Tufan Türenç

Ülke geleceğine büyük gözaltı

29 Mart 2010
NE dar gelirli kesimlerin geçim sıkıntıları, ne işsizlik, ne ağızlarından eksik etmedikleri demokratik toplum, ne de iç ve dış sorunlar...

AKP iktidarı, bütün bunları elinin tersiyle bir kenara itiyor.

Hiçbir şey umurlarında değil.

Varsa yoksa anayasa değişiklikleri.

Büyük bir telaş içindeler.

Yazının Devamını Oku

Dinleyen gözler ve sihirli parmaklar

27 Mart 2010
GEÇTİĞİMİZ hafta ünlü piyanistimiz İdil Biret Adana’da çok anlamlı bir konser verdi. <br><br>Ünlü sanatçımız o sihirli parmaklarıyla Beethoven’ın sonatlarını çaldı.

Konser, Adana Filarmoni Derneği’nin “Dinleyen Gözler Projesi”ne katkı amacıyla düzenlenmişti.

İsterseniz güzel Türkiyemizde yaşadığımız bu kadar olumsuzlukların yanında yapılan bu muhteşem projeyi anlatayım size.

Yıllardan beri, Atatürk’ün başlattığı evrensel müziğin ülkemizde yayılması devrimini sürdüren Adana Filarmoni Derneği çok önemli bir karar aldı ve uyguladı.
Dünyadaki görme engellilere Türkiye’yi tanıtmak ve bir Türk sanatçısının seslendirdiği müzikle onların dünyalarına renk katmak amacıyla bir CD hazırladılar.

Yazının Devamını Oku

Meslektaşlarımıza düşen görev...

26 Mart 2010
BAZI meslektaşlarımız için ileri sürülen iddialar var. <br><br>Rahatsız edici, onur kırıcı.

Şu açıdan: Onlara ödendiği söylenen rakamlar ne verilen emeğin, ne de yapılan işin karşılığı değil.

Çok çok üstünde.

Ayda 30 bin liralardan, 50 bin liralardan söz ediliyor.

Bazı gazetecilere bu paralar neden veriliyor?

Yazının Devamını Oku

Hukuk devletine elveda

24 Mart 2010
AKP’li Cemil Çiçek, Sadullah Ergin ve Bekir Bozdağ hazırladıkları anayasa taslağını kamuoyuna açıkladıkları sırada Bursa’da bir dram yaşanıyordu.

Onların bu dramdan haberleri yoktu.

İlker Çiftçi adlı boylu boslu, aslan gibi bir adam, Altıparmak Caddesi’ndeki 9 katlı bir işhanının çatısına çıkıp intihar etmek istedi.


Denizli’den eşini ve kızını da yanına alıp Bursa’ya iş bulmak umuduyla gelmişti.


Bulamamıştı. Eşi, kızını alarak Denizli’ye dönmüştü. 

İlker Çiftçi çaresizdi.


Yazının Devamını Oku

Peri masalı gibi...

22 Mart 2010
CD çalarda Wolfgang Amadeus Mozart’ın 40. Senfoni’si çalıyor. <br><br>Dışarda insanı ısıtan bir bahar öncesi güneşi ve pırıl pırıl bir hava... Ve notlarımda beni çok ama pek çok mutlu eden bir peri masalı...
Bilgisayarıma düşen şu mesajla başlıyor:
“Sayın TÜRENÇ,
Ben Sevgi Buut.
Görme engelliyim. Hukuk fakültesi mezunuyum. Bir kamu kurumunda görev yapıyorum.
Bilgisayarımdaki sesli ekran okuma programı sayesinde yazılarınızı her gün okuyorum...
(Sağ olsun okurum burada övgü dolu şeyler yazıyor.)
Sayın TÜRENÇ,
Ben de Sayın Fazıl Say’ı dinlemeyi o kadar istiyorum ki... Hiç buna fırsatım olamadı. Zira Uşak’ta yaşıyorum ben.
Buralarda malesef öyle konserler yapılamıyor.
İzmir yakın ama nedense orada da izleme imkânım olamadı henüz.
Keşke ben de dinleyebilsem Fazıl Say’ı. Bunu o kadar çok isterim ki.
Bu duygumu sizinle paylaşmak istedim efendim.
Bu iletim sanki istek iletisi gibi oldu. Lütfen kusuruma bakmayınız.
Ama bir gün sizinle tanışma imkânım olursa çok sevinirim.
Sevgiyle kalın efendim.”
* * *
İletiyi okuyunca sarsıldım.
Belli ki okurum Fazıl Say’ın Almanya’daki konseri ile ilgili yazımı okumuş ve ondan etkilenmiş.
Hemen yanıtladım kendisini. Şöyle dedim:
“Sizi Fazıl Say ile buluşturmaya çalışacağım. Yalnız biraz zaman gerekiyor. Ben size haber veririm. Sevgiler. Tufan.”
Hemen Fazıl Say’ın menajeri Kadir Dursun’u arayıp olayı anlattım.
Kadir Dursun olağanüstü bir insandır. Hiç düşünmeden “Ben onu ararım ve Fazıl Say’ın İstanbul’da nisan ayı içindeki iki konserinden birine davet ederim” dedi.
Sevgi Buut’tan biraz sonra bir ileti daha geldi:
“Sayın TÜRENÇ,
İletinizi okudum ve o kadar heyecanlandım ki...
Beni çok mutlu ettiniz. Sizin bana yanıt vermeniz benim için o kadar önemliydi ki.
Sayın Say’la buluşmayı elbette çok istiyorum ama, sizin benim iletime zaman ayırıp bu yoğun gündemde bana cevap vermeniz beni çok mutlu etti efendim.
SAYGILARIMLA.”
Yanıt verdim:
“Fazıl Say’ın menajeri Kadir Dursun size mail geçti. Sizi İstanbul’a davet edecekler. Selamlar. Tufan.” 
* * *
Ertesi gün Sevgi Buut’tan yine ileti geldi:
“Sayın TÜRENÇ,
İletinizi şimdi okudum efendim.
Say’ın menajeri mail gönderdiler bana. Sonra da telefonla konuştum kendisiyle.
Davet ettiler beni istanbul’a.
Size nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Kelimeler yetmiyor bunun için.
Gece sevincimden uyuyamadım. Çocuklar gibi sevindim.
Bana zaman ayırdığınız ve benimle ilgilendiğiniz için size binlerce teşekkür ediyorum efendim.
Saygı ve sevgilerimi gönderiyorum size.”
Peri masalı böyle başladı. Henüz bitmedi, devam ediyor.
Fazıl Say’ın konserinde buluşacağız.
Sizlere peri masalının mutlu sonunu da yazacağım.
Yazının Devamını Oku

Baykal’ın sağlıklı sofrası

20 Mart 2010
CHP’nin akıllı binasında Enis Berberoğlu, Okan Konuralp ile beraber Genel Başkan Baykal ile konuşuyoruz.

Randevu için aradığımda “Öğle yemeğine bekliyorum. Sonra da konuşuruz” dedi.
CHP Genel Başkanı, Ege’nin ünlü otları ile deniz mahsullerinden oluşan çok sağlıklı bir mönüyle ağırladı bizi.
Olağanüstü leziz ve sağlıklı bir öğle yemeğiydi.
Yemekten sonra dün Hürriyet’te okuduğunuz söyleşiyi yaptık.
Ben bu uzun söyleşide Baykal’ın AKP hükümetine büyük bir güvensizlik içinde olduğunu bir kez daha gördüm.
Şu söylemleri bunu gösteriyor:
“Anayasa değişikliği geniş bir uzlaşma ile kotarılmış taslak metin olarak Meclis’in önüne getirilmeli. AKP acil ihtiyaçları için bir olup bittiyle bir paket hazırladı. Bu iş tuzaklarla olmaz.”

Yazının Devamını Oku

Bir IMF masalı

19 Mart 2010
BAŞBAKAN Erdoğan’ın “Ekonomimiz artık IMF’ye muhtaç değil. Onun için yeni bir stand by anlaşması yapmaya gerek duymadık” açıklaması gerçeği yansıtmıyor.

Bakan Babacan’ın “Anlaşma yapılmaması, gelecekle ilgili projeksiyonlar konusunda bakış açımızdaki farklılıktan kaynaklandı” sözü de öyle.

Ekonominin ne durumda olduğunu, geçim sıkıntısı içinde çırpınan dar gelirli insanlar çok iyi biliyor.

Anlaşma olmamasının gerçek nedeni ise IMF’nin ileri sürdüğü 3 koşuldur.

Birincisi belediyeler.

Yazının Devamını Oku

Fazıl Say’la gurur duymaktan yoruldum

17 Mart 2010
SON yıllarda beni iki olay yoruyor.

Birincisi, her gün bir yenisine tanık olduğumuz siyasi gerginlik.

İkincisi ise dünyaca ünlü piyanist-besteci Fazıl Say’la duyduğum eşsiz gurur.
Birincisi anlatılamayacak kadar tatsız. 

Onun üzerinde durmak istemiyorum. 

Yazının Devamını Oku