Uğur Meleke

Lucescu-Okan Buruk modeli denenemez mi?

16 Kasım 2017
7 Eylül 2010 akşamı Tuncay’lı-Hamit’li-Ömer Erdoğan’lı A Milli takımımız Belçika’yı 3-2 yenmiş, 2012 elemelerine ikide ikiyle başlamıştı.

O gece oradaydım, ikide sıfır yapan Belçikalı gazetecilerle konuştuklarımı iyi hatırlıyorum: “Biz 2004’e-2006’ya-2008’e-2010’a katılamadık; belli ki 2012’yi de pas geçeceğiz. Beşinci torbaya geriledik. Bizim seviyemizde bir futbol ülkesi böyle bir dip yaptıysa neşter kaçınılmazdır; bu çocuklara erken şans vermek zorundayız. Bugün kaybedeceklerini tahmin ediyorduk, ama birlikte oynama becerilerini geliştiriyoruz. 2014’ten umutluyuz.”

O sırada erken şans verdiklerini söyledikleri çocuklar Lukaku, Hazard, Fellaini, Alderweireld, Kompany, Dembele, Mirallas, Defour ve arkadaşları, bugün Rusya 2018’in favorileri arasındalar. Bizim o gün sahaya çıkan 11’imizden bugün kadroda olan tek isimse İsmail Köybaşı.

BELÇiKA GiBi YAPMALIYIZ

Türkiye Milli Futbol Takımı, 2010’a-2012’ye-2014’e-2018’e katılamadı. Euro 2016’da son 16’ya kalamadı. Yani 10 yıldır biz de kıtanın son 16’sına giremiyoruz, böyle bir başarısızlık sürekliliği yaşayan bizim seviyemizde her ulusal takım, sert bir dönüşüme mecburdur. Bazı oyunculara erken teşekkür eder; bazılarına da gereğinden erken şans verir. Arnavutluk kadromuz da, bizim yapmak zorunda olduğumuz bu dönüşümün mecburi ürünüydü.

Evet, bazı oyuncular sanki olması gerekenden daha erken ordalar hissi doğuruyorlar içimizde. Ama aynen Belçika gibi, biz de bunu yapmaya mecburuz. Bu yepyeni kadromuzun Arnavutluk’a 3-2 yenilmesinin de kamuoyunu bu kadar şaşırtmasını anlayamıyorum doğrusu: 2018 elemelerinde Arnavutluk, İtalya-İspanya’lı grubunu üçüncü bitirmiş. Bizse dördüncü. Onlar da 4 galibiyet almış, biz de. Euro 2016’ya aynen bizim gibi 3 puanla veda ettiler. Şu an ulusal takım seviyemizin Arnavutluk’un üstünde olduğunu kim söyledi ki bize? Neden bu rakibi küçük görme hali?

SORUN İLETİŞİM

Zaten şu sıralar milli takımın en büyük sorunu iletişim... Lucescu, kibirli ve asabi. TFF’de de Türk futbolunun durumunu algılayabilecek ve ne yaptığımızı anlatabilecek bir akıl yok. Lucescu her gün aynı şeyleri tekrar edip duruyor, ona göre yabancı sınırı nedeniyle yerli oyuncular kulüplerinde şans bulamıyor. Cevabını merak ettiğim bazı sorular var aklımda:

1- Milli takım düzeyinde olduğu halde kulübünde şans bulamayan yerli oyuncu kim?

Yazının Devamını Oku

Bu dramadan sıkıldık

10 Kasım 2017
CLUJ’deki maça ev sahibi ülke çok ciddi başladı, zaten ilk 11’lerinde 7 kişi, elemelerde düzenli oynayan futbolculardı.

