Paylaş
Ne alakası var, değil mi? Hem bugüne kadar hırslı olmanın faydasını görmedi mi insanlık?
Uygarlık hırslılar sayesinde gelişmedi mi? Amerika’yı hırslı maceraperestler keşfetmedi mi? Penisilin ve elektrik bilimsel hırslarımızın eseri değil mi?
O zaman kim oluyor da “ben o kadar hırslı değilim” diyor? Yoksa Mutluluğun hırs olduğuna mı inanmış?
Belki de kovalanacak bir av olmadığını söylemek istiyordur mutluluğun.
Öyleyse delirmiş olmayabilir: Hırs dediğimiz sonuçta bir tatminsizlik işi. Tatminsiz olacağız ki hırs yapalım.
“Şu cahilin kullandığı arabayı ben niye kullanamıyorum?” diye soralım mesela.
“Şu kabiliyet düşmanı bile dizide başrol kaptıysa ben niye kapamıyorum!” diyelim.
Bunlar masum ve insani sorular. Kimseyi soruyor diye suçlayamayız. Uygarlığın icabı bu.
O zaman hırslara laf etmemeliyiz. Muhteris arkadaşlarımıza kötü gözle bakmamalıyız.
Onlar kişisel tatminleri peşinden koşarken, aslında uygarlığın gelişmesine katkıda bulunuyorlar.
Buraya kadar sorun yok. İş bu kadarla kalsa, Taksim’e çıkıp “Yaşasın hırs! Yaşasın tatminsizlik!” diye bağıralım.
En azından rahatlarız. Bize “hırslı olmak ayıptır!” diye parmak sallayan ahlak kurallarının baskısından kurtulmuş oluruz.
Sorun, hırsımızın amacının aslında uygarlığın gelişmesi falan olmayışında.
Dürüst olmak gerekirse, kimsenin umurunda değil uygarlık. Hiç oralarda değiliz.
Şu dünyada gökdelenler olmadan, uzay mekikleri, köşe yazıları, reklamlar ve internet olmadan yaşayamaz mıydık?
Bal gibi de yaşardık. Halimiz şimdikinden kötü olmazdı üstelik. En fazla petrol yerine toprak için savaşırdık.
Hırslıyız, çünkü aslında tek bir şeyi istiyoruz: Mutlu olmak. “Mutluluk benim hakkım!” diye düşünüyoruz: Tıpkı terfi, araba ya da başrol gibi.
Reklamlardaki gülen insanlara bakıp “ben niye öyle değilim!” diye içleniyoruz.
Ama unuttuğumuz bir şey var: Mutluluk ve hırs aynı anda zor.
Tabii çok akıllı olduğumuzdan “hele mutluluğu bulayım, vazgeçerim hırstan” diyebiliriz.
Ama o zaman da bizden daha mutlularını gördüğümüz zaman içimizi hırs basmayacak mı?
“Bu kim oluyor da benim hayat boyu çalışıp kazandıklarıma sahip olmadan mutlu mutlu sırıtıyor!” demeyecek miyiz?
Yoksa aramızdaki en mutlu kişi, “mutlu olacak kadar hırslı değilim” diyen o garip adam mı?
ŞEFİN TAVSİYESİ
Ali Poyrazoğlu akşam lisesi
Ali Poyrazoğlu tiyatrosu, 40. Yılını “Beni Yeniden Sev” oyunuyla kutluyor.
Hayat arkadaşlığına dair bir oyun bu. Onun aşktan da üstün olduğuna dair. Komik ve aniden derinleşen.
Ali Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş, Neriman Ünsal gibi ustalara zaten söz yok.
Asıl şaşırtan, gençlerin performansı. Ümit Kantarcılar, Güneş Emir, Hakan Bulut ve Nur Eraslan, oyundaki akşam lisesinin haytaları. Aynı zamanda, Poyrazoğlu mektebinin cevherleri. Üstelik hepsi pekiyi!
Paylaş