◊ Şeker hastalığını her geçen yıl daha da sık duyar olduk.
- Evet, çok acı ama şeker hastalığının görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Erişkin nüfusun yüzde 13’ü kadar. Bilinen 7-8 milyon diyabet hastası var.
◊ Bu artışın sebebi ne?
- Öncelikle tükettiğimiz gıdalar. Mesela ekmek... Kesinlikle bırakmalıyız.
◊ İçindeki katkı maddelerinden dolayı mı?
- Elbette. Rafta uzun süre kalabilmesi, uluslararası nakliyata dirençli hale gelmesi için unun genetiğiyle oynuyorlar. Ne olursa olsun böceklenmiyor.
◊ Bu tüm ambalajlı gıdalar için geçerli değil mi?
◊ Güneri Bey, siz “Şeffaf Oda”ya adım atalı kaç yıl oldu?
- 15 yıl. Bu sezon 16. yılımıza giriyoruz.
◊ Şeffaf Oda’nın bunca yıl aynı ilgiyle izlenmesinin sırrı nedir?
- Birincisi... İlk günden bu yana programdaki hiçbir şeyi değiştirmedik. Yani ilk günkü konsept neyse bugünkü de o. İkincisi... Biz öyle çok büyük bir kadro değiliz. Çekirdek bir ekibiz. Mesela yapımcım Kübra Kalem Baykara ilk baştan beri, hatta öncesinden “Günün Yorumu” adlı Kanal D’deki programımdan beri bu çekirdeğin içindeydi. Oğlak burcudur, keçi gibi tırmana tırmana yapımcılığa kadar yükseldi. 17 yıl önce o Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrenciyken birlikte çalışmaya başladık. Şimdi patroniçe oldu.
◊ Kaç kişilik bir ekipten söz ediyorsunuz?
- Teknik ekip dışındaki çekirdek kadromuz küçük. Ama böyle daha güzel. Birbirimizi çok iyi tanıyoruz, uyumlu çalışıyoruz.
◊ Bunun etkisi mi dersiniz, sizin yayında ilk dikkatimi çeken unsur samimiyet...
- Evet, samimiyet. Programın sevilmesinin baş sebebi de galiba bu. Ayrıca... Genellikle gençlere “rol model” olabilecek kişileri konuk almayı seviyorum. Eğitimli, donanımlı kişileri... Yani eski Yeşilçam filmlerindeki gibi “evden kaçtım, sonra Beyoğlu’nda otururken birisinin dikkatini çektim, yönetmen beni keşfetti” falanla olmuyor bu işler. Sağlam kültürel altyapı, disiplin ve emek gerektiriyor. Özellikle yaptığı işin eğitimini almış olanları davet ediyoruz.
◊ Son çıkan şarkınızla başlayalım. Hayırlı olsun...
- Teşekkür ederim. “Ben Yanıyorum” diye geldim bu kez.
◊ Single değil mi? Albüm yapmadınız yani...
- Yok yapmadım, single... Albüm dönemini bir kenara bıraktık, üç-dört ayda bir tek şarkı sunmayı daha yerinde buluyoruz.
◊ Neden?
- Sistem ona döndü. Single ve dijital ortam dönemi artık.
◊ Albüm devri tamamen kapandı mı size göre?
- Yani... Nostaljik anlamda yapabilirsiniz ama geçmişteki o milyonluk tirajları beklemek yersiz. Sonuçta teknoloji değişiyor, dünyada her şey kendini yeniliyor. Haliyle sistem de... Bugün arabalarda CD kullanılmıyor mesela... Sadece araba değil birçok yerde CD kalmadı. Dolayısıyla iş biraz daha telefon üzerinden ya da USB’lerle falan yürüyor.
◊ Müzisyen bir babanın kızı olarak sektöre adım attın, emin adımlarla ilerliyorsun. Öncelikle bu başarından ötürü seni tebrik etmek istiyorum.
- Çok teşekkürler.
◊ En başından başlayayım; aile ve müzik diyeyim...
- Tüm aile müzikle ilgili. Rahmetli babam gitaristti. Annem de eline hangi enstrümanı verseniz çalıyor. Ablam piyano, erkek kardeşim gitar çalar. Ben de gitar çalıyorum. Aslında konservatuvardaki sazım uddu ama o çok eskide kaldı. Keşke tekrar çalıp söylesem.
◊ O kadar istiyorsan neden olmasın?
- Vakit bulursam uğraşacağım zaten... Çok seviyorum Türk müziğini. Bir de udun sesi beni rahatlatıyor. Sazıma tekrar dönmek istiyorum.
◊ Müzikle iç içe büyümüş, müzik eğitimi almış, sonrasında önemli isimlere vokal yapmış bir isimsin. Bu noktaya yıldırım hızıyla gelmediğin ortada...
- Evet... Yıllar içinde tüm olumsuz şeyleri ceplerime doldurdum, uzun süre onlarla yaşadım. Ne yaptım ne ettim diye geçmişime ayna tutup baktım. O sayede eksiklerimi ve hatalarımı gördüm.
◊ Modern seyyah misali şehir şehir dolaşıp konser veriyorsun. Nedir sana olan bu ilginin temelinde yatan?
- Birden bu noktaya gelmedim ki. Yaklaşık 20 yıldır sahnelerdeyim. 10-11 yıldır da tabiri caizse ünlü vasfındayım. Tanınmam 10 yılı buldu.
