Ligde şu ana kadar 86 karşılaşma oynandı, sadece iki tane 0-0 biten müsabaka var, maç başına 1 golün altında atan takım yok. Lig sonuncusu Osmanlı dahil, bence 10-11 tane iyi takım var; bu ekiplerin arasında oynanan her maçın üç ihtimale açık olduğunu düşünüyorum. Alanya-Beşiktaş da öyleydi. İlk 45’te giden gelen bir maç izledik; 32’de Emre’nin şutunu Fabri mükemmel çıkarmasa oyun Alanya’ya dönebilirdi. 41’de Welinton’un çelmesinde Quaresma düşüşü biraz abartmasa, hakem penaltıyı verse, Beşiktaş’ın lehine dönebilirdi bu kez de.
İkinci 45’teyse Alanya tanınmaz haldeydi, sanırım ideal savunma grubundan üç isim, kaleci Riou, sol bek N’Sakala ve ön libero Maniatis olmadığı için çok çekingenleştiler. Topu tamamen Beşiktaş’a bıraktılar ve umutlarını sadece Haydar’ın degajlarına koşacak Love’a bağladılar. Böyle bir futbol, Alanya’nın genetiğine ters, sonuç vermedi doğal olarak. Beşiktaş’sa topa bütünüyle sahip olmasına, oyunu tamamen üçüncü bölgede oynamasına rağmen 40 dakika boyunca verimsizdi hücumda. Bu noktada Güneş’in değişikliklerde çok geç kaldığını düşündüğümü belirtmeliyim: Negredo değişikliği için 79’a kadar beklemek çok anlamsızdı. Alanya zaten tamamen kalesinin önüne dizilmişken Negredo pekala 55-60’ta girebilirdi. Negredo gibi iş disiplini yüksek, istekli-arzulu ve coşkulu bir oyuncunun bir türlü hak ettiği dakikaları alamadığı bir sezonda böyle bir maçı yakalamışken onu son 10 dakikaya kadar kenarda bekletmek son derece yanlıştı bence. Negredo Alanya’ya attığı golü çoktan hak etmişti, hafta içi Avrupa’da ya da hafta sonu ligde Talisca’nın formasını alma zamanı da geldi kanımca.
QUARESMA’NIN ÇALIŞMAMASI AKIL ALMAZ
Bu eğlenceli maçtan aklımda kalan birkaç noktaya da değinmeden geçemeyeceğim:
1)Oğuzhan’ın çıkarken Güneş’e gösterdiği tepkiyi görmüşsünüzdür. Eğer siz Quaresma’nın oyundan her alınışında böyle hareketler yapmasına göz yumarsanız, bu jestlerin başka oyunculara sıçrayacağı da açıktı bence.
2)
Yıllarca rötuşlanan kuralın aldığı son hal, hücum niyeti olana yardımcı olmuyor; adeta elle savunma yapanı temize çıkarma uğraşında. FIFA, tüm dünyadaki farklı uygulamaları standardize etmek için yakın zamanda elle oynamalarla ilgili bir kitapçık çıkarmaya hazırlanıyor. Benim bir sporsever olarak FIFA’dan ve IFAB’dan ricam şu: Dünyanın elle oynama kuralını bir türlü anlamadığını düşünüyorsunuz. Ama bence esas mesele, dünyanın kuralı anlamaması değil. Adaletsiz bulması... Kuralı anlatmak yerine, kitabı değiştirmeli; oynama niyeti olanı kayırır hale getirmelisiniz. Ve kurala yeni şeklini verirken en önemli iki dayanak noktanız şunlar olmalı: Futbol ayakta oynanır. Ve futbol, ayakla oynanır.
KURALIN BUGÜNKÜ HALİ
Şu anda “elle oynama”larla ilgili kararlar, üç kritere göre veriliyor:
1- Birincisi ve en önemlisi, “kolun doğal konumda olup olmadığı”.
2- Rakiple ve topla olan mesafe.
3- Elin topa doğru hareketi (Topun ele doğru hareketi değil).
Yani bir pozisyonun hentbol olarak değerlendirilmesi için;
a)
Güneş, Monaco-Başakşehir maçlarının ikisini de kazanmayı hedefleyerek yaptı haftalık planını. Avcı’ysa Avrupa’yı feda edip, planlarını lig üzerine kurdu. Bir Türk sporsever olarak çok üzüldüğümü belirtmeliyim bu tercihe. Zira Başakşehir’in grupların daha üçüncü maçında havlu atıp aslarını Almanya’ya götürmemesi büyük bir hayal kırıklığı. Tam 96 saat vardı iki müsabakanın arasında. Üstelik bu hafta içiniz de boş. Bence Avcı, Hoffenheim’daki tavrıyla neden hiçbir zaman bir Terim ya da bir Güneş olamayacağını göstermiş oldu spor kamuoyuna.
