Birinci sebebi şu: Türkiye Kupası’nda Manisa maçına 11 yedekle değil, 5-6 as, 5-6 yedekle çıkması çok iyi bir karardı. Hem Negredo, Lens, Orkan, Oğuzhan gibi alternatif oyuncularının durumunu gördü, hepsi çok iyi seviyedelerdi gerçekten. Hem, onları as kadroyla harmanlayarak bir arada oynama becerilerini geliştirdi. Hem de as oyuncuların gözünü korkuttu bu performanslar. Quaresma’nın dün gece Beşiktaş kariyerinin en iyi maçlarından birini oynamasında, kulübede görünmez adamlar değil, Lens ve Orkan gibi gerçek tehditler olmasının da etkisi var.
Güneş’in dün geceki maçı santradan önce kazanmaya başlamasının ikinci sebebi de Malatya’da gizliydi: Beşiktaş Talisca’yla adı konmamış bir 4-4-2 oynuyor. Bu 4-4-2’de Talisca’nın rolü, bir ofansif orta saha gibi değil, ikinci santrafor gibi. Pas trafiğine çok az katılıyor, top rakipteyken neredeyse kayboluyor, topu ayağına aldığındaysa harika bir gol silahı. Ama Talisca’nın bu oyunu, asist-gol yapmadığında Beşiktaş’a ciddi bir fatura ödetiyor. Malatya, Aytaç-Murat-Azubuike’li sert ve bozan orta sahasıyla siyah-beyazlılara ecel terleri döktürdü, merkezde bir kişi eksik kalan Beşiktaş kendi oyununu oynamaya fırsat bulamadı. Muhtemelen Malatya maçından ilham alan Tudor’un da planı buydu: Feghouli ve Rodrigues’in içeriye çok yakın oynadığı bir beşliyle Beşiktaş’ı merkezden çökertmek istediler. Ancak 25-45 arası hariç rakiplerinden topu neredeyse hiç alamayınca, uygulamaya konamadan ölü doğmuş bir plan oldu bu.
FATURA ARTIK KESİLMELİ Mİ?
Başakşehir ve Trabzon maçlarından sonra Beşiktaş karşısında da varlık gösteremeyen Galatasaray’da fatura Tudor’a mı kesilmeli peki? Büyük ölçüde evet. Gençlerbirliği planıyla, Eren’e uzun vurarak Başakşehir’i alt edemeyeceğini bilmesi gerekirdi Hırvat Hoca... Beşiktaş’a karşı da 45-70 arası oyunu tüm taraftarlarla beraber seyretmesi akıl almaz. O sıralarda Beşiktaş her topu kazanıyor, Muslera’nın eline gelen her top voleybol filesinden seker gibi geri dönüyor. Ve Tudor, daha 50-55’lerde çıkarması gereken Belhanda ve Feghouli’nin ikinci devre ortalıkta hedefsiz dolaşmalarına göz yumuyor. Bu, kolay affedilir bir hata değil.
Son olarak şunu da eklemem gerek sanırım: Sonuçtan bağımsız, çok iyi bir maç izledik Vodafone Park’ta. İyi futbol, iyi futbolcuyla oynanıyor; bu sene lig iyi, takımlar iyi, sporcular kaliteli ve iyi niyetli. Bir ligde iyi takım ve iyi maç sayısı fazla ise bu durum Avrupa kupalarına da yansıyor; Beşiktaş’ın dünkü futbolu zaten Şampiyonlar Ligi seviyesi. Ve bence bu seviyede futbol oynadıkları sürece, özellikle Dolmabahçe’de yenemeyecekleri takım çok az. Muhteşem Tolgay-Atiba orta ikilisiyle Beşiktaş, önümüzdeki hafta iyi bir kura çekerse, Şampiyonlar Ligi serüveni de heyecan verici olacak gibi.