◊ Kaç yaşından beri sahnelerdesin yani?
- 19 galiba... Aslında 16-17 ama tam olarak sahnelere geçmem, gitarla solo programlar yapmam vesaire 19’u bulmuştur. 10 yıldır da insanlar beni tanıyor işte.
◊ Zaman tanınmanı sağladı yani...
- Yok, albüm çıkardım, o tanıttı (gülüyor).
◊ Konser ve sahne programlarına gösterilen ilginin tek sebebi şöhret değildir herhalde...
- Yani... Yıllardır bu işle uğraştığım için sahnede neyin doğru neyin yanlış olduğunu net anlıyorum. Ayrıca ben öncelikle kendim eğlenmek için şarkı söylüyorum. İnsanlar da eğlenmek için geldiğinden, bir noktada buluşuyoruz.En önemlisi sahnemizde elektronik hiçbir şey yok.O an ne duyuyorsanız canlı. Hem bunun, hem samimiyetimin hem de şarkı söylemekten haz almamın etkisi var.
◊ Yıllardır bu sektördesiniz, birçok hit’iniz var. Müzik yolculuğu ne zaman başladı?
- Konuşmaya başladığımdan beri şarkı söylüyorum diyebilirim. Ailem yeteneklerimi fark edip beni yönlendirdi. Ben o açıdan şanslıydım. 7 yaşında TRT Çocuk Korosu ile profesyonel hayatıma başladım.
◊ 7 yaşında profesyonel...
- Evet, çünkü kadroluydum. TRT Çocuk ve Gençlik Koroları devam ederken koleje başladım. İngilizce eğitim alıyordum, seçmeli dersim Almancaydı. Okuldan eve döndüğümde de babam mutlaka birkaç kelime Fransızca öğretirdi. Farklı diller müzik kulağımı geliştirdi, çünkü ilerleyen yaşlarda yabancı şarkılar söylemeye başladım. Neyse okula döneyim... Yine çok küçük yaşta yolum Sezen Aksu ile kesişti.
◊ O nasıl oldu?
- 11 yaşındaydım, Sezen Aksu beni TRT’nin yılbaşı programında sahneye çıkardı. 12’ye çeyrek kala lanse etti beni. Çok da güzel bir kadro vardı... Sezen Aksu, Yıldız Tilbe, Seden Gürel, Levent Yüksel, Uzay Heparı... Pop müzik kariyerine bu kadar erken başlayan ilk sanatçıyım diyebilirim (gülüyor).
◊ Sonra?
ALİ NAİLİ ERDEM : BiZ ŞiMDi DERDiMiZi NASIL ANLATACAĞIZ
◊ 55 yıl önce Türkiye’den Hollanda’ya ilk misafir işçi kafilesi hareket etti. Siz de ardından Türkiye’nin Çalışma Bakanı olarak ülkeye bir ziyarette bulundunuz.
- Evet... Hollanda Sosyal İşler Bakanı Rolvink tarafından kabul edildim.
◊ Neydi bu akışı başlatan?
- O yıllarda ekonomimiz iyi gitmiyordu. Anadolu’dan Avrupa’ya gitmek isteyen 400 bine yakın işçimiz vardı. Avrupa’nın bize verdiği kontenjan 250 bindi. O zamanki mevkidaşım ile görüşmemde daha fazla işçi almalarını talep ettim.
◊ Türklerin Hollanda’da yıllar içinde kat ettiği yol beklentileri karşıladı mı?
- Hem de fazlasıyla. İlk gönderdiğimiz gurbetçiler Türkiye’nin eğitimi en düşük seviyede olan kesimiydi. Daha çok kırsal alandan olan insanlardı. Gidenler bir taraftan yaşam kavgası verecek, bir taraftan bulundukları yerlere uyum sağlayacak, bir de geleceğe dönük gelişme göstermeleri gerekecekti.
◊
◊ Türkiye’de “eğlence hayatı” dendiğinde ilk akla gelen isimlerdensiniz. Nasıl başladı bu serüven?
- Bütün öğrenimimi Ankara’da tamamladım ben... Finalde spor akademisinden mezun oldum. Yani aslında beden eğitimi hocasıyım. Diplomamda öyle yazıyor. Ama gerçek işimi hiç yapmadım, eğlence dünyasını seçtim.
◊ Bu geçiş nasıl oldu ki? Sonuçta çok alakasız iki alan...
- Tesadüf. Üniversitedeyken tenis oynuyordum. O dönemde Ankara Tenis Kulübü’nün restoranını işletmeye başladım. Bu hayata öyle girdim sayılır. Sonra devamı geldi. Tenis kulübünün restoranını 13 sene işlettim. O dönemde Hilton Oteli açıldı. Onun diskoteğinin müdürlüğü teklif edildi. Restoranın yanında gece işleri de başlamış oldu.
◊ Ankara’da mekan sahibi ve işletmeci olmak zor muydu?
- Çok zordu. Bürokrasi o dönem çok ağır işlerdi bir kere. O çarkın içinde yola nasıl devam ettim bilmiyorum. Bir gün bürokrat geliyordu mesela mekana, bir gün mafya. Ona rağmen tatsızlık yaşamadım.
DÜKKANIMI YAKMAKLA TEHDİT ETTİLER