Zaten toplasan İzmir’de, muntazam üç-dört yere giderim. Sipari’nin patronu, neredeyse 15-20 yıldır arkadaşım. Ben öyle restoran sahipleri ile sıkı fıkı olmasını sevmem. Ama aralarında Mehmet, Boğaziçi’nin genç patronu Cem gibi arkadaşım olanlar var tabi... Neyse geçenlerde bir gurup dostumla, Sipari’ye gittim.
Mezeler, ara sıcaklar yıkılıyor. Mutfağın başında, Mehmet’in kardeşi İbrahim Usta var. Balığa zor yer kaldı. Yiyemedik bile. Neden de tatlıları. Türkiye’nin hiç bir yerinde yok. Buradaki tatlı çeşidi, yer ayırmamız gerekirdi. Neyse uzatmayayım özellikle meyve ve sebzelerden yapılan cipsleri, ben ve pek çok kişi paket yapıp bir de evine götürüyormuş. Patates, patlıcan, armut, havuç, ayva, elma, kabak...Yok yok...
Talep uluslararası
Mehmet’e, “herkes sever mi? bunları” dedim. Harika bir malzeme çıktı. Başta Sayın Başbakanımız Tayyip Erdoğan olmak üzere, bitmeyen seyahatleri, seks dahil bir yığın maceraları ve skandalları ile ünlü eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ve Avrupa Birliği AB Komisyon Başkanı, Herman Van Rompuy ve de Ajda Pekkan, bayılıyorlarmış. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’de öyle. Nerden çıktı? Demeyin. İşte Mehmet’in anlattıkları;
“12 Kasım 2008’de biliyorsunuz Berlusconi İzmir’e geldi. Sayın Başbakanı-mız ile Hilton’da toplantı yaptılar. 6 bakanı ve eşi ile gelmişti İzmir’e. İşte o bakanların eşlerini, Emine Erdoğan bize yemeğe getirdi. O sırada cipslere bayıldı. Hemen paket yapıp Tayyip Bey ve Berlusconi’ye gönderdik. Berlusconi o kadar beğenmiş ki, giderken de büyük bir paket yapıp yanında götürdü. Yine, Bergama Gemisi’nde Hayrünüsa Hanım’a ve heyete yemek verirken, hanımefendi de, yemeklerimizi çok beğendi ve eşine Sayın Abdullah Gül’e de, gönderilmesini istedi. Belçika’nın Gent şehrinde yapılan fuara da, onur konuğu olarak Ege mutfağını temsilen gittik. Orada fuarın açılış resepsiyonunda, Sayın Belçika Başbakanı, o zamanlar öyleydi. ?imdinin Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Herman Van Popuy ve Kral’ın temsilcileri, bu cipsleri yerken, (Bunlar gerçekten Türkiye’den, İzmir’den mi geliyor... Avrupa’nın başkenti olarak bunları, ilk defa görüyoruz ve yiyoruz.Bu şekilde siz çoktan Avrupa Birliği’ne girmişsiniz) dediler. Ajda Hanım da sağ olsun, İzmir’e her geldiğinde uğrar ve bu cipslere o da bayılır.Paket yaptırır.” 0232 259 59 58 www.sipari.com.tr
Biraz da magazin
Bravo Ceylan!
Sanırım 2. Sayfa’nın konuğuydu Küçük Ceylan. Pek sabah programlarını, spor nedeniyle izleyemiyorum da. O ara tesadüf yakaladım. Ceylan, yaptırdığı burun ameliyatları yüzünden sağlığını kaybettiğini söylüyor. Aslında haksız da değil. Dört kez. Bir de diğer estetikler. Ben Ceylan’ın çocukluk ve genç kızlık hallerini çok iyi bilirim. Çok güzel bir kızdı. Yüzü botoks, dolgu ve bir sürü yaptırımlar sonunda kötü oldu. Keşke herkes, Ceylan gibi düşünse. İstanbul, İzmir elitlerinin pek çoğunun suratları, gerçekten hem bir birinin aynı, hem de şişirilmiş, seks shoplarda satılan, şişme kadınlar gibi. Aman dikkat!
