Bu hafta çözüm için arayışa gireceğiz. Konumuz şu: Pandemi nedeniyle evde daha çok vakit geçiren kişiler, aynı evi paylaştıkları kedilerini mutsuz etmişler. Çünkü onlar bu kadar içli dışlı olmaktan dolayı keyifli değilmiş.
Bu durumu Veticana Veteriner Kliniği’nden veteriner hekim Volkan Alaşlı’ya sordum. 1 yıla yaklaşan pandemi ve buna bağlı karantina nedeniyle evcil hayvanlarda yaşanan değişimi kliniklerine gelen kişilerden duyuyorlarmış. Gelen şikâyetler şöyleymiş: “Kedim benden kaçıyor, benden saklanıyor, tuvalet kabı dışına çiş-kaka yapıyor. Göz teması kurmuyor. Kedim bana tıslıyor, iştahsız, kusuyor, mamasını yemiyor, bana pati atıyor... Tüm bunlar stres kaynaklı. Unutmayalım, stres, bağışıklık sistemini ciddi oranda düşürebilir.”
“Tüm bu davranışlar, rutindeki değişikliklere ve bunun sonucunda ortaya çıkan strese bağlanabilir. Artı, insanlar endişeli oldukları için bu kaygı evcil hayvanları tarafından da sünger gibi emiliyor. Aslında evcil hayvanlarımız da bizler gibi yeni bir normalle yaşamaya zorlanıyorlar. Bu normal, günde sekiz saat veya daha fazla yalnız bırakılmadıkları bir normal” diyen Alaşlı’ya, “Peki bu durumu nasıl çözeriz” diye sordum.
Buna göre, evcil hayvanlar, özellikle pandemi döneminde yalnız olanların akıl sağlığını koruması için kritik önem taşımışlar. Ama maalesef onların bize verdiği sevgiye karşılık biz yine bize yakışanı yapmışız: Onları mutsuz etmişiz. Hatta bir adım öteye gitmişler. Her kedi sahibinin tahmin ettiği üzere, kediler bu kadar dip dibe olmaktan bezmiş durumdalarmış.
İYİ Kİ VARLAR
Esasında bilimin buna vakit harcamasına gerek yoktu, herhangi bir kedisever bunu söyleyebilirdi. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, aslında insanların bu dünyaya geliş sebebi kedileri memnun etmek. Ama tabii bu ilgiyi de abartmamak lazım, görüyorsunuz sinirleniyorlarmış.
PLOS One dergisinin 2020’nin son aylarında yayımladığı bu konuyla ilgili makalede ilgi çekici detaylar var.
Kendilerini kaybeder, sağa sola sürtünür, akrobatik hareketler, bilincini kaybedercesine komik tavırlar sergilerler. Bunun sebebini bunca zaman “narkotik” etkisi üzerinden açıklıyordu bilim insanları. Şimdi bir grup Japon ve İngiliz bilim insanı imdada yetişip “Durun” dedi: “Kedilerin kedi nanesiyle ilişkisi tahmin ettiğiniz gibi olmayabilir.”
KİMYASAL SAVUNMA
Neymiş sebebi? Iwate Üniversitesi’nden Masao Miyazaki, kedi nanesindeki nepetalactol’u ayrıştırıp sadece bunu kedilere sunduklarında da benzer tavrı gördüklerini açıklıyor. Bu nepetalactol’un sinekler üzerindeki etkisini de izlemişler ve nepetalactol ile etkileşime giren kedilere daha az sineğin konduğunu görmüşler. Miyazaki, “Sonuçlarımızdan şunu anlıyoruz: Kedilerin “silver vine” ya da kedi nanesi için gösterdiği etkileşim aslında sivrisinekler, virüs ya da parazit canlılar için karşı kimyasal bir savunma yaratmak içinmiş” diyerek çalışmalarının sonucunu açıklıyor. Gördünüz mü, kedilerin yine günahını almışız...
The Petplus isimli start-up, geliştirdiği yapay zekâ destekli tasma sayesinde, köpeklerin ruh durumunu havlamalarından anlayacak. Beş duyguyu tespit edebileceklerini söylüyorlar: Mutlu, rahat, endişeli, kızgın ve üzgün. Tasmanın bir diğer faydası da köpeğinizin fiziksel aktivitesini ve dinlenme durumunu takip etmesi.
İsabet oranı yüzde 90’ı bulan tasmayı köpeğinde deneyen Moon Sae-mi, “Köpeğimin oyun oynadığı zaman mutlu, ben evde yokken de üzgün ve endişeli olduğunu zannediyordum. Bu şekilde öğrendim ki, tıpkı insanlar gibi o da oyun oynayıp kaybettiği zaman sinirleniyormuş” diyor.
