Uğur Meleke

2020'yi nasıl bilirsiniz?

7 Mayıs 2020
Size mesela Premier Lig’de 2004-2005 sezonunu kim şampiyon tamamlamıştı diye sorsam, muhtemelen düşünmek zorunda kalırsınız, anında yanıtlayamazsınız.

O sezon sahanın içinde yaşanan Bowyer-Dyer kavgasını her birimiz kare kare hatırlıyoruz oysa... Ya da 2011 kışında City’nin United’ı sürklase ettiği o müthiş derbinin skorunu anımsamakta zorlanırız ama Balotelli’nin o maçtaki “Why always me (neden hep ben)?” yazılı tişörtü, herhalde yüz yıl kalacak hafızalarda. Peki bu korona senesinden geriye ne kalacak acaba? Aradan 15-20 yıl geçtikten sonra bize neler 2020’yi hatırlatacak? En popüler olayları değil, zaman geçtikçe değer kazanacaklarına inandıklarımı aldığım, tamamen sübjektif bir liste yaptım 2020’den...

BİR FAULDEN FAZLASI: FEDERICO VALVERDE

12 Ocak 2020 akşamı, Real’le Atletico arasında Cidde’de oynanan İspanya Süper Kupa finali, düşük tempolu futbolu ve kısır pozisyonlarıyla tarihin en kötülerinden biriydi belki de. Ama dakikalar 115’i gösterirken gole giden Morata’yı Valverde’nin indirişi, uzun yıllar hafızalarda tazeliğini koruyacak sanırım. Elbette hiçbir faulü savunmak mümkün değil. Futbol ayakta güzel. Ama Valverde, öyle kritik bir anda öyle bir faul yapıp takımına kupayı getirdi ki, sanırım bu an onun 10-15 yıl sürecek zirve yolculuğunun bir kilometre taşıydı.

SÜPER BİR YILDIZIN DOĞUŞU: FERRAN TORRES

2020’nin Sevgililer Günü, iki süper yıldızın gecesiydi aslında: Önce saat 20’de Başakşehir’in Beşiktaş’ı 1-0 yendiği maçta Sergen Yalçın’ın yarattığı farkı izledik. Beşiktaş, Avcı dönemindeki reaktif oyunu bırakmış, artık ritmi kendisinin belirleyeceği proaktif oyuna geçmişti. Tabelada kaybetti ama kalpleri kazandı o gece Sergen Yalçın... O maçtan 1 saat sonraysa Mestalla’da bir genç adamın şovu vardı. Valencia’nın 19 yaşındaki kanat oyuncusu Ferran Torres, belki de 10 yıldır Atletico Madrid savunmasını hiç düşmedikleri durumlara düşürdü. Simeone’nin o sert duvarını özellikle maçın ikinci yarısında paramparça etti. Ve sanırım bir süper yıldız doğdu o akşam.

FUTBOL TARİHİNE İSYAN: JÜRGEN KLOPP

20 yıl sonra bu maçın sonucunu vikipedi’den okuyanlar, Liverpool için sıradan bir galibiyet olduğunu düşünecekler muhtemelen. Ama 5 Şubat 2020 akşamı İngiltere Federasyon Kupası dördüncü tur tekrar maçında Liverpool ile Shrewsbury’yi karşı karşıya getiren maç, bundan biraz daha fazlasıydı. Belki de futbolda bazı şeyleri kökten değiştirecek bir maçtı bu. Klopp, lig arasına denk gelen fikstürü protesto edip maça çıkmadı, A takım oyuncularının da iznini iptal etmedi. Kamuoyunun bir kısmı bu sivil itaatsizliği ‘futbolcuların yoğun fikstür yüküne karşı atılmış tarihi bir adım’ olarak değerlendirdi. Bir kısmı ise, ‘futbol tarihinin en eski turnuvasına karşı yapılan bir saygısızlık.’ Ancak şu kesin ki, Klopp’un bu tavrından sonra futbolcuların ağır yükü çok daha fazla konuşulacak ve bir şeyler değişecek dünya futbolunda.

BİR TRANSFER AYIBI: MARTIN BRAITHWAITE

Yazının Devamını Oku

Fikstür bize ne anlatıyor?

5 Mayıs 2020
Uğur Meleke yazdı...

Evet farkındayım, son tahlilde tüm takımlar, tüm takımlarla ikişer kez oynuyorlar. Fikstür, hiçbir zaman futbolda başat faktörler arasında sayılmaz. Ama kabul edelim, düşük de olsa bir etkisi var sıralamada. Gerçekten de ligin kalan 8 haftasını hiçbir şey olmamış gibi, hayat normal akışındaymış gibi oynatacaklarsa, bazı takımların bir miktar fikstür avantajından söz edebiliriz şu aşamada.

G.ANTEP’iN ŞANSSIzLIĞI

Örneğin fikstürde birbirlerini takip eden, kalan 8 maçlarının da 7’si aynı rakiplerle olan Sivas ve Beşiktaş’ın ‘ilk 6’ ile müsabakaları tamamlanmış durumda. Denizli, Antalya ve Konya ise ilk altıdan beş takımla henüz oynamadılar. Geçen sezon okur dostumuz Berat Bulut enteresan bir e-posta göndermişti, ligde kimin kiminle kaçıncı sıradayken karşılaştığına dair bir çalışma. Ben de ondan esinlenerek bu sezon için bu çalışmanın aynısını yaptım ve birkaç enteresan sonuç çıktı: 

Geride kalan 26 hafta içinde en zorlu fikstürü Gaziantep oynamış. Gaziantep karşılaştığı anda, rakiplerinin sıra ortalaması 8,32... Bu anlamda en şanslı ekipse Denizli. Yeşil siyahlı ekibin rakiplerinin sıralama ortalaması 11,04...

Galatasaray, Alanya, Göztepe, Denizli, Antalya, Konya ve Ankaragücü’nün karşılarına hiç lider takım çıkmamış. Oysa Beşiktaş, Gaziantep, Gençlerbirliği ve Rizespor, üçer kez lider takımla karşılaşmışlar. Örneğin Beşiktaş yedinci hafta lider Alanya, 18. hafta lider Sivas, 23. hafta da lider Trabzon’la oynamış.

BEŞiKTAŞ VE SiVASSPOR’UN iLK 6’DAKiLERLE MAÇLARI KALMADI

Yazı,, buraya kadar size karmaşık geldiyse, bu noktadan sonrası daha fazla ilginizi çekebilir. Zira lig oynatılırsa, kalan bölümün fikstür analizi sonuçla ilgili ufak ipuçları verebilir. Mesela Avrupa kupaları yarışı yapan ilk 7 takım içinde en avantajlı fikstür, Beşiktaş ve Sivas’ın gibi gözüküyor. İki ekibin de kalan bölümde ilk 6 ile maçları yok. Beşiktaş’ın rakiplerinin sıra ortalaması 12,50...

ALANYA’NIN İŞİ ZOR

Yazının Devamını Oku

Alpay orta Crouch kafa ve Schmeichel!

2 Mayıs 2020
Marca'nın geçenlerde yayımladığı eğlenceli bir haber, geçmişe yolculuk yaptırdı bana. İspanyol gazetenin editörleri bir araya gelip, yollarının kesiştiğine şaşırdıkları ikilileri sıralamışlar.

Listeye Falcao-Alexis Sanchez (River 2007), Lampard-Suker (West Ham 2001), Pirlo-Simeone (Inter 1999), Ronaldinho-Pochettino (PSG 2002) gibi isimleri koymuşlar. Ben listede özellikle Rivaldo-Yaya Toure’yi görünce gülümsedim doğrusu. Zira Rivaldo ile Yaya Toure’yi bir araya getiren o fantastik Olympiakos takımında Babangida ve Erol Bulut da oynuyordu! Hatta dördünün de sahada olduğu bir gün Olympiakos, Real Madrid’i mağlup etmişti Devler Ligi’nde... Ben de okurken şaşıracağınızı düşündüğüm, anımsadığım enteresan ikilileri/ üçlüleri derledim bugün.

