Sahaya çok iyi yerleşiyorlar, çok iyi yardımlaşıyorlar. Ligde üçlü savunmayı sürekli ve başarılı uygulayan tek takım. Üstelik üçlü savunmanın yanına iki klasik bek ekleyip beşli bir blok kurma derdinde değiller; Le Guen deneysel işleri de seviyor. Göztepe karşısında Aziz yokken sol bekte (santrafor kökenli) Sinan Bakış’ı kullanmıştı, dün de orada Yusuf Erdoğan’a şans verdi. Ayrıca sürekli yabancı sınırı propagandası yapıp göreve gelir gelmez Abdülkadir’i kesen Rıza Çalımbay’ın aksine, önce Ertuğrul’a, sonra da Furkan Soyalp’e forma verdi Le Guen. Dün de Fenerbahçe önünde olduğu gibi alanı iyi parsellediler, maçı uzun süreler kilitlediler, ama aynen sarı lacivertlilere karşı olduğu gibi bir kalite anına çare bulamadılar. Gol sonrası Le Guen’in yaptığı ofansif değişiklikler harika, ama puana yetmedi bu kez.
SÜPER BİR GOL
Dün tabelayı belirleyen kalite anına imza atan isimse Yusuf Yazıcı’ydı yine. Abdülkadir’le beraber sahanın en iyisiydi, orta üçlüde kalite departmanını tek başına sırtlayan isimdi. 51’de süper bir golü yoktan var etti, 76’da da kontra atakta harika bir sol şutu direkte patladı. Eğer Lucescu bu maçları izliyorsa, milli takımda Yusuf’u çizgide değil de kendi pozisyonunda oynatması gerektiğini fark etmiştir umarım.
MAÇIN ADAMI: YUSUF YAZICI
20’nci dakikada bir frikik öncesinde Kucka’nın topun başındaki Yusuf’u azarlaması ve itmesi akıl almaz. Yusuf’un o saçmalığa takılmayıp maçı kazandırmasıysa büyük iş.
Avrupa’nın top 10 liginin en az 0-0 çıkan turnuvasında yine golsüz maç yaşanmadı. İlk 5’ten sadece ikisi galip gelebildi, bitime 2 maç kala devreyi lider tamamlama ihtimali olan takım sayısı tam 6... Ben de son derece sübjektif bir panorama yapıp, tarihe kayıt düşmek istedim bu güzel sezonu daha da güzelleştirenleri.
HAFTANIN TAKTİK SAVAŞI: CENK’İN PENALTISI
Kayseri-Beşiktaş maçında penaltı çalındıktan sonra Sapunaru’nun Lung’un kulağına hevesle bazı bilgiler verdiğini fark etmişsinizdir. O sahneyi gören Cenk’in de attığı penaltılar, film şeridi gibi geçti muhtemelen gözünün önünden. Son 4 penaltısını sağdan gelip kendi soluna atan Cenk, bu kez sağa vurup Lung’u çaresiz bıraktı. O 1 dakika, güzel bir taktik savaşıydı 3 oyuncu için.
HAFTANIN FRİKİĞİ: GİULİANO VS. BADU
Bir başka taktik savaşı da Bursa’daydı. Giuliano frikik için topa hareketlenirken, Badu da barajının arkasına uzandı boylu boyunca. Belli ki Le Guen, sıçrayacak barajının altından Giuliano’nun kurnaz bir vuruş yapabileceğini düşündü. Şu detayı da atlamamalı: Birkaç gün önce Coutinho, sıçrayan Brighton barajının altından böyle bir gol attı. Klopp açıklamalarından öğrendiğimize göre Coutinho’ya bu fikri, kulübün analiz ekibi vermiş. Coutinho, 1 yıl önce West Ham’a benzer bir gol atmış ve analizciler bu vuruşu tekrar denemesi gereken rakibin Brighton olması gerektiğini fısıldamış. Giuliano’ya akıl veren bir analiz ekibi var mıydı? Tekrar nerede deneyecek bunu? Merakla bekliyorum doğrusu.
HAFTANIN HAREKETİ: SERDAR GÜRLER
Osmanlı’nın Alanya karşısında kazandığı 3. penaltıyı gördünüz mü? Serdar Gürler, Tzavellas’ı geçmek isterken darbe alıp düşüyor; hakemin düdüğü çalmadan hemen kalkıp devam ediyor. Serdar’ın yerde penaltı beklemek yerine anında ayağa sıçrayıp devam etme isteği, bence son dönemdeki başarısının altındaki sır.
