Guardian Gazetesi haberi patlattı.
Hillary Clinton’ın 12 Nisan’daki Iowa programında 2016 başkan aday adaylığını açıklayacağını duyurdu.
O gün CNN Türk’ün Dış Haberler Şefi Sevgili Begüm Dönmez’den telefon aldım.
10 Nisan’daki ana haberde Hillary Clinton’la ilgili bir bağlantı yapabilir miyiz, diyordu.
Tam o saatte önemli bir görüşmem vardı.
Ama kısa bir konuşma olacağı için beş dakikalığına izin isteyip halledebilirim diye düşündüm.
Yayın başladı.
Nevşin Mengü ile konuşuyoruz.
Ukrayna sonrası Rusya ile yaşanan sürtüşmede Ankara, Washington’a daha yakın duruyor olsaydı...
İsrail-Türkiye ilişkilerindeki kriz durumu sona ermiş olsaydı...
Türk demokrasisindeki sorunlar bu boyuta ulaşmamış olsa...
İktidar yanlıları her gün Batı ve Amerika’yı hedef alan suçlayıcı teoriler ortaya atmaktan vazgeçmiş olsaydı...
Bu iş buraya gelmezdi. Çünkü Beyaz Saray’dan birileri Türk tarafından birilerine telefon açar. “Merak etmeyin, POTUS ‘soykırım’ demeyecek” der.
Ve bir Türk yetkilinin ifadesiyle “daha önceki yıllarda benzeri görülmemiş bu belirsizlik hali” ortadan kalkardı. Ama bu bir yöntem. Amerikalıların, Türklerin tercihlerine bakarak belirledikleri diplomatik bir mesaj.
*
EĞER iki hafta önce sorsaydınız, “Obama büyük ihtimalle yine Meds Yeghern’i tercih eder” derdim.
Ne demişti Büyükelçi Altay Cengizer geçen sene Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta? “Yüzüncü yıl bir nevi penaltı.” Türk Dışişleri’nde siyaset planlamayı yöneten büyükelçi o kadar güzel açıklamıştı ki durumu. Daha Papa 12 Nisan’daki Pazar ayinini yapıp ‘soykırım’ dememişti. Avrupa Parlamentosu Ermeni Soykırımı tasarısını kabul etmemişti. Ama Cengizer, uzaktan geleni görmüş ve son derece açıksözlü biçimde neler olacağını daha o günden söylemişti. Ankara Yönetimi mi? Yönetimin başındaki kişi ise Cengizer bunları söylerken, 73 yıldır her sene 25 Nisan’da yapılan, Gelibolu Çıkarması’nın anıldığı Anzak Günü’nü tarihi tahrif ederek 24 Nisan’a çekmeye hazırlanıyor... Aynı gün 1915 Olayları için Erivan’da yapılacak anma törenini bu sayede gölgeleyeceğini düşünüyor... Ve Türkiye’yi böyle ucuz bir numarayla dünyanın gözünde küçük düşürme pahasına, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’a mektup yazıyordu. “Çanakkale’de birlikte savaştık, siz de gelin” diye. Geçen gün Papa’nın açıklamasından sonra Washington’da telefonla görüştüğüm önemli bir isim sordu. “Türkiye ne zaman bu kadar kötü fikirlerin uygulandığı bir ülke oldu” dedi. Cevap veremedim. Çünkü o kadar uzun zaman olmuş ki... Emin olamadım. “Epeydir böyle” diyebildim sadece. Şimdi sırada Washington var. Durumu 10 soruda toparlamaya çalıştım.
1) Amerikan Devleti Ermeni Soykırımı’nı tanımaya karar verirse bu nasıl olur?