Biraz kaynattık. Didem, Serap Aksoy, Berna Laçin, Levent Üzümcü ve kendisinin de içinde bulunduğu ‘Her Kadın İçin Hayata Dokun’ adlı bir oluşumun içinde yer alacağını söyledi. ‘Hayata Dokun’ adlı gönüllü bir gurubun organizasyonu olan bu oluşumda, kimse ücret almadan, reklam filminde oynayacakmış. Çekimler, 18-19 Aralık’ta, eskiden Okan Bayülgen’in ‘Muhabbet’in Kralı’nı yapan editör Tamer Özkal tarafından gerçekleştirilecekmiş. Didem, “Hayata Dokun” gönüllü topluluğu, her yaştaki kadın, yani tüm kadınların ve de özellikle üniversiteli kadınların ulaşabileceği bir web sitesi” dedi...
Tüm kadınlara ücretsiz danışmanlık
Temelleri atılmış hukuk, insan kaynakları, psikoloji gibi danışma kurullarıyla, web üzerinden kendilerine ulaşan herkese danışmanlık veren gönüllü organizasyon, kadınlara yönelik ve kadını ilgilendiren pek çok konuda çalışmalar yapıyor. Bunlar arasında; şiddet, taciz, boşanma, vekalet, velayet, kadın sığınma hakları, istihdam, kadının anne olmasından dolayı çocuk hakları ve çocuğa şiddet de var... Din, dil, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin yapılan bu danışmanlıktan, gönüllü kuruluş tek kuruş almıyor...
Su Gurubu ressamları 8 Aralık İtalya yolcusu
Efendim, 8 - 23 Aralık 2011 tarihleri arasında, İtalya Lecce’de, Primo Piano-Living Gallery, sergi için, 35 Akademisyen sanatçımızı , İzmir’den ise Su Grubu üyesi 9 ressamı davet etti. Su Gurubu üyelerinden bu davete katılacak olan; Seba Uğurtan, Firdes Arkan, Dilek Üstündağ, Ayla Gedik, Nilgün Ermiş, Hülya Kuloğlu, Nuray İpek, Berna Kızıltan ve Dr.Tayfur Yağcı, büyük mutluluk duyduklarını söylediler.
Kültür ve sanat tartışılacak
Yağcı ve Uğurtan konu ile ilgili olarak, şu açıklamayı yaptılar; “Şenay’cığım, ülkeler arası barışı ve dostluğu pekiştirmek ve gelecek için nitelikli sanat yapıtları üretimine katkıda bulunmak amaçıyla, böyle bir davet düzenlendi. Başka bir gerçek ise, ülkemizin 30 Değerli sanatçı ve akademisyeninin, uluslararası sanat piyasalarında az bilinir olması nedeniyle, bu davetin çok büyük önemi var. Ayrıca düzenlenecek sempozyum kapsamında, ‘Kültür ve Sanat’, ‘Sanat ve Kimlik’, ‘Sanatın Dili’ ve ‘İfade Biçimi’ tartışılacak. Bizler, Su Gurubu olarak ülkemiz sanatçısını, hem de ülkemizin kültürel ve sanatsal zenginliklerini tanıtmak gibi önemli bir misyon üstlendik. Amacımız, bu çatı altında, dünya sanatı ve barışına yeni vizyonlar katarak, uluslararası anlamda, sanatçı birlikteliği ve dayanışmasını sağlamak ve sanatçıları bir araya getirmektir.”
Sizlere, öncesinde bunun duyurusunu da yaptım. Üç gün, iki gece İstanbul’daydım. Hayatımda ilk kez, sahnede şarkı söyledim... Bu güne değin, pek çok üniversitede konferanslar verdim. Orta öğretimde pek çok okula, konuk olarak çağrılıp öğrencilerle sohbet ettim. Yani sahnenin yabancısı değilim... Ama şarkı söylemek farklı. Bir de üstelik, binlerce insan var karşınızda... Öyle şakacıktan, ağzınızı açıp kapatamazsınız. Vallahi! günlerce önceden başladı heyecanım. Şarkıların sözlerini Emel Sayın’ın yönetmeni Selcuk Tekay’dan, temin edip ezberledim. Neyse, gelelim sadede... Evet, geçtiğimiz hafta İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi’nde ‘Başrolde Emel Sayın’ müzikalinde oldu tüm bunlar. Bu arada, İstanbul’un altını üstüne getirdim. Muhteşem yerlere gittim. Az sonra, pardon ileriki günlerde...