Gençleşme gibi bir niyetleri de yok, Grigore’li-Pintilii’li-Deac’lı 30 yaş ortalamalı bir ekiple sahaya çıktılar. Uyumsuz 11’imize ilk devrede top göstermediler, üst üste 3 pas yapamadık, ilk şutu 50’de attık. Tüm kulüp takımlarımız olduğu gibi ulusal ekibimiz de önde baskıya karşılık veremiyor, iki golü çıkarken kaptırdığımız toplardan yedik.

ÖNEMLi BiR ADIMDI

Romanya’nın oturmuş kadrosuna karşı bu görüntümüz normal kabul edilebilir. 10 yıldır Avrupa’nın son 16’sına girememiş, yenilmeye-mazeret üretmeye alışmış neslimize neşter vurma zamanı gelmişti çoktan. Adamcılık oynayanlar-racon kesenler yerine bu yıpranmamış gençleri adapte etme yolunda atılmış bir adım bu maç.

O yüzden sonuç üzerinde çok durmamak gerek. Beni dünkü sonuçtan daha fazla rahatsız eden sahne, ilk gol öncesi Selçuk’un görünmez adamlar tarafından faul yapıldığını iddia ettiği andı! Bu sahneleri izlememeliyiz artık. Bu dramayı oynayanları da.

Yazının Devamını Oku

Video hakeme direnmek 3 puanlı sisteme direnmek gibi!

9 Kasım 2017
4. sanayi devrimi spora da yansıyacak. Video hakem de bu dönüşümün doğal bir sonucu. Yapılan testler sınırları belirleyecek.

Sanayide 3 temel devrim yaşandı bugüne dek. Buhar, elektrik ve elektronik tetikledi üç ayrı devrimi. 4’üncü devriminse ‘her şeyin interneti’ etrafında şekillendiği düşünülüyor. Şoförsüz arabalar, üç boyutlu yazıcılar ve birçok sektörde kullanılan otonom cihazlar...

Sırada tüm nesnelerin internette yerini alacağı dönem var: Yataktan kalktığınızda kahve makinenizin otomatik start alacağı; haznesi boşsa, netten size kahve sipariş edeceği...

Nesnelerin kendi aralarındaki iletişimiyle oluşan robotik bir hayat aslında bu. Bazı meslekleri derinden etkileyecek, belki yok edecek bir devrim. “Orwell’in 1984’ü bu” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, belki de öyle.

4’üncü sanayi devrimi, sporu da derinden etkileyecek kuşkusuz. Sporcuların pabuçlarına yerleştirilmiş ufak birer çiple, son 5 dakika içinde ne kadar sprint attığının-ne kadar durduğunun, rakip bekle mesafesinin ne kadar açılıp-ne kadar kapandığının anlık olarak işlenip; gerekli verinin hocaya fısıldanacağı bir çağ bekliyor bizi. Antrenörlüğü de, hakemliği de temelden etkileyecek; belki de yeni Mourinho’nun Kore’den, yeni Collina’nın Hindistan’dan çıkmasını sağlayacak bir çağ.

Video hakem, bu dönüşümün doğal sonuçlarından biri.

Direnmeniz mümkün değil; VAR’ı istememek, 3 puanlı sistemi reddetmek, geri pas kuralına karşı çıkmak gibi! Video hakem futbola bir biçimde girecek, şu anda yapılan testler sadece onun sınırlarını belirleme maksatlı. Ve sınırlar doğru çizilirse, zaten bir sporseverin VAR’a karşı çıkması akıl dışı olacak bence.

PEKİ SINIRLAR NASIL OLMALI?

1- 4 KARARA ETKİ

Yazının Devamını Oku

Tolgay yaşlanmadan A milli yapsak artık!