Yalnız sanırım Güneş o anda basit bir gerçeği ıskaladı: Beşiktaş, Malatya’da da kazanamazsa, derbiye 6 puanlık farkla girecekti. Bu, onun son değişiklik hakkıydı ama üçlü defansa dönmeyi, oyuna Lens ya da Orkan’ı sokmayı düşünmeyip skoru koruma odaklı bir değişiklik yapmayı tercih etti.
1 DEĞİL, 3 PUANI DÜŞÜNMEK
Bu olaydan tam 24 saat sonra Huddersfield’da bulutlu bir pazar akşamı. Premier Lig’in kritik maçında son 15’e 1-1’lik skorla giriliyor, M. City yalnızca ikinci beraberliğine doğru yol alıyordu. Tabela kalktı: Oyuna bir santrafor, Jesus girerken, bir stoper, Kompany çıktı. Rakip kaledeki baskısını artıran City, maçı Jesus’un yarattığı golle 2-1 kazandı.
Manchester City, Huddersfield’da kazanamasa, namağlup liderliğini sürdürecek, üstelik ikinci United’la arasında da tam 6 puanlık fark olacaktı. Ama Guardiola o anda Huddersfield’dan 1 puanla dönmeyi değil, yalnızca galibiyeti düşündü. Oyuncuları da aldılar o galibiyeti.
Belki de Malatya’da Güneş’in aklından üçlü savunmaya dönmek geçti, ama kulübesine güvenemedi. Zaten belki de Güneş’in bu sezonki en büyük sorunu bu: Sezonda, “Nispeten önemsiz gözüken, asların konsantrasyon güçlüğü yaşadığı” maçları kazanacak adamları kulübede hazır tutmalısınız. Kerim ve Ömer böyle adamlardı, gönderildiler. Kuban’ın 3, Spartak’ın 11 milyon bonservis ödediği Aras yok oldu. Antep’teyken bu tarz maçlarda iş yapabilen Orkan’a şans verilmedi. Beşiktaş şimdi 6 puan geride ve derbiyi kazanmak zorunda. Çünkü Akhisar ve Malatya’ya karşı gözünde ışıltı olan yedeği bulamadı Güneş.
TUDOR-ANCELOTTI HATTI
G.SARAY, Alanya’yı yenmiş ama 70’le 88 arası orta sahalar yok olmuş, topu ayağına alan yürüyüp rakip kaleye inmiş. Üstelik kötü sinyaller o bölümden de ibaret değil:
1- İlk
Antalya şu anda puan bazında küme düşme hattında değil, ama futbol olarak can çekişiyor. Geçen sezon Çalımbay’ın belki her mevkide çok fazla oyuncusu yoktu, ama bir oyunu vardı. Bugünkü takımın oyuncusu var, oyunu yok. Şu ana kadar Osmanlı’yı, Kasımpaşa’yı ve Karabük’ü kötü günlerinde yendiler ama Osmanlı da Kasımpaşa da gelişiyor. Ligde gelişemeyen az sayıdaki takımdan biri Antalya.
DEVREYİ KURTARIR AMA...
- Fenerbahçe’ninse kötü Antalya’dan bile daha iyi olduğu tek departman, organizasyon departmanıydı. Oyuncu kalitesi farkı oluşmadı, oyun farkı oluşmadı. Fenerbahçe sadece daha organizeydi, sahaya daha iyi yayıldı ve daha az boşluk verdi. Yakaladıkları neredeyse tek net pozisyonu da Janssen-Giuliano’nun sihriyle gole dönüştürüp kazandılar maçı. Fenerbahçe’nin kalan maçlarının Kasımpaşa, Bursa, Karabük ve Konya ile olduğu düşünülürse belki bu görüntü devreyi kurtarmaya yetebilir ama bu futbolla şampiyonluk yarışı imkânsız.
