Avrupa şampiyonalarında İtalya-İspanya kapışmasını üçüncü kez izliyorum. Viyana’daki Euro 2008 çeyrek finali Di Natale’nin gözyaşlarıyla bitmişti. Kiev’deki 2012 finali daha enteresandı, Prandelli değişiklik haklarını 58’de tüketmiş, Motta’nın sakatlanmasıyla son yarım saati 10 kişi oynamışlardı. Final öncesi Kiev Bağımsızlık Meydanı’nda Queen’i (tabii ki Mercury’siz, Adam Lambert’lı Queen’i) canlı izlemiştik. Kiev’in belki de son mutlu günleriydi zira aylar sonra ‘Euromaidan ayaklanmaları’ başlayacak, o günkü hükümet Rusya’nın güdümü altına girecek ve bir daha huzur bulamayacaktı Ukrayna. Ben de hem o sıralar Coelho okuyor olmanın, hem de Ukraynalı gençlerin yüzündeki umutsuzluğun etkisiyle, ‘Dinyeper Nehri’nin kıyısında oturdum ağladım’ diye yazmıştım o günlerde.
BAŞYAPIT ORTAYA KOYDULAR
Dünün bana bu kadar çok Euro 2012 nostaljisi yaşatmasının sebebi sanırım bu İspanya’yı, o şahane şampiyon jenerasyona benzetmem... Pedri-Rodri-Fabian üçlüsü dün bir başyapıt koydular ortaya. Rodri Busquets’i, Fabian da dün maçı tribünde izleyen Xabi Alonso’yu anımsattılar oyunlarıyla. 2012’de Kiev’de şampiyon olan İspanya’nın repertuvarında kanat akınlarının yeri çok dardı. Dört savunmacı, altı da merkez orta sahayla, kanatsız ve santrforsuz yenmişlerdi finalde İtalya’yı. Bugünkü İspanya’nınsa bir de uçan kanatları var üstelik. Özellikle Nico Williams’ın stili, genç Ryan Giggs’i hatırlatıyor bana. Koşarken parmak uçları değiyor sanki sadece zemine.
Grup maçlarının tam ortasındayız ve ikişer müsabakasını tamamlayan 12 takım içinde en etkileyici performansı gösteren ekip İspanya oldu. Turnuvanın şu anda erken favorisi konumundalar.
Milli takımımızın bu sekizinci büyük turnuvası. İnanılır gibi değil ama ilk kez bir büyük turnuvaya galibiyetle başladık. Daha önce 1954 Dünya Kupası’nda Almanya’ya 4-1, Euro 96’da ve 2016’da Hırvatistan’a 1-0, Euro 2000’de İtalya’ya 2-1, Kore-Japonya 2002’de Brezilya’ya 2-1, Euro 2008’de Portekiz’e 2-0, Euro 2020’de İtalya’ya 3-0 yenilerek başlamıştık şampiyonalara. Bir büyük şampiyonaya galibiyetle başlamak mükemmel. Ama kazanırken de kusurları gözden kaçırmamamız lazım. Özellikle de savunmada verdiğimiz üç temel açığı teşhis ve tedavi için sadece iki günümüz var önümüzde.
1- Üçlü oynayan takımlara karşı eşleşme sorunu
Gürcüler bize karşı 3-5-2 ile sahaya dizildiler. Son hazırlık maçımızda Polonya’nın da formasyonu bire bir aynıydı. Polonya’ya karşı yaşadığımız sorunun bir benzerini Gürcistan’a karşı deneyimledik maalesef. Topu sağda kısa ve tembel paslarla oyalıyorlar. Sonra uzun kros bir topla sol kanat beki görüyorlar. Ve genelde sol çizgide o adam bomboş, demarke vaziyette alıyor o topu.
Beşli orta sahalar sıkıntı yaratıyor
Gürcüler’in 23 yaşındaki sol kanat beki Tsitaishvili bize bu şekilde çok fazla sorun çıkardı. Dinamo Kiev kökenli, Lucescu’nun geliştirdiği bir futbolcu. Ancak mesele Tsitaishvili’nin müthiş bir oyuncu olması değil. Zaten müthiş bir oyuncu da sayılmaz. Mesele, bizim orta sahayı beşli kullanan, alanı genişleten takımlara karşı eşleşme sorunları yaşamamız.
