İzmir 9 Eylül Üniversitesi Grafik Tasarımı bölümünden mezun olan İtmeç, yeniçağ ve beraberinde gelen üzüntü, karmaşa, ironi, bağımlılık, yeni gençlik konuları üzerine işler üreten bir sanatçı. Bireysel sorunlarından yola çıkıp, günümüz gençliğinin yaşadığı büyük veya küçük sayılabilecek bütün dertlerini sanatına yansıtmaya çalışan İtmeç’in eserlerinde, sokak kültürü ve yeni dünya trendlerinde karşılaştığımız ölüm, aşk, ateş ve yalnızlığa dair imgelere sıklıkla rastlanıyor. Görseller, estetik kaygılardan uzak ve alelade olarak belirirken aynı zamanda çağın tüketim hızına ayak uydurmaya çalışan bir amatörlüğü de yansıtıyor.
Sanatçı, sergisinde çocukluk, gençlik hayalleri, yetişkinlik ve hayal kırıklıklarını işliyor. Sergi izleyiciyi, sanatçının da ait olduğu “Y kuşağına” ait bir karakterin mezarından geçmişine doğru yolculuğa çıkarıyor. Üç bölümden oluşan serginin ilk kısmı, dünyanın kötü gidişatı karşısında hayalleri tükenen bu karakterin mezarı ile başlıyor. İkinci bölümde ise karakterin gençlik döneminin okumasının yapılabileceği bir poster yerleştirmesi bulunuyor. Karakterin hayallerinin, renkli gelecek betimlemeleriyle, klişeleşmiş uzay tasvirleriyle ve distopik (olumsuz bir gelecek) manzaralarla, süslendiği görülüyor. Farklı disiplinlerden faydalanarak ürettiği eserlerinde İtmeç, son olarak izleyiciyi popüler kültür motiflerin bulunduğu bir çocuk odasına davet ediyor.
Kova Art Space’in bülteninde yer alan “Gelecek, tıpkı sürekli büyümeyi bekleyen bir çocuk gibi yıllarca arzulandı. Filmler, kitaplar, televizyon dizileri, reklamlar çoğu zaman güzel ve parlak gelecek tasvirleriyle doldu taştı. Aslında bu anlatılar insanın karşı koyamadığı zamana karşı bir tür psikolojik akılcılaştırmaydı. Ancak zamanla anlaşıldı ki, insan onu var eden her şeyden kolayca kopabilecek kadar değişken ve aymaz. Dünya ölüyor, biz ölmek üzereyiz ve gelecek eskiden göründüğü kadar parlak değil. Dünya acımasızca sömürüldü, neoliberal kaşifler yeni gezegen arayışlarına çoktan başladı bile. Çocuk büyüdü, eskiden olmak istediği yaşa geldi ama şimdi tek isteği çocukluğuna geri dönebilmek” ifadeleri, sanatçının üretimini hangi düşüncelerle yaptığını ortaya koyuyor. Bu ilginç sergiyi görmek için 30 Kasım’a kadar vaktinizin olduğunu hatırlatmak isterim.
KENTTE NE VAR?
Funda İyce Tuncel-22 Kasım’da açılacak (Galeri Akdeniz/Yıldız), Bihrat Mavitan-22 Kasım’da açılacak (Siyah-Beyaz/Kavaklıdere), Barış Cihanoğlu-7 Aralık’a kadar (CerModern/Sıhhiye), Baran Kamiloğlu-26 Kasım’a kadar (Valör Sanat/Yıldız), Sermet Aydın-22 Kasım’a kadar (BoHo Sanat/Kale), Hüseyin Şahbudak-20 Kasım’da açılacak (Sevgi Sanat/Hilal Mahallesi), Serdar Leblebici-5 Aralık’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Süleyman Şahin-Melahat Şener-23 Kasım’da açılacak (Pera Antik/Kale), Ayhan Taşkıran-Reşat Şentürk-Hasan Saygın-4 Aralık’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Ahmet Cüneyt Er (seramik)-22 Kasım’a kadar (Artsürem/Hilal Mahallesi), Ayla Kayıran-22 Kasım’a kadar (Ata Sanat/Ulus), Tolga Akalın-29 Kasım’a kadar (Kent Sanat/Yıldız), Güliz Korkmaz(seramik)-14 Aralık’a kadar (Keskinok Sanat Vakfı/Cinnah Caddesi), Selahattin Gökoğlu-Gürol Erol Genç- 20 Kasım’a kadar (Medya Sanat/Çankaya), Elif Aydoğdu Ağatekin (seramik)-23 Kasım’a kadar (Nurol Sanat/Kavaklıdere), Nurgül Eren-30 Kasım’a kadar (SAKÜDER/Kavaklıdere), Güzin Arısoy-Irmak Birlik-Namık Birlik-12 Aralık’a kadar (Emin Antik/Kale), Şenay Yazıcıoğlu-30 Kasım’a kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Berna Okan (heykel)-29 Kasım’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Mümin Cadaş-21 Kasım’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi).
