Paylaş
Bu hareketin neden eğitim ve din alanında kalmayarak devlet içinde örgütlendiğini, “devleti ele geçirme”nin niye mümkün ve cazip görüldüğünü de mutlaka çok iyi analiz etmeliyiz.
EĞİTİM VE YÜKSELME
FETÖ örgütlenmesinde standart bir kalıp var: Yoksul aile çocuklarına “eğitim” imkânı veriliyor, soru çalma gibi ahlaksız metotları da kullanarak “yükselmeleri” sağlanıyordu.
Anahtar kavramlar “eğitim” ve “yükselme”dir. Bunlar gelişmekte olan toplumlarda çok önemli iki sosyolojik dinamiktir.
Gülen hareketi Kuran kursu veya imam hatip değil, lise ve üniversiteler açtı.
İyi eğitimli, sosyalitesi gelişmiş, bağnazlıktan uzak Müslüman görüntüsü...
Muhafazakâr kanatta en eğitimli kesim bunlardı.
Ahmet Taşgetiren’in yazdığı gibi, AK Parti iktidarı “devlette yetişmiş insan ihtiyacını bu yapı ile telafi etmek istedi”.
Bu yüzden “ne istedilerse verdik”.
GENİŞ KESİMLER
Atatürk ve laiklik hassasiyeti herkesçe bilinen merhum Bülent Ecevit ve merhum Toktamış Ateş de iyi eğitimli, medeni davranışlı, laiklikle kavga etmeyen, açık fikirli Müslümanlar olarak bu kesime sempatilerini açıkça ifade ettiler.
Abant Toplantıları’na katılan aydın ve akademisyenlere bakın; büyük çoğunluğu seküler isimlerdir.
Gülen ve hareketi hakkında kitap yazan (yazdırılan) yabancı akademisyenler de onun bu yönünü ön plana çıkardılar; gördükleri de bu yöndü.
Hemen bütün muhafazakâr, liberal ve bir ölçüde de liberal-sol isimler onu böyle gördüler.
Ben de İslam toplumlarındaki enerjinin radikal ve siyasal hareketlere değil böyle bir sivil harekete yönelmesini olumlu buldum.
ZEHİRLİ TUTKU
Sonradan ortaya çıkan yönü, “devleti ele geçirmek” tutkusuyla örgütlenmiş illegal yapıdır.
Gülen illegal yapılanmayla, legal taraftaki iyi niyetli insanların da hayatını kararttı.
Bizim kültürümüzde, Ortadoğu’da ve genelde hukukun yeterince kurumlaşmadığı toplumlarda “devleti ele geçirmek” sihirli bir tutkudur.
Devlet çok büyük güçtür çünkü gücü hukukla yeterince sınırlanmamıştır.
Devlet en büyük servet kaynağıdır; çünkü piyasa bağımsız bir güç olacak kadar gelişmemiştir.
Darbelere bakın, ya “devleti ele geçirmek” düşüncesi vardır; 27 Mayıs dönemi cuntaları, “Milli Demokratik Devrim” cuntaları ve 15 Temmuz darbesi...
Veya “devleti elde tutmak” için 12 Mart, 28 Şubat müdahaleleri ile 12 Eylül darbesi yapıldı.
MİSTİK VE MARİZ EGO
Muazzam devlet gücünü “ele geçirmenin” zehirli cazibesine bir de “kâinat imamı” gibi mistik ve mariz bir ego eklenmişti.
Gülen’in sosyal medyada dolaşan yıllar önceki şu sözlerine bakın:
“Senin iktidar dediğin şey nedir, ben yirmi yaşımda onu devireceğimi, yerine başkasını kuracağımı planlamış insanım...”
Bu “devleti ele geçirme” hırsı, bu mariz ego, bu mistisizm yıllarca devlet içinde, orduda bile gizlice örgütlenmiş.
15 Temmuz işte böyle bir gözü dönmüşlük olduğu için tarihimizdeki en kanlı, en gaddar darbe girişimidir.
Bu konuya yarın devam edeceğim fakat şu tespitleri yapmalıyım:
- Devletin 80 milyona ait hukuki bir kurum olduğunu, herkese eşit mesafede bulunması gerektiğini, devlet kadroları için sadece liyakatin geçerli olabileceğini esaslı bir siyasi kültür olarak özümsemeliyiz.
- Din ve siyaset ayrı alanlardır. Dini heyecanın amacı devlet değil, toplumsal ve dini hizmetlerden ibaret olmalıdır.
Paylaş