Şu sıralar Zeynep Bastık’a bir önceki teklisine gönderme yaparak ‘Her Yerde Sen’ şeklinde selam yollasam abartılı olmaz. Çünkü bir süredir kelimenin tam anlamıyla her yerde Zeynep Bastık var. Mekânlar, konser organizatörleri kendisinin peşinde. Açıkhava Tiyatrosu dahil doldurmayı, üstelik konserlerine gelenleri hem eğlendirip hem de duygusal derinliklere sürüklemeyi başarıyor.
Zeynep’in ilk ikisi 2014 ve 2017’de yayımlanmış ve sonradan geriye dönük bir ilgi görmüş (‘Fırça’ ve ‘Şahaneyim’), sonuncusu da rap âleminin en başarılı bulduğum isimlerinden Anıl Piyancı’yla yapmış oldukları ‘Bırakman Doğru mu?’ olmak üzere, yasal platformlarda bulunan dört teklisi var sadece (Özellikle üçüncü tekli ‘Her Yerde Sen’i, gerek belirlediği sound gerek melodik yapısı itibariyle çok başarılı bulduğumu da ekleyeyim). Peki, bu hızlı yükselişin sebebi, işin sırrı nedir?
Rengi ve kalitesiyle
farklı bir ses
Her şeyden önce Zeynep; son derece doğal, güzel enerji yayan, kendine güvenli bir genç kadın. Mücadeleci ve hedefine kilitlenmiş durumda. Elbette rengi ve kalitesiyle farklı bir ses; bir solist olarak kolayca ayrıştırılabilecek, bir gün kendi kulvarını yaratabilecek bir vokal. Bana sorarsanız büyük bir pop star namzedi olmasına karşın çok iyi rock ve caz da söyleyebilir biraz çalışırsa. Yüksek volümlü yani güçlü bir ses ve istediğinde gayet küçük küçük ve sakince de şarkı söyleyebiliyor.
Bir müzisyen olarak festival düzenleme fikri nasıl doğdu, bize SunJazz’ın hikâyesini anlatır mısın?
- Düğünümüzü Çeşme’de festival gibi bir organizasyonla yaptık. Herkesin orada çok mutlu olduğunu görünce kafamızda, “Gerçekten bir festival yapsak becerebilir miyiz” sorusu belirdi. Bazı girişimlerde bulundum ama bu konudaki bilgim kısıtlıydı. Bu noktada sevgili dostum Aytunç Peksev yardımıma koştu, “Madem bu kadar istiyorsun, beraber yapalım” dedi. Ben sanatçı ve sahne tarafıyla ilgilendim, o da diğer işleri üstlendi.
Sen festival sahnesinde ‘İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions’ ve FOURinthePOCKET’la yer alıp aynı zamanda kendi projen ‘Cereyanlı’yı çalacaksın... Bize festivalde yer alan diğer isimleri ve sana göre o sahnede olma nedenlerini anlatır mısın?
- Bilal Karaman, son albümü ‘Manouche ala Turc’ ile güzel bir dil yakaladı. Vokalde Ülkü Aybala Sunat ve kemanda İlker Görgülü ile ‘Gypsy swing’ havalı Türk standartları çalacaklar. Erkan Oğur’u ve 30 yıllık grubu Telvin’i anlatmaya gerek yok. Hepimiz için ufuk açıcı büyük bir müzisyen Erkan Abi. Anadolu müziğinin farklı boyutlarını duyacağız kendilerinden. Sibel Köse geniş repertuvarı ve şahane sesiyle mest edecek. FOURinthePOCKET sadece kendi sevdiğimiz R&B, soul, hiphop parçalarını çalmak için kurduğumuz bir grup. Elif Çağlar, Çağrı Sertel, Toygun Sözen ve Mert Önal sahnede olacak. Su İdil bu yıl albümünü çıkarıyor. Çok güzel bir ses. BeBop Project, Şenova Ülker’in ‘all star’ ekibi. Benim için en özel konserse kendi konserim; yani Erik Truffaz’lı ‘Cereyanlı’. Volkan Öktem, Çağrı Sertel ve Engin Recepoğulları’ndan oluşan şahane bir takımımız var. ‘İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions’ da festivalin kapanışını, seyirciyi Çeşme’den alıp coşkulu bir yolculuğa çıkararak yapacak.
Türk cazını kararlılıkla pazarlayacak yapımcılar ve organizatörler de yaratmalıyız
Bir İzmirli olarak, İzmir’in sanat yaşantısının köreldiğini düşünüyor musun? Ege’nin, Akdeniz’in ‘beach’lerine iyi müzik uğruyor mu sence?