The Petplus yöneticisi Andrew Gil, pandemi döneminde çok kişinin köpek sahiplendiğini ancak daha sonra köpekle anlaşamama nedeniyle onları terk ettiğini söylüyor. Bu tasma bu sorunu da çözebilir.
Bilimin ilerlediği bu yolu sevdim. Kusursuz bir iletişim kurma zamanımız yaklaşıyor, seviniyorum.
Bu sevindirici haberlerle birlikte 2021’den en büyük beklentimiz değişmemiş oldu: Herkesin hayatının güvende olduğu, hijyen-maske-mesafeye dikkat etmek zorunda olmadan sevdiklerimizle bir araya gelebileceğimiz bir yıl olması.
Aşı da bunu hızlandıracak diye ümit ediyoruz.
Bu konunun bu köşeyle alakasıysa şu: 2020’nin mart ayından beri kedi-köpekle evini paylaşanlar, hiç olmadığı kadar evde vakit geçirdiler. Ve normalleşme demek, eskisi gibi evlerinde daha az zaman geçirecekleri anlamına geliyor.
Bunun etkileri var tabii. Özellikle köpeklerde olumsuz etkiler yaratması muhtemel.
Yeni yılda temiz bir sayfa açma klişesi, sanıyorum 2021’e kadar hiç bu denli önemli olmamıştı.
Evet, 2020 yılı çok zor geçti, tarifsiz acılar yaşandı, hayatta kalanlar olarak sevdiklerimizin hayatlarıyla ilgili endişe duyduk, maddi zorluklar, sıkıntılarla boğuştuk.
O da yetmedi, karantina ve sağlık tedbirleri nedeniyle birbirimizden uzak, bir araya gelemediğimiz bir yıl geçirdik. Bunca kötülüğün arasında belki de bahsedebileceğimiz tek iyi şey, evlerini bir hayvanla paylaşan insanların yaşadığı ayrıcalıktı. Köpekler, dış dünyadan habersiz, hayatlarının en iyi yılını yaşadı belki de. Çünkü ev arkadaşları onları hiçbir zaman yalnız bırakmadı, hep yanı başlarındaydı. Kediler belki bundan memnun kalmamış olabilir ama onlar da yine sürekli “hoşnut olmadıkları” ilgiye mazhar oldular.
Kısacası, evde kalanlar akıl sağlıklarını koruyabildilerse, bunu önemli ölçüde evlerini paylaştıkları evcil hayvanlarına borçlular.
Diyelim bir dünya para verdiğiniz elektronik eşyanın kablosunu kemiriyor, alabilmek için indirime girmesini beklediğiniz o harika ayakkabınıza zarar veriyor veya çok heyecanlandığı bir sırada altına kaçırıyor ve koltuğunuzu mahvediyor. Hiçbiri esasında köpeğinize bağırmanız için bahane değil. Ben söylemiyorum, hakemli bilimsel dergi PLOS ONE’da yayımlanan araştırma söylüyor.
SALYA TESTİ YAPILDI
Araştırmanın sonucuna göre, bizim dünya güzellerinin, uygulanan olumlu ceza ve olumsuz pekiştirme yöntemleri nedeniyle uzun dönemde akıl sağlığı kötü etkileniyormuş. Daha önce benzer bir araştırmayla caydırıcı metotların olumsuz etkileri ortaya konmuştu. Ancak bu çalışma sadece polis köpekleri ve laboratuvar deneylerindeki köpekler üzerinde yapıldığından kapsamı sınırlıydı.
Yeni araştırmada bir grup köpek, ödüllendirme yoluyla (ödül maması ve oyun gibi) eğitilirken, diğer gruba bağırma ve fiziki manipülasyon gibi caydırıcı unsurlar uygulanmış. Köpekler eğitim sırasında kayda alınmış ve stres hormonlarının kontrol edilebilmesi için düzenli olarak salyaları alınarak teste tabi tutulmuş.
Yani insanlar gibi kelimeler arasındaki ince farklar onlar için anlam ifade etmiyormuş. Açayım: Köpeklerin bildikleri talimatları ve çok farklı anlamsız kelimeleri dinlediklerinde beyin aktivitelerinin farklı olduğu biliniyordu. Ama devamında beyin aktiviteleri incelenirken öğrendikleri komutlara benzeyen seslere de aynı tepkiyi verdikleri ortaya çıkmış. Yani “Otur” demek yerine “Otar” dediğinizde değişen bir şey olmuyor.
Ezcümle, işitme kapasiteleri yüksek olan köpekler konuşma seslerini ayırt edebiliyor ama tüm konuşma seslerine gerçekten dikkat etmiyor gibi görünüyorlar. Ve bu halleriyle de bizi üzüyorlar. Umarım zamanla farkları anlarlar da iletişimimiz kuvvetlenir.