Haksızlığa, yoksulluğa, emeğin sömürülmesine isyan vardır Karakul’un eserlerinde. Resimlerdeki paralel dalgaların uyumu bir an için sizi de Karakul’un “Devrimci ruhu”na doğru götürür. Ancak onun devrimci ruhunu klişeleşmiş sloganlarla karşımıza çıkan hareketler olarak algılarsanız, yanılırsınız. Çünkü onun resimlerinde bu topraklarda gerçek devrimci ruhu hayata geçirmiş olan, toplumdaki sevgisi her geçen gün daha da büyüyen, dün aramızdan ayrılışının 81. yılında saygı ve özlemle andığımız büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ü de görürsünüz.
Karakul’un kendi kaleminden hayatını okuduğunuzda, onun “Devrimci ruhu”nun nereden geldiğini anlamanız hiç de zor olmayacaktır. Özetle şöyle anlatıyor Karakul yaşamını:
“Sivas Şarkışla’da doğdum. İlkokulu, pekmezli sarı yapraklı deftere yazıp çizerek, evden getiriğimiz odun ve tezeklerle okulu ısıtarak, kara tahtamızı soba kurumuyla yumurta akını karıştırıp boyayarak, üç sınıflı bir odada okuyarak bitirdim. Sivas Kongre Lisesi’ni Atatürk’ü soluyarak bitirdim. Resim dersinde yaptığım ilk kopya yağlıboya çalışması İbrahim Çallı’nın Atatürk portresi olmuştu. Öğretmenimin çok başarılı bulması ve bu tablomu okul müdürüne hediye etmesi, resmin yaşamıma girmesini sağlayan ilk önemli olaydı. 1971’de girdiğim Gazi Eğitim Enstitüsü Grafik Bölümü’nden 1974’te mezun oldum ve daha sonra Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Grafik Ana Sanat Dalı’nda lisans eğitimimi tamamladım. Türkiye’nin değişik yerlerinde yaptığım resim öğretmenliğinden 2001’de emekli oldum. Çocuk yaşlarımda içinde bulunduğum çevrenin özgün koşulları, insan ve doğa ilişkileri benliğimde önemli izler bıraktı. Resmin olmazlarından, renk, hareket, ritim, ışık-gölge ve derinlik gibi önemli kavramların, buralarda çok zengin olması ve bunlarla bütünleşmiş direngen insanların varlığı, bu dünyayı benim için çok önemli kılıyor. Resmi hiçbir zaman bir süs unsuru olarak görmedim. Picasso’nun tavrını benimseyerek, resmi bir süs aracı olarak değil, mücadele silahı olarak ele aldım. Bu silahı, toplumsal gelişmenin önündeki tüm engellere karşı kullanmak, gerçek sanatçının en önemli görevidir diye düşünüyorum.”
Ressam ve sanat eleştirmeni Celal Binzet’in tanımıyla, “Eserlerinin içeriğine ağırlıklı olarak köy yaşamını oturtan, sevinciyle, coşkusuyla, yoksulluğu ve acısıyla bizim insanımızı resmeden” Süleyman Karakul’dan bahsetmemizin nedeni, onun Sevgi Sanat’ta (Hilal Mahallesi) açılan sergisini hatırlatmak istememiz. Karakul’un sergisini görmediyseniz, 16 Kasım Cumartesi gününe kadar zamanınız olduğunu unutmayın.