Özel hayatta yaşanan zor günlerin duygusal anlamda üstesinden gelmek zor ve her şeyin ilacı zaman... Sıla da bu sürecini üç-dört şarkılık tekliler halinde parçalara ayırarak anlatmaya çalışıyor. İlk çalışma ‘Acı’nın devamı nitelikli ve Sıla’nın yeni üç şarkılık teklisi ‘meşk’e baktığımızda müzik üzerinden gerçekleşen bir iyileşmenin o müziği üreten ya da ileten kişi için de geçerli olduğunu görebiliyoruz. Örneğin; lokomotif olarak seçilen şarkı ‘karanfil’; Sıla’nın dramatik ve damar şarkı kurgusunun bir miktar dışında, yaz şarkısı gibi görünse de genel formülle ilgili tuzağa düşmemiş, orta tempolu, akustik ruhlu, duygu sömürüsü yapmadan dinleyene samimiyetle geçen yani şırıl şırıl akan bir parça. Düzenlemede Gürsel Çelik iyi iş çıkarmış.
Geride kalan bir aşkın muhatabına ‘Hiç olmazsa yılda bir kez an beni / Yakana bir karanfil tak’ diyen şarkının Bedran Güzel tarafından çekilen videosu Sıla’nın ‘üstesinden gelmiş’ yazlık doğal hallerine ve genel performansa odaklı (denizde çekilmiş kostümlü sahneleri daha çok değerlendirmesini tercih ederdim) olarak şarkının ‘renkli ve umutlu’ duygusunu bütünlüyor. Şarkının söz-müziğine olduğu gibi vokaline de katkıda bulunan Umut Yaşar Sarıkaya, Sıla ve Efe Bahadır’la uyum yakalamış.
Diğer iki iyi şarkının (Her ne kadar Sezen Aksu-İlker Bayraktar şarkısı olan ‘zeybek’ olsa da) ortak özelliğinin, Aksu’nun Egeli ve musikişinas yaklaşımını benimsemiş olmaları diyebilirim. ‘haytalar dükkânı’nda eski yakın dostların birer birer kayboluşunu anlatırken ‘Gerçi biz de eskisi gibi değiliz / Akşamcı sohbetleri geride kaldı / Hayat şekilden şekle girince / Haytalar dükkânı da kapandı’ diyerek on ikiden vuruyor Sıla. ‘zeybek’te ise Sezen Aksu’nun ‘Bana akşam gibi baktın güpegündüz’ deyişi şarkıyı pek güzel özetliyor. Şahsen; Sıla’nın kılcal damarlara girip bazen kendini tekrar ettiği kimi şarkılarıyla kıyasladığımda bu tekliler eşliğinde daha güzel meşk ettiğimi belirtmek isterim. Bakalım acıyla başlayıp meşkle devam eden süreç nasıl tamamlanacak...
Eski günlere yeni ağıt
‘Patron’umuz Bruce Springsteen’in 2016’da yayımlanan ‘Born To Run’ (1975 tarihli üçüncü stüdyo albümünün de adıdır) adlı otobiyografisini okumanızı öneririm (Doğan Kitap). 2009’da grubu E Street Band’le birlikte Superbowl’da muhteşem bir konser veren Springsteen duygusal olarak o denli yükselmiş ki o gecenin sonunda bu kitabı yazmaya karar vermiş.
BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ
Care Package
Drake
Ovo
Zamanında, ‘Hayatta önemsediğim iki şey var: Para ve geldiğim şehir” demesinden midir bilinmez, Drake’in sanatla ilişkisini belirleyen unsuru sadece para olarak görenler çok. Öte yandan dijital çağda ‘streaming (dijital dinlenme) kralı’ diye bir şey varsa onlardan biri de Kanadalı Drake’tir ve bu anlamda parasının gani olduğu doğrudur. Ama insanlar değişir. Paranın ve şöhretin içsel bir servet oluşturmayacağını bir süre sonra anlayabilirsiniz. Drake de 33 yaşını idrak etmek üzereyken bu anlamda büyük gelişme kaydetti. Eski sevgililerine mesaj yolladığı, saçmalıkları için af dilediği, kişisel mevzularını bodoslama aktardığı kafiyeli sözleri de olgunlaştı. Hem müziği hem hikâye anlatıcılığı evrim geçirirken, şöhretine ve egosuna yönelik tutumu değişmeye başladı. Artık ‘Drake’ için bir şeyler yapma zamanının geldiğini fark etti.
Ajda Pekkan’ın, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en ikonik kadın yorumcusu olduğunu söylemek mümkün. Şarkı yazarlığı iddiası olmamasına karşın, etkili olduğu 60’ların ortasından günümüze her dönemde hem anaakım ihtiyaçlarını gözetip hem de kendi markasını koruyarak var olmayı başarması, sık sık gündem yaratması en net gösterge. Sahne ve yorumunun enerjisine bakıp yaş meselesine çok da takılmamak gerektiğini Ajda Hanım’dan öğrenmedik mi?
