Paylaş
Teknik hukuki analizlere girmeden bazı tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Evvela şu dikkatimi çekti: Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali”ni tespit eden gerekçeli kararında tam 39 adet AİHM ve AYM içtihatlarına atıf var. Demek ki, Yüce Mahkeme, öteden beri başka davalara hangi hukuki ölçülerle bakmışsa bu dosyaya da aynı hukuki ölçülerle bakmış. Dündar ve Gül lehine ya da aleyhine davranmamış.
Adalet heykelinin gözü bunun için bağlıdır zaten.
AYM’nin üç sayın üyesi ise Dündar ve Gül’ün tutuklanmasını hukuka uygun buldukları için karara “karşı oy” yazdılar. Dikkatle okudum fakat bir tanecik bile AİHM veya AYM içtihadını emsal göstermemişler.
Doktrinden yani birkaç akademisyenden alıntılar yapmışlar; “Savaş zamanında...” diye başlayan bir alıntı çok ilginç...
Fakat soyut ve genel akademik ifadeler somut bir dosyada kanıt ve emsal niteliğinde değildir. Kaldı ki, ülkemizde hukuken ilan edilmiş bir “savaş hali” de yok çok şükür. Bu yüzden hukuken “savaş hali”ne atıf yapılamaz.
İÇ HUKUK YOLLARI
AYM’nin “ihlal” kararına yapılan en yoğun eleştirilerden biri, “iç hukuk yollarını tüketmeden” Dündar ve Gül’ün tahliyesine yol açacak “ihlal” kararını vermesiydi...
Bunu devlet adamlarımız bile söyledi.
Halbuki, AYM’nin verdiği “ihlal” kararını doğru bulmayarak “karşı oy” yazan üç üye bile böyle bir itirazda bulunmamış. Nitekim AYM kararında açıkça belirtiliyor, hak ihlali varsa iç yargı yolları tüketilmeden de AYM’ye bireysel başvuru yapılabilir. (Paragraf: 58)
Kaldı ki, tutuklamaya yapılan itirazın sulh ceza hâkimi tarafından reddedilmesiyle “tutuklamaya ilişkin iç yargı yolları tüketilmiş”, AYM yolu açılmıştı. Dahası, Adalet Bakanlığı da başka bir davada, hak ihlali varsa, iç yargı yolları tüketilmeden de AYM’ye başvurulabileceği yolunda görüş bildirmiş. (Paragraf: 59)
Aynı Adalet Bakanlığı şimdi Anayasa Mahkemesi’ni “yetkisini aştı” diye suçluyor!
Maalesef Adalet Bakanlığı bir süredir böyle siyaseten hareket ediyor; “yapboz kanunları” ortada.
AYM’nin yetkisini aşmadığını “karşı oy” yazmış olan üç üye de belirtiyor. Nitekim “kabul edilebilirlik” kararını oybirliğiyle almışlar, bir tek üye bile yetkimiz yok dememiş.
ÖBÜR ELEŞTİRİLER
AYM, yetkisini aşarak “esasa dair” karar verdi, ağır ceza mahkemesini işlevsiz bıraktı diye de çok eleştirildi. Halbuki kararda sadece tutuklamanın basın hürriyetini ihlal edip etmediği yönünden incelendiği açıkça belirtiliyor. (Paragraf: 22)
AYM kararının belki de en önemli yönü, “tutuklama” ile “hak ihlali” arasındaki ilişkiyi, AİHM içtihatlarına ve kendisinin önceki içtihatlarına dayanarak esaslı bir şekilde incelemiş ve karara bağlamış olmasıdır. Hukuken çok teknik bir konudur, ayrıntıya girmiyorum. İsteyenler mahkeme kararına bakabilir. (Paragraf: 62-69)
Tutuklamanın “gazetecilik faaliyetinden dolayı olmadığı” çok söylendi değil mi? Halbuki AYM kararında, “Dosyada haber kupürlerinden başka delil yok” diye defalarca belirtiliyor. Yani gazetecilik faaliyeti!...
HUKUK DEVLETİ
Ben o haberi yayınlamazdım, o ayrı konu; yayın çizgisiyle ilgili... Ama o haberi yayınlamak basın özgürlüğüne girer.
Hukuk devleti olmadan güçlü Türkiye olunamayacağını hepimiz anlamalıyız.
Ben hukuk hocası olsaydım AYM’nin çağımızda ifade özgürlüğünün sınırlarını çok iyi gösteren bu kararını öğrencilerime ders olarak okuturdum.
Bana hukuk şuurunu kazandıran merhum Hocam Ali Fuat Başgil’i Fatihalarla anıyorum.
Ey hukuk, iyi ki varsın.
Paylaş