RIVALDO-YAYA TOURE-EROL BULUT

Farklı seviyelerde futbol oynayıp, farklı ekosistemlerde hayatta kalan futbolcuların, teknik adamlık kariyerlerinde bu deneyimlerinden faydalandıklarını düşünürüm hep. Erol Bulut’un oyunculuk kariyerinde Şampiyonlar Ligi’nde Manchester United ve Real Madrid gibi rakiplere karşı galibiyetler de var; OFI Girit ve Metalurg Donetsk’le orta sıra mücadelesi de. Dört farklı ülke, 11 farklı takımda, birinci ve ikinci kümede geçen emekçi bir oyunculuk kariyeri sonunda Erol Bulut’un bugün Malatya veya Alanya’da başarılı olmasına da şaşırmamak lazım. Erol’un süper hatıralarla dolu futbolculuk kariyerinin en enteresan yılı, şüphesiz Olympiakos’la geçirdiği 2005-06 sezonu. Trond Sollied yönetiminde 3 yerel kupayı da kazanıyorlar ama Devler Ligi’ndeki sert grup, sonları oluyor. 6 maçın üçünde öne geçip, galibiyeti koruyamıyorlar. Tek galibiyetlerini ise Real Madrid’e karşı geriden gelip kazanıyorlar. İlk gol Erol Bulut’tan geliyor, ikinci golü Rivaldo atarken, asisti de Yaya Toure yapıyor.

PETER SCHMEICHEL-CROUCH-ALPAY

2001-02 sezonu, Aston Villa için unutulmaz bir yıl olmuştu doğrusu. Sezona harika girmişler, 10 haftanın sonunda liderlik koltuğuna oturmuşlardı. 38 yaşındaki baba Schmeichel emeklilik öncesi son sezonuna iyi başlamış, savunmada Alpay, Mellberg ve Staunton’la rotasyonda iyi iş çıkarmıştı. Sonra işler birden bozuldu, UEFA Kupası’nda zayıf Varteksşokunu, 4 yıldır takımı çalıştıran John Gregory’nin istifası takip etti. Ligi sekizinci bitiren bu takımda efsane David Ginola da var, as santrforlar Vassell ve Pablo Angel’in yedeği olarak genç Crouch da...

MARK HUGHES-ANDY COLE-HAKAN ÜNSAL

2001-02 Premier Lig sezonunu Türkiye’den de çok yakından takip etmiştik, zira Aston Villa’da Alpay, Blackburn’de Tugay ve Hakan Ünsal forma giyiyorlardı o yıl. Tugay’ın 43, Hakan’ın 8 maç forma giydiği Blackburn’ü daha önce Galatasaray’da da birlikte çalıştıkları Souness yönetiyor. 38 yaşındaki Mark Hughes’un son sezonu. Takıma sonradan katılan Andy Cole da 20 maçta 13 golle Blackburn için kötü başlayan sezonun kaderini değiştiriyor.

RIERA-ETO'O-GUIZA-FATİH AKYEL

Yazının Devamını Oku

Dahi değil ama potansiyeli yüksek

1 Mayıs 2020
Hırvat teknik adam, Fenerbahçe’nin şu anda ciddiyet düzeyi düşük ve potansiyelini tam yansıtamayan oyuncularını kazanabilir

Nenad Bjelica, tırnaklarıyla kazıyarak bir yere ulaşan savaşçılardan. Futbolculuk kariyerinde de en iyi yıllarını 30’larında geçirmiş, 33 yaşında milli takımla EURO 2004’e gitmişti.

Dinamik ve savaşçı bir futbolcuydu, saha içi liderliği ve vazgeçmeyen karakteri ona teknik adamlığa kolay bir geçiş sağladı. Son 2 yılda Dinamo Zagrep’le iyi bir hikaye yarattı ama zaten takımı lider devralmıştı. Yine de Şampiyonlar Ligi’nde zorlu bir grupta son güne kadar umudunu taşıması önemli. 4-0’lık Atalanta galibiyeti, aynen kendisi gibi savaşçı bir takım yaratmasıyla ilgili. Fenerbahçe’nin şu anda ciddiyet düzeyi düşük ve potansiyelini tam yansıtmayan oyuncu sayısı fazla.

Özellikle orta sahada Zajc, Ekici, Tolgay gibi futbolcuları savaşmaya yönlendirir, kazanabilirse sürpriz 1-2 oyuncu çıkarabilir. Ancak çok parıltılı bir kariyeri olmadığını, bir taktik deha sayılmayacağını, Fenerbahçe ile birlikte büyüme potansiyeli olduğunu unutmamak gerek.

Yazının Devamını Oku

Futbol tarihinin en güzel karesi

30 Nisan 2020
32 metreden driplingle gelen bir futbolcunun, kaleden açılan kaleciye karşı 5 saniye içinde şut atarak gol bulma çabası... ABD bu fantastik penaltıyı geri getirmeyi tartışıyor.

Kimileri futbol tarihinin en güzel senesinin 2004 olduğunu söylerler: Yunanistan, Avrupa Şampiyonası’nda bir peri masalına imza atmış; Şampiyonlar Ligi’nde Porto, La Liga’da Valencia tarih yazmışlardır. Onlara 1988’ciler itiraz ederler: Avrupa Şampiyonası’nda Van Basten, Serie A’da Maradona gol krallığı tacı takmışlar; Avrupa kupalarını PSV, Mechelen ve Leverkusen kazanmış. Tarihi bir sezon.

BiR GOLDEN FAZLASI

Ama benim ilgimi en az Avrupa kadar Amerika’daki hikayeler de çekiyor doğrusu. 1994 Dünya Kupası’nı futbol otoriteleri çok sevmezler, oysa ben Rose Bowl’da oynanan o muhteşem finalin bir golden çok daha fazlasını içerdiğini düşünenlerdenim. Bu Dünya Kupası’nın ardından oynanan ilk üç MLS sezonu da fantastiktir: Kronometrenin geriye saydığı maçlar...

Berabere biten her müsabakanın sonunda seri penaltı atışları... Ama bildiğiniz penaltı atışları değildi onlar. 32 metre mesafeden driplingle gelen bir futbolcunun, kalesinden açılan kaleciye karşı 5 saniye içinde şut atarak gol bulma çabası. Futbol tarihinin hem en absürt hem de en güzel kareleriydi belki de!

MLS PENALTISINI GERi iSTiYORLAR

Maalesef zaman içinde MLS’te de gelenekçi sesler ağır basmış, Avrupa’yla olan farklılıklar ortadan kaldırılmış. Ancak neredeyse bir çeyrek yüzyıl sonra bugün, Amerika bu fantastik penaltı atışını geri getirmeyi tartışıyor. MLS resmi Twitter sayfasının geçenlerde yaptığı ankette, sporseverlerin yüzde 47’si, bu güzelliğin tekrar canlandırılması taraftarı. Bir MLS efsanesi olan Alexi Lalas da, bu uygulamanın daha orijinal, eğlenceli ve âdil olduğunu düşünüyor.

MÜKEMMEL ÇÖZÜM YOK

Doğrusunu söylemek gerekirse, futbol oyununun eşitleri ayırma konusunda hâlâ mükemmel çözümü bulamadığı ortada. İkili eleme maçlarında ‘deplasman golü avantajı’ bence bir facia. 1-1 ve 0-0 biten iki ayağın ardından bir takıma tur atlatmak, bana hiç âdil gelmedi, gelmeyecek de... Hele büyük turnuvalarda berabere biten 120 dakikanın ardından gelen penaltı vuruşları, para atışından farksız adeta. Futbolu yönetenler de bu adaletsizliği çözmek için türlü metotlar denediler: Bir ara uzatmalar kaldırıldı ama ilk bir saatten sonra futbol durdu bu kez de. Altın ve gümüş gol uygulamaları, savunmacı takımı daha da derinleştirdi. 2017’de ‘ABBA’ penaltı sıralaması denendi ama o metotta da ilk penaltıyı atan takımın yüzde 60’lık bir avantajı olduğunu ispatladı matematikçiler. Dünya nezdinde hâlâ konuşulan 5 alternatif metot var, siz de görüşlerinizi lütfen yazın bana.