Nünü ve Tan ile düet
Sizler, ‘Başrolde Emel Sayın’ müzikali ile ilgili yazılı ve görsel medyada yalnızca Sayın’a, Türkiye’de futboldan başka, neredeyse her işe soyunan, Pascal Nouma’nın yaptığı şakacıktan evlenme teklifi ile ilgili haberlere tanık oldunuz. Ya konserde yaşanan güzellikler...Kimlerin geldiği? İşte o eğlenceli geceyi ben sizlere, oradaymışsınız gibi yaşatmak isterim...Perde...
Emel Sayın, gerçekten çok güzeldi. Pilates ile bir ayda, beş kilo vermiş. Sahneye Zühal Yorgan-cıoğlu’nun hediyesi, 500 yıllık kaftanla çıktı. Seyirciler arasında olan Zühal Abla, ayakta alkışlandı. Kaftanla, Amed Nesımı, Erler Demıne ve Yine Bir Gülnihal, şarkılarını okudu. Sahnede 50 kişilik bir koro ve 25 kişilik Selçuk Tekay yönetiminde, saz gurubu eşlik etti. Koro ‘Sefalar Getirdiniz’ ve ‘Karşıyaka’da İzmir’in Gülü’ şarkılarını okurken Sayın, Yıldırım Mayruk’a ait beyaz lameden harika bir kıyafet giydi. Balık kızlarına benziyordu. Benim çok sevdiğim, ‘Kapın Her Çalındıkça’ ve daha birkaç eski şarkı okurken sahneye Tan geldi. Birlikte ‘Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun’ u okudular. Daha sonra Nünü, Nükhet Duru ile ‘Huysuz ve Tatlı Kadın’ ve ‘Mahmure’ ile seyirciyi ayağa kaldırdılar...
Müjdat Gezen& Ateş Böceği Yalçın
‘Menekşelendi Sular’ın ardından, tam Makber’e girecekti ki halk istemedi. Emel Sayın, bu kadar çok sevilen bir şarkıya yapılan tepkiye şaşırdı. Ama seyircilerden biri, “Halk artık ruh karartan şarkı, türkü istemiyor. Yeterince zaten sıkıntı var” demesi ile salon alkışa boğuldu... Üçüncü bölümde Emel Sayın, yine modanın duayeni Yıldırım Mayruk’a ait ateş kırmızısı, işli bir başka tuvalet giydi. Hayli hareketli şarkılar okudu. İşte bu sırada sahneye, elinde darbuka ile Müjdat Gezen ve ud ile de Ateş Böceği Yalçın girdi. Yaptıkları esprilerle, ortalığı kırıp geçirdiler. Müjdat ve Yalçın Ağabey, iki tane çok güzel eser, ‘Akşamın Olduğu Yerde’ ve ‘Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır’ı okudular. Birlikte, ‘İndim Havuz Başına’ ve ‘Feride’ ile üçüncü bölüm sona erdi. Ve bizler sahneye çıktık. Ben, Saba Tümer, Nilgün Belgün, bir zamanlar Emel Sayın’a vokal yapan Nadide Sultan, Yıldırım Mayruk, Müjdat ve Yalçın Ağabey, Kuaförü Kırıktarak Ali, Barboros Şansal, ‘Sihirli Annem’den yeni ayrılan Suat Sungur ve oyuncu eşi Ahu Sungur, yaptığı esprilerle salonu kahkahaya boğan son dönemin başarılı bir yeteneği Fehmi Dalsaldı, bir coştuk... Sırasıyla ‘Yar Saçların’, ‘Muhabbet Bağı’ ve ‘Ankara Koşması’ ve ‘Mavi Boncuk’ ile final yaptık. 35 yıllık meslek hayatımda ve de ömrümde geçirdiğim çook güzel ve özel gecelerden biriydi. O nedenle sizlerle paylaşmak istedim...
Dikkat!
