Sivas, büyükler için ligin en sert sınavlarından. Geçen sezon hem Galatasaray’a, hem Fenerbahçe’ye puan kaybettiren tek takımdı kırmızı beyazlılar. Beşiktaş’ı ve Trabzon’u da yendiler. Bu sezon bence kadro kaliteleri düşmüş ama bütüncül sert savunma becerileri devam ediyor. Dün de ilk hafta Trabzon’a karşı yaptıkları gibi 5+4’lük bir blokla savundular kalelerini. Merkezi iyi kapattılar, Rafa Silva’ya kısa koşu şansı bırakmadılar. Portekizli’yi sağa deplase olmaya zorladılar.
ViTES KÜÇÜLTMEDiLER
Beşiktaş'ın dünkü hücum aksiyonları genelde sağdandı, Svensson-Rashica ikilisine Rafa’nın da eklemlenmesiyle oluştu genelde tehlikeler. Van Bronckhorst, 60’ta Semih’i sokarak sağdan yapılan ortalara ikinci bir vurucu şansı eklemek istedi. Beşiktaş vitesi küçültmedi, bu sezon tüm maçlarda olduğu gibi yine iki farkı buldu müsabakanın içinde.
MAÇ BAŞINA 3.5 GOL
Beşiktaş bu sezon altıncı resmi maçından da istediğini alarak çıktı. Altıncı resmi maçında da ilk 45’te gol attı... Maç başına 3 buçuk gol gibi yüksek bir skor ortalaması yakaladı. Van Bronckhorst rekabetçi bir kadro yarattı. Dikkat ederseniz kimse kolay sakatlanmıyor artık Beşiktaş’ta. Çünkü sakatlanırsanız formayı kaybedersiniz bu kaliteli kadro içinde.
SÜRENiN DEĞERi BiLiNiYOR
Bir başka dikkat çekici detay da 3 ya da 5 dakika, herkesin aldığı sürenin kıymetini bilmesi. Muci, Antalya maçında 5 dakikaya gol sığdırdı. Ndour, siyah beyazlı formayla aldığı ilk 20 dakikada asist yaptı. Salih, Lugano maçında 3 dakika süre aldı, gol attı. Mustafa hafta içi 12 dakika aldı, beşinci golü hazırladı indirdiği topla. Giovanni van Bronckhorst sahada beş dakika fırsatın bile zor bulunduğu, o yüzden de değerinin bilindiği bir Beşiktaş yarattı bu sene.
İngiltere Federasyon Kupası’nda zaman zaman karşılaşırız böyle hikayelerle: Dünya devi Manchester City, bir üçüncü küme takımıyla, mesela Northampton’la oynuyordur. Üçüncü küme takımının hocası idealisttir, hatta hayalperesttir biraz. “Ben ligde takımıma ne oynatıyorsam, karşıma City de çıksa, Real de çıksa aynı futbolu sergileyeceğim” der. Savunmayı orta sahaya kadar getirir, geriden pas yaparak çıkmaya kalkar. Ancak rakip bu kez Bristol ya da Plymouth değildir. Yıldızlar topluluğu Manchester City, bu idealist ama gerçeklerden uzak oyuna faturayı keser. Yarım saatte 4-0 olur maç...
VALKANiS GERÇEKLERDEN UZAKTI
Dün işte tam da böyle bir ilk yarı izledik Adana’da. Michael Valkanis, bence elindeki kısıtlı malzemeyle gayet iyi işler çıkaran değerli bir teknik adam. Ancak Galatasaray’a karşı ilk yarıda idealizmle hayalperestlik arasındaki ince çizgide dans etti adeta. Kalite farkından, gerçeklerden biraz uzaktı. Defansını o öne çıkardıkça, Galatasaray uzun attı savunmanın sırtına. Barış Abdülsamet’e, Kerem Aktürkoğlu Manev’e üstünlük kurdular. Dries Mertens’in, Kerem Demirbay’ın kalite farklarıyla çok kolay getirdiler skoru 4-0’a.
LiGiN STANDARDI SORGULANMALI
Son 4 günde Galatasaray’ın aldığı neticelere bakınca akla şöyle bir soru geliyor ister istemez: Galatasaray bu ligde Adana deplasmanında böyle bir oyun ve skor farkı yakalarken, İsviçre’nin sonuncusu Young Boys, Türkiye şampiyonunu iki maçta da nasıl mağlup ediyor? Tabii ki bu mesele, bir-iki paragrafla özetlenebilecek kadar basit değil. Ancak üç maddeye sıkıştırmaya çalışırsak:
1- Ligimizin standardını sorgulamamız gerektiği ortada.
