasında tarih yazdılar zaten.
Bu turnuvada da Vincenzo Montella’da bir tür Aragones davranışı seziyorum ben. Önce Gürcistan maçında 79’da Kaan’ı çıkarıp Merih’i soktu. Kalan 15 dakikada inanılmaz yaslandık, 15 pozisyon filan verdik herhalde. Kaleyi melekler korudu.
Sonra Dortmund’da Portekiz önünde yine 58’de Kaan/İsmail değişikliği yaptı. Hamburg’da Çekya maçında 46’da yine orta sahasını değiştirdi, Kaan çıktı Salih girdi. 63’te de İsmail/Okay değişikliği yaptı. Peşinden de golü yedik zaten.
Son olarak Leipzig’de Avusturya önünde erken orta saha değişikliği alışkanlığını sürdürdü. 58’de İsmail/Salih değişikliği geldi. Sanırım maçın gidişatı-durumu ne olursa olsun, merkez orta sahalarının çok yorulduğunu düşünüyor. Ve önceden planlanmış, dakikası belirlenmiş, ezbere değişiklikler yapıyor Montella. Aynen Aragones’in Euro 2008’de ilk dört maçın tamamında Iniesta’yı tam 60’ta çıkarması gibi.
Bu maçla ilgili değerli teknik adamımız Vincenzo Montella’dan ilk beklentim şu: Ezbere değişiklikler yapmaması. Kaan Ayhan da İsmail Yüksek de (İsmail bu maçta cezalı olsa da) orta saha oynadıklarında 90 dakikayı çıkarabilecek adamlar. Değişiklik yaparken müsabakanın gidişatını, oyuncunun performansını dikkate almak lazım.
HOLLANDA’NIN SAVUNMASI PRESE KARŞI DiRENÇSiZ
Hollanda, turnuvada seyirci anlamında etkileyici ülkelerden biri. Evet turnuvanın ev sahibi Türkiye. İkinci ev sahibi de Almanya! Ama iki ev sahibinden sonra en etkileyici taraftar performanslarından birini Hollanda’nın gösterdiğini söyleyebiliriz. Eğlenceli bir maç olacak Berlin’de.