Paşa’nın doğum gününde süper bir anma töreni
Çünkü benzerleri ancak, Avrupa kentlerinde yapılıyordu. Bir de ben, son yıllarda İstanbul’da tanık olmuştum... Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün büyük başarısıydı ‘Night Out Shopping’... Her sene de artan bir heyecan ve zenginlikle zirveye oturdu. İzmir ve İzmirliler, işte bu büyülü gece ile geçtiğimiz yıl tanıştı... Dora Dergisi’nin sahibesi ve cemiyet hayatının önemli isimlerinden Ceren Ağca, can dostlarımdan modacı Ertan Kayıtken, bu özel geceyi İzmirlilere yaşattı. İşte bu yıl da yine Ceren ve Ertan, kolları sıvadılar. Bu işin mimarları olarak, gecelerini gündüzlerine katarak başladılar çalışmaya... Kısmetse, ikinci ‘Night Out Shopping’, 16 Aralık İzmirlilere ‘merhaba’ demeye hazırlanıyor... Bu geceye, İzmir elitlerinin de çok yakından tanıdığı Sinem Sağel, Saadet Mançe ve Deniz Tanık da katkıda bulunacak. Hafta arası, Ceren, Ertan, Sinem, Deniz Tanık ve Saadet Mançe bir araya geldi. Ben de konuklarıydım. Bu özel geceyi konuştuk. Tartıştık...
Ekonomi canlanacak
Gecenin mimarlarından Ceren Ağca, konu ile ilgili olarak şöyle konuştu;
“Benzerlerine; New York, Paris, Londra, Milano, Madrid, Barselona gibi dünya kentlerinde rastlanabilen o geceyle, İzmir’i ilk defa geçtiğimiz yıl tanıştırmıştık...
İzmir, alışverişte zaman kavramının kaybolduğu; unutulmaz eğlencelerin, mutlulukların kalpleri doldurduğu bu tanışmayı bir yıl boyunca unutamadı. Yaşadığımız ve yaşattığımız, bu unutulmaz mutluluktan aldığımız güçle, o geceyi her yıl düzenlemeye, İzmir’in dünyaca ünlü bir özelliği haline getirmeye karar verdik...Ve işte o büyülü gece, Night Out Shopping; 16 Aralık’ta tekrar karşınızda... O gece, çok sayıda seçkin firma ve marka, hem alışveriş, hem de eğlence fırsatlarıyla gece saat 01:00’e kadar İzmirlilerle yeniden buluşacak...Katılımcı her mağazanın, bir aktivite ile dahil olacağı bu özel gecede, misafirlerimiz orkestra eşliğinde alışveriş etme fırsatı yakalayacak.”
Her yer ışıl ışıl olacak
Gül sokak ve kesişen sokaklarda gerçekleşecek olan etkinliklerde, yılbaşı öncesi, sürpriz aktiviteler ile dolu tam bir şenlik havası yaratılacak.., O gece yine; İzmir’in sevilen isimlerinin özel olarak hazırlayacağı, yılbaşı ağaçlarıyla donatılmış ve ışıklandırılmış olan Alsancak sokaklarındaki, tüm cafe, bar, restoran işletmelerinde ya da sokaklara kurulacak olan stantların önlerinde yeme, içme keyfi yaşanacak... O geceye katılan markalar, indirim ve kampanyalar sunacaklar... O gece yine, “Stil ve Onur Ödülleri” adı ile İzmir’in sevilen isimlerine, büyük jüri kararı ile ödülleri dağıtılacak. Durun daha bitmedi. Yine o gecede, sosyal sorumluluk alanında çok önemli etkinlikler gerçekleşecek.
Ünlü mankenler podyuma çıkacak
Türk sinemasına emek vermiş tüm duayenlerin davet edildiği gecede, vefat etmiş sanatçılar da anıldı. Film-San Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Merter Fosforoğlu, bizim Almula Merter’in babası. Almula’da, benim yakın arkadaşım olduğu için bir günlüğüne de olsa İstanbul’a gittim. Aslında bu aralar İstanbul’a sık gidip geliyorum. Ama günlerce öyle keyif yapamıyorum. En fazla iki gece, üç gün. Zaten mesafeler trafik derken pek çok sevgili dostumu göremiyorum. Neyse gelelim davete. Geceye hayli ünlü isimler katıldıl. Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Levent Kırca, Oya Aydoğan, Ahu Tuğba, Neşe Aksoy, Sevtap Parman, Engin Çağlar, Leyla Sayar, Nilüfer Aydan, Enis Fosforoğlu, Deniz Akbulut, Güngör Bayrak, Erkan Özerman, Yılmaz Atadeniz, Fatma Karanfil,Tolga Savacı gibi... Almula’da, babasının isteği üzerine Londra’dan koşarak geldi...