2- Young Boys belki çok kaliteli değil ama 1,88 boy ortalamalı olağanüstü atletik bir takımdı. Galatasaray bu fiziksel farka yanıt veremedi. Süper Lig’de böyle bir takım yok (Göztepe bu standarda en yakın takım).
SAHAYI KÜÇÜLTEN iKi KLAS OYUNCU
1- Belki soldan, Maximin üzerinden sayısal olarak fazla hücum ediyorlar. Ancak sağdan akınları çok daha etkili. Geçen hafta Rize’ye karşı 4 golü sağ kanat organizasyonlarından bulmuşlardı. Dün de ilk devrede gol dahil tüm etkili akınlar oradandı. Bunda da sağ iç oynayan Fred’in çok etkisi var. Mert aşama kaydetti, Tadic yükseldi Fred bağlantısıyla.
FRED’LE HER ŞEY BAMBAŞKA
2- Fred oynamaya başladığından beri Fenerbahçe stoper ikilisi de daha fazla öne çıkıyorlar. Fred öncesi, Çağlar-Djiku ikilisinin ortalama pozisyonu çok daha gerideydi ve bunun faturasını da takım boyunun uzamasıyla özellikle Lille maçlarında ödediler. Ancak Fred geldi, Fenerbahçe savunma ikilisi de artık orta çizgiye basıyorlar rahatlıkla. Bu da dün Alanya’ya karşı yapılan hücum presin verimliliğini artıran faktördü.
YABANCI BiRi GÖRSE iNANAMAZ!
31 Ağustos sabahı itibariyle Süper Lig puan durumuna baktığımızda tuhaf bir tabloyla karşılaşıyoruz: Fenerbahçe ve Alanyaspor şu ana kadar ligde 4 maç yaptılar. Trabzon ve Kayseri’yse sadece 1 müsabaka oynadılar. Hani şu puan tablosuna Türk futbolundan habersiz bir İngiliz-bir Alman filan baksa inanamaz, bir yazım hatası vardır diye düşünür herhalde!
‘BAY GEÇME’ REZiLLiĞi
Tabii ki bu puan tablosunun böyle saçma sapan bir hale gelmesinin sebebi bir önceki TFF’nin olağanüstü beceriksizliği. Bir önceki TFF yönetimi geçen yıl ligden 4 yerine 5 takım düşürse, bu sezonu 18’li oynayacak, bu “bay geçme” rezilliğini yaşamayacaktık. Ayrıca yine aynı TFF’nin azıcık hafızası olsa, geçen sezon Avrupa’da play-off turu arasında oynanan lig maçlarının ertelendiğini hatırlasa ve bu yıl o tarihe müsabaka koymasa, puan tablosundaki rezalet de bu boyutlara ulaşmayacaktı. Doğru düzgün bir sezon planlaması yapmaktan, fikstür çekmekten aciz (eski) TFF yönetimi... Tek sayılı takımla oynanan lig... Bir takımın 4, bir diğerinin 1 maç yaptığı puan tablosu... Ülke futbolundaki liyakatsizliğin en kısa özeti.
Dün Ali Sami Yen’de ilk 45 dakikanın sonunda ikili mücadele istatistikleri şöyleydi: Yerde Galatasaray yüzde 34, Young Boys yüzde 66... Havada Galatasaray yüzde 22, Young Boys yüzde 78... Ben uzun zamandır bir takımın bir başkasına ikili mücadele anlamında bu kadar ezildiğini anımsamıyorum yazacaktım ki sonra hatırladım: Bir hafta önce aynı Galatasaray, aynı Young Boys karşısında yaşamıştı bu sıkıntıyı!
iLK MAÇI KiMSE iZLEMEDi Mi?
İki ayaklı eşleşmelerin en önemli avantajı, ilk maçta rakibinizi analiz şansı bulmak ve rövanşta aynı hataları tekrar etmemek için çalışmak olmalı. Öyle değil mi? Ancak dün İstanbul’daki ilk yarıyı izleyince aklımda şöyle bir soru işareti oluştu: Galatasaray teknik ekibindeki hiç kimse Bern’deki ilk maçı izlemedi mi? O maçta da Young Boys neredeyse tüm hava toplarını kazanmamış mıydı? Ben de o müsabakanın tenkitinde kalecileri çıkarırsak Young Boys’un boy ortalaması 1,88, Galatasaray’ınsa 1,78 diye belirtmemiş miydim? Sarı kırmızılılar nasıl olur da İstanbul’da ilk 45 dakikada yine kaderini kenar ortalarına bağlar? İlk yarıda hava toplarında yalnızca %22’de kalınmasına rağmen nasıl hâlâ havadan oynamaya çalışılır? İnanılmaz.
