Tabii ki her zamanki gibi ilk sıraya, ne dersek diyelim acılarını onlar kadar hissedemeyeceğimiz rahmetle andığımız şehitlerimizin ailelerini koyalım.
Sonra da biz anamızın, babamızın elini öper, çoluk çocuğumuza el öptürürken, buna dahi zaman bulamayıp bizim için çalışanları anımsayalım.
Hepimiz adına inancı ile bu yazımda, böyle bir görevi doktorların şahsında tüm sağlık çalışanlarına karşı yerine getirmek istiyorum.
Annemin geçirdiği ameliyat nedeniyle, ne kadar fedakârlıkla çalıştıklarını, görevlerinin kutsiyetini nasıl bir içtenlikle yerine getirdiklerini yeniden gördüğüm bu insanlarımıza şükran borcumuz var.
İşyerinde kahkaha atamayanlar
Unutmayalım ki bugün biz her fırsatta, bayramlaşmanın mutluluğu ile gülüp eğleniyoruz, ama işyerinde espri yapamayan, kahkaha atamayan, hep dert dinleyen tek meslek grubu sağlık emekçileri.
Bilemiyorum şu an, bilgisayarın önünde reçete-rapor yazan kaç doktorun vücudu pes etmiş, başı masanın üstüne düşmüş, derin bir uykuya dalmıştır...
Şoke oldum. İğrenç beyanlar, canım çok sıkıldı; ama yine de barış mesajları verdiğime memnunum. Böyle de devam, inadına barış yani” dedi.
“Ana kuzusu çocuklar ölünce barış gelmiyor. Ben toplumdaki bu gerginliği düşürmek adına o sözleri söyledim” diye de devam etti.
Aygün’ü tanıyanlar, onun ne silahlı mücadeleyi meşrulaştıracağını ne de PKK ile ortak bir noktada buluşacağını düşünür.
Aksine tehditlerine, karşılarına CHP adayı olarak çıkınca ‘ajanlık’ suçlamalarına, seçim bürolarını yakmalarına rağmen PKK ile yoğun bir mücadeleye girip seçim kazanmış bir isimdir Aygün.
İktidar kulislerine indiğimizde, bu noktaya gelişin nedeni konusunda da çok yaşamsal bir tespitin yapıldığını görüyoruz.
Hiç uzatmadan, tamamen o kulislerde konuşulan, terörle mücadelenin hangi gelişme ardından ciddi darbe yediğine olan inancı vermeye çalışacağım.
Buna da, “Özellikle, Hakan Fidan sonrası MİT, ilk kez, yürütme üzerinde çok güçlü etkide bulunan, bilgi veren, yönlendiren bir kurum oldu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın güven ve desteğini kazanma nedeni de bu” bakışını baş köşeye yerleştirmeniz uyarısı ile yapmam gerekiyor.
Peki, MİT neyi yaparak bu güveni kazandı ve başlıkla ilgisi ne?
PKK’YA EN BÜYÜK OPERASYON ENGELLENDİ
Düşünün ki önceki dönemlerde sivil kanattan sadece emniyetten gelen istihbaratla yetinen yürütme, artık güvendiği bir MİT’e sahipti.
Çünkü o MİT, ABD, İran, İsrail, Suriye ve Irak istihbaratları ile öyle bir ilişki kurmuştu ki, PKK’ya bu sayede önemli darbeler indirdi; örneğin İran, Kandil’de başarılı sonuç veren bombalamalar yaptı.
Kuzey Irak’a müdahalelerin Saddam’la yapılan “sıcak takip” anlaşmasından kaynaklandığı, sonraki dönemde ise BM Güvenlik Konseyi kararlarının (başta 688) ve üçüncü ülkelerin sessizliğinin avantajlarının kullanıldığı anımsanınca, Suriye’de benzer bir durumun zorlukları görülecektir. Kuzey Irak’ta dahi yapılan birçok sıcak takibin ABD veya Avrupa baskısı ile hedefine ulaşmadan sonlandığı da bilinince geriye, “Ne Rusya, ne İran, ne BM dinlerim, gider vurur dönerim, olur biter” seçeneği kalır. Hükümet bunu ne kadar göze alır bilinmez, ancak uzmanından vatandaşına herkes görüyor ki Türkiye, Suriye’de yaşananları şaşkınlıkla izleme modunda.