6 Kasım 2017
Bornova Stadı’ndaki Göztepe-Beşiktaş maçının hikayesini fena halde Galatasaray-Fenerbahçe müsabakasına benzettim doğrusu. Sebebi de şu:

Derbide Tudor, birçok genç teknik adamın yaptığı bir hataya düşmüş, orijinal ayarlarını bozup, birtakım sürprizlerle Fenerbahçe’yi şaşırtmak istemişti. Dün akşam da İzmir’de Göztepe’nin 11’ini gördüğümde hissettim benzer şeyleri. Tamer Hoca normalde orta sahasını Rotman-Selçuk-Castro ile sağlam bir üçlüyle kurar, geçirgenlik sorununu böyle çözerdi. Dün Rotman’ı kulübede oturtup, Ghilas’ın arkasında Halil-Gouffran-Tayfur’un üçüne bir arada görev vermesi, başarısız bir sürpriz oldu bence. Evet, ilk 5 dakikada coşkuyla baskı kurdular, üç tane de cılız fırsat buldular. Ama 7’nci dakikada Babel merkezdeki bomboş Talisca’nın kafasına servisi yaptığında Brezilyalı’nın yanında kim vardı dikkat ettiniz mi? 1,67 boyundaki sağ açık Halil! Tamer Hoca ofansif kadro tercihiyle Beşiktaş’ı şaşırtmak istedi ama korkarım esas şaşkınlığı yaşayan kendi oyuncuları oldu dün.

Beşiktaş 7’de golü bulduktan sonra olgun oynadı, ikinci devrenin başında Tolgay-Babel işbirliğiyle gelen sayıyla da maç fiilen bitti zaten. Babel hem birinci golde adeta Talisca’nın kafasına çarptırdığı asistle, hem ikinci goldeki solosuyla yine maçın fişini çeken adamdı ama Tolgay’ın artan formunu da gözden kaçırmamak lazım.

***

Lucescu, yarından itibaren milli takımda yenilenmiş bir kadroyla çalışacak, Emre Akbaba, Deniz Türüç, Atila Turan gibi isimlerin 2020 planlarına dahil olması mutluluk verici. Ancak Rumen Hoca, Süper Lig’de bu hafta oynanan maçları dikkatli izlediyse herhalde bazı oyuncular konusundaki kararlarını tekrar gözden geçirmesi gerektiğini fark etmiştir: Alanya’da Efecan her hafta mükemmel oynuyor. Hem orta sahanın ortası, hem sağ açık için çok iyi bir alternatif. Trabzonlu Abdülkadir de öyle. Dün Göztepe’de sol açık oynayan Tayfur Bingöl’ün ne kadar çok top kazandığını fark ettiniz mi bilmiyorum. Tayfur zaten bek orijinli bir oyuncu. İsmail Köybaşı’nın olduğu bir ulusal takımda onun olmaması akıl dışı.

Ama benim Abdülkadir, Efecan ve Tayfur’dan daha fazla üzüldüğüm bir adam var milli takımda olmadığı için. O da ülkenin belki en iyi orta saha oyuncusu olan Tolgay... Alt yaş gruplarında hem Türkiye, hem de Almanya forması giydiği için, hiç A milli olmadığı halde saçma bir FIFA yönetmeliğine takılıyor. 19 yaşında bir kez milli takım değişikliği yaptığı için bir değişiklik hakkı daha vermiyorlar. Ve biz bu sorunu iki yıldır bir türlü çözemiyoruz. Benim Şenes Erzik’ten ricam, Tolgay gibi hiç A milli olmadığı halde bu saçma engele takılan oyuncuların durumunu FIFA’nın ele almasını tavsiye etmesi. Çünkü belli ki biz, bu hızla bu işi Tolgay yaşlanana kadar halledemeyeceğiz!

Yazının Devamını Oku

En yaratıcısı Ozan olan büyük takım(!)

5 Kasım 2017
DÜNKÜ Osmanlı-F.Bahçe maçını izleyemediyseniz ve bir-iki cümleyle size Fenerbahçe’nin sorununu özetlememi isterseniz şöyle açıklayabilirim durumu: 10’uncu dakikada Valbuena sakatlandıktan sonra, sahada yaratıcı iş yapan tek sarı lacivertli kaldı. O da, trajikomik biçimde Ozan’dı.