Yazının Devamını Oku

Tek şehirde maskeli ve seyircisiz

28 Nisan 2020
Seyircili futbol, sadece bu sezon değil, gelecek sezon için bile riskli. Futbolcular ‘Edgar Davids gözlüğü artı tıbbi maske’ tarzı bir teçhizatla oynamalı. ‘Tek şehir’ tekrar gündeme alınmalı ve kamu vicdanı zedelenmemeli.

Ben bu sezonun ivedilikle tamamlanması konusundaki baskının gereksiz olduğunu düşünenlerdenim. Ancak madem UEFA ve bazı ülke federasyonları futbolu başlatma konusunda kararlılar, o zaman kamu vicdanını yaralamayacak, iki aydır evinden çıkmayan vatandaşı sersem hissettirmeyecek özen gösterilmeli: Seyircili futbol gündeme dahi alınmamalı. Maçlar tek şehirde oynanmalı. Sporcular tıbbi maskeyle mücadele etmeli.

GERİLİM GEREKSİZ

28 Mart’ta bu sütunda dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım: 2019- 20 sezonunu tamamlama gerilimi gereksiz. Hayat ne zaman normale dönerse, bu sezon o zaman tamamlanır. Gerekirse Eylül’de, gerekirse Ocak’ta ya da Mart’ta... Gerekirse bunun ismi 2019-2021 sezonu olur. Zira salgın globalde henüz zirve noktasına ulaşmış değil: Toplam vaka sayısının 100 binden 1 milyona ulaşması 27, iki milyona ulaşması 13, üç milyona ulaşmasıysa 12 gün sürdü. Vefat sayısının da binden yüz bine ulaşması 30, iki yüz bine varmasıysa 15 gün sürdü maalesef.

EKONOMİ DARALIYOR

Dünya halen ‘bir cenaze evi’ iken, futbolu ısrarla başlatma argümanının gerekçesi belli: Ekonomi hızla daralıyor. Yayıncılar ödeme yapmak istemiyor. Kulüpler batıyor. Maalesef kerameti kendinden menkul iş adamlarının, zengin holigan müteahhitlerin berbat yönettiği kulüplerin berbat finansal bilançolarının bedelini bütün dünya ödeyecek. Herkes evine kapanmışken, futbolculara ‘7 dönümlük sahaya çıkın ve dövüşün’ diyeceğiz. Herkes maske takarken, sporcular ter ve tükürük saçacaklar. Neden? Kulüpler batmasın diye... Batsınlar yahu! Batsınlar. Kötü yönetilen kulüplerin batması, doğal seleksiyonun bir sonucu sayılmaz mı? Zaten iyi yönetilen bir şirketin yaşamasını, kötü yönetilenin batmasını gerektirmiyor mu bu düzen? Kötü yönetileni birtakım hukuksuzluklarla, devlet desteğiyle, vergi indirimiyle korursanız, bu durum iyi yönetilene haksızlık değil mi?

MADALYONUN ÖTEKİ YÜZÜ

Bu kötümser girişten sonra, bir de sporseverleri daha iyi hissettirecek antitezi dile getirmek zorundayım. Madalyonun bir de öbür yüzü var elbette. Mesela Almanya, Bundesliga’yı 9 Mayıs’ta başlatma düşüncesinde. Küçük boyutlu dükkanları mayıs başı itibariyle açacak Alman hükümeti, futbolun da seyircisiz olarak başlamasına sıcak bakıyor. Sanırım Almanlar’ın bu işe öncülük yapmaktaki motivasyonu şu: Almanya’daki mortalite oranı yüzde 3,5 civarında. Taburcu etme oranıysa yüzde 70. Yani Almanya’daki her yüz hastadan 70’i iyileşti, 27’si tedavi sürecinde. Oysa mortalite oranı İngiltere, İtalya ve Fransa’da yüzde 14 civarında. Türkiye, mortalite oranında bu ülkelerle kıyaslandığında çok iyi bir seviyede. Her 100 hastanın 2,5’unu kaybettik, 73’ü tedavi sürecinde, 24’ünü taburcu ettik. Sanırım Türk yetkilileri de Almanlar gibi ligi başlatmaya motive eden etken bu.