YETENEK ENJEKTE ETMELİ
- Eğer Kocaman, zirve yarışı yapmak istiyorsa, sahaya daha fazla kalite koyacak ekibi bulmak zorunda. Isla’nın sakatlığı Dirar’ı sağ bekte denemek için iyi bir fırsattı, ama o belki de ligin en kötü beki Şener’de ısrar ediyor. Zaten 25 kişilik kadroda kaliteli oyuncu sayısı çok az, bunlardan biri olan Mehmet Ekici’ye dakika vermekte ağır kalıyor. Beşiktaş’ta Tolgay, Başakşehir’de Emre, Galatasaray’da N’Diaye merkezde ekstra üretebilecek adamlar. Kocaman’ın da muhakkak Souza-Mehmet’ten birinden feragat edip oraya yetenek enjekte etmesi gerek. Aksi takdirde Fenerbahçe her maçı böyle 1-0 kazanamaz, çünkü ligde Antalya’dan iyi takım sayısı oldukça fazla.
MAÇIN ADAMI: VOLKAN DEMİREL
- Sezon başındaki dağınık görüntüsünü toparladı, konsantrasyonu daha yüksek. F.Bahçe’nin ihtiyacı olan bir günde devreye girip kalesini kapadı, 1-0’ın yetmesini sağladı.
Sekizinci stoperle bitirilen bir maçta, Malatya’da gol yememiş olmak, evet bir savunma başarısı kabul edilebilir. Mitrovic, Malatya’da Beşiktaş kariyerinin en iyi oyununu oynadı, Necip de ikinci devrede ihtiyaç duyulan anlarda devreye girdi. Ancak bu sezon ilk 15 resmi maçın tamamında gol atan Beşiktaş, son iki lig müsabakasını skor yapamadan bitiriyorsa, bu muhakkak ki üstünde düşünülmesi gereken bir problem...
Bence bu problemin en önemli sebebi şu: Şenol Hoca ısrarla sezonu 11 oyuncuyla götürmeye çalışıyor. Porto’yla 90 dakika büyük bir mental savaş veren, Devler Ligi’nde beşinci hafta sonunda liderliği garantileyen başarılı 11’in, mecburi stoper değişikliği dışında aynen Malatya’da başlaması akıl almaz. Bu takım çok kaliteli, çok da başarılı. Ama Porto’yla Malatya’ya aynı seviyede konsantre olmalarını beklemek belki de haksızlık. Üstelik Malatya’nın üçlü orta sahası, Murat-Azubuike ve Aytaç, benim bu sezon Süper Lig’de izlediğim en rahatsız edici topu oynadılar. Her yerde onlar vardı, her topa ayaklarını soktular, her Beşiktaşlıyı rahatsız ettiler. Böyle bir ortamda Şenol Güneş’in yapması gereken şu: Bu tarz maçlar için gözünde parıltı olan oyuncuyu bulmalı. Quaresma’nın her topa ayağının ucunu sokup, kaptırıp, sonra da faul beklemesini izlemek çok saçma. Bu görüntüyü maç öncesi tahmin edip, istekli olanı koyacaksınız sahaya.
CEVAP BEKLEYEN SORULAR
Güneş’in sanırım artık şu sorulara yanıt vermesi gerek: Negredo bu maça da 11’de başlamazsa hangisine başlayacak? İspanyol forvet, Talisca’nın yerinde 11’de başlayamaz mıydı? Üç cephede mücadele edecek Beşiktaş, Kerim Frei ve Ömer Şişmanoğlu’nu neden takımda tutmadı? Onun için Kuban’ın Ajax’a 3, Spartak’ın Kuban’a 11 milyon Euro ödediği Aras Özbiliz neden yok edildi? Antep formasıyla Süper Lig’de orta sınıf maçlarda pekala iş yapabilen Orkan, oynamayı mı unuttu? Beşiktaş’ın kadrosu mu dar, yoksa Şenol Güneş mi daralttı bu rotasyonu?
Şenol Güneş şu anda açık ara ülke futbolunun en formda hocası. Ama kadro mühendisliğinde bazı hatalar yaptığını kabul etmesi gerekiyor sanırım.
