AKP iktidara geldiğinde PKK, tarihinin en büyük darbesini yemiş, terör sıfır noktasına kadar gerilemişti.
Başbakan Erdoğan, 3 yıl sonra Diyarbakır’da, “Kürt sorunu vardır” diyerek yeni bir dönemi başlattı. Yasal/siyasal pek çok adım atılarak, zaman zaman terör tırmansa da sert tartışmalar yaşansa da süreç, ‘çözüm süreci’ denen son adıyla bir şekilde 7 Haziran öncesine kadar yürütüldü.
28 Şubat’ta HDP heyeti ile Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın oturdukları masadan ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ ile çıkması üzerine, “Artık analar ağlamıyor” afişlerinin sokakları süslediği günlere ulaşıldı. Peki, sonra neler yaşındı da bugüne gelindi, biliyor muyuz?
28 ŞUBAT’TA SÖYLENENLER
KENDİNİ, inancını, düşüncelerini özgürce ifade etme hakkı, ta Antik Yunan’dan beri insanlığın en önemli ortak değerlerinden biridir.
Türkiye ise her geçen gün, bu ortak değerden daha çok uzaklaştığı yönünde kuşku ve kaygılar barındıran bir ülkeye dönüşmekte.
AB hedefi ve yasakları kaldırma sözüyle iktidar olan AKP, 13 yılın sonunda bu alanlarda oldukça geri uygulamalara imza atmakta.
Adı veya titri dahi geçmeyen yazı ve sözler nedeniyle savcılara ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ gerekçesiyle soruşturmalar başlatılmakta, davalar açılmakta; siyasetçiler sözleri nedeniyle mahkemelerin yolunu tutmakta.
AGİT RAPORUNA DİKKAT
Anayasa’nın geçerliliğini yitirdiği yönünde uygulama ve söylemlere her gün tanıklık edilen Türkiye’de, bazı iktidar sözcülerinin de dikkat çekip durduğu gibi ‘hukuk güvenliği/hukuk devleti’ büyük zarar gördü.
Sadullah Ergin, saygı gösterdiğim siyasetçilerden biri oldu, zaman zaman dostane zaman zaman da gazeteci-bakan eksenli görüşmeler yaptık.
Ancak 4.5 yıllık Adalet Bakanlığı döneminde, Türkiye’nin dalga dalga operasyonlara uyandığı bir ülkeye dönüştüğü gerçeği hâlâ apaçık ortada duruyor.
Bugün ‘masum insanları içeri atmak’, ‘orduya kumpas kurmakla’ suçlanan bir ‘Fethullahçı Terör Örgütü’ (FETÖ) varsa, yine iktidar sözcülerinin ifadesiyle, bu örgütün yargıda güçlenmesi, Ergin döneminde gerçekleşti.
GERÇEK BİLİNSİN DİYE
Eğer bir ‘FETÖ’ varsa, ‘Sadullah Ergin mutlaka konuşmalı’ diye çok yazdım.
DEVLET Bahçeli’nin daha 7 Haziran gecesi, yeni bir seçim için ‘hodri meydan’ çekmesi pek çok seçeneği altüst etti.
Kabul etmeli ki AKP’siz hükümet seçenekleri o an ortadan kalktı ve Baykal’la görüşmesinden güç alan Erdoğan da ülkeyi seçime götürme amacını gerçekleştirmek için anayasa/teamül kaygısı duymaksızın bütün kartlarını kullandı.
Bahçeli, tüm bu süreci HDP’yi kabullenmeme, gri görme üzerinden yürüttü.
AKP’siz hükümet seçenekleri ardından AKP ile koalisyona kapısını kapatan, bir ay sonra ‘koşullar uygun değil’ gerekçesiyle seçim istemeyen de aynı Bahçeli oldu.
NE BAŞBAKANLIK NE TBMM BAŞKANLIĞI
Oysa Bahçeli’ye başbakanlık dahi teklif edilmişti.
Haziranın ardından kasım seçiminde de en belirleyici parti yine HDP olacak.
AKP’nin ‘baraj altı bir HDP arzusu’ beddualara dahi yansımış durumda ve bu amaca uygun adımların önümüzdeki iki ayda atılması da sürpriz olmaz.
Dün Selahattin Demirtaş ve arkadaşları ile bu çerçevede sohbetler yaptım.
“Ne kadar zorlarlarsa zorlasınlar, ne yaparlarsa yapsınlar, il il gezen biri olarak diyorum ki, yine başaracağız. AKP bir daha yüzde 41’i bulamayacak.”
Demirtaş’ın bu iddialı sözleri havayı yansıtır gibi; ama dayanakları ne?
AKP’SİZ TÜRKİYE OLACAKTI
Arınç’ın o sözüne rağmen seçime gidiliyor ve bunun da tamamen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arzusundan kaynaklandığı algısı 8 Haziran’dan beri -hem de pek çok kez- yerleşti.
Erdoğan son tutumuyla da bu algıyı pekiştirircesine, kararını 40 gün önceden vermiş gibi davrandı; anayasa, kural, teamül ve “Önce birinci, sonra ikinci parti liderine görev vereceğim” sözünü unutarak, Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Sen ki Beştepe’nin yolunu bilmiyorsun, sana görev yok” diye kestirip attı.
Aslında Erdoğan bu tutumla, hem niyetini halka açıkça belli etti hem de Kılıçdaroğlu’nu sıkıntılı bir ziyaretten kurtardı.
CHP de seçime gitmemek, hükümet kurmak için ‘elinden geleni yapmış parti’ görüntüsünü pekiştiren yeni bir kozu elde etti.
KOŞULLAR ÇOK FARKLI
Bu anlayıştaki bir Erdoğan teamülleri de rahatlıkla kenara koyabilir.
Dün gece görevi iade etmiş olan Davutoğlu’ndan sonra Erdoğan’ın yeni bir görevlendirme yapıp yapmayacağı da bu nedenle belirsizlik taşıyor.
Oysa, 45 günlük süreden geriye kaç gün kalmış olursa olsun seçim sonrası, “Önce birinci, sonra ikinci partinin başkanını görevlendireceğim” demiş olan Erdoğan, hemen bugün Kılıçdaroğlu’nu çağırmalıdır.
En azından Saray’dan o görevi almaya hazır bir Kılıçdaroğlu var, çünkü CHP’de, “Hâlâ hükümet kurma seçeneklerimiz var” anlayışı hiç zayıf değil.
AKP’YE DE GİDİLECEK
PKK kafasına göre sistem ilan ediyor, her gün yeniden şehit haberleri alınıyor, analar yine gözyaşlarına boğuluyor.
Her yeni gün ülke için çok ciddi yeni tehlike ve riskler barındırıyor.
Buna karşın millet iradesini koyalı 70 gün oldu, hâlâ bir hükümet kurulmadı.
O iradenin ‘uzlaşın’ mesajını görmeyenler ise bir hükümet kuruluşunu değil, amacı cuma günü açık seçik ortaya konan nedenle yeni bir seçimi dayatıyor.