HAFTANIN RAKAMI: BEŞ
Kayserispor da hemen her büyük takıma karşı bunu yaptı; Fenerbahçe’ye, Başakşehir’e, Trabzon’a ve Beşiktaş’a... 10 kişi kalana kadar, yani ilk 50 dakika rakip sahada presten hiç vazgeçmediler. Beşiktaş’ı hemen hiçbir hücuma kolay çıkartmadılar. İlk 30 dakika sonunda Kayseri 15 uzun pas yaparken, Beşiktaş’ın 18 kez uzun vurmaya başvurmasının nedeni de buydu zaten. Şişirmeye mecbur kaldılar. Tabii bu noktada Şenol Güneş’in yanıtlaması gereken kritik bir soru var: Beşiktaş, neden 3 yıldır pres yapan hiçbir rakibe karşı çözüm üretemiyor? Neden bekler bayrak direklerine, kenar hücumcuları orta çizginin kıyılarına kadar gelip alanı genişletemiyorlar? Bu kadar yetenekli ve başarılı bir takımın 3 yıldır bu sorunu çözemiyor olması garip gerçekten…
DERS VERDİLER
50’deki kırmızı karttan sonra başka bir senaryo başladı doğal olarak... Sumudica’nın takımının artık pres yapma şansı yoktu ama bir taktiksel yerleşim dersi verdiler son 40 dakikada. Sapunaru savunmayı üçledi, Güray sağda, Atila solda, 3-4-1-1 gibi yepyeni bir dizilişle, bir eksik olmalarına rağmen yine hiç fena değildi alan paylaşımları. Güneş’in bu bölümde de hamlelerde çok geç kaldığının altını çizmek lazım: Gökhan’ı çıkararak üçlü savunmaya dönüş ve Negredo’yu sahaya sürmek için 80’i beklemesi akıl almaz. İleriye gitme niyeti ve dahi şansı da olmayan Kayseri’ye karşı anlayış değiştirmek için 80’i beklemek, bir büyük hocaya yakışmadı.
Beşiktaş’ın sıkışan maçları açamamasında Güneş’in hataları kadar, tecrübeli oyuncuların sorumluluk almamasının da altını çizmek gerek: Bu kadar tutarlı bir savunma anlayışına karşı Beşiktaş maçı yalnızca 2 uzaktan şutla tamamladı. Üstelik bunlardan biri, Oğuzhan’ın tescilli şutu: Yerden, cılız ve kaleciye geri pas olamayacak kadar kötü! 7-8 yıldır üst düzey futbol oynayan Oğuzhan’ın şutlarını hiç geliştirmemiş olması üzücü.
En meşhurlarından biri, “yenemiyorsan yenilmeyeceksin”dir mesela. En üst düzeyden en alt kademeye kadar dillendirilen bu motto ile küme düşebilirsiniz aslında! Üç puanlı sistemde 34 maçta 34 puanla birçok ligde düşersiniz zira. “Atamayana atarlar”, “kazanan takım değişmez” gibi vasat laflara da bayılır spor medyası. Çünkü bu ülkede vasatlar yüceltilir, cehaletle içtenlik birbirine karıştırılır. Varsayalım ki ben bir antrenörüm, maçı ezkaza galip bitirmişim, sorunları görüyorum ama 11’i değiştiremiyorum! Çünkü ulu spor medyası, takımı değiştirmen için kaybetmeyi beklemeyi uygun görmüş. Kazanan takım değişmezmiş! Oysa mesele zaten kazanırken sorunları görebilmek değil mi? Kaybedince değiştirmek kolaydır zira.
DİZİLİŞLERE TAKILMA!
Dün geceki maçı izlerken bir başka meşhur yalanı hatırladım ister istemez: “Dizilişlerin futbolda bir önemi yok abi, onlar rakamlar sadece. Dizilişlere takılmayın o kadar!” 2006’da Brezilya, Ronaldinho, Kaka, Ronaldo, Adriano’yu bir arada kullanmak için 4-2-2-2’yi denemiş ve bu muhteşem adamlarla çuvallamış. Ama dizilişin sizce bir önemi yok öyle mi? Chelsea, geçen yıl 6 berbat haftadan sonra 3-4-2-1’e dönmüş; rakipleri bu formasyona panzehiri bulana kadar 13 maçlık seri yapıp, şampiyonluğu eve götürmüşler. Ama diziliş önemli değil sizce, değil mi?