UZAY BOŞLUĞUNA 40 METRELiK TOPLAR ATAN KÖHN!
Young Boys’lular güçlü ve atletik. Ancak Galatasaraylılar da kaliteli. Böyle bir rakibe üstünlük kurmak için yerden oynamalı ve topu süratli dolaştırmalısınız. Galatasaray teknik ekibi ikinci yarıda üç doğru değişiklik yaptı. Israrla taç çizgisine yapışan Ziyech ve uzay boşluğuna 40 metrelik toplar atan Köhn çıktı. Kanatlar hareketlendi.
DEMiRBAY OYUNA GiRiNCE PAS KALiTESi VE HIZI ARTTI
Galatasaray’da hatları bağlayan ve takım boyunu kısaltan Kerem Demirbay’ın girişi, hem pas kalitesini hem de hızını artırdı. Galatasaray 46-86 arası doğru futbol oynadı. İcardi’nin şahane servisleriyle bir Batshuayi’yle, bir de Aktürkoğlu ile gole çok yaklaştı. Demirbay iki iyi şut denedi. 87’de İcardi’nin değerlendiremediği pozisyonun dönüşünde tüm hayaller suya düştü maalesef. Dün ikinci 45’te Okan Buruk tercihleriyle tur biletine yaklaştı. Ancak alamadı. Çünkü ilk 45’teki Okan Buruk’un rakip analizi, seçimleri ve kararları felaketti.
Türk futbolunda sezonun en kritik haftası. Tahminim, 4 temsilcimizin de turu geçeceği yönünde. Üç İsviçre ekibi de fiziksel olarak bizimkilerden iyi seviyede. Ancak bizim 3 temsilcimiz de kalite olarak rakiplerinin üzerinde. Kalite farkını sahaya yansıtmanın yolu da topu yere indirmek ve hızlandırmaktan geçiyor.
İsviçre Ligi bizden yaklaşık 20 gün önce, 20 Temmuz’da start aldı ve şu anda beşinci hafta maçları tamamlanmış durumda. Bu durum Young Boys’un fizik kondisyon olarak Galatasaray’ın üzerinde olmasını açıklayabilir, ancak ilk maçta gördük ki İsviçre temsilcisi çok da atletik bir ekip.
BURUK, GABRiEL SARA’DA ACELE ETTi
Hem yüksek toplarda, hem ikili mücadelelerde Camara (193), Ganvoula (191), Monteiro (191), Zourou (190) ve Niasse’la (188), tam 5 devle avantaj yarattılar. Eğer kalecileri dışarıda bırakırsak Young Boys 11’inin boy ortalaması 1,88 iken, Galatasaray’ın sadece 1,78’di ilk maçta. Böyle bir takıma karşı İstanbul’da en önemli sır, topu yere indirmek ve pas hızını artırmak.
Gabriel Sara’nın iyi bir kumaşı olduğunu düşünüyorum ama bence Okan Hoca onu ilk 11’e monte etmekte biraz acele etti. Kerem Demirbay sahadayken Lucas Torreira’nın da özgüveni ve performansı daha yüksekti.
MAURO iCARDi BiR OYUN KURUCU GiBi
Bugün Kerem Demirbay-Torreira ikilisinin başlamasının bir başka avantajı da başlangıçta ya da gol bulunamazsa ikinci yarıda İcardi-Batshuayi’yi bir arada kullanabilmek olur. İcardi zaten özellikle geçen sezonun sonunda bir başka özelliğini aktive etti: Sadece dokuz değil, on numara gibi derine gelerek oynamaya başladı. Geçtiğimiz ilkbaharda Sivas ve Adana Demir gibi rakiplere karşı İcardi’yi adeta oyun kurucu gibi izledik. Bu sezon da Hatay maçında 51’de Barış’a, Konya önünde 41’de Kerem’e, İsviçre’de de 8 ve 25’te Mertens’e yine harika servisleri var. Eğer Batshuayi ile ikili oynarlarsa ve uyum sağlamayı başarırlarsa, benzer servisleri Belçikalı‘ya da yapma ihtimali yüksek.