Aslında Amerika’da yaşayan ve sayılarının 1.5 milyona yakın olduğu tahmin edilen Ermeni kökenlilerin de etkisiyle, Ermeni Soykırımı tartışmaları iç politika dinamikleri sonucu tarihsel olarak hep Amerikan Kongresi’nde başlamıştır. Bu nedenle Kongre’de Ermeni Soykırımı’nın tanınmasını isteyen tasarılar, 1975’ten beri Amerikan Temsilciler Meclisi’ninneredeyse her döneminde gündemine gelmiştir.Hatta tasarı, şimdiye kadar farklı şekillerde birkaç kez Meclis’te oylandı ve 1975 ile 1984’te Temsilciler Meclisi Genel Kurulutarafından kabul de edildi. Bunlar Amerikan başkanının soykırımı tanıması için hazırlanmış bağlayıcıtasarılardı. Ancak sorun, o tasarılar “ortak tasarı” olduğu ve Kongre’ninsadece Temsilciler Meclisi’nden geçip Senato ayağından onay almadığındankabul edilmiş sayılmadı. Ermeni diasporası da işte ondan sonra farklı bir taktik belirledi.Ve 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, kabul edilmesi dahazor olan güçlü bir ortak tasarıdan önce, kapıyı basit tasarı da denilenkarar tasarılarıyla zorlama yoluna gitti. Bunda en son 2010’da olduğu gibi sonuca epey yaklaştı da. Ama 2010’daki girişim de başarısız olduğu gibi o sene Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçilerin kontrolüne geçmesinin ardından Amerikan Kongresi’nde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan bir karar çıkması oldukça zorlaştı. Çünkü başta Meclis Başkanı John Boehner, Cumhuriyetçi Parti’nin lider kadrosu Ermeni tasarılarına karşı olduklarını defalarca açıkladılar. Nitekim Kasım 2014 seçimlerinin ardından öncekilerin kadük sayılması nedeniyle yeni Kongre’ye 18 Mart 2015’te sunulan ve Türkiye’nin Ermeni Soykırımı’nı tanımasını talep eden Temsilciler Meclisi’nin 154 no’lu tasarısı da 435 üyeli yasama organında halen 60 imzaya bile ulaşamamış durumda. Ve bırakın Genel Kurul oylamasına sunulmayı, daha Dış İlişkiler Komitesi’nde tartışılmayı bekliyor. Kongre devreden çıktıktan sonra ise gözler Yönetim’e çevrildi. Yani Başkan Barack Obama’ya. Kongre devre dışı kaldı, acaba o diyecek mi, diye?
2) Obama’nın pozisyonu ne?
ANKARA Yönetimi, 1915 Olayları’nın 100’üncü yıldönümü sayılan 24 Nisan öncesi, Washington’a çok kritik bir geziye hazırlanıyor.
Papa Françesko’nun 1915 Olayları için ‘soykırım’ demesinin ardından aynısını 24 Nisan’da yayınlayacağı konuya ilişkin geleneksel başkanlık bildirisinde
ABD Başkanı Barack Obama’nın da tekrarlamaması için Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Washington’da görüşmeler yapması bekleniyor.
Aslında bu hafta Türk Hükümeti’ni temsilen kente gelecek en üst düzey yetkili Başbakan Yardımcısı Ali Babacan olacak.
Ancak IMF ve G-20 için toplantılarına katılacak Babacan, Amerikan Yönetimi ile bu konuda doğrudan bir temas kurmayacak.
24 Nisan diplomasisi ise Babacan’ın Cumartesi günü New York’a hareket etmesinden sonra kente varması planlanan Çavuşoğlu ile başlayacak.
EN KRİTİK MESAİ
Pazar günü, ABD’de örgütlü Türk-Amerikan kuruluşlarının tenmsilcileriyle bir araya gelecek olan Çavuşoğlu, pazartesi günü Washington’ın önde gelen düşünce kuruluşlarından Carnegie Endowment’ta bir konuşma yapacak.
El Kaide’nin para taşıyan kuryeleri için kullanılan tabir. Kuveyt güvenlik birimleri teker teker isimler belirledi. Bunları takibe aldı.
Ve çalışma sonrası, 10 kişilik bir grup ağa takıldı. Aralarında Kuveyt vatandaşı olmayanların da bulunduğu bir hücre. Sonrasında gözaltılar oldu. Ve sık sık ülke dışına çıktıkları belirlenen bu isimler, Kuveyt’e giriş yaptıkları sırada bir bir yakalandı.
9 Şubat 2015’te Kuveyt gazetelerine düşen olayın iç yüzü ise bir süre sonra ortaya çıktı.
Grup, Kuveyt’te para topluyor, sonra da bu paraları Türkiye üzerinden IŞİD’e aktarıyordu.
*
İKİNCİ olay geçen hafta Lübnan basınında çıktı. Kuveytlilerin yakaladıkları isimler, iddiaya göre IŞİD fonlarını Türkiye’ye yasadışı giriş yaparak Suriye’ye geçiriyordu.
