Taha Akyol

Darbeler dönemi kapandı

15 Temmuz 2017
15 TEMMUZ darbesi nehri tersine akıtma girişimiydi. Böylesine imkânsız bir teşebbüse kalkışmak için ancak zihnen ve ruhen şartlanmış olmak gerekirdi.

Öyle olmasaydı bugünkü gelişme düzeyinde Türkiye’de darbenin başarılamayacağını düşünebilirlerdi.

Önceki darbe dönemlerinden farklı olarak Türkiye artık sessiz ve itaatkâr köylü toplumu değildir; iradesine, özgürlüğüne müdahale halinde tepki gösteren bir toplum düzeyine gelmiştir. İşte kitleler tankın karşısına çıktı.

Huntington 1968’de Political Order in Changing Societies adlı kitabında yazmıştı: Darbeler azgelişmiş ülkelerde olur çünkü toplum itaatkârdır, ekonomi çeşitlenmemiştir, hukuk kurumlaşmamıştır, darbeler mümkündür.

Gelişmiş ülkelerde darbe olmaz, zira ekonomi çeşitlenmiştir, hukuk sağlamdır, insanlar özgürlüklerinin sahibidir, ordu artık siyasi değildir, savunma kurumudur.

DÜN VE BUGÜN

Türkiye henüz gelişmiş ülke seviyesine ulaşmamıştır ama azgelişmiş ülke de değildir.

Eski darbeler döneminde Türkiye’de “borsa” bile yoktu. Bugün dünyaya açık bir ekonomiyiz. Türkiye’de irili ufaklı 51 bin yabancı firma faaliyet gösteriyor. Eskiden çok da önemli olmayan borsa, ihracat, turizm ve beyin gücü artık çok önemlidir. Böyle bir toplumdan köylü toplumunun pasifliği beklenemez.

Eskiden

Yazının Devamını Oku

Asker faktörü

14 Temmuz 2017
15 TEMMUZ darbe girişimi pek çok kimse için sürpriz oldu. Çünkü MİT bile ordudaki FETÖ örgütlenmesinin farkında değildi.

Ordu içinde yasadışı örgütlenme!

Bu tablo bize “disiplin” ve “hiyerarşi” kavramlarının ordular için neden hayati derecede önemli olduğunu gösteriyor.

İster dini ister ideolojik ve siyasi saiklerle olsun ordunun disiplin ve hiyerarşisine uymayan yapılanmalar daima felaketlere yol açıyor.

Balkan Harbi’ndeki utanç verici mağlubiyetten, 15 Temmuz’daki utanç verici darbe girişimine kadar böyledir.

‘ABİLER’ HİYERARŞİSİ!

15 Temmuz hakkındaki iddianameleri akademik tez titizliğiyle inceleyen arkadaşımız Sedat Ergin, ordudaki FETÖ örgütlenmesiyle ilgili bilgilerin mahkeme evrakında kalmayıp kamuoyuna ulaşmasını sağladı. Mutlaka kitap haline getirilmesi gerekir.

Ergin’in yazdığına göre, mesela, Güvercinlik’ten kalkarak emniyeti, MİT’i, darbeye katılmayan askeri tesisleri bombalayan pilotlar...

Çoğu daha askeri liselerdeyken

Yazının Devamını Oku

Devleti ele geçirmek

13 Temmuz 2017
FETULLAH Gülen hareketinin okumuşlar arasında bile niye çok sayıda taraftar bulduğunu sosyoloji gözüyle araştırmak gerekir.

Bu hareketin neden eğitim ve din alanında kalmayarak devlet içinde örgütlendiğini, “devleti ele geçirme”nin niye mümkün ve cazip görüldüğünü de mutlaka çok iyi analiz etmeliyiz.

EĞİTİM VE YÜKSELME

FETÖ örgütlenmesinde standart bir kalıp var: Yoksul aile çocuklarına “eğitim” imkânı veriliyor, soru çalma gibi ahlaksız metotları da kullanarak “yükselmeleri” sağlanıyordu.

Anahtar kavramlar “eğitim” ve “yükselme”dir. Bunlar gelişmekte olan toplumlarda çok önemli iki sosyolojik dinamiktir.

Gülen hareketi Kuran kursu veya imam hatip değil, lise ve üniversiteler açtı.

İyi eğitimli, sosyalitesi gelişmiş, bağnazlıktan uzak Müslüman görüntüsü...

Muhafazakâr kanatta en eğitimli kesim bunlardı.

Ahmet Taşgetiren’in yazdığı gibi, AK Parti iktidarı

Yazının Devamını Oku

Mağduriyet

12 Temmuz 2017
15 TEMMUZ darbe ihanetinin yıldönümü geliyor. Toplumda darbeye karşı bilinci yükseltmek, 15 Temmuz şehitlerinin anısını yaşatmak ve partiler üstü bir dille meşruiyet kültürümüzü güçlendirmek son derece önemlidir.

Mağduriyetleri ve özellikle üniversitedeki tahribatı giderme konusunda da daha fazla gecikmemek lazım.

Arkadaşımız Nuray Babacan’ın haberine göre, hükümet kamudan atılıp da haklarında adli bir suçlama yapılmayanların “özel sektörde” ve “vakıf üniversitelerinde” çalışabilmelerinin önünü açacak bir hazırlık içinde.

Gecikildi bile; süratle gerçekleştirilmelidir.

ÜNİVERSİTELERDE MAĞDURİYET

FETÖ’nün üniversiteleri kapatıldı, oradaki bütün bilim insanları suçlu-suçsuz bakılmadan sokağa konuldu. Halbuki orada sadece akademik kurum diye çalışan birçok masum bilim insanı vardı.

