Kadın cevabı yapıştırdı: “Ne tesadüf, ben de.”
Adam bu cevabı beklemiyordu: “O zaman ne yapacağız, ayrılacak mıyız?”
“Ne münasebet, birbirimizi yeniden seveceğiz.”
Adam hiç böyle düşünmemişti. Daha önce birini yeniden sevmek aklına gelmemişti.
Ama hoşlandı bu fikirden, sırf meraktan kabul etti. İlişkilerinin dördüncü yılıydı.
Bugün aynı çift beraberliklerinin yirminci zafer yılını kutluyor. Birbirlerini çok severek
hem de.
Önce epey bir bozulduk. Kendimizi kandırılmış hissettik.
Ama sonra, o filmleri yapanların hayal bile edemediği bir şey oldu: Sosyal medya geldi.
Sosyal medyanın gelişi, hayatı o filmlerdeki şeylerin hepsinden çok değiştirdi. Bugün uzay gemileri de, ay üsleri de, uçan arabalar da sosyal medyanın içinde.
Yoksa günümüz teknolojisi aslında uzay gemisi yapmaya müsait. Evelallah aya üs bile kurarız.
Kurmuyorsak, sebebi rantabl olmaması. Uzay gemisi yapacağız da ne olacak? Uçurduğumuza değecek mi? Ay’da maden, Mars’ta petrol yok ki gidip çöreklenelim. Astarı yüzünden pahalıya çıkar.
Hem maden bulsan bile o madeni çıkaracak yerli halkı nereden bulacaksın? İşte bunları görmek, insanlığın en büyük hayal kırıklığı oldu. Amerika’nın keşfiyle başlamış, Ay’a seyahatle zirve yapmış “ilerleme” fikri, tosladı sonsuzluğun duvarına. Anladık ki şu evrende yalnızız. Gidecek başka diyar yok. Kavafis’in “yeni bir ülke bulamazsın” dediği sevgili gibiyiz. Gayrı tek çaremiz var, birbirimizi keşfetmek.
Kristof Kolomb’dan beri ilerleme hırsıyla unuttuğumuz şeyi yapıp birbirimize bakmak.
Şu hayatta ne yaptığının farkına var! Bastığın yeri toprak, konuştuğun insanı el diyerek geçme, tanı!
Hırsla koşarken ruhunu arkada bırakma. Bıraktıysan da geri dön ve onu bul!
Yani sanat tutucu bir şey. İnsanı tuttu mu bırakmıyor. Muhafazakârın bayrak sallayanı.
Siyasetçiyi şaşırtan da bu zaten.
Ne de olsa siyaset yenilik demek. “Dün dündür, bugün bugündür” kafası.
Bugün söylediğinden yarın dönmek, dün dediğinden bugün caymak, rüzgâra göre dans.
Siyasette beş dakikada değişir bütün işler. Ama şiir yazarsın beş asır okunur.
Romanın adı başlıktaki gibi uyarlanabilir. Hıristiyanlar ölüleri için çan çalar, biz salâ veririz.
Mecazi çanlar ise bazıları için çok fena çalıyor. Savcıların kimsenin gözünün yaşına bakacağı yok.
Fırsat düşkünleriyse iktidarı kışkırtma derdinde. Köşesinden “açılın, ben zangocum!” diyen bile var.
Niyetleri, fırsat bu fırsat milletin kendileri gibi düşünmeyen kısmına gözdağı vermek.
Kemalist, solcu, yurtsever, sosyal demokrat, ulusalcı kim varsa ötekileştirmek.
“Akıllı olun yoksa bizim mahallenin ağabeyleri sizi çok fena yapar ha!” diyerek hava atmak.
İktidar bu tuzağa düşer mi, dolduruşa gelir mi bilinmez.
Ne alakası var, değil mi? Hem bugüne kadar hırslı olmanın faydasını görmedi mi insanlık?
Uygarlık hırslılar sayesinde gelişmedi mi? Amerika’yı hırslı maceraperestler keşfetmedi mi? Penisilin ve elektrik bilimsel hırslarımızın eseri değil mi?
O zaman kim oluyor da “ben o kadar hırslı değilim” diyor? Yoksa Mutluluğun hırs olduğuna mı inanmış?
Belki de kovalanacak bir av olmadığını söylemek istiyordur mutluluğun.
Öyleyse delirmiş olmayabilir: Hırs dediğimiz sonuçta bir tatminsizlik işi. Tatminsiz olacağız ki hırs yapalım.
“Şu cahilin kullandığı arabayı ben niye kullanamıyorum?” diye soralım mesela.
“Şu kabiliyet düşmanı bile dizide başrol kaptıysa ben niye kapamıyorum!” diyelim.
Kadınları taciz edenlere Twitter’da kızıp “abazan” demiş. Sonra da olanlar olmuş.
“Özür dile Aylin Aslım!” diye başlık açılmış ve resmen dünya çapında “trend” haline gelmiş.
Olay sosyal vakaya dönüşmüş yani. “Abazan” lafını üstüne alınan on binlerce genç içini dökmüş.
Furya sonradan öyle bir seyir izlemiş ki, bazılarını okuyup hüzünlenmemek elde değil.
Biri “Sen hiç mini etekli kız posterinin altına eğilip baktın mı?” yazmış mesela.
Bir başkası “Sen hiç ‘peki’ cevabının üstüne konu açmaya çalıştın mı?” demiş.
“Sen MSN’de fark edilmek için oturum açıp kapattın mı hiç?” diyen de var...
Biri, genç ve başarılı tarihçilerimizden Sinan Meydan’ın “Akl-ı Kemal” adlı eseri.
Diğer adıyla: “Atatürk’ün Akıllı Projeleri.”
Diğeri, reklamcı-yazar Ateş İlyas Başsoy’dan bir siyasi hiciv: “AKP neden kazanır? CHP neden kaybeder?”
Birbirlerini tamamlamışlar; çünkü ikisi de “icraat” meselesine, farklı açılardan bakmış.
Ateş İlyas Başsoy’un kitabının ana fikri: Bizim millet sadece somut icraata prim verir. AKP’nin sırrı da, seçmene her zaman bunu göstermesidir.
Hatta “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” dizesini, Atatürk’ün bu gerçeği görmesinin kanıtı olarak sunuyor.
Tam bu noktada, Sinan Meydan’a bağlanıyoruz. Çünkü Kemalist devrimin “demir ağlar” olayının ötesinde olduğunu anlatıyor.
12.30: Sanatçının “hoş bulduk” konuşması.
12.45: Konuşmanın orta yerinde Yaman Okay’ın sahneye fırlayıp Meral Okay’a sarılışı.
12.46: Kısa bir şaşkınlık.
12.47: Alkışlar ve tezahürat.
12.49: Olaya kızan Sultan Süleyman’a Yaman Okay’ın kim olduğunun izahı ve tatlıya bağlanış.
13.00: Sultan Süleyman’ın Osmanlı Hanedanı adına teşekkür konuşması: “Senaryonuz sayesinde Osmanlı’nın etten-kemikten insanlar tarafından yönetildiği hatırlandı.”
14.00: Hürrem Sultan eşliğinde Meral Okay’ın cennet bahçesi turu.