ALINMAYAN MESAJLAR
Başbakan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu farklı görüşler dillendirse de Suriye’deki gelişmeler kafalarda oluşan yargıları tersine çevirmeye yetmiyor.
Bir çırpıda yöneltilen onlarca soru, şüpheleri derinleştirip duruyor.
Silahlı gücü Hatay’da bulunan bir Suriye muhalefetini İstanbul’da toplamış, 62 kez Suriye’ye gitmiş olmakla övünen bir bakana sahip Türkiye, Esad zayıfladığında Kürt bölgesinde oluşacak yapı konusunda muhaliflerle hiçbir değerlendirme yapmadı, strateji geliştirmedi mi? Muhalefetin başına Kürt kökenli bir Suriyelinin gelişinin sembolik değeri düşünülmedi mi?
Habere göre salı günkü toplantıda, MKYK’nın kadın üyeleri AKP Grup Başkanvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ile Ayşe Böhürler, işkence ve tecavüz suçlamalarına muhatap olan bir polis müdürünün İstanbul Terörle Mücadele biriminin başına getirilmesi üzerine İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e sert eleştiriler yönelttiler, Başbakan Erdoğan ile tartışmayı göze aldılar.
Tartışmanın sızdırılmasına, “Ne doğrular ne yalanlarım, düşündüklerimi söyledim. İçeride kavga da eder tartışırız da, ama ne saikle olursa olsun dışarı yansıtmak vicdansızlık. Vicdanını rahatlatmak isteyen bunu orada yapardı. Arka yolları dolanıyorsa korkaklığı ona hediye olsun” diye tepki gösteren Bahçekapılı’nın bu sözlerini kayda alıp, AKP’deki Şahin’e yönelik kadın tepkisinin daha geniş olduğunun ayrıntılarını aktarmaya çalışacağım.
DAVETE CESARETİ OLAN VAR MIDaha önce de, “Kürtaja karşıyım, ama bunun Uludere kıyaslamasını anlayamadım” dediği için Erdoğan tarafından susturulmuş olan Böhürler salı günü en sert sözleri ifade eden kadın üye oldu.
Tecavüze uğramamışsa hiçbir kadının bunu telaffuz edemeyeceğini belirten Böhürler, “Yasal engel olmasa dahi bu atama doğru olmadı” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın sessizliği ise normal; çünkü Gül’ün Sever üzerinden yaptığı serzenişleri kendisine söylememiş olması düşünülemez.
Burada önemli olan, 40 yıllık dava arkadaşlığını yüzlerce kez test etmiş bu iki isimden birinin mesajını üçüncü kişi üzerinden vermeye başlamasıdır.
“Dava için kol kırılır yen içinde kalır” anlayışına sonuna dek sadık bir Gül, eğer ilk kez ‘yarı açık’ pozisyon almaya başlamış, bunu da Anayasa Mahkemesi kararı sonrası yapmışsa, Erdoğan’a uyarı fişeği yolladı demektir.
KOMŞU ÜLKELERİN İÇİŞLERİ BAKANI
YAŞ nedeniyle bugün gerçekleşme olasılığı zayıf görülen haftalık olağan görüşmeyi Erdoğan, dün akşam saatlerinde gerçekleştirme kararı aldı.
Bu dikkate değer bir gelişme olarak görülmeli. Her iki ismin de birbirine söyleceklerinin olacağı kesin. Biz ne kadarını öğreniriz bilinmez; ama kulisler Gül’ün, yeni pozisyonuna bazı açıklamalar getiriyor. O kulislere göre, Sever’in açıklamaları çatışma fişeği değil, uzlaşma fişeği.