Mustafa Ayaz, Ankara ile özdeşleşmiş bir isim. Onun tamamen kendi çabalarıyla bu kente kazandırdığı ve ismini taşıyan müze de, başkentin önemli sanat merkezlerinden biri. Geçen yıl, ilk sergi tarihinin 1968 olması nedeniyle 50’nci sanat yılını İstanbul’da İş Sanat Kibele Galerisi’nde açtığı sergiyle kutlayan Ayaz, bu yıl da bir başka mutluluğu tatmanın keyfini yaşıyor. Ayaz, her tuğlasında, harcında alın terinin olduğu Balgat’ta kendi ismini verdiği müzenin 10. yılını kutlayacak. 10. yıl töreni yarın Mustafa Ayaz Müzesi’nde saat 18.00-20.00 arasında yapılacak. Müzenin kuruluşunun 10. yıldönümü için seçkin davetlilere gönderilen açıklama şöyle: “Çocukluğunda ve gençliğinde zorlu yıllar geçiren ama resim yapma tutkusundan hiç vazgeçmeyen Mustafa Ayaz’ın gecekonduda başlayan 30 yıllık hayallerini, dev bir müzeye dönüştürme serüveni...2009 yılında aklının bir köşesinde hep var olan, kendi adına çağdaş bir müze kurma düşüncesini hiç kimseden maddi yardım almadan, tamamen resimlerinin satışından elde ettiği gelirle gerçekleştiren, Çağdaş Türk resim sanatının önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Mustafa Ayaz’ın, toplumun her kesimine sanat sevgisini aşılamak ve çağdaş Türk resim sanatının yurtiçi-yurtdışında tanıtılması amacıyla, Ankara-Balgat’ta kurduğu Mustafa Ayaz Müzesi, bu sene 10.yaşını kutluyor. 10 yılda sanata katkı ve kurum onur ödülü dallarında 14 ödül kazanan, birçok sanatçının sergisine, okul ziyaretlerine, resim yarışmalarına ev sahipliği yapan, birçok öğrenciye ücretsiz sanat eğitimi ve para bursu imkanı sağlayan Mustafa Ayaz Müzesi 10 yılı geride bırakırken, önümüzdeki yıllarda ise toplumların ancak bilim ve sanatla ilerleyebileceği inancıyla, müzede çocuk ve gençlere yönelik bir sanat akademisi kurmayı hedefliyor.”
SIRADA SANAT AKADEMİSİ VAR
Bu açıklamadan anlıyoruz ki, Ayaz hoca “Sanat Akademisi” kurma gibi yeni bir hedefi de önüne koymuş. Ayaz’ın birçok söyleşisinde ifade ettiği gibi resim yapmak, onun için nefes alıp vermek gibi bir şey. Gerçek mutluluğu resimde bulan, yaşamının her gününü eline kağıt, kalem fırça alarak geçiren Ayaz, sanata doyumsuz olduğunu da itiraf etmekten geri kalmıyor. Bakın, Ayaz sanatın kendisi için neden doyumsuzluk içerdiğini bir söyleşisinde nasıl anlatıyor:
* Sanatkâr da, toplum da uzun mücadele ve gayretten sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.
* Dünyada medeni olmak, ilerlemek ve olgunlaşmak isteyen herhangi bir millet mutlaka heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Abidelerin şuraya buraya tarihi hatıralar olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu iddia edenler, din hükümlerini gereği gibi araştırıp incelememiş olanlardır.
* Aydın ve dindar olan milletimiz, ilerlemenin sebeplerinden biri olan heykeltıraşlığı en üst derecede ilerletecek ve memleketimizin her köşesinde atalarımızın ve bunlardan sonra yetişecek evlatlarımızın hatıralarını güzel heykellerle dünyaya ilan edecektir.
* İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki, resim yapmaz; bir millet ki, heykel yapmaz; bir millet ki tekniğin getirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur. Halbuki bizim milletimiz, gerçek nitelikleriyle medeni ve ileri olmaya lâyıktır ve olacaktır.
Hekimköy sitesindeki Güler Sanat, Ankara’da görülmeye değer galerilerden biridir. Sergi anlayışı ve galerinin iç dizaynı, Türkiye’de pek görmeye alışık olmadığınız seviyedir. Ne demek istediğimi anlamanız için gidip bizzat Güler Sanat’ı görmeniz daha doğru olur. Ayrıca galerinin girişindeki cafe’de de hoş vakit geçirebilirsiniz.
Güler Sanat’ın bir diğer önemli özelliği de, yabancı sanatçıları Ankara’ya taşımasıdır. Galeri, 11 Ekim’de açılışı yapılan sergiyle genç kuşak İtalyan sanatçıları Ankaralı sanatseverlerle buluşturdu. İtalya Büyükelçiliği’nin destekleriyle gerçekleşen ve “Uzak Bir Yakınlıktan” adını taşıyan sergide Dione Roach, Federica Cogo, Flavia Tritto, Maria Luigia Gioffré ve Nicola Guastamacchia’nın Ankara’daki atölyelerinde ürettikleri işler sergileniyor. İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Massimo Gaiani’nin açılışını yaptığı sergi, bu yıl 15’incisi düzenlenen “Çağdaş Sanat Günleri–Çağdaş İtalyan Sanatı” etkinlikleri kapsamında düzenlendi.
Güler Sanat’ın sanatçı misafir programıyla (artist-in-residence) bir ay süreyle atölyelerini Ankara’ya taşıyan İtalyan sanatçılar, Türkiye’ye olan bu ilk ziyaretlerini sanatsal üretimleri ile birleştirerek karma bir sergiyle izleyiciyle buluşturdu. İtalya’nın farklı bölgelerinden gelerek kendi sanat yaklaşımlarını Türkiye’deki deneyimleri ile harmanlayan sanatçıların ortaya koyduğu yeni eserler oldukça etkileyici. Serginin küratörlüğünü yapan sanat tarihçisi Kemal Orta’yla beraber İstanbul, Eskişehir, Ankara ve Kapadokya bölgesinde Türk sanatçıların atölyelerini ziyaret eden, müze, fuar ve bienal gibi birçok sanat etkinliğine katılan İtalyan grup, Türk sanat ortamını yakından tanıma ve gözlemleme fırsatı da bulmuş. Sanatçılar kendileri için yeni olan Türkiye’nin değişik yerlerinde geçirdikleri süre boyunca kent ve halkla yakın bir bağ kurarak mimari, kültürel ve sosyal izlenimlerini zenginleştirmişler.
Proje kapsamında başka bir kültür ve coğrafyadan, tarihi ve sosyo-kültürel açıdan yeni bir ortama gelen İtalyan sanatçılar, deneyimlerini sanatsal üretimlerinin bir parçası haline dönüştürdükleri görüşündeler. Bu kapsamda doğal olarak ortaya çıkan “uzak” ve “yakın” kavramları bireysel, toplumsal ve kültürel perspektifle sanatçıların gözünden irdelenmiş. Küratör Kemal Orta, 29 Kasım’a kadar sürecek olan sergiye “Uzak Bir Yakınlıktan” ismi verilmesinin hem kendisinin, hem de sanatçıların ortak fikri olduğunu belirterek, gerekçesini de şöyle dile getirdi:
“Hiçbir sanatçı bu sürede ahkam kesiyor olarak gözükmek istemedi. Bir yeri tam olarak anlamak için 5 hafta çok da yeterli bir süre değil. ‘Buradayız, yakınlık olarak sıfır noktasındayız ama dışarıdan gelen bir gözle çok uzaktayız, yaklaşmaya çalışıyoruz, bu çabanın içindeyiz’ mesajını vermek istediler. Uzak ve yakın kavramı hem bireysel hem sosyolojik hem toplumsal anlamda birkaç noktada sanatçıların pratiklerinde gelişti. Doğrusal bir anlatım değil tamamen hayatın kendisi buradaki çalışmalar.”