80’li yıllarda Co Adriaanse ile hayatımıza girdiği düşünülüyor, en meşhur uygulayıcıları 90’larda Terry Venables ve 2000’lerde Carlo Ancelotti. İtalyan dehası Ancelotti, santrfor arkasında Kaka-Seedorf ikilisiyle 2003-2007 Şampiyonlar Ligi şampiyonluklarını böyle kazanıyor. Venables da Euro 96’da en uçta Shearer’la kuruyor bu düzeneği. Bu yıl Şampiyonlar Ligi’nde sadece tek bir kez bu diziliş kullanılmış, onun da Ancelotti’nin Bayern’inin PSG maçı olması sürpriz değil sanırım! Premier Lig’deyse bu yıl toplam 4 takım denemiş; en meşhuru, Tottenham’ın Chelsea’ye 2-1 yenildiği maçtaki başarısız testi. Bu formasyonu başarıyla uygulayabilmek için spesifik birkaç oyuncu tipine ihtiyaç olduğu için yavaş yavaş kullanımı azalıyor sanırım.
Ancak enteresandır, dünyada ölmeye yüz tutmuş bu diziliş, bu yıl hem Aykut Kocaman’ın hem de Igor Tudor’un favorisi konumunda... Kocaman, yaklaşık 2 aydır istisnasız her maçta bu dizilişle sahaya çıkıyor, dünkü haberlere bakılırsa tercihinden de memnun. Tudor’sa Sivas, Antalya, Bursa, Karabük, Konya (son 60), Fenerbahçe (son 70) ve Trabzon maçlarında takımını böyle dizdi, bence bu hafta da tekrar 4-3-2-1’e dönecek.
İKİ MANTIKLI GEREKÇE
Aykut Kocaman’ın 4-3-2-1 tercihini bence iki gerekçe tetikledi: Birincisi, ideal iki kenar hücumcusunu bir türlü bulamadı. Efor konusunda takımın en iyisi olmasına rağmen ofansif olarak yetersiz Dirar’ı orta üçlüye kaydırmayı daha efektif buldu. Diğer mantıklı gerekçesiyse Valbuena’yı merkeze daha yakın kullanmaktı. Fransız oyuncu da sanırım kaleye daha yakın oynama talebini hocasına iletmiş olmalı (Herkes sağlıklı olduğunda Fenerbahçe’nin orta üçlüsü Dirar-Souza-Ozan, önündeki ikili ise Giuliano-Valbuena idi).
Tudor’un 4-3-2-1’e dönüşünde de ideal kenar oyuncusu bulamama sorunu başrolde. Bruma gitti, Yasin ve Sinan’dan beklenen verim alınamadı, Rodrigues dışında formda kanat oyuncusu yok takımda. Tudor ayrıca, Feghouli ve Belhanda’yı da bir arada kullanabilmenin yolunu bulduğunu düşündü bu sayede. Ama sonra ne olduysa işleyen düzenini bozdu, uzun top indirmek için Eren’i takıma monte edip, olağan ayarlarını alt üst etti. Sonuç da pek iyi değil.
ARIZALAR DEVAM EDİYOR
Yalnız iki takımın da kenar hücumcusu rotasyonunun darlığı nedeniyle 4-3-2-1’e dönüşleri mantıklı gözükse de, iki temel arızayı gideremediler: Bu diziliş, yüz metrede oynayabilen beklere ihtiyaç duyuyor. Mariano ve Isla bunu başarsalar da, sol kenarda aynı zekada oyuncuları yok. Devre arasında iki hoca da sol bek arayabilir, ya da takım içinden yeni çözümler üretme yoluna gidebilirler: Bence Tudor, sol bekte Linnes’te ısrar etmeli. Aykut Kocaman da, sağ bekte Dirar, sol bekte Isla formülünü düşünebilir.
Bu dizilişin bir başka dezavantajı da, oyunu genişletememek, merkeze yığılmak. Rakibinizin bekleri hücumcuysa ve oyunu genişletiyorsa, onlara çare üretmekte güçlük çekiyorsunuz (Bkz. Akhisar-Fenerbahçe ve Antalya-Galatasaray maçları)... Ayrıca rakibiniz iyi kapanıyor, parselleri iyi bölüşüyorsa, sizi iyice dar alana sıkıştırıyor. Oysa bu durumlarda sizin hücumu taç çizgilerine kadar genişletebilmeniz gerek. Fenerbahçe de Galatasaray da bu durumlarda sağa orantısız genişliyor. Sola ise kıpırdayamıyor.
Serseri topları kazandılar, seri biçimde çevirdiler ve yarattıkları tehlikelerden birini de değerlendirdiler. Bu bölümde top siyah-beyazlılarda olduğunda da topsuz Beşiktaşlılar’ın hareketsiz kaldığını not etmek gerek.
45’ten sonraysa hikâye değişti. Hikâyeyi değiştirense, belki de bu sezon Şampiyonlar Ligi’nin ilk 5 haftasında turnuvanın en heyecan verici adamı, Cenk Tosun’du. 40’ta, Beşiktaş sahada adeta yok olmuşken bir golü yoktan var etmekle kalmadı, ikinci yarıdaki tutkusuyla takımını ateşledi ve bambaşka bir devre izledik Dolmabahçe’de. Bu noktada kesinlikle Güneş’in de hakkını teslim etmek gerek, çünkü Beşiktaş bugün grubunu lider olarak tamamladıysa 21 Kasım gecesi saat 21’de yapılan iki hamlenin çok büyük katkısı var:
1) - Devre 1-1 bitmişti. Beşiktaş’a liderlik için zaten beraberlik yetiyordu. O noktada belki 10 hocadan 8’i oyunu tutmayı dener, hatta belki bir defansif değişiklik bile yapabilirdi. Güneş yapmadı. Takımını daha da coşkuyla oynamak üzere gönderdi sahaya. Beşiktaş 30 dakika boyunca Porto’ya top göstermedi ikinci devrede. Bu grubun sırrı bu: Savunma yapan kazanamazdı bu grupta. Oynamaya mecbursunuz. Beşiktaş da oynayarak doğruyu yaptı.
2) - Tosiç’in çıkış sebebi her ne olursa olsun, oyuna Medel’in girişi harika karar. Çünkü ilk yarıda Brahimi ve Ricardo Pereira çabukluklarıyla Beşiktaş’ı zorlamışlardı, sonra bu sürat ekibine Corona da katıldı. Eğer Medel ikinci devrede çabukluğuyla Porto girişimlerine yanıt vermese, işimiz çok daha zor olabilirdi. Şenol Güneş, 21 Kasım 2017’de, soğuk bir İstanbul gecesinde saat 21’de verdiği iki doğru kararla getirdi turu.
Beşiktaş son maça liderliği garantilemiş biçimde, Türk futbolunun puan rekorunu kırmak için çıkıyorsa bir adamın daha özel performansının da altını çizmek gerek: Pepe, bu sezon büyük maçlarda hep büyük oynadı. Tosiç ilk yarıda anlamsız şekilde uzun vurmakta ısrar etti, oysa Pepe oyun kurarken de sakindi. Beşiktaş’ın bu coşkusu ve deneyimiyle, çok kötü bir kura çekmezse çeyrek final şansının da yüksek olduğunu düşünüyorum ben.
Galatasaray’sa dün, üçte biri değerindeki Ludogorets kadar oynama duygusuna sahip değildi Başakşehir karşısında. Tudor, Eren’le başladı, çünkü Gençlerbirliği önünde uzun metrajlı paslarla iş yapmışlardı. Bu çağ dışı düşüncenin Başakşehir’e karşı da işleyeceğini düşündü Tudor. İşlemedi elbette. Galatasaray maçın bütününde sadece 45’le 55 arası bir büyük takım gibi oynadı; o bölümde golü buldu zaten. Kalan 80 dakikadaysa bir büyüğe yakışacak hiçbir şey yapmadılar. Yerden oynamadılar, 5 pas üst üste yapamadılar, hücumda çoğalmadılar. Sadece kaldırdılar topu. Forması büyük, mantalitesi küçük bir takım vardı sahada.