Galatasaray bir Şampiyonlar Ligi takımı. Bugüne kadar tam 17 kez Devler Ligi’nde mücadele etti. Bugün de 18’inci biletin şüphesiz favorisi.
Jose Mourinho, 2015’te Chelsea’den ayrıldığından beri “hedefi mutlak şampiyonluk” olan bir takımda çalışmamıştı. Manchester United zaten karmakarışıktı, onlarla aldığı lig ikinciliğini kariyerinin en büyük başarısı olarak tanımlar. Tottenham’ın hedefi ilk dört... Roma’da da durum çok farklı değil. Dolayısıyla Mourinho’nun son 10 yılda çalıştırdığı takımlarda pragmatik bir futbol anlayışı benimsemesi kabul edilebilir. O takımlarda lig ikinciliği başarı. Ancak Fenerbahçe’de değil. Kadıköy’de lig ikinciliği takdir görmez. Hatta ekseriyetle ikinci olan hoca gönderilir.
DiNAMiKLER ÇOK FARKLI
Mourinho muhtemelen Roma’dan İstanbul’a gelirken bu gerçeği biliyordu. Fenerbahçe’yi pragmatik oynatma şansınız yok. Porto’ya gitseydi de pragmatik oyun şansı yoktu. PSV ile ya da Celtic’le de tutucu bir oyun anlayışı benimseyemezsiniz. Bu ülkelerin, bu takımların dinamikleri farklı çünkü.
60’TAN SONRA FiŞi ÇEKEMEZ
Dolayısıyla Göztepe maçında Mourinho’nun eleştirilmesi gereken yer 2-0’ı koruyamaması değil bence. Esas eleştirilmesi gereken nokta, 2-0’ı canhıraş bir biçimde korumaya çalışması. 60’tan sonra takımının fişini tamamen çekmesi. 30 dakika boyunca geriye yaslanmaları. Türkiye’de bir büyük takım böyle oynamaz. İzmir’de 2-0’ı korumak için küçük takım davranışı göstermez. Gösteremez. Bence dün Mourinho’nun Süper Lig gerçeğiyle tanışma günüydü. Zira 2-0’dan, 3-0’dan sonra vites küçültmeyip aramaya devam etmek, Fenerbahçe’nin 65 yıllık Süper Lig karakteri. Dün de yaptıkları buydu.
FRED, F.BAHÇE’NiN KALBi
Tabii ki dünkü farklı sonuçta başrol, Fenerbahçe’nin kalbi Fred’in... Fred sahada olunca İsmail daha çok İsmail, Szymanski daha çok Szymanski gibi oynuyor. Brezilyalı oyuncu sadece oynamıyor, etrafındakileri de oynatıyor. Fred’in yanı sıra bir ekstra parantezi de Mert Müldür için açmak gerek. Bence Ferdi’nin de ayrılmasıyla artık Fenerbahçe’de as oyuncu statüsüne yükselecek Mert. Dün 35’te Maximin’e bir servisi var. 54’te de maçı koparan golün yaratıcısı o. Samuel sakatlıktan döndüğünde birilerinin Mourinho’nun kulağına Mert’i sol bekte kullanabileceğini fısıldaması gerek.
Türkiye, bir ön elemeler ülkesi. Bu sezonu Avrupa 10’uncusu olarak bitirsek dahi seneye 5 temsilcimizin dördü, ön eleme oynayacaklar. Bunların üçü yine üçer ön eleme turu oynayacaklar hatta. Yıllardır dilim döndüğünce ifade etmeye çalışıyorum: Madem biz bir ön elemeler ülkesiyiz, yapılanmamızı da bu doğrultuda tesis etmemiz gerek.
RAKİP TAKIMLAR DAHA DİRİYDİ
Bu turlarda sıklıkla çarpıştığımız ülkelerden Avusturya bizden bir, İsviçre ve Belçika iki, Çekya ve Danimarka üç hafta erken açtılar liglerini. Evet, aramızda bir iklim farkı olduğunun bilincindeyim. Ancak Süper Lig’e 1 hafta dahi olsun erken, Ağustos başında start vermek bile, temsilcilerimizi play-off turuna birkaç tık hazır taşıyabilir. Son günlerde eşleştiğimiz her rakibin, Rapid’in, Young Boys’un, Lugano’nun bizimkilerden diri gözükmesi tesadüf değil. Liglerini erken açıyorlar.