Bu arada yolunuz eğer İstanbul’a düşerse, Türkiye’de modern resmin kurucusu kabul edilen 1914 kuşağının en önemli ismi Avni Lifij’in ilk kez biraraya getirilen 800’den fazla eserinin de Sabancı Müzesi’nde 12 Ocak’a kadar görülebileceğini hatırlatmak isterim.
Aslında bu haftanın da geçmesini bekleyecektim ancak daha önce sosyal medya hesaplarımdan, “Ekim’in ortasından itibaren yeniden buluşacağız” duyurusu yaptığım için, sözümü yerine getirmek istedim. Çünkü bu coğrafyada bazı şeyleri fazla erteleme lüksünüz yok. Zaten erteledikçe de ipin ucunu iyice kaçırıyorsunuz. Türkiye’de gazetecilerin işi oldukça yoğundur. Birkaç işi bir anda yapmak ve birçok konuda bilgi sahibi olmak durumundasınız. Hatta öyle zamanlar vardır ki, hangi işi önce bitireceğinize dair kritik kararı verme durumunda kalırsınız. Çünkü zamana karşı yarışmaktasınız.
İşte böylesine bir ortamdan biraz uzaklaşmak için artık her yıl geleneksel hale getirdiğimiz, yakın dostlarla birlikte tatilimizi yaptıktan sonra Ankara’nın yine zamanı kovalamaktan yorgun düşüren ortamına döndük. Sevgili Kaan Akdoğan’ın yatıyla NTV Ankara Haber Müdürü Uğur Şevkat, Posta yazarı Murat Çelik ve Mehmet Gürbüz’le birlikte Göcek’in koylarını dolaşarak biraz enerji depoladık. Yüzmenin güneşlenmenin dışında, siyasi gelişmelerin yanı sıra hemen hepimiz özellikle resime meraklı olduğumuz için sanat dünyasının baş aktörleri olan ressamlar, galeriler, müzayedelerle ilgili fikir alışverişinde bulunup, değerlendirmeler yaptık. Göcek’ten ayrılırken limanda Bilkent’teki RC Art’ın sahibi Rahmi Çöğendez’i görmemiz de sürpriz oldu. Rahmi bey, Ankaralı kadın ressamlarla çalıştay yaptığı için Göcek’te olduğunu söyledi.
Asıl konumuza dönersek. Sezonun bir kaç hafta önce açıldığının farkındayım. Ama ben her zaman resim dünyasının Ekim ortasından itibaren canlanmaya başladığını düşünenlerdenim. Zaten çevreden duyduklarım da bu düşüncemi doğrular nitelikte. Bu yıl da mümkün oldukça düzenli şekilde pazartesi günleri bu köşede plastik sanatlara yer ayırmaya çalışacağız. Ama yazının başında verdiğim mesajı dikkate alın. Bu yoğun gündem içinde yazı yazmaya fırsat bulamayacağımız zamanlar olabilir. Bu nedenle bazı haftalar köşeye ara verebiliriz. En sağlıklı iletişim aracımız elektronik posta üzerinden yapılanı. Bu nedenle duyurularınızı daha önceki yıllarda olduğu gibi “uergan@hurriyet.com.tr” adresine gönderebilirsiniz. Gönderilen her bilgi ve duyurunun köşede yer alacağına dair bir kural ve garantinin olmadığını özellikle bilmenizi isterim. Kesin olan ise Ankara’da plastik sanatlarla ilgili tüm yenilikleri daha önceki yıllarda olduğu gibi yine Hürriyet Ankara’da okuyacak olmanız. Önümüzdeki haftalarda görüşme umuduyla sezon başlangıç yazısını sergi duyurularıyla noktalayalım.
KENTTE NE VAR?