BOŞ ALANLARI SAVUNUYORLAR!
Visca harikaydı, Elia da öyle. Ama Tudor’un hataları oyunun kaderinde o kadar etkili ki, hikâyeyi onun üstünden anlatmaya mecbur kalıyorsunuz. 80’e kadar değişiklik yapmayıp takımının mahkumiyetini izlemesi akıl almaz. Attamah’ın golünde sadece o değil, Epureanu da, Adebayor da bomboş. Rakibinizin en temel 3 hava silahı boşsa, siz neyi savunuyorsunuz Allah aşkına? Golleri alanlar değil adamlar atıyor. Galatasaraylılarsa boş alanları savunuyorlar şaşkınlıkla!
Trabzon ve Başakşehir önündeki zayıf performanslara bakarsak, Tudor’un mantalitesini değiştirmesi şart gibi. Yoksa değişen o olacak.
MAÇIN ADAMI: ADEBAYOR
DENAYER belki hızlı koşuyor ama Adebayor da hızlı düşünüyor. Maicon belki fiziksel olarak kuvvetli, Adebayor’sa mental olarak. Bir Adebayor başyapıtı izledik dün gece.
Bu tarz maçları Almanya ya da İngiltere Ligi’nde görürdük zaman zaman. Ama Süper Lig’de görmeye çok alışık değiliz. Tarihin en iyi sezonunu yaşıyoruz galiba. Ve bu güzel sezonun keyfini çıkarıyoruz hep beraber.
Şenol Güneş’in maça Medel, Lens ve Negredo ile başlaması bence doğru. Beşiktaş yaş ve deneyim ortalaması yüksek bir takım, her oyuncuda her maçta aynı konsantrasyonu, aynı tutkuyu bulamıyorsunuz. Özellikle Şampiyonlar Ligi öncesinde gözünde ışıltı olan, oynamaya ihtiyacı olan, bu maçı hayatının maçı olarak görebilecek adamları bulabilmelisiniz. Medel savunmada öyleydi, geldiğinden beri en iyi maçını oynadı. Ivan Cordoba tarzı çabukluğunu gösterdi birçok pozisyonda. Sadece Henrique’yi attırdığı andaki abartılı davranışını ona yakıştıramadım. Böyle büyük oyuncular böyle şeylere tenezzül etmemeli.
Negredo maçın bir başka iyisiydi, hep istekli, hep hareketli. Talisca’ya iki güzel gol fırsatı yarattı, hemen her pozisyonun içinde vardı. 65’e kadar gol atamamış olması yalnızca şanssızlık. 65’te çıkması da bence Güneş’in maçtaki en büyük yanlışı. Onu iyi oynarken de çıkartırsanız, büyük oyuncu olduğunu gösterme fırsatı da vermemiş olursunuz. Yenilerden coşkusu en eksik olanı Lens’in bile iki net pozisyonu var. Akhisar kompakt durmayı iyi beceren takım. Lukac da günündeydi, vermediler gol fırsatını.
Tabii ki büyük takımlar bu tarz maçlarda, bu denli bütüncül oynayan, alanı iyi parselleyen bir rakibe karşı bulduğu az sayıdaki fırsatı iyi değerlendirmek zorunda. Şenol Hoca şunu tekrar düşünmeli sanırım: Cenk’in sahada olmadığı bir anda ikinci penaltıcı gerçekten Quaresma mı olmalı? Yoksa Talisca mı? Hatta 34’te kazanılan frikikte de vurması gereken adam bence Talisca’ydı. Bir solağın vuramayacağı kadar dar bir açı değildi zira. Bazı maçlarda iki yanlış karar bile fazladır. 2 puana mâl olur o 2 yanlış. Bu da öyle bir maçtı sanırım.