2019 yaz aylarında ne yapıyor Ajda Pekkan diye merak ediyorsanız, kendisi üç şarkısıyla içindeki üç Ajda’nın varlığını eşzamanlı olarak sürdürüyor. Bu şarkılardan ilki söz ve müziği Sinan Akçıl’a, düzenlemesi Ozan Çolakoğlu, Sinan Akçıl ve Tarık İster’e ait olan ‘Canın Sağ Olsun’. Akılda kalan nakaratıyla yaz ayları için tabiri caizse kendinden remiksli olarak düşünülmüş şarkı, Ajda Hanım’ın 2010’lar itibariyle Demet Akalın’lar, Gülşen’ler, Hande Yener’ler kulvarında koşmaya karar vermesi sonucu benimsediği sound’un temsilcisi. İkinci şarkı, Ozan Doğulu’nun klasikleşmiş 130 BPM konseptinin 2019 model ‘Kreşendo’sunda iki versiyonuyla yer alıyor. Sözleri Sadettin Dayıoğlu, bestesi 90’lardan çok sevdiğimiz Ah Canım Ahmet’e (Akkaya) ait. Ajda Pekkan’ın 70’ler sound’u düşünülerek haute couture çalışılmış enfes bir elbise ‘Yalnızlık FM’. Ozan Doğulu’yu da ayrıca tebrik etmek lazım zira dans versiyonu dahil olmak üzere parçanın ruhuna hiç müdahale etmemiş.
Yeri gelmişken ‘130 BPM Kreşendo’nun dikkat çeken diğer parçaları Simge’li ‘Ne Zamandır’, Buray’lı
‘40 Asırlık’ ve benim yorumunu sıklıkla Edis’ten ayırt etmekte zorlandığım Cem Belevi’nin ‘Elizabeth’i. Bir diğer Ajda şarkımız ise Erol Evgin ustamızın 12 kadın solistle yaptığı ‘Altın Düetler 2’ albümünde yer almakta... Çiğdem Talu-Melih Kibar aşk ortaklığının simge şarkılarından ‘İçimdeki Fırtına’da Ajda Pekkan ve Erol Evgin’i bir arada dinlemek apayrı bir tat bırakacak damağınızda. Bu albümeyse Nil Karaibrahimgil (Canım Benim), Kalben (Bizim Tango), Ceylân Ertem (Sitem) yorumlarına başta olma üzere dikkat kesilmenizi öneririm. Benim favorimi sorarsanız Ajda Pekkan’ın içindeki farklı müzikal duruşlar arasından seçerek ve gayet şahsi sebeplerle ‘Yalnızlık FM’ derim.
En büyük şanssızlıkları, ‘Raf’ gibi büyük
bir hit’le tanınmış olmaları
Omara, sesini duymak çok güzel; 90’larına yaklaştın ve halen olağanüstü bir şarkıcı ve dansçısın. Turne hayatına nokta koymanın nedeni tam olarak nedir?
- Bence hâlâ çok gencim ve daha önemlisi, kendimi çok genç hissediyorum. Müzik benim hayatım ve öyle kalmaya devam edecek. Ama biraz dinleneceğim.
Bu son turnenin adı olarak ‘The Last Kiss’i (Son Öpücük) seçmenin özel bir nedeni var mı? Sadece ‘Veda Turnesi’ de diyebilirdin mesela...
- Çünkü ben öpmeyi severim. Sen sevmez misin? (Gülüyor) Ayrıca en sevdiğim şarkılardan biri olan ‘Besame Mucho’, öpücükler ve sarılmalar üzerine kuruludur. Onun da etkisi olabilir.
2001’den beri İstanbul’a defalarca geldin. Hatta bir keresinde Halit Ergenç’le birlikte ‘Akdeniz Akşamları’ söylemiştiniz hatırlarsan...
- İstanbul simgeleşmiş bir şehir ve genel olarak kültürünü, müziğini ifade ediş biçimini çok seviyorum. Son turnemde İstanbul’a uğrayabildiğim için mutlu ve gururluyum. Halit Ergenç de gelecek mi konsere? Sahneyi son kez onunla paylaşmak isterdim doğrusu.
Buena Vista Social Club günleri unutulmaz
Kalben; kalmak, gitmek, sevmek, sevilmek ve hem kalabalıklar içinde hem tek başımızayken yaşadığımız yalnızlık üzerine yapıyor şarkılarını. Kadın-erkek ilişkilerini, içsel özgürleşmeyi sorguluyor. Sizi siz olmaktan çıkararak sevmeye çalışan çoğunlukla mücadele ediyor. Evrenin esas kurtuluşunun insanın insanı anlaması ve hoşgörü göstermesi vesilesiyle gerçekleşeceğine inandığını anlatıyor.