Diğer üniversitelerde de yine suçlu-suçsuz diye bakılmadan birçok muhafazakâr, liberal veya solcu öğretim üyesi sadece hoşa gitmedikleri için veya muhalif oldukları için KHK listeleriyle sokağa konuldu.

“Damgalı” sayıldılar, kimse onları işe almaya cesaret edemedi.

Siyasal psikoloji yargıya da hâkim olduğu için birçok akademisyen tutuklandı, tutuksuz yargılanmaları mümkünken.

Yazının Devamını Oku

Adalet mitingi

11 Temmuz 2017
TÜRKİYE’de her dönemde yargı ve adalet sorunları yaşandı fakat ilk defa “adalet” konusunda böyle bir yürüyüş ve böyle yüz binlerin katıldığı bir miting yapıldı.

Mitingin fevkalade kalabalık olduğu bir gerçektir.

İktidar da muhalefet de bu gerçeği iyi okumalıdır.

Sayın Emre Kongar’ın miting hakkında yazdığı “hayal bile edemezdik” tespiti son derece önemlidir.

Niye hayal bile edilemezdi; niye başarıldı?

SOSYOLOJİK ZEMİN

Bizim tarihimizde siyaseti belirleyen faktör emek-sermaye değil, merkez-kenar çelişkisi oldu. CHP merkezle, devletle, otoriteyle özdeşleşti. DP ve devamı olan partiler halkla, ahali ile özdeşleşti ve daima seçimleri kazandı.

Ortanın solu hareketinin teorisyenlerinden merhum Turan Güneş “CHP halktan nasıl uzaklaştı?” başlıklı ünlü makalesiyle 1960’larda yeni bir vizyon getirdi.

Deniz Baykal’ın 1971’de

Yazının Devamını Oku

Küreselleşme ve milliyetçilik

10 Temmuz 2017
HAMBURG şehri geçtiğimiz hafta G-20 zirvesine ve sokaklarda kapitalizme karşı protesto eylemlerine ev sahipliği yaptı.

G-20 şüphesiz küreselleşmenin en yüksek temsilcisi olan bir kuruluş... Küreselleşme bugünkü boyutlara ulaşmasaydı böyle platformlar ve toplantılar da olmazdı.

Fakat çağımızın bir gerçeği daha var; küreselleşme karşıtlığı... İşte bilhassa gelişmiş ülkelerde gittikçe güçlenen popülist milliyetçilikler...

SAÇMA BİR SORU

Küreselleşmeden mi, milliyetçilikten mi yanasınız?

Bu soru saçmadır çünkü zihnimizi böyle bir ikileme sokarak son derece karmaşık bu meseleyi anlayamayız.

Sanayi ve teknoloji üreticisi bir ülke olalım mı? İhracatımız daha da artsın mı? Uluslararası markalarımız olsun mu?

Hangi milliyetçi bu sorulara hayır diyebilir?

Ama bu hedeflere ulaşmanın yolu küreselleşme dinamiklerinden yararlanmayı bilmektir...

Yazının Devamını Oku

Adalet için yürümek

8 Temmuz 2017
ADALET Yürüyüşü İstanbul sınırından içeriye girdi; planlandığı gibi kazasız belasız, yarınki mitingle sonuçlanmasını diliyorum.

Bu yürüyüşte CHP, “farklı kesimlere” seslenmenin, onların hassasiyetlerine özen göstermenin pratiğini yaptı.

Kılıçdaroğlu’nun yanında türbanlı ve bozkurt işaretli yürüyüşçüler de gördük. İslami kesimden bazı tanınmış kişiler de katıldı.

Muhafazakâr kesimde, partizan kalemler bir tarafa, bu yürüyüşü takdir eden yazarlar da oldu.

CHP Tuzla İlçe teşkilatı Kılıçdaroğlu’nu İstanbul sınırında mehter takımıyla karşıladı; mehter marşlarıyla birlikte İzmir Marşı çalındı, Türk devletlerin bayrakları taşındı.

Bunlar “klasik CHP” kabuğunu aşan görüntüler.

‘DUVAR’ SORUNU

Kemal Kılıçdaroğlu 2009’da İstanbul belediye başkan adayıydı; AK Parti’ye oy veren varoşlardan oy kazanmaya çalışıyordu.

Hem Sayın Kadir Topbaş’la hem Sayın Kılıçdaroğlu ile CNN Türk’te iki defa program yapmıştım. 9 Mart 2009 günlü Eğrisi Doğrusu programında, bu konuyu sorduğumda Kılıçdaroğlu, CHP ile bu geniş kesimler arasında

Yazının Devamını Oku

Avrupa ne diyor?

7 Temmuz 2017
AVRUPA Parlamentosu (AP) Türkiye ile üyelik müzakeresinin askıya alınması için karar aldı.

477 oyla alınmış bir karar!

Sorunları çözmeye mi bakalım,  “Haçlı Avrupa yine yüzünü gösterdi” mi diyelim?

Öncelikle, AP popülist bir siyasi kurumdur; uzun vadeli perspektifler yerine kamuoylarından fazlaca etkilenir.

Bu yüzdendir ki bağlayıcı karar alma yetkisi yoktur ama siyasi etkisi vardır.

NİYE ÖNEMLİ?

AB’ye katılım sürecinin Türkiye için ne kadar yararlı olduğunu, Başbakan Erdoğan hükümet programlarında defalarca anlatmıştı; şöyle diyordu:

“Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi olan Avrupa Birliği’ne katılım sürecini kararlılıkla yürüttük...” (6 Temmuz 2011)

Sürecin ekonomiye de çok katkısı oldu.

Yazının Devamını Oku