Hem sanat hem de ticaret yapacak
Davette Almula ile dertleştik. Bildiğiniz üzere burada her şeyi bırakıp, Londra’ya yerleşti. Ama içi ezik. Koskoca İstanbul’da, sanat ve televizyon dünyasında iş bulamamaktan yakınıyor. “Tabi Şenaycığım bende de suç var. Dilimi hiç tutamadım. Kimsenin adamı olamadım“ diyor. Önümüzdeki günlerde Londra’ya dönmeyi düşünen Almula, buradaki projeleri konusunda ise oldukça ciddi. Sanat ve ticaret olarak, her işi yapabileceğini söylüyor. Ve şöyle konuşuyor;
“Sanat dünyasından, Londra’da tiyatro yapmak ya da başta lisan olmak üzere, buradaki okullarda eğitim almak isteyen tüm sanatçılar arasında bir köprü kurmak istiyorum. Ayrıca ticaret yapmak isteyen iş adamlarına da, orada tercümanlık, onları gezdirmek ve işlerinde aracılık etmek istiyorum. Şu an, vatandaşlık başvurumu yaptım. Uluslararası basın kartımı da aldım. Bazı yabancı gazetelere, makale bile yazmaya başladım. Dilerim işlerim iyi gider...”
İki film ve bir dizi
Ezgi Mola’nın heyecanı
Benim can dostlarımdan, sevgili Ertan Kayıtken ile bir ay öncesinden bu güzel tura karar verdik. İkimizin de müşterek arkadaşı, başarılı iş kadını ve turizmci Hande Arslanalp’ın ortağı olduğu İtaltur’a yaptık kayıtarımızı. İki gece, üç gün... Kütahya, Eskişehir ve Afyon... Harika bir grup vardı. Toplam 17 kişi. Ama hepsi, İzmir’in A takımından. İş adamı, doktor, iş kadını ve zengin emekli!.. Hatta aralarında, ava düşkün oğluna, bir yazlık parası harcayıp, tüfek alan, bir hanımefendi bile vardı. Neyse... Bu güzel grubun otobüsü görünce yalnız, keyfi kaçtı. Çünkü, 440 km’lik yol için tahsis edilen araba Güzelbahçe’ye çalışan minibüslerden bile kötüydü... İtaltur’a hiç yakışmamıştı... Yine bize otel olarak şehrin merkezinde İbis Otel bildirilmişken, şehir dışında, Anemon Oteli’nde konaklatmak istemeleri kötü bir puandı. Fakat sonunda her şey anlaşıldı. Hande’nin kayınpederinin ağır hasta olması ve ilgilenememesi, çalışanının beceriksizliği, bu aksaklıkları doğurmuştu. Benim bir telefonum üzerine ve Ertan’ın da devreye girmesiyle, her şey düzeldi. Rüya gibi bir seyahat oldu. İtaltur’a yakışır şekilde. O nedenle Hande’ye alkış ve teşekkürler...
Sessiz bir kent Hamam-ı Ziyafe
İlk durak Kütahya’ydı. Bu arada rehberimiz, Yalçın Ulukaya, tek kelime ile süperdi. Bir adam bu kadar mı işini sever ve bilgili olur. Ben adını “Ayaklı Kütüphane” koydum. Bir dünya adamı. Hande’yi burada da kutlarım. Ulukaya’yı tanımak gerek. Bayıldım bilgisine, kültürüne. İlk molamızı Salihli’de, Sen Restoran’da verdik. Sabah kahvaltısı için. Pahalı... İki kişi 20 TL. Bu arada tembeller. Fırını bile yakmamışlar. Gözleme istedik. Yok... Neyse. Kütahya’ya doğru hareket ettik. Çiniler diyarı Kütahya görülmeli. Aslında yurdumun her karesi görülmeğe değer. Gezerken Yalçın Ulukaya, Kütahya evlerinin pencerelerinin küçük olmasının nedenini, buranın kışların çok soğuk olmasına bağladı. Sıcak hava dışarıya sızmazmış böylelikle. Kütahya şehir merkezinde tarihi dokusunu korumayı başarmış. Eski Kütahya evlerinin bulunduğu, Germiyan sokağının, Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında, tarihi bir gezintiye çıktık. 