Dün de Bern’de ilk 45 dakikada kalite ölçeğinde Galatasaray’ın altında ama fiziksel olarak sarı-kırmızılılardan diri bir takım vardı karşıda. Rakip sağ açık Monteiro ilk yarıda 4 net pozisyon buldu, ikisini attı. Kalan 45 dakikada bu farktan dönmek kolay değildi elbette.
MAÇ BATSHUAYI'Yİ ÇAĞIRIYORDU
Maçın ilk yarısında dikkat çeken bir başka detay da, özellikle hücumda hemen her ikili mücadeleyi Galatasaraylılar’ın kaybetmesi idi. Ben bayağıdır bu kadar çok uzun oyuncudan kurulu bir takım hatırlamıyorum eşleştiğimiz. Camara (193), Ganvoula (191), Monteiro (191), Zourou (190) ve Niasse’ın (188) hepsi savunmada-hücumda duran toplarda aktifler. Galatasaray 11’ininse kaleciyi çıkarırsanız boy ortalaması 1,78! Böyle fiziksel bir maç kenardan Batshuayi’yi çağırıyordu, o da girer girmez gerekeni yaptı ama yetmedi maalesef.
YAZI İYİ GEÇİRMİYORLAR MI?
Yukarıda takımlarımızın ön eleme turlarına daha hazır gelmeleri için yapısal bir reform önerdim. Ancak ister istemez şunu da sorgulamadan edemiyorum: Acaba Süper Lig futbolcuları yaz dönemini iyi geçirmiyorlar mı? COVID döneminde Sergen Yalçın’ın futbolcularının ne yaptığını bilmediğini itiraf ettiği bir röportajını hatırlıyorum. Bu acaba Türk futbolunun genel bir hastalığı mı? Sporcularımız tatilde kendilerini hazır tutacak çalışmaları yapmıyorlar mı?
İlk üç resmi maçta sol açıkta 3 farklı adam denemişti (Kent, Ferdi, Maximin). Tadic’i sağ açıkta, on numarada, sol açıkta kullandı. Takımını 4-3-3 dizdi, 4-2-3-1 dizdi. Lille maçında bir ara 4-4-2’ye döndü.
NESYRI'NİN SAMİMİ ÇABASI
Dünkü başlangıç dizilişi ise 4-1-4-1’di (Buna 4-3-3 de diyebilirsiniz elbette). Ön liberodaki İsmail’in solunda Szymanski, sağında Tadic oynadılar. İleri uçta da bir üçlü görev yaptı: Maximin solda, En Nesyri sağda, Dzeko ise en uçta... Tabii ki bu dizilişte dikkat çekici detay, En Nesyri’nin sağ açık rolü idi. Geçmişte Malaga ve Sevilla’da birkaç maç sağ açık oynadıysa da, kariyerinin yüzde 95’ini hedef santrfor rolünde geçirmiş bir isim. Ancak En Nesyri’yi yine de dünkü samimi çabası için tebrik etmek gerek. Maçın başlarında yerini yadırgasa da 70 dakika çabaladı. Hareketliydi, çok top istedi. Bu iştahının ödülünü de iki gole katkı yaparak aldı. İlk gol öncesi penaltıda Osayi Samuel’e ara pasını atan oydu. İkinci golü de sağdan gelerek kendisi kaydetti. Belki çok aşina olmadığı bir roldeydi ama gerek savunmada, gerek hücumdaki arzusuyla, takımının çok iyi olmadığı bir günde skoru 2-0’a taşıyan oydu.
PEŞ PEŞE DURAN TOPLAR
F.Bahçe ilk yarının uzatmalarında 2-0’ı buldu ama özellikle 60’tan sonra oyunun kontrolünü ev sahibi Göztepe’ye bıraktı. Stoilov ikinci devrede Tijanic ve Juan’ı oyuna sokarak ön tarafta kaliteyi artırdı, 68’de gelen duran top golü sonrası da atak sürekliliği sağladılar. Peş peşe duran top fırsatları yakaladılar. Ve oyunu rakip yarı alana yığmanın ödülünü hak ettikleri 1 puanla aldılar. Mourinho ise son çeyrekte takımının mahkum oyununu kabullendi, tutucu değişiklikleriyle de yağ sürdü Stoilov’un ekmeğine. Göztepe genç bir takım. Dün 23 yaş altı 5 oyuncuyla başladılar. İlk 11’lerinde 5 de yeni transfer vardı. Stoilov’un organize bir ekip yaratması için elbette zamana ihtiyacı var. Ancak dün özellikle son yarım saatte verdikleri sinyaller çok ama çok olumlu.