Ancak bu seferki hikâyede, bu iş için doğrudan bir banka seçilmişti. Türkiye’de de bir iştiraki bulunan yabancı bir kurum.
Ve iddiaya göre bu konuda da yine Amerikalılar devreye girmiş ve para trafiğini finansal istihbarat tespit etmişti.
Bir zamanların “model ülke Türkiye” projesi gibi. Tahran’ın uluslararası topluma entegrasyonu planı. Tarihi bir olay. Sorular eşliğinde ele almaya çalışacağım.
Anlaşma İran’ın nükleer bombaya erişimini engeller mi?
Tahran, neredeyse Washington ne istediyse vermiş. İran Dini lideri Ali Hamaney, 2021’e kadar 190 bin santrifüjleri (nükleer bomba malzemesi üretmeye de yarayan, uranyum zenginleştirmede kullanılan araçlar) olsun istiyordu.
Halen ellerinde 19 bin adet vardı. 2025’e kadar 5 bin santrifrüjde kalmayı kabul ettiler. Ki onlar da Pakistanlı Abdülkadir Han’ın 70’lerde Urenco’da çalışırken Hollandalılardan çaldığı 40 yıllık tasarımlar.
Yeni nesil santrifüj de yasak. Yeraltı uranyum zenginleştirme merkezi (bombalaması en zor) Fordo’yu devre dışı bırakıyorlar.
Yine atom bombası malzemesi olarak kullanılabilen plütonyum üreten Arak ağır su reaktörünü söküp yeniden tasarlamaya razı oluyorlar.
Uygulandığı ve şeffaf bir biçimde denetlendiği sürece çok iyi bir anlaşma.
Eğer bir gün Tahran atom bombası isterse, bu çerçeve uyarınca anlaşmayı feshetmesinden itibaren en az bir yıl çalışması lazım ki, Amerika bir yıllık hedefi de tutturuyor.
Barack Obama için bir zafer… Çünkü Amerikan Başkanı, Cumhuriyetçilerin kontrolündeki Amerikan Kongresi’nin, İsrail gibi bölgedeki güçlü müttefiğinin itirazına rağmen başardı.
Hasan Ruhani için bir zafer… Çünkü İran Cumhurbaşkanı, Tahran’daki sertlik yanlılarına, İran Rejimi’nin sokağa hamaset pompalayan milliyetçi kanadına rağmen başardı.
Avrupa için bir zafer… Çünkü ekonomik krizin sarstığı yaşlı kıta, şimdiye kadar saklanarak yanaştığı 80 milyonluk yeni bir pazara kavuştu.
Ve Rusya ile Çin için bir zafer… Çünkü Amerika’nın ekseninden uzak kalmış, bölgede en yakın çalıştıkları ülke uluslararası sisteme yeniden entegre olma yoluna girdi.
Statüko kaybetti.
Henüz yeni seçim kazanmış olsa da, siyasi kariyerini bu anlaşmayı engellemeye adayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kaybetti.
Ve onunla birlikte, İran’la Suriye’den Yemen’e vekalet savaşı yürütenler, bölgede Sünni odaklı dış politakaya yönelenler kaybetti.
İki gün önce bölgedeydim.
Türkiye’ye her gelişimde yaptığım gibi sınırı dolaştım yine.
Ve bu sefer kendime Şanlıurfa Akçakale - Gaziantep Karkamış hattında sınıra sıfır 100 kilometrelik bir güzergâh belirledim. Çok not var. Çarpıcı kısımları kısa kısa aktarmaya gayret edeceğim.
Özel’in “Süleyman Şah Saygı Karakolu’ndaki incelemeleriyle” ilgili Genelkurmay’ın internet sitesine konulan fotoğraflara neden tebessüm ettiğimi de en sonunda aktaracağım.
SURİYE: tarafına yasadışı geçişler artık o hale gelmiş ki, sınır kapılarının yanından bile yapılıyor. Akçakale geçişine gittiğinizde kapıda bekleyen hamallar karşılıyor sizi.
Suriye tarafı Telabyad IŞİD’in eline geçtiği için Türkiye’ye giriş kapalı.
Ancak Suriyeliler, sınıra konulan AFAD’a ait bir TIR’da polislere parmak izi verip Türkiye tarafından kendilerine çıkarılan kimlikleri teslim ederek dönebiliyorlar.