2 ve 3 katlı ahşap evler, payandalar ile desteklenmiş çıkmaları, çiftli koca kapıları, kafesli pencereleri ile ahşap, Anadolu mimarisinin, en güzel örneklerini oluşturuyor. Son dönem, sivil Osmanlı mimarisinin, en güzel örneklerinden biri olan Hükümet Konağı’nı gördük. Kütahya Kalesi, önemli bir Osmanlı eseri olan Ulu Camii, Kütahya’ya özgü çinilerin sergilendiği Çini Müzesi’ni gezdik. Tur bitiminde, Kütahya Porselen Satış Mağazası’na gittik. Çoook ucuzdu. İnanın arabanız ile gittiğinizde, buradan harika yemek, kahve fincanı takımlarını sudan ucuz alabilirsiniz. Yalnız, bayramın ilk günü olması nedeniyle, her yer kapalıydı. Şehir çok sessizdi. Bu kötü. Turizm böyle mi olur? Yerli turist bayramlarda gezer. Bu arada Sultanbağı Mahallesi’nde, eski Kütahya evlerini de görmeniz gerek. Kütahya Kalesi’nin içinde bir döner restoran var. Orada da yalnızca gözleme yapılıyor. Ama ben size bayramlarda açık olan bir yer önereyim. Mutlaka görün. Hamam-ı Ziyafe. Sevgi Yolu üzerinde tarihi bir hamamdan restoran yapılmış. Telefon: (0.274) 226 06 26... Haaa, bu arada bir şey dikkatimi çekti... Kütahya Ulucami gibi, tarihi bir dokuda, caminin tam ortasında yer alan, disko topunu, lütfen derhal çıkarıp, atın...
Çağdaş bir şehir
Saat 20.00 sıralarında, Eskişehir’deydik. Otelimiz şehir dışında Anemon’du. Ama beş yıldızlı ve super lükstü. Sahibi Manisalı bir iş adamı İsmail Akçura’ymış. Şarapçılıkta da başarılılar. Eskişehir’de muhteşem bir hayat var. Yılmaz Büyükerşen’ı kutluyorum. Allah, İzmirlilere de böylesine bir başkan nasip eder. Amin... Sabah kahvaltısının ardından Eskişehir şehir turumuz başladı. Yeni düzenlenmiş haliyle örnek şehir konumunda olan Eskişehir’de, Cam Müzesi, Odunpazarı evlerini, Kurşunlu Külliyesini, Lületaşı Müzesi’ni gezdik. Mutlaka Eskişehir’e gidilmeli. Benim bu 4. gidişim. Fakat 2002’den beri gitmemiştim. Bu kadar mı bir şehir gelişir. Çok çağdaş bir kent yaratılmış. İzmir’in durumundan utandım. Kimse kızmasın.İzmirli olmaktan gurur ve onur duyuyorum. Ama böyle bir İzmir’i de biz İzmirlilere yakıştıramıyorum. Yine ilk Türk otomobili, Devrim’i gördük. Siz de görün. 1961 yılında Cemal Gürsel talimatı ile motoru yüzde yüz bize ait olan, Devrim Otomobil’in, biliyorsunuz filmi de yapıldı. Yine Odunpazarı’nda yer alan, Cam Müzesi’ndeki, Cumhuriyet Kadınları Sergisi’ni izlerken gözlerim doldu...
Muhteşem lezzetler ve Tatar Mutfağı
Odunpazarı’nda eski arkadaşım Ömer Abacı ve kardeşlerine ait, Abacı Butik Oteli gezdik. Birer kahve aldık. Genel Müdür Bülent Derin, ekranlardan tanıyormuş. Sağ olsun ekibi ile yanıma geldi. Bir gidişimde burada kalacağım. Zaten Abacı Ailesi maşallah, Eskişehir’de eğlence yaşamının da mimarlarından. Abacı Otel: (0.222) 233 78 88. Öğle yemeğini, Eskişehir’in en popüler restoranı Cibörek Evi’nde yedik. Tatar Mutfağı’na ait ne varsa tattık. Aman Allah. Yazarken inanın ağızım sulandı. Atatürk Bulvarı’nda. Cibörek, kuzu eti ve taze soğandan yapılan Sorpa çorbacı, Tatar Balaban köftesi, patates ve kıymadan yapılan Sarburma, Kaşık Çorba, Et Savutu ve Tatarların önemli günlerinde ikram yemeği olan pirinçli-patatesli tavuklu Göbete... Telefon: (0.222) 233 16 16. Tabii, bu kadar yedikten sonra, Ertan ile ikimiz, attık kendimizi Porsuk Çayı’na... Burası da uçmuş. Fransa’daki Ren, Venedik’deki kanallar gibi. Gondol ile geziliyor. Ardından, Şelale Parkı’nde bir tur attık. Otele yürüyerek döndük. Toplam 4 kilometre...Bu arada, Anemon Oteli’nin akşam ve sabah açık büfeleri başarılı. Yine, meşhur Acar Karavan Gözleme&Lahmacun, yemek için bir başka önerim...