BAKANDAN TELKİN YOK

Yazının Devamını Oku

Ya o toplar gol olsaydı?

27 Nisan 2020
1988’deki Avusturya maçında Rıdvan’ın itilmesine penaltı çalınsa Dünya Kupası’na gidebilirdik. 2001’de Jardel’in Real’e attığı gol iptal edilmese, G.Saray belki Devler Ligi’ni alacaktı. 2013’te Benfica karşısında F.Bahçe’nin 3 topu direkten dönmese Avrupa Ligi’nde finale çıkacaktı.

Liverpoollular için harika başlayan 2020, şu sıralar bir kâbusa dönüşmüş görünüyor. 30 yıl beklenen şampiyonluk şimdilik yine ertelenmiş durumda ve Liverpoollular’ın da aklında ister istemez bazı kareler var: Ya 3 Ocak 2019 günü, Mane’nin aşırtmasını John Stones, çizgi üstünden çıkaramamış olsaydı? Ya da geçtiğimiz 29 Şubat’ta Watford önünde Lallana’nın şutu direkte patlamasaydı? Ufak detaylarda Liverpool biraz daha şanslı olsa, sadece 14 ay içinde müzelerine iki Premier Lig kupası koymuş olabilirlerdi.

BARCELONA’NIN ŞANSSIZLIĞI 

Futbol böyle bir oyun. Tarih, elbette böyle yüzlerce sahneyle dolu. Guardiola’nın Barcelona’sı da 20 Nisan 2010’da Inter’le Milano’da oynayacağı Devler Ligi yarı final maçına İzlanda’daki yanardağ patlaması nedeniyle karayoluyla gitmek zorunda kalmasa, muhtemelen tarihte üst üste 3 Devler Ligi şampiyonluğu kazanan ilk takım olacaktı. Ben de bugün, Türk futbolunun ‘ya o top gol olsaydı’ diye yıllarca hayıflandığı kritik anları derlemeye çalıştım...

RIDVAN DiLMEN (AVUSTURYA-TÜRKiYE, 1988)

1- Türkiye’nin 36 yıllık Dünya Kupası hasretini bitirmeye çok yaklaştığı ama başaramadığı dönemin sembol anı. tanju’lu, Rıdvan’lı, Ünal’lı, Feyyaz’lı, Oğuz’lu o harika jenerasyonun bir büyük turnuvaya gidememiş olması büyük talihsizlik gerçekten. Eğer Avusturya deplasmanında durum 3-2 iken Rıdvan’ın (bence hafif) itilişine İtalyan hakem Lanese penaltı düdüğü çalmış olsa öykü değişecekti belki de. Zira o beraberlik, Avusturya’yla Türkiye’nin grubu 8’er puanda tamamlamasına ve Dünya Kupası biletini averajla bizim almamıza yol açabilirdi.

TANJU ÇOLAK (STEAUA-G.SARAY, 1989)

2- 64 yıllık Şampiyon Kulüpler Kupası tarihinde Türk futbolunun tek yarı final macerası olan eşleşmenin ilk maçı. Galatasaray’ın 4-0 kaybederek final şansını tükettiği maçla ilgili Mustafa Denizli’nin hakemi, Prekazi’nin de ofansif taktiği nedeniyle Denizli’yi suçladığını biliyoruz. Yalnız Bükreş’te durum 2-0’ken tanju’nun attığı gol eğer hassas bir ofsayt bayrağıyla iptal edilmeseydi, bu hikayenin farklı gelişme ihtimali olabilirdi şüphesiz.

SERGEN YALÇIN (TÜRKiYE-ALMANYA, 1999)

Yazının Devamını Oku

Canlı izlediğim en iyi 10 futbolcu

24 Nisan 2020
PSG’nin Neymar’ı transfer etmek için ödediği rekor bedel 222 milyon Euro’ydu. Maradona da aynı rekoru iki kez kırmıştı ama kendisi için toplam sadece 8 milyon ödenmişti.