Kovalamakta güçlük çektiler
3-5-2 oynayan bir takımda top sol kanat bekle buluşmadan önce onun sağ bekimiz Mert Müldür tarafından karşılanması halinde defansımız aşırı esniyor. Mert tarafından karşılanmadığından da Arda (daha sonra da Barış) kovalamakta güçlük çektiler Tsitaishvili’yi. Ayrıca bize sorun çıkaran tek kanat yönü sol değildi, sürekli sağa devrilerek oynayan Kochorashvili benzer şekilde defalarca demarke vaziyette aldı pasları. 6 gün sonra karşılaşacağımız Çekya da benzer bir formasyonla 3-5-2 diziliyor. Umarım o güne kadar hallederiz bu eşleşme problemini.
2- Arda Güler'i sağ kanatta kullanmak riskliydi
Bugün de Dortmund’dayım. Stuttgart’taki Almanya-Macaristan karşılaşmasına akreditasyon başvurusu yapmıştım ama onaylanmadı. Dolayısıyla ben de Alman televizyonundan izledim maçı. Müsabakayı 2014 finalinin efsanevi spikeri Tom Bartels anlattı, karşılaşmadaki pozisyonları eski FIFA hakemi Bibiana Steinhaus yorumladı.
EV SAHİPLİĞİ ETİĞİNİ TARTIŞIN
Sabah saatlerinde mahalledeki alışveriş merkezine gidip bir kafede oturdum biraz. Alışveriş merkezinde tek bir tuvalet var ve fiyatı 50 sent (yaklaşık 18 TL). Tuvaletin kapısında bozuk parası olmadığı için içeri giremeyen iki Alman’la karşılaştım, daha önce bu AVM’de bu hizmet ücretli değildi dediler. Kafeye geri döndüm, Fas asıllı Alman garson Adnan’a bahsettim konudan. O da onayladı. Tuvaletin 1 Haziran’da ücretli olduğunu ve muhtemelen turnuvadan sonra eski modele döneceğini düşündüğünü söyledi. Dün de Der Spiegel’den gazeteci arkadaşımız Ron Ulrich, daha önce 4 euroya bira satan yerlerin şu sıralar fiyatları 7’ye çektiğinden yakınmıştı.
Resmi medya çadırında bir kruvasan 4, makarna ise 8 euro. Alman devlet televizyonunun milli takımdaki göçmen oyuncu fazlalığını konuşmak yerine, turnuva ev sahipliği etiğini tartışmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu benim şehir şehir dolaşarak takip ettiğim beşinci büyük turnuvam. Ve birçok taze aksaklığı ilk kez Almanya’da yaşadım nedense.
TUTKULU ÇOCUKLAR
Alman milli takımındaki çocuklarsa, devlet televizyonunun yarattığı o ayıbı örtmek istercesine tutkulular. 22’nci dakikada Türk asıllı kaptan İlkay Gündoğan topu kaleciden kurtarıyor, Nijerya-Yoruba-Polonya kökenli Musiala kaydediyor sessizliği bozan golü. Kaptan İlkay güzel bir vuruşla 68’de farkı ikiye çıkarıyor. Belli ki bu genç insanlar için Almanya’nın forması, bir moda gösterisinden fazlasını ifade ediyorlar. Seviyorlar, sayıyorlar ve savaşıyorlar o forma için.
Macarlar da dün özellikle ilk devrede saygıdeğer bir futbol oynadılar Stuttgart’ta. 48 saat içinde Türkiye, Gürcistan, Arnavutluk ve Macaristan’ın oynadıkları cesur futbolun ortak bir dili vardı sanki: Bu oyunu seviyoruz. Hayat, geride bekleyip başkalarının hatasını kollamak için çok kısa.