SOLDADO KAZANDIRDI
Dün de eldeki oyuncularına en uygun dizilişi sezon ortasında bulmuş iki hocanın, iki iyi organizasyonu vardı sahada. Bursa, 3-5-2’ye döndüğünden beri zor pozisyon veriyor, ancak bir özel anla, tek bir pozisyonla, hatta yarım pozisyonla kaybedebilirlerdi bu maçı. O anı da Soldado yakaladı. Fenerbahçe de Sivas maçıyla 4-2-3-1’e döndükten sonra daha kompakt, daha tutarlı. Ama üretkenlik zayıf. Bu maçı Soldado kazandırdı; daha fazlası için daha kaliteli bekler ve Valbuena’yı sokmak lazım bu düzene.
Fenerbahçe doğru organizasyonu bulmuş gözüküyor, ama şampiyonluk yarışı için hâlâ daha fazla kaliteye ihtiyaçları var.
MAÇIN
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce, 22 Ekim akşamı Malatya’da Trabzon 1-0 kaybederken Çalımbay’ın aşması gereken en önemli problemin bu olduğunu dile getirmeye çalışmıştım: Eğer bir ekipte Sosa 30’da ihanet gibi bir kırmızı kart görüyorsa, hücumda bazı oyuncular birbirlerine pas atmıyor, takım hedefleri değil bireysel hedefler ön plana çıkıyorsa kazanma şansınız yok. Bir buçuk ay sonra dün Kasımpaşa’da, 60’ta Mustafa sakatlanıyor. Uğur, Okay ve Durica da sakat oldukları için savunma Hubocan-Kucka’ya, merkez Onazi-Olcay’a kalıyor. Ama çok fazla bir şey değişmiyor, çünkü Trabzon’da artık kolektif çaba var, takım bilinci var, forma için savaş var. Ve Kasımpaşa’dan da gururlu bir 3-0’la kazanarak dönüyor Trabzon.
ONAZİ ŞANSLIYDI!
Trabzon’da mücadele departmanında olumlu gelişmeler yaşanırken kalite departmanını da es geçmemek gerek: Yusuf ve Abdülkadir’de belirgin bir gerileme var, Rıza Hoca’nın iki genç adama moral enjeksiyonu yapması gerekiyor gibi. Onazi çok fazla uzun metrajlı pas deniyor, başarısız oluyor ve tüm takımı 50 metre geriye koşturuyor. Daha kısa ve garantili oynamalı. Ayrıca dün orta sahada çoğu gereksiz tam 7 faul yapan ve bir sarı ile kurtulan Nijeryalı oyuncu, maçı Göçek yönettiği için şanslı.
MAÇIN ADAMI: JOAO PEREİRA
45 dakika Trezeguet, 45 dakika da Etoundi’ye nefes alma fırsatı vermedi. Hücuma da etkili çıkışlarından birini Matus Bero’ya attırdığı güzel golle tabelaya yansıttı.
2017’deyse hem ilk galibiyet alındı, hem de gruplara kalındı. Ama sonrası garip: Sürekli buralardaymışçasına bir küçümseyici tavır ve asları iki Hoffenheim maçında kullanmama kararı.
Genç bir kulübün parlayan bir teknik adamının hayattaki hedefi başka ne olabilir ki?
Hoffenheim deplasmanına Nagelsmann’la taktik savaşı yapmaya gitmiyorsanız, siz rüyanızda ne görüyorsunuz sahi?
Neden yapıyorsunuz ki bu işi, Beşiktaş’a karşı 90 dakika “Çanakkale geçilmez”i oynayıp 1 puan almak için mi?
Sezonun neredeyse yarısını devireceğiz, sadece 7 maç golsüz tamamlandı. 6 puanlık marjda tam 7 takım nefes nefese 15’inci haftaya giriyorlar. İngiltere ve Fransa’da 6 puanlık marjda sadece 1, Almanya’daysa 2 takım var mesela.