YALNIZ QUARESMA
- Güneş’in takımıysa her iki maçı da kazanmak istedi; bu 180 dakika içindeki en yüksek eforu da belki de dün gece ilk yarım saatte ortaya koydu. Geçen sezon, Başakşehir önde basarak Beşiktaş’ı alt etmişti. Bu kez Beşiktaş’tı önde baskıyla başlayan. Bu baskı Başakşehirlileri bir-iki hataya zorladı, ama Quaresma dışında hiçbir oyuncunun ekstra üretmemesi net pozisyon bulmayı zorlaştırdı.
Beşiktaş maçın hemen her bölümünde meşin yuvarlağa daha fazla sahip olan taraftı, ama blok halinde durma ustası Başakşehir’i yenmek için bu yetmez. Çalım atmalısınız, şut denemelisiniz, yetenek sergilemelisiniz, kısacası ezber bozmalısınız. Dün Beşiktaş’ta ezber bozan tek adam Quaresma’ydı. Onun da saman alevi performansı yetmedi galibiyete.
Dün gecenin Beşiktaş açısından en önemli dersiyse değişikliklerde gizliydi bence: 60’ta Lens çıkarken Güneş oyuna sokacak bir kenar adamı bulamazken; Avcı, Elia’yı çıkarıp golü atacak Kerim’i sokuyordu oyuna. Şenol Hoca herhalde Kerim golü attığında, büyük bir kadro mühendisliği hatası yaptıklarını fark etmiştir 1 yıl önce.
MAÇIN ADAMI: QUARESMA
- Onun sihrine çok ihtiyaç duyulan bir gündü, o da elinden geleni yaptı zaten. Elia ve Mossoro’nun da savunmaya gelmesine neden olan oydu. Asisti, galibiyete yetmedi.
4’lü savunmayla 22 puan toplayan Galatasaray’ın da bu maça ekstra bir stoperle çıkışı, böyle değerlendirilebilir ancak. Oysa Tudor maça takımını telepatikleşmiş planıyla çıkarsa muhtemelen ilk yarıyı daha verimli oynayacak, topa sahip olma yüzdesinin karşılığını net pozisyon olarak alabilecekti.
Tudor’un neden üçlüye döndüğünü, eğer üçlüde bir keramet varsa niye 20’de dörtlüye çevirdiğini, ayrıca Latovlevici’yi hangi performansıyla Linnes’e tercih ettiğini açıklayabilen beri gelsin!
Galatasaray’ın Mariano’nun hücum katkısıyla tek taraflı oynadığı ilk 35’ten sonra, Fenerbahçe rakibinin tamamlayamadığı atakların dönüşünü hızlı yaparak müsabakayı dengeledi. Kocaman’ın takımı hâlâ hazırlık evresinde. İdeal formasyonunu, yani 4-3-2-1’i son bir ayda buldu, oyununu geliştiriyor, ama beklenenin altında bir hızla. Dün de zaman zaman hızlı çıkışlarda iyilerdi, ama şu anki görüntüleri hâlâ Ağustos başında sezona hazır girmeye çalışan bir takım gibi.
Büyük toplama baktığımızda maalesef bu derbi ligin genel kalitesinin çok altında kaldı, dağ fare doğurdu. Tarık Ongun’un yaralanması utanç verici. Janssen’in 6’daki pozisyonu bana temiz gibi geldi; Serdar’ın koluysa doğal konumundaydı, penaltı çalınmaması doğruydu. Belhanda’nın da ayağını bilinçli taktığını düşünüyorum, kart da doğru.
MAÇIN ADAMI: MARİANO
- ÇOK fazla bireysel performansın ön plana çıkamadığı maçta, sağ bekten yaptığı hücum katkısıyla az da olsa sivrilen adam oydu. Sezon başından beri istikrarlı çizgisi takdire değer.
Çalımbay’ın sanırım halletmesi gereken ilk mesele de o: Hedefleri optimize etmek gerek. Bu takımın hedefi ancak Avrupa kupalarına katılmak olabilir. Kadro iddia edildiği kadar zengin değil. Savunmada kadro derinliği yok. Ofansta da başka garip problemler var bence.