...Ve eğlence İstanbul’u aratmıyor
Ama dün ne ise bu gün de o. Ailesine, İzmir’e çok düşkün. Bir gönül adamı. Kurban Bayramı’nda ailesine ziyarete geldi. Fırsat, bu fırsat deyip. Konuştuk. Güzel bir sohbet oldu. Moda dünyasında koreografi ve moda organizasyonları denilince, ilk akla gelen isimden biri Öner Evez’den söz ediyorum. Yaklaşık 21 yıldır moda sektöründe. İzmir’de yaptığı defilelerle başladığı, moda organizasyonları zaman içinde, sosyal sorumluluk projeleriyle büyüdü. Ardından 1994 yılında, İzmir’e sığamaz oldu. İstanbul’da ofis açtı. 2000 yılından bu yana, dünyanın pek çok yerinde defileler düzenliyor... Ben sordum, o yanıtladı... Buyurun...
ŞD-İş yaşamın nasıl başladı? Kısa bir özetini yapsak...
ÖE-Bu yıl moda dünyasında, 21’inci yılıma girdim. 1990 yılında moda sektörüne, İzmir’de yaptığım işlerle başladım ve 1994 yılında İstanbul’da bir ofis açarak ulusal bazda tanınır oldum... 2000 yılı itibariyle dünya çapında organizasyonlara imza atmaya başlayarak, farkımı ortaya koydum. İnsan kendini sürekli yenilemeli. 1983 yılında bu maceraya atılırken, her şey gazetede gördüğüm, bir saç modeli ilanı üzerine başladı. Tabii bu Allah vergisi bir yetenek... Nasıl ki bir ressam, sonradan bu yetenekleri edinmiyorsa, bir dansçı, sonradan dans etmeyi öğrenmiyorsa, ben de belli bir yaşa gelince; “Haydi bu mesleğe başlayayım” diye girmedim moda dünyasına. Daha çocukluğumda, dans dersleri, skeçler, annemin sandığından çıkarttığım gelinlik ve gece elbiseleriyle komşu kızlarını toplayıp, müzik eşliğinde defile denemeleri yapıyordum. Tabii o gazetedeki gördüğüm ilan üzerine, saç modelliğini yapmam bir basamak oldu. 2000 yılından itibaren yurt dışına açılmamla beraber, orada yaptığım çalışmalar ve yaptığım gözlemler neticesinde hem dünyayı çok iyi takip ettim... Hem de kendimi geliştirdim. Bu işe başladığım dönemlerde, Türkiye’de tekstil ve moda sektörü dünyanın 7–8 yıl gerisindeydi. Bu farklar bu sektörde olduğum yıllar içinde yavaş yavaş önce iki yıla, sonra bir yıla kadar düştü... 2011 yılına geldiğimizde, artık dünyayla başa baş gitmeye başladık. Ama yine de, sezonu bir yıl geriden takip ediyoruz. Tabi, bazı markalar dışında... Araştırmacı kişiliğim, dünya trendlerini ve moda. Dünyasını, yakından takip etmem, iyi markalarla çalışıyor olmam beni bu noktaya taşıdı diyebilirim.
Küçük ve ucuz düşünen çok
ŞD-Benim gibi 35 yılını İstanbul’da yaşamış biri için bu soruyu sormak tuhaf ama, Niye İstanbul?
ÖE-Yapmış olduğum mesleğim nedeniyle Türkiye’nin, moda merkezinin İstanbul olmasından dolayı... İstanbul’un dünyada trend bir şehir olacağına inandığım için... İzmir’de misyonumu tamamladığım için...
ŞD-Şu an zirvedesin. Peki bu başarıyı yakalayıncaya kadar, destek ve köstek olanlar oldu mu?