DAHA DENGELİ BİR LİG
Üstte çok sayıda iyi takım olduğu gibi, altta da kopma yaşanmıyor: Üç galibiyetin altında kalan yalnızca 1 takımımız var, bu sayı İngiltere’de 4, Almanya-İtalya’da 3... Premier Lig’de 9, Serie A’daysa 7 takım maç başına 1 gol ortalamayı bulamamışlar. Bu sayı da Süper Lig’de sadece 2... Sonuncusu Karabük, yüzde 51 topla oynama ortalaması yakalamış. Osmanlı ve Konya, (aynen GS ve FB gibi) maç başına 13 şut ortalamayla oynuyorlar.
İnanılmaz dengeli bir sezon yaşanıyor Türkiye’de. Sanırım ligimizin 3 puanlı ve 18 takımlı modern döneminin en az puanla şampiyonluk rekoru da bu sene gelecek. Belki de ilk kez 70 puan barajı aşılamayacak. Lig son derece rekabetçi. Oyun kalitesi de yükselişte. Ligin kalitesi uluslararası arenada da neticeye yansıyacak. Ligi bu yolundan sekteye uğratabilecek bence birkaç küçük engel var, onları da halledersek önümüz gerçekten açık.
1- TV GÖRÜNTÜSÜ İLE CEZA ŞART
ÇOK üzülerek söylüyorum, yeryüzünde en fazla aldatma odaklı sporcu yaşayan ülke burası. Hakemin yüzüne mırın kırın edip, adam sırtını döner dönmez küfretmeye başlayan; ama iş kendini anlatmaya gelince mertlikten ve adamlıktan söz eden bir garip iki yüzlülük. Böyle genetiği olan bir lige, TV görüntüsüyle ceza şart. Aksi düşünülemez. Ancak video görüntüyle cezanın sınırları doğru çizilmeli.
Öncelikle TV görüntüsüne başvurmak için, hakemlerin pozisyonu görmediğine emin olmalı. Ancak 4’ü de pozisyonu tümüyle kaçırdıysa TV görüntülerine başvurulabilir.
Premier Lig, bu tarz durumlarda pozisyonu 3 farklı eski hakeme izletiyor. Hakemler bağımsız olarak (ayrı ayrı) pozisyonu izleyip, görüşlerini kurula ayrı ayrı bildiriyorlar. Eğer üç hakem de oybirliğiyle “
Ligin ilk 10 haftasında 4-3-2-1 oynayan, Giuliano ve Valbuena’yı santraforun arkasında ikili kullanan, dolayısıyla iki yıldıza çizgi sorumlulukları da yükleyen Kocaman, Sivas maçıyla beraber sistemi 4-2-3-1’e çevirdi. Orta saha artık üçlü değil, Souza-Mehmet ile ikiliydi. Giuliano artık tek on numaraydı, Dirar ve Aatif da klasik açık oynamaya başladılar. Ve bu dönüşüm herkesi rahatlattı adeta. Artık herkesin alanı ve sorumluğu daha net. O güne kadar her hafta koşu rekorları kıran ama faydasız sprintleri sebebiyle verimli gözükmeyen Giuliano, son bir aydır gol bölgelerine çok daha fazla girdi ve attı da... Souza inanılmaz bir çıkışta. Dirar da öyle... Dirar’ın sağ açıktaki sorumlu oyunu Şener’i de özgürleştirdi, hayatının maçını oynadı dün gece. Kocaman takımı 4-2-3-1’e çevirdiğinden beri herkes zincirlerinden kurtulmuş gibi.
Fenerbahçe’deki değişim olumlu ama hâlâ geliştirilebilecek birkaç departman duruyor orada. Fenerbahçe artık bir şampiyonluk yarışçısı ve bu durumlarını korumak için dikkatli olmaları gereken başka detaylar var:
1) Dün yenilen birinci golde Şener’in kontrolsüz faulü, ikide İsmail’in anlaşılmaz ıskası var. Hücuma çılgınca çıkan bu ikilinin savunma performansları yerlerde. Aykut Kocaman’ın ligin ikinci yarısında bu ikiliyle devam edeceğini sanmıyorum.
2) Skrtel’de de sakatlık dönüşü enteresan bir düşüş var. Hatırlayacaksınız, Sivas maçında bir dakika içinde iki kez Kone’ye kaptırmıştı. Antalya maçında Maicon’a salladığı ve kesinlikle ucuz kurtulduğu bir tekme var. Dün de hatalı sayılabilecek bir geri pasında topa yetişebileceği halde öne hamle yapmayıp, faulü ve sarı kartı bekleyişi var. Skrtel hafta içinde, maçlarda yaptıklarını izleyip değerlendirmeli.