Aslında Trabzon’un son birkaç maçında aynı şeyi hissediyordum, ama yanılmayı umut ediyor, görmezden geliyordum. Yıllar önce Selçuk-Sneijder savaşını ilk kez yazdığımda, hem kamuoyundan, hem de sporculardan tepkiler almış; dile getirdiğime pişman olmuştum neredeyse. Oysa o gün de emindim bir savaş olduğuna... Benzer bir durumu dün gece hissettim: Trabzon’da da bir gruplaşma başlamış. Özellikle ön tarafta birbirine pas atmayan, görmezden gelen oyuncular var. Rıza Hoca’nın ilk olarak yapması gereken, takımı, yalnızca takımı düşünen oyuncularla yola devam etmesi. Bu kadroya ciddi bir neşter gerekiyor. Ve sadece Malatya’daki hücum aksiyonlarındaki pas tercihleri incelenirse neşterin nereye vurulacağı bulunabilir.
SKANDAL BİR KARAR
Trabzon’un dün gece Sosa’nın 30’daki ihanet gibi kırmızısından sonra kazanma şansı yoktu zaten. Durica ve Hubocan’ın kesilmeleri doğru karar. Abdülkadir’in yedek oturmasıysa skandal. Aksine bu takımı Yusuf ve Abdülkadir üzerine kurmak zorundasınız. Rodallega, Castillo ve hatta Bero da bu süreçte daha fazla oynamalılar. Çalımbay isimlere değil, çabaya bakmalı.
MAÇIN ADAMI: ADEM BÜYÜK
- Onu Kasımpaşa’dan İstanbul büyüklerinin ya da Trabzonspor’un almamış olmasının acısını Malatya’daki iyi oyunuyla çıkarıyor. Dün de Trabzonspor’a karşı galibiyeti getiren oydu.
Bu güzel sezonun en güzel maçlarından biri bu pazar akşamı oynanacak ve eğer fauller-kartlar engel olmazsa, tarihi bir derbi olmaya aday. Muhtemelen her iki takımın bu maç sonrası hedeflerini de belirleyecek bu 90 dakikanın FÜTZ (yani SWOT, yani üstünlükler-zayıflıklar, fırsatlar-tehditler) analizini yapmaya çalıştım.
GALATASARAY CEPHESİ
MAÇA 12 KİŞİ BAŞLAYACAKLAR!
ÜSTÜNLÜK: Ligin tek namağlup takımı, en fazla gol atanı, en az yiyeni. Yüzde 58 ortalamayla en fazla topla oynayanı, yüzde 84,5’la en yüksek pas isabeti sağlayanı. Hatta yüzde 57 ile en iyi hava topu alanı. Bu derbiye gelirken en önemli avantajları ritm duygusu, kazanma alışkanlığı. Maça muhtemelen moralli seyirciyle birlikte 12 kişi başlayacaklar, kafaya 40 bin kişiyle çıkacak, kaleyi 40 bin kişi savunacaklar.
30 YIL SONRA BİR İLK YAŞANACAK
ZAYIFLIK: Sivas, Karabük ve Konya maçlarının ortak problemi şuydu: G.Saray, önde baskı yapan her rakibine karşı zorlandı. Sivas’ın kalitesi skor yapmaya yetmedi ama Karabük bu yolla 2 gol buldu. Konya önündeki problem de, Selçuk’un girişiyle çözüldü. Muhtemelen yine Selçuk’lu bir 4-3-2-1’le başlayacaklar. Ve hatırladığım kadarıyla son 30 yıldır ilk defa bir derbiye iki dev de 4-3-2-1 ile başlıyorlar.
UZAKTAN ŞUTLARA DİKKAT
FIRSAT:
Kura çekildiğinde, Şampiyonlar Ligi G grubundaki 4 takım belli olduğunda düşüncem şuydu: Bu grupta her takım, her takımı her yerde yenebilir. Hiçbir yerde hiçbir sonuç sürpriz olmaz. Bolca 2-2’ler, 3-2’ler çıkar ve belki de 12 maç sonunda gruplar gol rekoru kırılır... Çünkü grupta her takım ofansif olarak yaratıcı, yüksek potansiyelli. Ama herkes de savunmada sıkıntılı ve dağınık. Herkes yediğinden fazlasını atma uğraşında; ailece hücuma gidiyorlar, bağlasan durmuyorlar.