Yapı Kredi Özel Koleksiyonu-14 Kasım’a kadar (ÇSM/Çankaya), Tanzer Arığ-21 Ekim’e kadar (Siyah Beyaz/ Kavaklıdere), Fatih Urunç-15 Ekim’de açılacak (Valör Sanat/Yıldız), Veysel Günay-Zafer Gençaydın-Canan Atalay-Chung Young İl-16 Ekim’de açılacak (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Işıl Özışık-Gülay Yüksel-19 Ekim’de açılacak (Emin Antik/Kale), Fatih Kaya-Sami Gedik-Sinan Eronat-26 Ekim’e kadar (Nurol Sanat/Kavaklıdere), Cengiz Gürer-25 Ekim’de açılacak (Bilkent Üni. Sanat Galerisi), Sera Uzel-16 Ekim’de açılacak (Armoni Sanat/Yıldız), Yeliz Selvi-10 Kasım’a kadar (CerModern/Sıhhiye), Cüneyt Şenyavaş-29 Ekim’e kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Mehmet Alagöz-Hamid Alioğlu-Demet Kaya (heykel)-23 Ekim’e kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Muzaffer Oruçoğlu-22 Ekim’de açılacak (Galeri Çankaya/Kızılay), Ender Güzey-8 Kasım’a kadar (Galeri M/Armada AVM), Emel Ertürk-31 Ekim’e kadar (İsmail Altınok Sanat Merkezi/Kolej), Hasibe Yavuz-25 Ekim’de açılacak (Rosetta Art/Hollanda Caddesi).
Tatille birlikte sanat dünyası da yaz molası verecek. Dolayısıyla bu yazıyı da, mola yazısı olarak değerlendirin. Bu nedenle biraz kısa olacak. Aslı Kutluay’ın geçen cumartesi günü BoHo Art’ta (Kale) açılan sergisi 2 Haziran’a kadar sürecek. Kutluay, Ankara’ya, Ankaralı olmaya önem veren bir sanatçı. Türkiye’de sanatın her alanda yeşermesinde, Ankara’nın payının çok büyük ve önemli olduğunu düşünüyor. Bu düşüncesi nedeniyle ben kendisinden “Ankaralı sanatçı” olmayı anlatan bir yazı rica etmiştim. Biraz gecikmeli de olsa bu yazıyı gönderdi. Ama güncel etkinliklerin yoğunluğu nedeniyle bir türlü bu yazıyı köşeye taşımam mümkün olmadı. Zaman ne gösterir, bilemem. Ancak buralarda kalırsak, sonbahar ortalarında yeniden başlayacağımız sanat köşesinin ilk yazısı, Aslı’nın bu yazısı olacak.
Kutluay, ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü Lisans ve Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü Yüksek Lisans mezunu olması nedeniyle aynı zamanda tasarımcı da. Sanatında hayal kurmanın en önemli yaratıcılık ve yaşama sevinci olduğunu belirtiyor. Kendi yetiştiği coğrafyanın çıkmazlarını ve zenginliklerini gözlemleyip, buradaki içerikleri resim, heykel, tasarım ve düzenlemelerinde öyküleştiriyor. Kutluay’la ilgili geçmişte ne yazılıp, ne çizilmiş diye internette bakınırken, küratör ve sanat yayıncısı Tchera Niyego’nun söyledikleri dikkatimi çekti. Niyego, “Eğlence, Aslı Kutluay’ın çalışmalarını anlatan anahtar kelimedir. Aslında tüm işlerinde zarif bir şakacılık ve sevinç görülür. Coco Chanel, Kutluay’ın resmettiği birçok karakterde altını çizdiği bir arketiptir (model karakter). Aslı, çevresinin ona sağlayabildiğinden çok daha uçarıdır; sınırların ötesine geçmek ister. Sanatçının karakterlerinde, çevrelerindeki şiddet olasılığına karşı duruşlarında; görgülü güzelliklerinden, kırılganlıklarından ve özgür dişi çekiciliklerinden bir an bile ödün vermeyen siyaset, siyasal eylemcilik ve toplumdaki kendi cinsi için tanımlanmış rollere karşı saldırı tavrı sezilir. Kutluay aşk dolu şarkılar söyleyen dişi savaşçıyı temsil eder” sözleriyle Kutluay’ı tarif ediyor. Kutluay’ın sergisine gidin, izlerken gerçekten eğlenirsiniz.
