Teknik hukuki analizlere girmeden bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Evvela şu dikkatimi çekti: Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali”ni tespit eden gerekçeli kararında tam 39 adet AİHM ve AYM içtihatlarına atıf var. Demek ki, Yüce Mahkeme, öteden beri başka davalara hangi hukuki ölçülerle bakmışsa bu dosyaya da aynı hukuki ölçülerle bakmış. Dündar ve Gül lehine ya da aleyhine davranmamış.
Adalet heykelinin gözü bunun için bağlıdır zaten.
AYM’nin üç sayın üyesi ise Dündar ve Gül’ün tutuklanmasını hukuka uygun buldukları için karara “karşı oy” yazdılar. Dikkatle okudum fakat bir tanecik bile AİHM veya AYM içtihadını emsal göstermemişler.
Doktrinden yani birkaç akademisyenden alıntılar yapmışlar; “Savaş zamanında...” diye başlayan bir alıntı çok ilginç...
Fakat soyut ve genel akademik ifadeler somut bir dosyada kanıt ve emsal niteliğinde değildir. Kaldı ki, ülkemizde hukuken ilan edilmiş bir “savaş hali” de yok çok şükür. Bu yüzden hukuken “savaş hali”ne atıf yapılamaz.
Birçok yorumcu Trump’ın seçilemeyeceğini, azami yüzde 35 destek bulabileceğini söylüyor.
Ben de inanıyorum, Amerikan toplumu Trump gibi bir kaçığı seçmeyecektir.
Kuvvetler ayrılığı, bireysel özgürlükler, sınırlı devlet, anayasanın üstünlüğü gibi liberal değerlerin beşiği sayılan Amerika’da Trump vakası!
Üzerinde durmak gerekir.
Elbette siyasette ve medyada hâlâ seviyesini koruyan, hatta yükseltmeye çalışanlar var. İktidarı destekleyen veya eleştiren bütün seviyeli kalem ve söz erbabını tenzih ederim.
Seviyeyi ayağa düşürenler; farklı görüş ve duruşlara karşı yeniçeriliğin “Söyletmen vurun!” zihniyetiyle ve sokak ağzıyla saldıranlardır.
Yayın hayatına dün giren Karar gazetesinde Mustafa Karaalioğlu’nun “Seviyesizlikten daha büyük meselemiz yok” başlıklı yazısını okuduğumda, çok haklı dedim.
Şu satırlarının da altını çizdim:
Hukuk üzerinden sürekli iktidarı eleştirdiğimi, halbuki hukuka aykırı davranışların yeni olmayıp tek parti devrinden beri süregeldiğini belirtti. Hükümetin cemaat yapılanmasına karşı haklı bir mücadele verdiğini de vurguladı.
Ona köşemde bir cevap yazmadım. İki sebepten. Kendisi kadim dostumdur. Dahası, Türkiye’de 1980 sonrasında “liberal düşünce”nin gelişmesine öncülük edenlerden biridir. Bana eleştirisini de örnek bir kibar ve düzeyli dille yazmıştı.
Gazete köşesinde ‘polemik’ yapmak istemedim, telefon açtım...
“Atatürk’ün İhtilal Hukuku” kitabını ben yazdım dedim. Liberal Düşünce Topluğu’nun 2006 “Özgürlük Onur Ödülü”nü de Sayın Yayla’nın elinden ben almıştım. Köşe yazarı olarak tabii güncel konular üzerinde yazıyordum. Dün vesayet hukukunu eleştiriyordum, bugün iktidar hukukunu...
Karşılıklı sıcak sözlerle konuşmamızı bitirmiştik.
“Sayın Cumhurbaşkanımız haklı, faizler yüksek. Ama niye yüksek, oturup bakmamız gerekiyor. Türkiye ayağını yorganına göre uzatmayan bir ülkedir, tasarruf oranı en düşük ülkelerden biridir. Tasarruf düşük olunca ne yapıyorsunuz, dış kaynağa ihtiyacınız var.”
Saygın bir ekonomist olan Şimşek’in bu sözlerinde çok şey var. Elbette ben iktisatçı değilim, fakat iktisat tarihine dair çok şey okudum, “ekonominin kanunları” hakkında biraz bilgim var. Bu açıdan irdelemek istiyorum.
Gerçekten Türkiye’de faizler çok yüksektir. Amerika’ya, Avrupa’ya, Japonya’ya bakın; kapitalizmin en gelişmiş olduğu bu ülkelerde faiz sıfır gibidir. Hatta ekonomik durgunluğu aşmak için “eksi faiz” uygulaması bile yaptılar.
Bizde ise yüksek. Niye?
SERMAYE VE FAİZ
Kürt siyasi hareketinin ayrılıkçı milliyetçi bir hareket olduğu bellidir. Dil konusunda ‘ulusal’ taleplerle yetinmeyen, ayrı bayrak, ayrı coğrafya ve ayrı egemenlik talepleri ve kitle tabanı olan silahlı bir hareket.
HDP çözüm için bir şans olabilecekken maalesef çözümsüzlüğün bir unsuru oldu.
BALKANLAR GİBİ
Yoksa yazdıklarımı politikacıların önemsemeyeceğini biliyorum, onlar için önemli olan hukuk değil, siyasi pozisyonlarıdır.
AYM’yi övebilirler de yerden yere vurabilirler de; siyaseten işlerine gelip gelmemesine göre... Fakat bir hukukçu siyasetçi de olsa, hukuki kavramlara özen göstermelidir.
Beni kahreden muktedir hukukçularımızın siyaset uğruna hukuki kavramlar konusundaki özensizlikleridir.
AYKIRILIK VE İHLAL
Anayasa Mahkemesi’nin veya herhangi bir devlet kurumunun “anayasaya aykırı” davrandığını söylemek mümkündür. Bir görüştür ve tartışılır.
Solda “devrim”, sağda “dava” kavramları...
Bunlar öylesine büyülü kavramlardır ki, uğruna hukukun temel ilkelerini hiçe saymak az gelir, gerektiğinde can veririz, can alırız!
Devrim ve dava adına sadece pratik ihtiyaç halinde ‘kullanacağımız’ birkaç hukuk kavramı vardır. Onlar da iktidarda veya muhalefette olmamıza göre değişir.