Bir çelişkiler silsilesi Hillary Clinton

Portre

Haberin Devamı

Guardian Gazetesi haberi patlattı.

Hillary Clinton’ın 12 Nisan’daki Iowa programında 2016 başkan aday adaylığını açıklayacağını duyurdu.

O gün CNN Türk’ün Dış Haberler Şefi Sevgili Begüm Dönmez’den telefon aldım.

10 Nisan’daki ana haberde Hillary Clinton’la ilgili bir bağlantı yapabilir miyiz, diyordu.

Tam o saatte önemli bir görüşmem vardı.

Ama kısa bir konuşma olacağı için beş dakikalığına izin isteyip halledebilirim diye düşündüm.

Yayın başladı.

Nevşin Mengü ile konuşuyoruz.

Ben Cumhuriyetçi kanatta daha çok aday adayı olduğunu ama Demokratların içerisindeki yarışta Hillary Clinton’ın bir yıldız gibi çok öne gittiğini söyleyince, Nevşin “Demek orada sağcılar daha çok bölünmüş” dedi.

Toparlayamadım.

Ne demek istediğini anlamıştım aslında Nevşin’in.

Haberin Devamı

Türkiye’deki duruma bir gönderme yapıyor ve Ankara’da liderlik hevesi taşıyan birçok solcu varken, AKP’de böyle bir tartışma yaşanmıyor oluşunu kastediyordu.

Ama sonra üzerinde düşününce fark ettim ki, ben böyle bir karşılaştırmayı o sırada kafamda oturtamıştım.

Neden mi?

Çünkü Hillary Clinton’ı bir solcu gibi görmüyordum.

Konuşma bitti.

Ara verdiğim görüşmeme döndüm.

Ve buluştuğum Amerikalı liberal dış politika uzmanına bunu anlattım.

Yayın sırasında yaşadığım tereddütü.

Sonra “Siz Clinton’ın kampanyasında çalışacak mısınız” diye sordum.

Verdiği cevap benim açımdan işi daha da çetrefilli bir hale getirdi.

Çünkü aynen şöyle dedi:

“Asla çalışmam. Bu ekibe güvenilmez. Seni kullanırlar. Ve sonra da unuturlar.”

Ne kadar çelişkili bir durum değil mi?

Bütün dünyanın “Hillary” diye ilk adıyla anacak kadar bir yakınlık hissiyle bahsettiği...

Kocası Bill Clinton’ın dünyanın en güçlü adamıylen, Oval Ofis’te başka bir kadınla oral seks yaparak aldattığı, bu yüzden herkesin “hikâyenin mağdur kadını” olarak sempati beslediği...

1992-2000 arası First Lady olarak sevdiği...

2001-2009 arası Senatör olarak benimsediği...

2009-2013 arası Dışişleri Bakanı olarak saygı duyduğu...

Şimdiden tartışmasız biçimde bir Amerikan ikonu.

Bir yıldız.

Ama ya benim çizdiğim tablo?

Demokrat Parti’de siyaset yaptığı halde ‘solcu’ demeye dilimin varmadığı, güvenilmez lider resmi?

Doğru, çelişkili.

Ama işte çok düşündüm.

Haberin Devamı

Ve adaylık açıklamasından sonra yapılan yorumları okuduğumdan beri de, Hillary Clinton hakkında yazılacak böyle bir portrenin tam da bu çelişkili fikirlerle başlaması gerektiğine karar verdim.

Tanıdığımızı düşündüğümüz, geçmişi hayalkırıklıklarıyla dolu, hırslı kadının yükselirken 68 yaşına gelinceye kadar evrildiği yer.

Bir defa Obama bir erkek hikâyesi değildi, ama onunkisi kesinlikle bir kadın hikâyesi.

Çünkü bir yandan da sonuna kadar başarsın istiyorsunuz...

İlk Dalga feministlerin 19. Yüzyıl’dan itibaren yıkmaya başladıkları yasal engellerin ardından 2. Dalga’nın 60’larda sosyal alana, iş hayatına taşıdığı kadın mücadelesinin siyasetteki bir sembolü...

Haberin Devamı

Ucuz after shave kokulu mahfillerde, maço gazetecilerin sütunlarında süren bir varoluş kavgası...

Öyle ki, ekibini bile öyle kurmuş.

Amazon dolu.

En son, kalın güneş gözlükleriyle Ohio’da girdiği Chipotle restoranında kimsenin onu tanımaması haberi var ya.

Amerika’da da televizyonlarda insanların saatlerce tartıştıkları öykü.

Neredeyse bir popstar kadar gündemde olduğu halde fark edilmemesi yine başlı başına bir çelişki ama...

Asıl söyleyeceğim, işte orada lokantanın güvenlik kamerası kayıtlarında, Hillary’nin hemen arkasında duran, siyah saçlı, yine güneş gözlüklü başka bir kadın görürsünüz.

Huma Abedin.

Bir gölgesi gibi Hillary’nin yanından hiçbir zaman ayrılmayan, yardımcısı, sağ kolu, sırdaşı, arkadaşı dostu, artık ne derseniz deyin.

Haberin Devamı

Ve o büyük gözleri, makyajsız sert yüzü, keskin bakışları, liseli kızlar gibi at kuyruğu yaptığı saçlarıyla Abedin de Hillary hikâyesinin bir parçasıdır.

Zira her zaman yan yana olmalarından öte...

Aynı zamanda o kadar benzerler ki...

Hillary’nin yaşadığı, 1998’de patlayan Monica Lewinsky skandalının aynısını Abedin de yaşamıştır.

