Paylaş
80’li yıllarda Co Adriaanse ile hayatımıza girdiği düşünülüyor, en meşhur uygulayıcıları 90’larda Terry Venables ve 2000’lerde Carlo Ancelotti. İtalyan dehası Ancelotti, santrfor arkasında Kaka-Seedorf ikilisiyle 2003-2007 Şampiyonlar Ligi şampiyonluklarını böyle kazanıyor. Venables da Euro 96’da en uçta Shearer’la kuruyor bu düzeneği. Bu yıl Şampiyonlar Ligi’nde sadece tek bir kez bu diziliş kullanılmış, onun da Ancelotti’nin Bayern’inin PSG maçı olması sürpriz değil sanırım! Premier Lig’deyse bu yıl toplam 4 takım denemiş; en meşhuru, Tottenham’ın Chelsea’ye 2-1 yenildiği maçtaki başarısız testi. Bu formasyonu başarıyla uygulayabilmek için spesifik birkaç oyuncu tipine ihtiyaç olduğu için yavaş yavaş kullanımı azalıyor sanırım.
Ancak enteresandır, dünyada ölmeye yüz tutmuş bu diziliş, bu yıl hem Aykut Kocaman’ın hem de Igor Tudor’un favorisi konumunda... Kocaman, yaklaşık 2 aydır istisnasız her maçta bu dizilişle sahaya çıkıyor, dünkü haberlere bakılırsa tercihinden de memnun. Tudor’sa Sivas, Antalya, Bursa, Karabük, Konya (son 60), Fenerbahçe (son 70) ve Trabzon maçlarında takımını böyle dizdi, bence bu hafta da tekrar 4-3-2-1’e dönecek.
İKİ MANTIKLI GEREKÇE
Aykut Kocaman’ın 4-3-2-1 tercihini bence iki gerekçe tetikledi: Birincisi, ideal iki kenar hücumcusunu bir türlü bulamadı. Efor konusunda takımın en iyisi olmasına rağmen ofansif olarak yetersiz Dirar’ı orta üçlüye kaydırmayı daha efektif buldu. Diğer mantıklı gerekçesiyse Valbuena’yı merkeze daha yakın kullanmaktı. Fransız oyuncu da sanırım kaleye daha yakın oynama talebini hocasına iletmiş olmalı (Herkes sağlıklı olduğunda Fenerbahçe’nin orta üçlüsü Dirar-Souza-Ozan, önündeki ikili ise Giuliano-Valbuena idi).
Tudor’un 4-3-2-1’e dönüşünde de ideal kenar oyuncusu bulamama sorunu başrolde. Bruma gitti, Yasin ve Sinan’dan beklenen verim alınamadı, Rodrigues dışında formda kanat oyuncusu yok takımda. Tudor ayrıca, Feghouli ve Belhanda’yı da bir arada kullanabilmenin yolunu bulduğunu düşündü bu sayede. Ama sonra ne olduysa işleyen düzenini bozdu, uzun top indirmek için Eren’i takıma monte edip, olağan ayarlarını alt üst etti. Sonuç da pek iyi değil.
ARIZALAR DEVAM EDİYOR
Yalnız iki takımın da kenar hücumcusu rotasyonunun darlığı nedeniyle 4-3-2-1’e dönüşleri mantıklı gözükse de, iki temel arızayı gideremediler: Bu diziliş, yüz metrede oynayabilen beklere ihtiyaç duyuyor. Mariano ve Isla bunu başarsalar da, sol kenarda aynı zekada oyuncuları yok. Devre arasında iki hoca da sol bek arayabilir, ya da takım içinden yeni çözümler üretme yoluna gidebilirler: Bence Tudor, sol bekte Linnes’te ısrar etmeli. Aykut Kocaman da, sağ bekte Dirar, sol bekte Isla formülünü düşünebilir.
Bu dizilişin bir başka dezavantajı da, oyunu genişletememek, merkeze yığılmak. Rakibinizin bekleri hücumcuysa ve oyunu genişletiyorsa, onlara çare üretmekte güçlük çekiyorsunuz (Bkz. Akhisar-Fenerbahçe ve Antalya-Galatasaray maçları)... Ayrıca rakibiniz iyi kapanıyor, parselleri iyi bölüşüyorsa, sizi iyice dar alana sıkıştırıyor. Oysa bu durumlarda sizin hücumu taç çizgilerine kadar genişletebilmeniz gerek. Fenerbahçe de Galatasaray da bu durumlarda sağa orantısız genişliyor. Sola ise kıpırdayamıyor.
Eğer Tudor ve Kocaman, bu dizilişte ısrarlılarsa, bek rotasyonlarını değiştirmek zorundalar. Ayrıca Tudor, çizgi savunmasında beklerinin yalnız kalmaması için hücumcularıyla daha fazla çalışmak zorunda. Kocaman’sa taktik disipline bağlı bir takım yarattı, ama yaratıcılıkları çok düşük. Bir biçimde Ekici, Valbuena, Soldado ve Janssen’i bir arada 11’de sahaya sürecek formülü bulmalı Aykut Hoca.
Paylaş