Önceleri “resmi tarih”in propagandasıydı, son zamanlarda da “karşı resmi tarih” propagandası.
Örnek mi? TV’lerde konuşan bir profesör söylüyor; Lozan öyle bir hezimetmiş ki, imzalar atıldığında “Yunanistan’da milli bayram ilan edildi” imiş. Tipik bir yalan söyleyen tarih örneği...
Lozan’ın Yunanistan’da nasıl karşılandığını görmek için size “bilimsel tarihçilik” örneği bir çalışmadan bahsedeceğim: Dr. Çağla Derya Tağmat’ın, Yunan arşivinde yaptığı çalışmaya dayalı “Venizelos’un Dünyasında Lozan” adlı akademik makalesi. İnternette bulabilirsiniz.
OSMANLI NEDEN YIKILDI?
“Ankara ile Bağdat arasındaki söz düellosunun çatışmaya dönüşmesi ve bu kaotik atmosferden faydalanan Şii Haşdi Şabi milislerinin Musul'a girerek bir mezhep çatışmasına neden olması.”
Doğru, Irak’ta olabilecek en kötü senaryo, Musul operasyonunun kanlı ve kitlevi bir mezhep boğazlaşmasına sebep olmasıdır.
Ağzımdan yel alsın, ama bu ihtimal var.
Türkiye’nin de endişesi bu.
Bugün bunun üzerinden dış politika yapmak ülke içinde hamasi kazançlar sağlayabilir fakat dış ilişkilerde sıkıntılar yaratır. Türkiye’nin niyetleri hakkında lüzumsuz şüpheler ve tepkilere yol açar.
Musul Türkiye için elbette önemlidir fakat tarihten dolayı değil...
Günümüzdeki terör, güvenlik, mülteci sorunları gibi yakıcı problemler sebebiyle önemlidir. Türkiye’nin bugünkü Musul meselesine ilgisinin sebebi de Misak-ı Milli değildir, bu güncel sorunlardır. Türkiye’nin dayanağı da yine tarih değil, uluslararası hukuk ve diplomasidir; tabii maharetle kullanmak kaydıyla.
Gerçi MHP’nin “revize edilmiş parlamenter sistemden yana” olduğunu belirtti fakat iktidarın önereceği başkanlık sistemi konusunda “millete gidilmesini” de söyledi.
MHP Meclis’te buna evet diyecekse sübjektif olarak parlamenter sistemi benimsemesinin bir anlamı kalır mı?
Bahçeli kendi deyişiyle, “AKP’nin anayasa hazırlığını TBMM’ye getirmesi, ilke ve hassasiyetlerimizi gözetmesi halinde, sağlıklı ve makul bir neticenin alınacağına inanıyor”.
İlke ve hassasiyetler nedir? Anayasa’nın ilk dört maddesi...
Türkiye destekli ÖSO, bırakın “kıyamet savaşı”nı, önemli bir direniş bile olmadan Dabık’ı aldı. “Halife”nin “kıyamet savaşı” lafını militanlarını motive etmek için söylediği, boş çıkınca da başka bir geleceğe ertelediği görülüyor.
Şu anda Musul harekâtı sürüyor, DAİŞ militanlarının “vur-kaç saldırıları yaparak kaçtığı” bildiriliyor.
DAİŞ canavarı, Irak ve Suriye’de elinde tuttuğu topraklardan atılırsa sadece güvenlik bakımından değil, bu tür “mistik” ve batıl inançların gözden geçirilmesi bakımından da çok yararlı olacak.
MUSUL MUSULLULARINDIR
Musul Türkiye için tarihte kalmış, kapanmış bir konudur, doksan yıldır Irak toprağıdır, fakat günümüzde Ortadoğu’daki nüfuz kavgalarının odak noktası haline geldiği için Türkiye açısından güncel olarak son derece önemlidir.
Türkiye’ye yeni göç dalgaları gelebilir, PKK orada ‘kanton’ kurabilir. Nüfus yapısı değiştirilirse İran’ın nüfuzu artar, bölgesel dengeler Türkiye aleyhine değişir...
Bu açılardan Türkiye’nin IŞİD’e karşı yapılacak Musul harekâtında yer almak istemesi son derece haklıdır. Haklıyız fakat dış politikamızın bu konuda başarılı olduğunu söylemek zordur.
IRAK’LA İHTİLAF
Başa çıkmaya çalıştığımız sorunlardan ziyade, “sorun çözme” formasyonumuzun yetersizliği yüzünden.
İşte yine siyasi güç kavgası temeldeki bu sorunumuzun üstünü örtüyor.
Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya; bunların sistemleri birbirinden farklı fakat onları güçlü ve gelişmiş ülke yapan faktör kurumlarının “rasyonel” ve “hukuki” işlemesidir.
Siyasetten Merkez Bankalarına, mahkemelere kadar.
Eski bir meslektaşları olarak da kendilerine seslenmek istiyorum.
Hiç şüphesiz ülkede güvenilir bir adalet sistemi kurmanın birçok unsurları vardır ama en önemlisi, hukukun üstünlüğüne hukukçuların inançla bağlanması ve bu ilkeye azimle sahip çıkmasıdır.
Kanun ezberlemekle iyi hukukçu olunmuyor. Hukukun felsefi özünü, hukuku oluşturan adalet, özgürlük, eşitlik ve güvenlik gibi değerleri bilgiyle ve inançla özümsemiş olmak gerekiyor.
DÜNDEN BUGÜNE