Dün Dortmund’da Signal Iduna Park’ta Avrupa Şampiyonası’nın şu ana kadarki en eğlenceli maçı oynandı. Benim değil, medya tribününde canlı maç anlatımı yapan İngiliz, Portekizli, Alman spikerlerin ortak görüşüydü bu. 67’nci dakikada oluşan o şahane anı da bir televizyon anlatıcısının sözcüklerinden alıntıladım size: “Arda mükemmel sol şutuyla Gürcü kaleciye kısa bir mektup yolladı adeta: Sıkıysa yakala...“ Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları futbolun zirvesi. Oyunun global devleri Almanlar, İspanyollar, İtalyanlar dahi bu turnuvalarda özellikle ilk maçlarda en deneyimli 11’lerini sahaya sürerler. Elemelerde 18-19’luk bir yıldızınız çok iyi işler yapmış olsa dahi finallere gelince ayakları dolaşabilir çünkü.
TEBRiKLER MONTELLA’YA
Bizim iki taneydi çocuk yıldızımız kadroda. İtalyan teknik adamımız Vincenzo Montella’yı tebrik etmek lazım, her ikisini de, Kenan’ı da Arda’yı da, biraz tereddüdü olsa da 11’de başlattığı için. Doğrusu dünyanın en alçakgönüllü insanı(!), Türkiye’ye hiç ihtiyacı olmadığı halde ricaları kıramayıp milli takımlar sorumlusu olduğunu iddia eden, Beckenbauer’in Messi’nin dahi kurmadığı cümleleri kendine layık gören ulu insan Hamit Altıntop’un bu genç futbolcularımızla ilgili sözleri beni endişelendirmişti.
Bir gazeteye verdiği röportajda bu çocukları 2032’ye hazırladıklarını filan söylemişti Altıntop. Oysa ki milli takım oyuncu yetiştirme yeri değildir, seçme yeridir. Kulüpler oyuncuları yetiştirir, milli takım en iyilerini “SEÇER”.
Şu anda da Türkiye’de başka Arda yok, başka Kenan yok. Milli takım yönetiminin görevi şu aşamada tam 8 sene sonradan bahsetmek değil, bugün bu turnuvada en iyi oyuncularımız kimlerde onlardan faydalanmak.
BRAVO ARDA BÖYLE DEVAM
Montella neyse ki hayatında bir uluslararası turnuvada ilk kez teknik adamlık yapmanın heyecanını olması gerektiği gibi yaşıyor. Arda Güler’i sahaya sürüyor. Arda da ilk 60 dakika işler onun için çok kolay olmasa da 67’de olağanüstü bir şutla bu turnuvanın tarihine geçiyor şimdiden. Bravo Arda... Böyle devam.
MiLLiLERiN ÜÇLÜ SAVUNMA SINAVI
Daha önce de değinmiştim, Montella’nın teknik adamlıktaki rol modeli belli ki Luciano Spalletti. İtiraf etmek gerekirse Spalletti’ye ben de yirmi senedir hayranlık besliyorum ama her takımın, her oyuncu grubunun dinamiği farklı. Ve o grubun özelliklerine, müsabakanın/turnuvanın dinamiklerine göre yeni stratejiler geliştirmeli, deyim yerindeyse modaya uymalısınız.
21’inci yüzyılın ilk yıllarının dinamikleri farklıydı, Mourinho’nun Chelsea’si bir sezonda 13 tane 1-0’lık galibiyetle Premier Lig’i kazanabiliyor, Rehhagel’in Yunanistan’ı rakip kaleye gitmeden Avrupa şampiyonu olabiliyordu. Spalletti, Roma’da milli santrforu Montella’yı kenarda oturtup, Totti’yi sahte dokuz rolünde oynatıyordu.
Ancak bu çağın ve bu turnuvanın dinamikleri farklı. Herkes iştahlı oynuyor, herkes arıyor, herkes deniyor. Almanya İskoçya’yı, İtalya Arnavutluk’u 15 dakikada boğdu. Bizim de bugün yapmamız gereken bu.