Dün Monaco’da oynanan maçın hikayesi de böyle gelişti zaten. Orta sahalar zaman zaman yok oldu, uzun metrajlı paslarla bolca pozisyon buldu iki takım da. Ama Beşiktaş’ın ikinci deplasmanında da kazanıp grubun üstünlüğünü tamamen ele geçirmesinde iki önemli faktör rol oynadı: Beşiktaş çok tecrübeli. Dün siyah-beyazlıların ilk 11’inin toplam Şampiyonlar Ligi maçı sayısı 300’ün üzerindeydi. Sanırım bu Türk futbolu için bir rekor. Ayrıca rakip Monaco’da Beşiktaş 11’inin en genci Cenk’ten küçük tam 7 oyuncu forma giydi. Hatta bunların beşi, Toure, Tielemans, Fabinho, Lemar ve Keita, Atınç’tan da gençler. Evet, Monaco’nun potansiyeli yüksek. Evet belki Lemar’ı, Tielemans’ı, Fabinho’yu bir gün Brcelona’ya, Real Madrid’e satacaklar. Ama bu yıl, onların yılı değil. Henüz bu takım için çok erken. Ve Beşiktaş muhtemelen Monaco’yu İstanbul’da da yenip Türk futbol tarihine yeni bir ilki daha ekleyecek: İlk kez bir Türk takımı 4 maçın sonunda gruplardan terfiyi garantileyecek.
Beşiktaş’ın bu harika gecesinde rol oynayan ikinci faktör de, birkaç harika performans elbette: Tolgay, harika bir akşam geçirdi yine. Ofansif olarak bu kadar yetenekli bir adamın defansif olarak bu kadar katkı yapması takdirlerin en büyüğüne değer. Cenk, her gün büyüyor, her maç büyülüyor. Avrupa’nın en formda stoperlerinden birini, Glik’i mahvetti dün. Eğer Mazic, Babel’in nizami golünü iptal etmese, iki golüne bir de asist eklemişti aslında.
Beşiktaş kalan maçlarda da bu iştahlı oyununu sürdürmeli. Bu grupta hedefi her maçta bol gol, hatta mümkünse 6’da 6 olmalı. Çünkü bu Beşiktaş, bu ritmiyle Leipzig’i de deplasmanda yenebilecek kuvvete sahip.
Bu 5 ismin en genci 55 yaşında! On beş yıldır alttan yeni bir teknik adam çıkaramıyoruz, bunun da en önemli sebebi, sabırsız, cahil, zengin holigan yöneticiler. Bir genç teknik adam azıcık baş gösterse bir cahil başkanın hışmına uğruyor, sonra da düzeltemiyor o yıpranan itibarını. Okan Buruk da bu sınavları yaşadı ama şanslıydı, kalitesini gösterdi. Elazığ’da da iyi top oynatmıştı, Antep’te de. Akhisar’da da eldeki malzemeye göre harika iş çıkarıyor. Bir takımın ofansif gücünü savunmanın hücum katkısı belirler, Akhisar’da bekler Ömer-Lopes’in belirlediği gibi. Bir takımın defansif gücünü hücumcularının savunma katkısı belirler, Akhisar’da Larsson’un belirlediği gibi. Buruk bu çizgisini sürdürür, bir cahil başkanın hışmına uğramazsa, milli takım hocalığı için ciddi aday olma yolunda.
Meslektaşı Yanal’sa ne yapsa olmadı, Trabzon’da bir ana plan oturtamadı. Geçen sezon Castillo’yu kestiğinde düşüş başlamıştı, bu yıl da geç kaldı Kolombiyalı’yı kullanmakta. Savunma göbeğinde ideali bulamadı, dün de Uğur kulübedeyken oynayan Durica’nın ilk 3 golde ihanet gibi hataları var. İşler her kötü gittiğinde Yusuf’u ya oyundan çıkarıyor, ya mevkiini değiştiriyor; dün de ikinci devrede onu geriye çekmesi gereksizdi. Castillo girerken çıkması gereken zaten Olcay’dı. Antrenör değişikliğini hep son çare olarak düşünürüm ama Yanal’la olmayacak galiba. Maya tutmayacak.
MAÇIN ADAMI: MİGUEL LOPESSezonun en büyük yıldızlarından. Oyunu adeta sağ bekten yönetiyor. Akhisar onun bonservisini alarak akıllılık etmiş, eski Sporting Lizbon’lu her büyük maçta büyük oynuyor.