Maçı Osmanlı 17, F.Bahçe 8 şutla tamamladı. Osmanlı 8 faul yaparken, Fenerbahçe 21 kez faule başvurdu. Osmanlı oyuna hükmetmesine rağmen net pozisyonlar üretemedi, çünkü öndeki 3 oyuncusu koşucu. Takımın en yeteneklisi Cikalleshi sakat. Serdar-Umar-Regattin üçlüsünün iş yapması için savunma arkasına koşu yapmaya ihtiyaçları var. Fenerbahçe’de savunma arkası diye bir alan yok ki zaten! Beraberlik golünü de Şener’in katkısıyla bulabildiler ancak.

RADiKAL DEĞiŞiKLiK ŞART

Aykut Kocaman’ın son iki aydır kullandığı 4-3-2-1 düzeni, geride yedili blokla savunma güvenliğini geliştiriyor (Evet, F.Bahçe iki aydır 4-3-2-1 oynuyor,
G.Saray da önceki gün 3-1-4-2 oynadı; siz canlı yayın yorumcularına aldanmayın). Ancak Fenerbahçe bu 4-3-2-1’le bir maçı ancak bireysel ekstralarla ya da duran toplarla kazanabilir, çünkü oyunları çok gri. Kocaman, Fenerbahçe’nin büyük takım gibi oynamasını istiyorsa radikal değişiklikler yapmak zorunda: Bu, Soldado’yla Janssen’i ikili kullanmak olabilir. Orta üçlünün sağına Dirar yerine Alper’i koymak olabilir. Dirar’ı da çok seviyorsanız, beklerde Isla-Dirar yapabilirsiniz. Eğer Aykut Hoca cesur hamleler yapmazsa, Fenerbahçe’nin büyük takım gibi top oynaması, dolayısıyla zirve yarışı yapması çok ama çok zor.

MAÇIN ADAMI: VRSAJEVIC

Boşnak sağ bek, daha önce birçok büyük maçta olduğu gibi bu müsabakada da ön plana çıktı. Geri dörtlüde oynamasına rağmen yaptığı ofansif katkı, hücumculardan fazlaydı.

Yazının Devamını Oku

Bu taktikle Başakşehir’i yenemezsiniz

4 Kasım 2017
Tudor, dünyanın en iyi hocalarından biri değil. Belki Türkiye’nin de en iyi hocalarından biri değil. Ama güzel bir özelliği var: Kendi doğrularına tapmıyor. Gelişmeye açık. Bir problem varsa onu çözmek için yeni denemeler yapmaya da...

 

Galatasaray’ın haftalardır bir numaralı problemi geriden çıkamamak, baskı yapan her takıma karşı afallamaktı. Fernando bu problemi çözmek için o kadar geriye yaslandı, oyun kurulurken Muslera’ya o kadar yaklaştı ki, bazı yorumcular haftalarca Galatasaray’ın üçlü savunma oynadığını iddia ettiler. Sivas Galatasaray’ı baskıyla afallatmış, gol atmaya gücü yetmemişti. Karabük iki golü böyle atmış ama puana yetmemişti. Çalımbay da bu yöntemle Galatasaray’a Antalya’yla 2, Trabzon’la da 3 puan kaybettirince, Tudor radikal bir hamle yapmak zorunda kaldı. Savunmayı üçleyip, hücumu ikiledi. Hücumu ikilemesinin bir numaralı nedeni bence şu: Geride Maicon-Denayer-Serdar anlamsız paslaşacak, fırsat bulunca (genelde Maicon) Eren’e uzun vuracak. Eren indirebiliyorsa indirecek, indiremediyse ortaya düşecek serseri topu Tolgalar-Fernandolar kazanmaya çalışacak... Pek Manchester City’yi veya Barcelona’yı hatırlatmıyor bu strateji değil mi! Tudor’un aslında çağ dışı sayılabilecek bu kumarı, Gençlerbirliği’ne karşı 3 sebeple başarılı oldu:

1)Eren öyle istekli, futbola öyle aç ki. Topu Seyrantepe’ye değil, Göktürk’e vuracağız deseniz ona da yükselecek indirecekti adeta dün! İlk 45’te savunmadan uzun vurulan tam 4 topu başarıyla indirdi tecrübeli oyuncu.
2)Son yıllarda sahalarda ender görülen yeteneksizlikte ve sertlikte bir futbolcu, Diallo, çıkana kadar Fernando’yla bire bir oynadı. Fernando’nun işi zorlaşınca geriden uzun çıkmak, biraz daha anlam kazandı.
3)Galatasaray geriden sürekli şişirip, üçüncü bölgede de serseri topları kazanınca Alkaralar sürekli faule başvurdular. İlk 45’te çoğu gereksiz tam 10 faul. Duran toplarda da muazzam bir Belhanda-Maicon kanalı. Bir direk, bir de gol üretti bu kanal...

Yalnız bu farklı galibiyet Tudor’u yanıltır, Başakşehir deplasmanına da bu formasyon ve bu anlayışla çıkarsa hayal kırıklığı yaşayabilir bence. Başakşehir büyük bir ihtimalle maça önde baskıyla başlar, Maicon’u yine uzun vurmaya zorlar ama Epureanu-Attamah savunması Galatasaray’a bu uzun topları Gençlerbirliği kadar kolay bırakmaz. Ayrıca Mahmut-Emre orta sahası da serseri top uzmanı. Başakşehir zaten yıllardır geriden uzun vurup, taç çizgisi kenarında baskıyla top kazanma stratejisi uygulayan bir takım. Galatasaray’a kendi silahlarıyla vurulacaklarını zannetmiyorum ben. Tudor, Başakşehir’e karşı pas yapan, topa uzun süreler hakim olan, ligin ilk 3 haftasındaki gibi kaliteyle işi bitirmeye çalışan bir 11 ve anlayışla çıkmak zorunda.

***

Yazının Devamını Oku

Yaşasın cumhuriyet

31 Ekim 2017
LİGDE haftanın en güzel görüntüleri, sanırım yurdun dört bir yanında yaşanan cumhuriyet coşkusuydu.

Dün de aynen cumartesi-pazar tüm statlarda olduğu gibi “yaşasın cumhuriyet” nidalarıyla başladı maç. Sporcu kardeşlerimden ricam, ebedi başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muazzam sözünü hiç unutmamaları:

“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim.”

TEBRİKLER SUMUDİCA

Fenerbahçe de karşısında çevik bir Kayseri buldu dün. Öncelikle Sumudica’nın takımını tebrik etmek lazım: İlk maçta, takımı henüz oturmamışken, üçlü savunmayla başladıkları Galatasaray şaşkınlığını tablodan silersek, bu haftaya ligin en az gol yiyen takımı sıfatıyla, lig ikincisi olarak girmişlerdi Kayserililer. Kadro kaliteleri kısıtlı. Ama kompakt oynamayı biliyorlar. Dün de özellikle ilk devrede bir bütüncüllük dersi gibiydiler. Fenerbahçe’yse iki sebeple sıradandı:

1- Kayseri önde basarak, Fenerbahçe’nin geriden pasla çıkma çabasını avantaja çevirdi. Kocaman’ın ilk yarının sonlarından itibaren geriden uzun çıkma talimatı, maçtaki tek doğru hareketi. Futbolda kısa pas-uzun pas yok; doğru pas-yanlış pas var. Eğer kısa çıkamıyorsanız, birinci golde olduğu gibi hatalar yapmaktansa uzun çıkmayı denemek en doğrusu. Önceki gün de Tudor’un Trabzon baskısına karşı yapması gereken oydu aslında.