GÜRCİSTAN’A KARŞI FARKLI BİR FUTBOL OYNAMAK ZORUNDAYIZ
Montella döneminde 8 resmi müsabaka oynadık. En iyi görüntü verdiğimiz üç maç, Hırvatistan, Almanya ve İtalya karşılaşmaları. Yani kendimizden güçlü olan, topu talep eden takımlara karşı Montella’nın stratejisi işledi şu dakikaya kadar. Belki 4 gün sonra Portekiz’e karşı da benzer bir stratejiyle galibiyet alabiliriz. Ancak bugün Dortmund’da Gürcistan’a karşı farklı bir futbol oynamak zorundayız. Birinci dakikadan doksana kadar aramalı, topa sahip olmalı ve en önemlisi sete yerleşip hücum varyasyonu geliştirebilmeliyiz.
RAKİBİ BİRİNCİ BÖLGESİNE HAPSEDİP MAÇI BİZ 30 ŞUTLA TAMAMLAMALIYIZ
Montella bir geçiş ustası. Bu ustalık, Hırvatlara-Almanlara karşı sizi doğru noktalara taşıyabiliyor. Büyük galibiyetler kazandırabiliyor. Ancak rakibiniz Macarlarsa, Polonya’ysa, Avusturya’ysa, yani gücü size yakın rakiplerle oynuyorsanız zaten onlar da sizin kadar geçiş planlarınıza aşina. Gürcistan için de benzer şeyler söyleyebiliriz: Gürcüler’i geçiş oyunuyla mat etmeyi beklemek gerçekçi olmaz. Bugünün Almanya’sı, bugünün İtalya’sı sahada biz olmalıyız. Topa biz yüzde 70 sahip olup, rakibi birinci bölgesine biz hapsedip, maçı biz 30 şutla tamamlamalıyız. Biz çok duran top kazanmalıyız. Biz uzaktan şut denemeliyiz. Biz ceza alanında 50 kez topla buluşmalı, ve kutuya çok fazla oyuncu sokmalıyız.
ANAHTAR ONA VERİLMELİ, ELİMİZDE BAŞKA BİR ARDA GÜLER YOK
Euro 2012, 2016 ve 2020’de üst üste üç Avrupa Şampiyonası’nda Cüneyt Çakır, Bahattin Duran ve Tarık Ongun triosu bizi başarıyla temsil ettiler. Eğer Cüneyt Çakır, 2022 Dünya Kupası’na da gitseydi, tüm futbol tarihinde 3 Dünya Kupası ve 3 Avrupa Şampiyonası’nda üst üste görev yapan ilk hakem olacaktı. 8 Mart operasyonu denen utanmazlıkla, bir Türk hakemin Dünya rekoru kırmasına bazı karanlık eller engel oldular. Ve hâlâ çıkıp açıkça o operasyonu sahiplenecek yüreğe bile sahip değil bu karanlık eller.
GEÇER NOT ALDILAR
Dün de Halil Umut Meler, Mustafa Emre Eyisoy ve Kerem Ersoy triosunun Euro 2024’te sahaya çıkmalarıyla üst üste 4 Avrupa Şampiyonası’nda hakemlerimizle temsil edilmenin gururunu yaşadık. Bu hakem triomuz da ilk gün için sınıfı geçti: Emre Eyisoy için yoğun bir maçtı, aksiyon sürekli onun sırtındaydı. Slovakya golünde başarılıydı. Lukaku’nun ilk iptal edilen golünde net bir görüntü olmadığı için bayrak kaldırmaması da doğru. Lukaku’nun ikinci iptal edilen golünde inisiyatifi Alman VAR aldı, tartışmalar devam ediyor ama günün sonunda Türk hakem triosunun geçer not almaları önemli.
MANZANO HATALIYDI
Slovakya-Belçika maçı bittikten bir saat sonra sahaya çıkan Gil Manzano ve ekibi için böyle cümleler kuramıyoruz mesela. Fransa’nın golü öncesi net bir kornerde hatalı karar vererek maçın kaderine doğrudan tesir ettiler. Mbappe’nin sakatlığında durumu iyi yönetemediler. Stattaki genel kanı Fransa lehine düdüklerin kolay çalındığıydı.