Hiç bir şey de yaptırmadım. Ama başarılarına, tanığım.‘Dobra Dobra’ programım sırasında kendisini iki kez ekranlara çıkardım. Olumlu sonuçlar aldım. İyi de arkadaşım. Geçenlerde karşılaştık. Bana cerrahi müdahale gerektirmeden, hanımların artık kırışıklıklardan kurtulacağını ve yaşlılığa ‘dur’ diyeceklerini söyledi. Ben yüzüme, altı ayda bir İstanbul’da, Dr. Mustafa Karataş’ta plasenta ve vitamin karışımı özel bir yöntem uygulattırıyorum. Ama Tayfur’un söz ettiği bu yeni yöntem “Endopeel” ilgimi çekti. Tayfur;
“Endopeel yöntemi, cerrahi müdahale gerektirmeden, bu amaçla kullanılan ilacın, adale içine, enjeksiyon ile uygulanmasıyla, mimikleri dondurmadan, kişinin doğal yollarla kırışıklarından kurtulmasını sağlayan bir yöntemdir.” dedi...
Dünya’da 13 yıldır uygulanıyor
Bir gerçek var ki, herkes, her zaman genç ve güzel görünmek ister... Kozmetik sektörünün, son yıllarda gösterdiği gelişmeler de bunun bir kanıtıdır. İşte, İsviçreli doktor Prof. Dr. Alain Tenenbaum’da, bu doğrultuda kırışıklıkları ve yüz hatlarındaki bozuklukları gidermek için “Endopeel” adını verdiği, bir teknik geliştirmiş. Bu yöntem Dünya’da, aralarında İsviçre, İtalya, Fransa, Meksika ve Brezilya’nın da bulunduğu ülkelerde yaklaşık 13 yıldır uygulanıyormuş. İşte bu yöntem şimdi de Türkiye’de uygulanmaya başlanmış. İstanbul’da uzun süredir, İzmir’de ise yeni. Bu yöntem’i İzmir’de uygulamaya başlayan, Dr. Tayfur Yağcı, ilaçın Sağlık Bakanlığı ve Avrupa CE onayına sahip olduğunu belirterek şöyle konuştu; “Hem lifting (kasa hacim katmak), hem de kimyasal peeling (cildi ölü hücrelerden arındırmak) vazifesi gören ”Endopeel” yöntemi tıp doktorları tarafından da uygulanmalıdır. Cerrahi müdahale gerektirmeden enjeksiyon ile uygulanan teknik, vücutta çok geniş bir kullanım alanına da sahiptir. Endopeel botokstan tamamen farklı bir yöntemdir.”
İfade asla değişmiyor
Botoks hiç yaptırmıyorum. Çünkü İstanbul’da da, İzmir’de de ölü balık gözü gibi bakan, balon gibi bir birinin kopyası, şişirilmiş suratlarla dolaşan kadınlardan nefret ediyorum. O nedenle bu yönteme aklım yattı. Çünkü, bu tekniğin birçok üründen farkı mimikleri asla dondurmaması... Kişi, kas ve mimik hareketlerini tamamen doğal bir şekilde, kullanmaya devam edip aynı zamanda, kırışıklıklarından kurtuluyor. Ayrıca uygulanan bölgede, toparlama ve sıkılaşma yaşıyor. Tayfur, “Uygulamanın hemen 10 dakika sonrasında, gözle görülür fark yaratılıyor.” diyerek son noktayı şöyle koydu;
“Tekniğin boyun, elmacık kemikleri, el kaş, göz çevresi, dudak, dekolte germe, selülit tedavisi, kasık germe, popo kaldırma gibi çok yaygın kullanım alanları var. İçeriğindeki karbolik asit ve yer fıstığı yağı ile gençleşme vaat eden Endopeel, doğrudan kas içine enjekte ediliyor. Bunu yaparken kası asla paralize etmeyen yöntem ile yaşlanmak tarihe karışacak gibi gözüküyor. Artık sokaklarda, torunlarını gezdiren anneanne ve babaanneler, çocukların annesi gibi görünecekler. Yöntem kasları paralize etmediğinden ve ifadeyi değiştirmediğinden “Endopeel asla mimik kaybına neden olmaz. Doğrudan kas içine enjekte edilerek, kas kütlesi içinde volüm oluşturmak suretiyle taşıcılığı artırarak dolgunluk ve lifting sağlar. Endopeel, 6-8 ay içerisinde vücuttan tümüyle atılmakta...”