Çünkü Bill Clinton’ın Hillary’ye yaptığının aynısını, New York milletvekiliyken internette başka kadınlara penisinin fotoğraflarını yolladığı ortaya çıkan kocası Anthony Weiner da ona yapmıştır.

Ama o da tıpkı Hillary gibi bırakmamış, skandaldan altı ay sonra da çocuklarını doğurmuştur.

Ben bunu biraz o fotoğrafa benzetiyorum.

Haberin Devamı

Hani 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürüldüğü operasyon sırasında Beyaz Saray’daki Durum Odası’ndan çekilen kare.

İçerideki bütün o erkeklerin arasında, ağzını eline götürmüş, endişeliymiş gibi görünen ama olayı gözünü kırpmadan izleyen kadın.

Bill Clinton’ın da Anthony Weiner’ın da hayatlarının en büyük hatasıydı sanırım.

Ama madalyonun öteki yüzüne gelirsek...

Evet, Hillary bir kadın ve o kadar akıllı bir kadın ki, dünyada gittikçe ağırlık kazanan özgürlükçü, eşitlikçi düşüncenin gücünü arkasına alıp “kadın başkan” imajını herkesin gözüne sokacaktır.

Fakat şu soru da sonuna kadar meşrudur.

Hillary Clinton’ın kadın olarak başa geçmesi, Obama’nın göreve geldiğinden beri kadın hakları için verdiği mücadeleden, kadınların iş dünyasında erkeklerle eşit ücret alması için yürüttüğü çabalardan daha mı önemlidir?

Hatta şunu bile sormak lazım belki.

“Kadın” başkan Hillary, kadın hakları konusunda “erkek” başkan Obama’dan daha duyarlı olacak mıdır?

Yoksa başkanın kadın olmasının yaratacağı etki, kadın hakları için zaten başlı başına bir kazanım, kadınların sorunlarının aşılmasına çok daha etkin destek sağlayacak bir adım mıdır?

Yani kadın olmak yeterli midir?

Öyle ya, Sarah Palin de kadın.

Çünkü iş Hillary Clinton’un insanı tereddüt ettiren siyasi pozisyonuna gelince hiç umulmadık yerlerden darbeler yediğini görüyorum.

En son New York’un belediye başkanı Bill de Blasio da yaptı.

2000 senesinde Hillary Clinton’ın senatörlük seçim kampanyasını yönetecek kadar ona yakın olmuş...

Ve şimdi Clinton’un seçim merkezini kurduğu kentin esas oğlanı.

Amerikalı liberallerin yeni sözcüsü.

“Hillary Clinton’a başkanlık kampanyasında destek vermeye hazır değilim” dedi.

Gelir adaletsizliliğine yönelik sosyal politikalarını yeterince kuvvetli bulmadığından.

Türkçesi...

Yeterince solcu değil diye.

Bir makineyi andırdı bana hep Hillary Clinton.

Kötü anlamda söylemiyorum.

Defalarca karşısında oturduğum Amerikan Dışişleri’nin yedinci katındaki basın toplantılarında, gözümde her zaman ödevine iyi çalışmış, çok hazırlıklı, hep kontrollü, hataya pay bırakmayan bir diplomat oldu.

Ama sadece temsil değil ki iş...

Mesela Obama’nın İran’da kalkıştığı detanta cesaret edebilir miydi?

Her ne kadar şu anda da bir insanlık dramı yaşanıyor olsa bile Suriye’de savaşı daha da körükleyecek, ihtilafı daha da derinleştirecek bir müdahaleden uzak durmayı başarabilir miydi?

Hepsini geçtim.

Ortadoğu’nun şımarık çocuğu Netanyahu’nun yönettiği İsrail’e, Obama’nın zaman zaman yaptığı gibi “makul olmak nedir”i hatırlatabilir miydi?

De Blasio içeriden şüpheliydi.

Benim o gün CNN Türk yayını sırasında görüştüğüm liberal dış politkacı da işte bunlar yüzünden dışarıdan.

Bir çelişkiler silsilesi Hillary Clinton...

Bir yandan daha fazlasını hak eden kadınların bayraktarı...

Bir yandan kocasından sonra başkan olmak istediği ve karşı tarafta da babası ve kardeşinden sonra bu işe talip olan Jeb Bush gibi biriyle yarıştığı için Amerikan demokrasisi için bana kalırsa bir utanç vesilesi olan hanedan siyasetinin sembolü...

Bir yandan bir yıldız...

Bir yandan alelade bir Amerikan kasabasının gayet ayak üstü bir lokantasında tanınmayacak kadar uzak.

Bir yandan sol akımların desteklediği Demokrat Partili...

Bir yandan sosyal politikalardan kopuk.

Bir yandan Küba ve İran’da giriştiği işlerle Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en sıradışı davranan başkanlarından biriyle çalışmış biri.

Bir yandan da dış politikada fazlasıyla statükocu.

Bir yandan gelsin istiyorsunuz.

Bir yandan da, gelince ne değişecek, diye kendi kendinize soruyorsunuz.

Tam hâkim olamadım soruya.

Hillary Clinton’ın adaylığını sağ-sol bağlamına oturtamadım.

Ve “Cumhuriyetçi-Demokrat demek daha doğru olabililir belki” dedim.

Benimle Hillary’yi konuşmak isteyen Nevşin ve Begüm ne düşündü bilmiyorum.

Ama umarım ben yanılırım.

Not: Bu yazı, Dipnot Tablet'in 213'üncü sayısında yayınlandı.

Yazarın Tüm Yazıları