Çünkü Gül, bu çıkışı ile Erdoğan’a, uyarılarına rağmen yanlış giden şeyler olduğunu, o yanlışların zararının azaltılması için ‘güç zehirlenmesini de önleyecek bir birlikte hareketin’ gereğini anımsatıyor, “Bunu kamuoyu önünde itiraf ederek, açık pozisyon almak zorunda kaldım” mesajı veriyor.
İsimleri belirleme hakkına sahip Kemal Kılıçdaroğlu, bazı dengeleri daha iyi oturtabilmek adına listeyi birkaç gün geciktirdi.
Türkiye’nin sorunları nedeniyle mesleki dengeyi önemseyen Kılıçdaroğlu, üç büyük il ile diğer iller arasında bir denge oturtmaya da çalışıyor.
Kurultaydan aldığı destek sonrası, başarı dışında tek bir mazeretin kalmadığı inancındaki Kılıçdaroğlu, buradan hareketle MYK üyelerinin, sağlayacakları etkinlikle içe değil, dışadönük mücadele kapasiteleri üzerinde duruyor.
TEKİN YENİDEN ÖNE ÇIKIYOR
Liste kesinleştiğinde daha detaylı analizler yapılır, ama önemseneceğini düşünerek birkaç isimle ilgili son durumu aktarmak isterim.
GÜRSEL TEKİN: Yeniden MYK’ya dönüyor. Başlangıçta, Teşkilat Başkanlığı’na iadeyi daha çok istiyordu, ancak yaptığı danışmalar sonucu Medya ve İletişim Başkanlığı’nda daha yararlı olacağına inandı. Bu görevi, eski kırılganlıklarını geride bırakarak üstleniyor. Kılıçdaroğlu, kendisinden ne istediğini ayrıntılı konuştu. Artık, medyada daha fazla görünen, her konuda uzman isimleri öne çıkaran bir CHP’den ve daha etkin bir Tekin’den söz edilebilir.
ŞAFAK PAVEY: Kılıçdaroğlu, Pavey’i hem özel yetenekleri hem de gençliği ve kadın olması nedeniyle öne çıkarıyor. Pavey için Doğa Hakları ve Sosyal Politikalar Başkanlığı kuruluyor. Yani CHP, Pavey’le yeşillere göz kırpacak.
Başlığı oradan aşırdım, nedeni de Abant Toplantıları’nı izlerken kaleme aldığım, “Suriye’de de özerk Kürdistan” başlıklı 12 Mart’taki yazımın, “BU PLAN GERÇEKSE” arabaşlığından sonraki şu bölüm:
“Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar ile BDP TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi milletvekili Altan Tan’ın sözlerine dikkat çekmek isterim.
Aktar da, Tan da öngörülerine dayandıklarını belirterek, Kuzey Irak’ın ardından Suriye’de de özerk Kürdistan kurulacağını söylediler. Bu sözler bende, ‘ABD’nin uzun erimli planının sonuçları’ hissi yarattı.
Irak ve Suriye’den sonra sıra hangi ülkeye gelir siz bilin, ama eğer Suriye ile ilgili bu plan artık görünür hale gelmişse, o zaman hükümetin Suriye politikasının bu planla uyumlu olup olmadığını sorgulamak gerekir.
Hükümet bu planın farkındaysa, her vatandaşın bu gerçeği bilme ve ‘Öyleyse bunca kanı akıtmaya niye devam ediliyor’ diye sorma hakkı doğar.
Pek üzerinde durulmadı, ama ben Abant’ta en çok bu noktaya takıldım.”
MÜSLÜMAN MÜSLÜMAN’I KIRACAK Buradan hareketle bir avukatın bildiğini koca Dışişleri Bakanı bilmez mi diye sorup şu gerekçeyi dillendirenler olacağından eminim: