Paylaş
Bu yürüyüşte CHP, “farklı kesimlere” seslenmenin, onların hassasiyetlerine özen göstermenin pratiğini yaptı.
Kılıçdaroğlu’nun yanında türbanlı ve bozkurt işaretli yürüyüşçüler de gördük. İslami kesimden bazı tanınmış kişiler de katıldı.
Muhafazakâr kesimde, partizan kalemler bir tarafa, bu yürüyüşü takdir eden yazarlar da oldu.
CHP Tuzla İlçe teşkilatı Kılıçdaroğlu’nu İstanbul sınırında mehter takımıyla karşıladı; mehter marşlarıyla birlikte İzmir Marşı çalındı, Türk devletlerin bayrakları taşındı.
Bunlar “klasik CHP” kabuğunu aşan görüntüler.
‘DUVAR’ SORUNU
Kemal Kılıçdaroğlu 2009’da İstanbul belediye başkan adayıydı; AK Parti’ye oy veren varoşlardan oy kazanmaya çalışıyordu.
Hem Sayın Kadir Topbaş’la hem Sayın Kılıçdaroğlu ile CNN Türk’te iki defa program yapmıştım. 9 Mart 2009 günlü Eğrisi Doğrusu programında, bu konuyu sorduğumda Kılıçdaroğlu, CHP ile bu geniş kesimler arasında“kültürel bir duvar” olduğunu, bunu aşmak gerektiğini belirterek şunları söylemişti:
“Bizim önce insanı inançlarıyla, siyasal düşünceleriyle olduğu gibi kabul etmemiz lazım. Ve kendimizi gidip ona niçin biz farklı düşünüyoruzu anlatmamız lazım... Onun inançları kendisine aittir zaten ve saygı duyulur elbette. Artık biz 21. yüzyılda kılık kıyafetti, inançtı bunları normal siyasal yaşamdaki tartışmaların dışına çıkarmamız lazım.”
O zaman bunlar, CHP camiasında adeta ‘cesaret’ gerektiren sözlerdi.
‘DUVAR’I AŞMAK
Yerleşik algıları değiştirmek kolay değildir; uzun zaman ve etkili teşebbüsler lazımdır.
1930’lardaki otoriter “Parti Devleti” uygulamaları derin travmalar yarattı. Bu gerçeği Atatürk’e samimiyetle bağlı olan Yakup Kadri, Ahmet Ağaoğlu, Şevket Süreyya, Turan Güneş gibi saygın isimler ayrıntılı olarak yazdı.
Merhum Bülent Ecevit’in 1971’de yayınladığı “Atatürk ve Devrimcilik” adlı kitabı, Kılıçdaroğlu’nun “kültürel duvar” dediği sosyolojik travmaları aşma yönünde hâlâ değerini koruyan bir açılım belgesiydi.
Bugün yargının bir elden öbür ele geçtiği endişelerinin arttığı bir dönemde, Kılıçdaroğlu’nun parti ve ideoloji sloganlarını bir kenara bırakıp her kesime seslenerek “Adalet Yürüyüşü” yapması da böyle bir çabanın ifadesidir.
Barışık toplum olmak için her parti, her fikir “öteki”ne açık olmalı, kapalı “kabile” gibi olmaktan sakınmalıdır.
BARIŞIK TOPLUM
Barışık toplum olmanın bir şartı da adil yani bağımsız ve tarafsız olduğuna güvenilir bir yargıdır.
Toplumda artan adaletsizlik ve baskı yakınmalarını iktidar iyi tahlil etmelidir.
Böyle bir sorun yokmuş da teröristler ve düşmanlar uyduruyormuş gibi davranmakla sorun çözülmez, büyür.
Venedik Komisyonu ve AGİT gibi iktidarın da yakın zamana değer verdiği kuruluşlar hem yeni sistemin kuvvetler ayrılığına aykırı hem referandumun adaletsiz olduğu konusunda önemli raporlar yayınladı; madde madde ve hukuki referanslarıyla.
Adalet Bakanlığı da böyle madde madde ve hukuki referanslarıyla karşı raporlar hazırlasın, Venedik Komisyon’na ve AGİT’e göndersin, biz de aydınlanalım, değil mi?!
Bu kolay olmadığı için bakanlık sadece siyasi polemik yapıyor.
Hukuk ve adalet sorunları ciddidir; esas çözümü Başbakan Binali Yıldırım’ın bir zamanlar söylediği gibi “ezici çoğunluğun kabul edebileceği” yeni bir anayasa ile kuvvetler ayrılığını gerçekleştirmektir.
Paylaş