Başlarken “kısa bir yazı olacak” demiştim. Herkese iyi bayramlar ve iyi tatiller. Umarım sonbahar ortalarında yeniden bu köşede buluşuruz. Sanatla, sevgiyle ve sağlıkla kalın.
KENTTE NE VAR?
Perincan-Reha Yalnızcık-11 Haziran’a kadar (Nurol Sanat/Güvenevler), Lütfiye Yazan-12 Haziran’a kadar (Fırça Sanat/Hilal Mahallesi), Fatih Ürunç-21 Haziran’a kadar (Bilkent Üniversitesi Sanat Galerisi), Frigyes König-20 Haziran’a kadar (Güler Sanat/Ümitköy), Kayıhan Keskinok-29 Haziran’a kadar (Keskinok Sanat Vakfı/Cinnah Caddesi), Rıfak Koçak-19 Haziran’a kadar (Galeri Soyut/Yıldız), Mustafa Salim Aktuğ-21 Haziran’a kadar (Atlas Sanat/Cinnah Caddesi), Mehmet Yılmaz-29 Haziran’a kadar (Detay Sanat/Kocatepe), Erhan Lanpir-20 Haziran’a kadar (Platform A/Taurus AVM), Sevil Karabay-Murat Erkan-18 Haziran’a kadar (Emin Antik/Kale), Büyülü Afrika-23 Haziran’a kadar (CerModern/Sıhhiye).
Belli ki bu yıl da, siyasi açıdan oldukça sıcak bir yaz geçireceğiz. Tüm ülke, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararıyla 23 Haziran’da yenilenmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine odaklanacak. YSK’nın kamuoyunda oldukça tartışılan yenileme kararı sonrası, bence 23 Haziran İstanbul seçimi olmanın çok ötesine geçti. Gerek iktidar, gerek muhalefet “Sonuçta bu İstanbul seçimi” dese de, benim kişisel gözlemim halkın önemli bir kesiminden farklı sinyallar geldiği yönünde. Her neyse, yaşayıp göreceğiz.
Konumuza dönersek...Geçmiş yazıları taradığımda, bu yıl çok sayıda kadın ressamın köşemize konuk olduğunu gördüm. Kadının sanata olan ilgisinin artması ve bu ilginin gazete sayfalarına yansıması önemli ve iyi bir şey. Ne yazık ki, yazmayı arzuladığım bir çok kadın ressama, bu sezon yer veremedim. Sonbahar ortalarında yeni sezon yazılarına onlarla başlama niyetindeyim.
Bu hafta da konuğumuz kadın ressamlardan Lütfiye Yazan. Nedeni de 22 Mayıs Çarşamba günü Fırça Sanat Galerisi’nde (Hilal Mahallesi) yeni kişisel sergisini açacak olması. Sanatçıyı, bir başka arkadaşıyla birlikte kullandığı atölyesinde ziyaret ederek konuştum. Sevimli ve benim gördüğüm dağınık olmayan nadir atölyelerden biriydi. Yazan, sanatsal açıdan ilginç bir kişilik. Çünkü ressamlığının yanı sıra ayakkabı ve kostüm tasarımları yapmak sanat yaşamında önemli bir yer tutuyor. Gazi Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun olduktan sonra birçok okulda resim, grafik tasarım ve ayakkabı tasarım öğretmeni olarak çalışmış. Kurucu başkanlığını da yaptığı ayakkabı tasarım eğitimi programları hazırlamış.
Yazan’ın resim serüveni lise yıllarında başlamış. Resime olan ilgisi öğretmenleri tarafından keşfedilen sanatçı, “Lisede öğretmenlerim sayesinde resim öğretmeni olmak istediğime karar verdim. O zamanlar öğretmenlerim sayesinde çok iyi bir alt yapı oluşturdum. Yüksek öğrenimimi de bu alanda yaparak hedefime ulaştım” diyor.