Sanat tarihi açısından Osmanlı mimarisinin 19. yüzyılına damga vuran Balyan soyadlı Osmanlı Ermeni’si mimarlar böyle bir anıtmezarı hak ediyor.
Anıtmezarın mimarı Kevork Özkaragöz yapıdaki tuğranın Abdülmecid’e ait olduğunu belirtiyor. Böylece Balyanların “Ermeni” ve “Osmanlı” kimliği yansıtılıyor.
Ben bu vesileyle kısa bir tarih gezintisi yapmak istiyorum.
OSMANLI MİMARİSİ
Bizde siyaset ve fikir tartışmalarının ortaya çıktığı 19. yüzyıldan beri böyle.
Abdülhamid’e muhaliflerinin “Kızıl Sultan” demesi, Cumhuriyet döneminde “Ulu Önder”e karşı muhafazakârların “Ulu Hakan” versiyonu...
Lozan için “Zafer mi, hezimet mi?” kutuplaşması da böyle.
Star’da Resul Tosun’da okudum, İslamcı gençler, sempozyumda Abdülhamid’in Batı müziğini sevdiğini öğrenince “
Şöyle diyor:
“İlk gözlemim İslam ülkelerinde kadın haklarına ilişkin bakışta bir değişimin olmayışı yönünde.”
İslam dünyasında kadınlar eskisine göre daha çok okuyor, toplumsal hayata daha çok katılıyor. Buna rağmen “kadın haklarına bakışta bir değişimin olmaması”, daha kapsamlı bir sorunun örneğidir.
Ben tarihçi değilim ama tarih üzerine yazıp duruyorum işte. Çok mutlu değilim, belki de sıkıcı oluyor... Ama tarih günlük siyasette öyle çok yer tutuyor ki, ben de ikide bir yazıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı dün adaları “Lozan’da verdiğimizi” söyledi ya, adeta soru yağmuruna tutuldum: Adaları Lozan’da mı kaybettik? İzmir’e giren ordu adaları da alamaz mıydı?...
Sayın Cumhurbaşkanı’nı danışmanları yanlış bilgilendirmiş olmalı. 12 Adaları 1911’de İtalya, Ege adalarını 1912 Balkan Harbi’nde Yunanistan almıştı; çünkü Osmanlı feci bir mağlubiyete uğramıştı.
Benim “Bilinmeyen Lozan” adlı belgesel ve kitabımda ayrıntılar vardır, buraları geri almak Lozan görüşmelerinde söz konusu bile olmadı. Niye mi?
Önce Kahraman’ın söylediklerini görelim:
“1921 hariç diğer anayasalar hep ithal anayasa gibidir. 1876 Anayasası Belçika anayasasının esaslarını almıştır. 1924 Anayasası Fransa anayasasının esaslarını almıştır. 1961 Anayasası Alman anayasasının esaslarına göre tanzim edildi. 1982 anayasası askeri idarenin anayasasıydı.”
Sayın Kahraman böyle diyor ama Avrupa anayasalarının etkileri olmakla beraber toptan “ithal” ve “taklit” demek doğru değildir. Onların hepsi anayasal evrimimizin aşamalarıdır.
1876 Anayasası’ndaki hilafet, saltanat, resmi dil Türkçe, devlet dininin İslam olması, vilayetlere ilişkin düzenlemeler tam “Osmanlı” karakterindedir. Ayrıca Abdülhamid’e verilen yetkiler yanında, o zamanki Belçika Kralı 1. Albert’in yetkileri pek ‘sembolik’ kalır.
Aceleci bir karar olduğu anlaşılıyor. Gazeteci olarak bana da yakınmalar geliyordu. Arkadaşımız Fikret Bilâ’nın sütununda sorunun boyutlarını okuyabilirsiniz.
OHAL kararnamesiyle GATA kapatılıp tesis ve personeli Sağlık Bakanlığı’na bağlandığında MHP Milletvekili Ümit Özdağ, 3 ve 10 Ağustos tarihlerinde iki defa basın toplantısı düzenleyerek terörle mücadele eden, şehitler veren, çok sayıda gaziyi tedavi eden bir ülkede, “askeri tıp” kurumunu kapatmanın çok yanlış olduğunu anlatmıştı.
O zaman pek dikkat çekmedi, partisi bile oralı olmadı.
Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmetlerindeki başarısı biliniyor. Fakat “askeri tıp” denilince uzmanlık, GATA denilince yüz elli yıllık kurumun kültürü ve hastalarına verdiği manevi güç göz ardı edilemez.
PKK etnik bir tabana dayanıyor. Sorunu çok eskilere götürmesek bile 1984’ten beri Türkiye bu sorunla uğraşıyor. Hâlâ şehitler veriyoruz.
Sorunun askeri ve akademik boyutları konusunda bilgisini kimsenin inkâr edemeyeceği İlker Başbuğ’un şu sözleri son derece uyarıcıdır:
“Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir. Sınırımız olan ülkelerde güvenlikli bölgeleri varsa, ortadan kaldırmak gerekir. Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir. Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz. Yani beş kere örgütü bitirmişiz ama gene var. E kardeşim, katılımı önlemiyorsun!” (Hürriyet, 23 Nisan 2016)
PYD VE AMERİKA
Ekonomistlerin bileceği bir konu, ben ekonomist değilim.Öyleyse niye yazıyorum?Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in açıklamasını çok önemli bulduğum için yazıyorum.
Moody’s Türkiye’nin notunu düşürdüğünde Şimşek Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Derecelendirme kuruluşlarına vereceğimiz en iyi cevap yapısal reformları daha da hızlandırmak, mali disiplini korumaktır. Durmak yok, reformlara devam.”
Dikkat ettiniz mi, Şimşek Moody’s konusunda polemiğe girmiyor, iç ve dış kamuoyuna ‘reform’ mesajı vermek istiyor.