BİREYSEL HATALAR

2- Fenerbahçe’nin yediği üç golde de bireysel hatalar var. Ayrıca yaratıcı oyuncu sayısı da son derece az. Giuliano’nun çabasını takdir ediyorum ama futbol olarak Souza’dan-Mehmet’ten bir farkı yok Brezilyalı’nın. 4-3-2-1’de santrforun arkasındaki ikilinin biriyseniz yaratıcı olmalısınız.

Dün de

Yazının Devamını Oku

Gomis çıktığında maç bitti!

30 Ekim 2017
Futbol, topun olmadığı yerde kurgulanan; topun olduğu yerde sahnelenen bir oyun.

Trabzon'daki maç öncesi kurgu konusunda başarılı olan taraf kesinlikle Rıza Çalımbay’dı. Deneyimli teknik adamın geçen hafta ihanet gibi bir kırmızı gören Sosa’yı dışarıda bırakıp Bero’yu ilk 11’e sokmasının 3 farklı kazanımı oldu:

1) Bero dahil 11 tane savaşan adam oldu sahada. Yürüyen yok, general yok, 11 tane asker.

2) Bero’yu sağda, Yusuf’u on numarada kullanarak doğu yerleşimi de buldu Rıza Hoca. Yusuf maestro gibiydi. Milli takımın yeni döneminin yeni 10 numarası olmayı tepeden tırnağa hak ediyor bu genç adam.

3) Yusuf, duran topları da mükemmel kullandı. Her korner tehlike, her frikik tehlike. Gollerde de onun imzası olması sürpriz değil zaten. Bugünden sonra Sosa ilk 11’e sağ açık ya da orta ikiliden biri olarak girse bile, Yusuf on numara rolünü kaybetmemeli, duran topları da Yusuf kullanmalı. Bu çocuğun elinden bir daha forması, pozisyonu veya yetkileri alınmamalı.

 ***

Çalımbay’ın kurgudaki ikinci başarısı da, maça önde presle başlamaları idi. Galatasaray bu yıl önde pres yapan hiçbir takıma doğru reaksiyon veremedi. Sivas önde baskı yapmış, Galatasaray’ı çok zor durumlara düşürmüş ama gol atmaya gücü yetmemişti. Antalya, Karabük kısmen başarılı olanlar. Trabzon’sa maç kazanmayı ilk beceren oldu. Benim anlamadığım şu: Bir takım, kısa pasla çıkmayı beceremiyorsa niye uzun çıkmayı düşünmez? Pasın uzunu-kısası yok, doğrusu-yanlışı var. Üstelik elinde Gomis gibi, Muslera’yla pekala pas bağlantısı kurabilecek zekada ve fizikte bir santraforunuz varken. Tabii siz Gomis’in Galatasaray oyunundaki eşsiz fonksiyonunun farkında değilseniz ve onu 54’te çıkarabiliyorsanız, onu taktik açıdan değerlendirmeyi de akıl edememiş olabilirsiniz. Galatasaray maçı 54’te Gomis’i çıkardığında bence kaybetmişti zaten. Ve Tudor eğer Gomis’i çıkarmayı alışkanlık haline getirirse, takımın en önemli ve alternatifsiz parçasını moral olarak zedeleyebilir bence.

 ***

Maçın Tudor kadar bir başka kötüsü de Halis Özkahya’ydı bence. Özkahya maçın bütününde çok formsuzdu, pozisyonlara uzak kaldı ve kariyerinin en kötü maçlarından birini yönetti. İlk yarıda Bero’nun Fernando’ya, ikinci devrede de Maicon’un Mustafa’ya yerde kayarak tabanla yaptıkları müdahalelerin ikisi de kırmızı kart gerektiriyordu. Yusuf’un vurduğu, Denayer’ın doğal konumda olmayan koluna gelen topta penaltı çalınabilirdi. Olcay, 45’teki manasız hareketleriyle kırmızı kartı kesinlikle hak etti. Feghouli’nin Olcay’ı itmesi ise reaksiyon. Ve bence ona da kırmızı kart doğruydu.

Yazının Devamını Oku