Bunların hiçbirinin yaşanmadığı, düzen ve disiplinin işlediği kongreleri de yakında göreceğiz, ama hangi tür kongrelerin ülke ve demokrasi için daha iyi olduğu kişilerin baktığı yere göre değişir.
CHP kurultayı eleştirilirken 34 delegenin kürsüye çıkıp sert sözlerle parti yönetimini eleştirdiğini, listeler havalarda uçuşsa da ileride daha iyi sonuçlar verecek çarşaf listenin güzel bir örneği yaşandığını görmek lazım.
Hem Kılıçdaroğlu, anahtar listesini Parti Meclisi üye sayısının neredeyse iki katı düzeyinde tuttu, hem de sayısız anahtar liste yapıldı.
Delege tüm bunlara bakarak, öyle titiz bir seçim yaptı ki Kılıçdaroğlu’nun seçilmesini çok istediği bazı isimler dahi liste dışı kaldı, hiçbir anahtar liste kazanmadı dense yeridir, yani.
BELEDİYE HAREKETİ
CHP, eleştirilere rağmen çarşaf liste uygulamasını kararlılıkla sürdürebilmeli.
Kılıçdaroğlu da delegenin verdiği mesaja uygun, başarıya odaklanan, birbiri ile çekişen değil, birbirinin eksiğini dolduran, birbirini tamamlayan, pas verip alarak gol atan bir MYK ile halkın karşısına çıkmalı.
Bugün itibariyle başlayan bu yeni dönemde, Kılıçdaroğlu’nun kurultayda çerçevesini çizdiği ideolojik duruşun hangi düzeyde ve nasıl bir kadro eliyle yaşama geçirileceği her gün mercek altında tutulup durulacak. Yazımı Parti Meclisi (PM) seçimleri sonuçlanmadan yazdığım için PM ve çok merak edilen Merkez Yönetim Kurulu tahlilini sonraya bırakarak Kılıçdaroğlu’nun kadro hareketinin mantığını aktarmaya çalışacağım.
LİSTEYE ÖRGÜT DAMGASIKılıçdaroğlu, liste konusunda da CHP’de bir ilki gerçekleştirdi.
PM’de görmek istediği yeni isimlerle düşünce adamlarının mutlaka seçilmesi, bölgesel dengelerin gözetilmesi, parlamentonun yeterli temsilinin sağlanması şartıyla anahtar listeyi hazırlama yetkisini il başkanlarına bıraktı.
Bir detay daha, kadın kotası konusunda çok güvendiğini anladığım Kadın Kolları’nın yeni başkanı Hilal Dokuzcan’ı da epey yetkilendirdi.
Önceki yazımda aktardığım gibi kurultayın ana hedefi olacağı görünen yerel seçimlerde bir başarısızlık hali Kılıçdaroğlu için son anlamına gelir. Bunun olmaması için CHP’nin, bu kurultay ardından hem kendi içinde hem Türkiye’ye yansıyan güçlü bir umut havası doğurması şart.
Yerel seçimlerde bırakın İzmir veya Antalya’yı kaybetmeyi, bunlara büyük illerden birini daha ilave etmeye mahkum bir CHP’nın ortaya çıkması şart.
CHP yönetiminde yer alacak her kişinin bu bilinçle hareket etmek, kişisel çekişme ve kaygıları bir kenara bırakmak dışında yapabileceği bir şey yok. Çünkü başarı, herkesin payına yazılacaktır ve CHP, yıldızlaşmak isteyen her siyasetçi için Türkiye’deki tek doğru adres; tek ihtiyaç siyasi zeka olsun.
ÇALIŞKAN BİR GENEL BAŞKAN
Evet, kurultay Kılıçdaroğlu için son da olabilir; ama bundan daha güçlü seçenek bir umut yaratma şansıdır; yeter ki kararlı bir yürüyüş yapılsın. Kılıçdaroğlu, bu kurultaydan Türkiye’yi yönetebilir bir kadro ile çıkarsa, örgütü şöyle ya da böyle değişmiş CHP’nin genel merkezini buna uyumlu hale getirirse o zaman değişimi gerçekleştirmiş olur.
Bakın, iki yıllık genel başkanlığı döneminde Kılıçdaroğlu, 2 PM, 4 de MYK değişikliği sonucu yaklaşık 200 arkadaşıyla çalışmak zorunda kaldı.
Diyelim ki CHP’nin yaptığı tüm hatalar bu 200 kişiye mal edilerek Kılıçdaroğlu kenarda tutuldu; ama yarından sonra tablo asla bu olmayacak. Ancak ‘Kurultay Faaliyet Raporu’ dahi, doğru kadro seçimi halinde Kılıçdaroğlu ve CHP’nin ileriye umutla bakmasının mümkün olduğuna kanıt.
Böylece Kılıçdaroğlu, iki yılda yapılan dört kurultaydan mutabakata yakın sonuç alarak çıkmış olacak, ama yine de işi hiç kolay değil.
Geride bıraktığı iki yıl, bir referandum, bir genel seçim, üç de kurultay nedeniyle çok zor geçti, gelecek iki yılı ise çok daha zor geçecek gibi. Çünkü, iki yıla bir yerel, bir genel, bir de cumhurbaşkanlığı seçimi sığacak.