Bağımsız müzisyenlerin ev ortamında söylediği şarkıları YouTube üzerinden dünyaya açan Sofar Sounds’un yıldızı olarak girdi hayatımıza. Yıldızı diyorum çünkü gördüğü ilgiyle global Sofar ağı içinde İstanbul’un yıldızını parlatan öncelikle oydu. Geniş kitlelere hızlıca ulaşmak için iyi bir şarkı, iyi bir yorum ve bir gitarın yeterli olduğunu gösterdi bize.
(5 üzerinden 4 yıldız)
Sound ve sözler olgunlaşmış
Kalben’i, sürekli aynı nakaratın tekerlemesini yapan, müzik bilgisi ve şarkıcılık yeteneğinden yoksun, buna rağmen milyonlarca kez dinlenen/izlenenlerle karıştırmayın. ‘Sadece’ ile gümbür gümbür gelen bir kadın kent ozanıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermeyi başarmıştı daha ilk günlerinde. Biraz Nazan Öncel, Sezen Aksu ve Nil Karaibrahimgil, biraz Patti Smith ve PJ Harvey diyorduk o zaman ama şimdi sadece ‘Kalben’ diyoruz. Bize iyi şarkı ve yorumun, hikâye anlatıcılığının, samimiyetin, albüm bütünlüğünün ne olduğunu kendi üslubuyla anlatabildiği için...
Bugün “Şimdiye kadar iki albüm ve kimi tekliler yapmıştır ve şimdi üç yeni şarkı ve bir remix’ten oluşan tekli-EP arası yeni bir çalışma yayımlamıştır” deyip geçemeyiz. Çünkü ‘Aşk Çeşmesi’ni farklı bir yerde konumlamamıza neden olan birçok önemli nokta var.
Deme Bana Yokum DMC (Tekli) (BEŞ ÜZERİNDEN ÜÇ BUÇUK YILDIZ)
30 Nisan 2005 tarihli Pop Virüs yazımda şöyle yazmışım Yalın hakkında: “Genç yaşına rağmen son derece olgun, tutarlı ve ne istediğini bilen bir müzisyen. Şöhretin girdabında kaybolup kendi hayatını es geçme hatasına düşmez yani ruhen beslenmeyi sürdürebilirse; önümüzdeki 10 yıl içinde çok iyi işlere imza atacağına eminim.”
Bugün ne Yalın ne de benim için ‘genç’ denilebilir artık. O yazının üzerinden 10 değil 14 yıldan fazla zaman geçti. Ama en güzeli; görüyoruz ki Yalın gerçekten olgun, tutarlı, ne istediğini bilen bir müzisyenmiş. Ne şöhret onu işinden alıkoyabilmiş ne ruhen beslenmenin önemini es geçmiş. O nedenle de bugün bu noktada şimdi. Yalın, kariyeri boyunca ince eleyip sık dokudu. Tökezlediği de oldu; turnayı defalarca gözünden vurduğu da. Ama çizgisini hiç bozmadı; bence en önemlisi bu.
‘Deme Bana Yokum’u dinlediğimde şaşırdığımı itiraf edeyim. Bu yılın çok başarılı olmuş ilk Yalın teklisi ‘Deva Bize Sevişler’ ve parçanın Doğuş Çabakçor remix’i sonrası böyle bir şarkı beklemiyordum kendisinden. Renkli, hareketli, ışıltılı bir disko ortamına eşlik eden rock’n roll bir ruh; tam göbeğinde ise güçlü bir nakarat... Bildiğiniz Yalın kalıplarının dışında ancak dinledikçe dinleme isteği yaratan bir şarkı olmuş ‘Deme Bana Yokum’. Yeri gelmişken her iki parçanın düzenlemesi altındaki imza Sabi Saltiel’e bir selam yollamak isterim. Mabel Matiz’le birlikte yaptığı işlerle de farkı fark ettirmişti kendisi...
Kısacası bu şarkı da; ‘olmuş’. ‘Deva Bize Sevişler’ boyutunda bir ‘dijital’ ilgi görmeyebilir ancak Yalın diskografisi içinde hak ettiği yeri alacaktır.
Ölümden sonra hayat
Umman’da, bir otel odasında yaşamına son verdiğinde henüz 28 yaşındaydı. Dans müziğinin ‘Süper Ligi’nden söz edebiliyorsak; house/emix kulvarında; bir döneme damga vurmuş İsveçli bir prodüktör/DJ’di kendisi. İki MTV, bir Billboard Ödülü’nün yanı sıra iki Grammy adaylığı olduğunu da eklemek lazım. Bundan dokuz yıl önce ‘Seek Bromance’ adlı parçasıyla çıkış yaptı ve öldüğü güne kadar ‘En İyi 10 DJ’ listelerindeki yerini korudu. Tim Bergling; bilinen adıyla Avicii’den söz ettiğimi anladınız sanıyorum.