Avusturya dünün kaybedeni olmasına rağmen sporseverlerin genel olarak beğenisini kazandı. Bir Ralf Rangnick takımı hüviyeti gösteriyorlar: Canlılar, dinamikler, cesurlar, temaslı oynuyorlar, hemen her pozisyonda ısırıyorlar. Dün sadece ilk yarıda tam 19 kez yerde müdahale yaptılar ki o 45 dakika bile turnuva rekoru için yetti Avusturyalılar’a.
KANTE HER YERDE
Ancak bir maç fiziksel bir hale dönüşüyorsa ve sahada Kante varsa, hâlâ bu yaşında dahi büyük fark yaratıyor Fransız futbolcu. Dün de hep doğru zamanda doğru yerde olarak kazandırdı takımına maçı.
Euro 2024’te ilk üç günü ve yedi müsabakayı geride bıraktık. Takımların yarıdan biraz fazlası, 14 tanesini seyretme fırsatı bulduk. Eğlenceli bir turnuva izliyoruz, yedi müsabakanın sonunda maç başına gol ortalaması 3’ün üzerinde seyrediyor. Yeşil zemine çıkan 14 takımın 12’si gol buldular. Gol bulamayan Hırvatistan’ın da tuhaf bir penaltı kaçırdığını not edelim. İlk üç günde 5 takım sahaya üçlü savunmayla çıktı, İskoçya, Macaristan, İsviçre, Polonya ve Sırbistan. Bu ekiplerin sadece biri, İsviçre sahadan galibiyetle ayrıldı ama sağlıklı bir değerlendirme yapmak için ilk müsabakaların sonunu beklemekte fayda var tabii. Büyükler Almanya, Hollanda ve İngiltere’nin çoğunlukla beşli duran savunmalara karşı çözüm bulmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Bence dünün en dikkat çekici detayı ise aynı günde 4 ülkenin sahaya çift santrforla çıkmaları oldu. Polonya’da Buksa-Urbanski, Sovenya’da Sesko-Sporar, Danimarka’da Wind-Hojlund, Sırbistan’da da Mitrovic-Vlahovic ileri ikililerini izledik. 1990’lardan kalan bir turnuva günü gibiydi adeta!
1990’LARI HATIRLATTILAR
Günün 1990’ları hatırlatan bir başka detayı da İngilizler’di şüphesiz. Yine bir turnuvaya favori olarak geldiklerine inanıyorlar. Yine oyuncu gruplarının Avrupa’nın en yeteneklisi olduğunu iddia ediyorlar. Ki en yeteneklilerden biri olduğu da kesin. Ancak yine ilk maçta Almanya’nın, İspanya’nın, hatta İtalya’nın yarattığı büyük takım hissini yaratamıyorlar.
SOUTHGATE DÖNEMi KLASiĞi
Sırplara karşı maça iyi başladılar, iyi bir 30 dakika oynadılar. Golü de buldular. Ancak sonra da bir Southgate dönemi klasiği girdi devreye: 1-0’ı koruma psikolojisine bürünen, ayakları tutuklaşan, presten vazgeçen, rakibini oyuna ortak eden bir İngiltere. Bu sezon Altın Top’un en güçlü adaylarından biri olan Bellingham, EURO 2024’e de iyi başlayarak büyük ödüle göz kırptı. Southgate’in merkezde Rice’ın yanına Trent denemesi uzun sürmedi, muhtemelen turnuvanın devamında başka bir partner izleyeceğiz. Ayrıca Southgate’in ikinci yarıda her şey kötü gitmesine rağmen değişiklikler konusundaki tutuculuğu da eleştirilecektir.
Ben Montella’nın blöf yaptığını ya da Arda’ya bir mesaj vermeye çalıştığını düşünüyorum. Arda şu anda milli takımın en iyi oyuncusu. Hatta yaş grubunda Avrupa’nın en iyilerinden biri. Türkiye’nin başka Arda’sı yok. Zaten son 500 dakikada akan oyunda tek golümüz var. Bu gol sorunu çerçevesinde skor şansı en yüksek futbolcularımızdan birini oynatmamanın bir mantığı yok gibi.