Kılıçdaroğlu’nun geçen iki yılına, defalarca işlediğimiz nedenlerle, “Neredeyse tek başına göğüsledi, CHP’den güçlü bir destek alamadı” diye baksak yeridir.
Bunda CHP yönetimi kadar, Kılıçdaroğlu’nun yönetici seçimi de etken oldu.
PM VE MYK ÜYELERİ BİLMELİ Kİ
Hemen hemen tümü, hizmetleri ile değil de belediyelerine yapılan operasyonlarla anılmaktan çok rahatsızlar.
Örneğin Aydın Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu bu sohbetlere hiç girmiyor.
Türkiye’nin il düzeyinde iki kadın başkanından biri olan Çerçioğlu, muhtemelen büyükşehir belediye başkanı/adayı ilk kadın da olacak.
Çünkü, Kılıçdaroğlu o gezide Çerçioğlu’nun adaylığını şimdiden ilan etti.
SADECE OPERASYON GÜNLERİ YOKLAR
Aydın’ın göbeğinde 15 yıl kirli görüntü abidesi gibi duran karkas binayı 2 yılda tamamladıklarını, önündeki 35 dönümlük alana park yapmakta olduklarını anlatmayı yeğleyen Çerçioğlu, devamındaki şu sözlerle, “Biz bulduğumuz her alanı ranta değil parka çeviriyoruz” mesajı verdi:
“Şehrin içinde 5 yıldır atıl duran tarihi Aydın Tekstil’in 173 bin dönümlük arazisini de park yapmak için kamulaştırma yoluna gittik. Otogarı da 2,5 yıla kadar şehir dışına çıkaracağız. 15 dönümlük o arazi de park olacak gibi. Biz bunları konuşalım, gerisi kim ne yaparsa yapsın.”
Bu sıkışıklık sürerken, en azından atmosfere olumlu katkı sağlayan çok önemli bir girişim “Çözümü TBMM’de arayalım” diyen CHP’den geldi.
CHP’den sonra Leyla Zana, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nu dinlemesi, bir parti lideri olmadığı halde yanına Başbakan Yardımcısı’nı da alarak Zana ile görüşmesi her iki girişime de çok olumlu baktığının göstergesidir.
Başbakan’ın bu bakışı çok önemsenmeli, desteklenmelidir.
Ancak bu ülkede, sürecin çözümle bitmesi için her sözüne dikkat etmesi, nerede yanlış yapıldığını düşünmesi gereken ilk isim de Erdoğan’dır.
ORALAR DEĞİŞMİŞ KARDEŞİM
Hiç itirazım yok, sorun AKP’den 20 yıl önce patladı, onun kucağına düştü.
Kürt siyasi hareketinin önemli isimlerinden Leyla Zana, “Bu sorunu çözersin” diyerek Erdoğan’a gidip görüşlerini iletti.
Erdoğan da, en azından şu güne kadar, benzer birçok örneğin aksine her iki konuğunun önerilerini baştan kestirip atmadı, aksine destekledi.
Her gün maalesef yeni şehit haberleri gelse de böylesi girişimler, ‘dışarıda barıştan’ söz edilemediği bir sırada ‘yurtta barış’ adına umut havası yayıyor. Hele hele, “BDP’de Zana gibi düşünen daha çok isim var” bilgisi doğruysa.
KENDİNİ AÇIĞA ÇIKARAN CEMAAT
Kürt sorununu çözmek, kanın akmasını önlemek tabi ki Türkiye’nin en can yakıcı sorunu; ancak ‘yurtta barış’ için başka adımlar atmak da şart.
Mavi Marmara katliamı sonrası 1 Haziran 2010’da AKP grubunda İsrail’e, “Kimse Türkiye’nin sabrını test etmeye kalkmamalı. Türkiye’nin dostluğu ne kadar kıymetliyse, düşmanlığı da o kadar şiddetlidir” demiş olan Erdoğan, bu kez aynı kürsüden Suriye’ye, “Türkiye’nin dostluğu ne kadar değerliyse gazabı da o kadar şiddetli, o kadar kahredicidir” uyarısı yaptı.
İsrail’e karşı ne zafer kazanıldı, Suriye’de ne olur belirsiz, ama salı günü Erdoğan, neredeyse Suriye kadar bazı köşe yazarlarını da hedefe koydu.
Geçmiş örneklere bakıldığında bu yazarlara karşı bir zafer çok olası.
Oysa kaybedenler, köşe yazarları değil de Erdoğan’ı önce Esad ile dost, sonra kanlı yapan politika sahipleri ve dış politikayı, “Onun teorisi iyiydi, pratiği yoktu. Bizde teori de pratik de çok iyi” diyerek Enver Paşa maceracılığına çekenler olsa Türkiye gerçek zaferlere imza atabilir.
İKİ GÜNDE 8 ŞEHİT
Çünkü Türkiye’nin ilk ihtiyacı kendi iç barışıdır, işte bakın iki pilotun acısı sürerken, dikkatlerden yine uzakta kaldı, iki günde 8 şehit verildi.