Eğer futbolcuları sadece bonservis bedellerine göre değerlendirseydik, Neymar, Maradona’dan 50 kat daha iyi oyuncu olmalıydı! Oysa hepimiz biliyoruz ki gerçek bu değil. Maradona’ları, Zidane’ları, Ronaldo’ları doğru sıralamak için geçmişteki tüm fiyatları “Neymarize etmek” gerekiyor deyim yerindeyse... Gol ve asist istatistiklerine de biraz böyle bakıyorum ben. İstatistiklerin kralı Pele’ye yetişemedim, canlı izlemediğim bir futbolcuyu da yıllardır televizyonda dönüp duran üç beş golüyle değerlendirebilmem mümkün değil. Ancak mesela Cristiano’nun, Maradona’dan daha fazla gol atmış olması, onu sıralamada otomatik olarak üste yerleştirmez. Futbol, istatistikten daha fazlasıdır kesinlikle. İki puanlı sistemde oynayan yıldızla, üç puanlı sistemde oynayanın koşulları aynı değil. 90’ların ortasına kadar futbolda geri pas serbestti, arkadan tekme sarı kartla cezalandırılıyordu ancak. Wolves’lu Traore’ye bu yıl faul yapan 20 ayrı futbolcu sarı kart görmüş mesela. Ama 1982 Dünya Kupası’nda peş peşe iki maçta Maradona ve Zico’yu döverek durdurup, Arjantinli’ye maçın ikinci devresinde tam 12 faul yapan Gentile, sadece sarı kartla tamamlamış müsabakayı. Arkadan yapılan cani bir faulle 28 yaşında futbol hayatı biten Van Basten, o yaşa kadar 3 Altın Top kazanmıştı mesela. Sadece 11 sezon futbol oynadı, 6’sını gol kralı olarak tamamladı. Şimdi biz bu Van Basten’ı, futbol oyun kuralları artık yıldızları koruduğu için ondan 10 sene fazla top oynayanla nasıl kıyaslayacağız ki? Di Stefano’yu, Pele’yi, Cruyff’u veya Beckenbauer’ı izleyemedim. Ancak şanslıyım, şu an aktif futbol oynayan tüm büyük yıldızları yerinde izleme fırsatım oldu; Maradona’dan itibaren de hepsini televizyondan seyrettim. Canlı izleme şansım olan en iyi 10 futbolcuyu sıraladım; ancak bu listeyi, yukarıda bahsettiğim farklı koşulları dikkate alarak yaptığımı belirtmeliyim tekrar...

10- CENTİLMENLİK: LINEKER

Premier Lig’de üç ayrı kulüple gol kralı oldu. Kariyerinde çıktığı 567 maçta tek bir sarı kart görmedi. İstatistiklerin nasıl yanıltıcı olabileceğine de önemli bir örnek: Rooney, gerek ligde, gerek ulusal takımda ondan fazla gol attı. Ama Lineker’in maç başına gol ortalamasına baktığınızda Rooney’nin önünde.

9- DOĞRU FUTBOL: XAVIESTA

İyi futbol, başka bir kavram. Ama doğru futbol deyince, sözlük tanımı bu ikili (Xavi-Iniesta). İki Avrupa Şampiyonası finallerini canlı izleme şansına eriştim. Özellikle Euro 2008 için şunu söyleyebilirim: Aragones’e rağmen kazandılar.

8- TEKNİK: DENNIS BERGKAMP

Bir ilk dokunuş ustasıydı. Topla ilk teması onun kadar iyi yapan bir futbolcu daha gelmedi bence. Yüzlerce gol atmadı, çünkü adeta sadece güzel goller atardı. Ağustos 1997’de Premier Lig’deki en güzel birinci, ikinci ve üçüncü golün de ondan gelmesi, Bergkamp’ın özeti gibi.

7- KEYİF: RONALDINHO

Yazının Devamını Oku