Şenay Düdek

Dünyanın en ünlü DJ’leri ilk kez İzmir’de 1. Elektronik Müzik Festivali’nde çalacaklar

16 Kasım 2011
İzmir’in bana göre, önemli markalarından biri. Hatta beni gururlandıran bir yer.

O yer sayesinde, İzmirliler, müzik dünyasında,  yerli, yabancı pek çok şöhreti görme ve dinleme olanağına sahipler. O nedenle, Arena’nın sahipleri, gencecik, pırıl pırıl üç delikanlıyı, Fatih, Atilla Alkan ve Levent Piriştina’yı kutluyorum. Bayramda şehir dışındaydım. Kütahya, Afyon ve Eskişehir yaptım. Harika yerler gördüm. Size anlatacağım. Ama on saatlik gidiş-geliş, otobüs yolculuğu, beni biraz sarstı. Eee, vücudumda iki kırık, iki plaka ve 17 tane platin var. Bu aralar boyun fıtığım da tabiri caiz ise azdı. Sağ elimin parmakları zorluyor. Belki bir birimize veda da edebiliriz sevgili okur, bu gidişle. Malum sağlık her şeyin başı. Ya da haftada üç yerine, iki olabilir. Çünkü, doktorlarım sıkı sıkıya tembih ettiler. Kolay değil haftada toplam 15 bin vuruş. Yeni iki ayda rahat bir kitap eder. Üstelik çok nankör bir meslek bizimkisi. İşte dağ gibi iki meslektaşım, gitti. Unutulmuşlardır bile… Neyse... Gelelim sadede. Pazar sevgili Volkan Baş aradı. Yanında Fatih Alkan vardı. Bayramımı kutladılar. Bu arada muhteşem bir festivalden de söz ettiler…

Beş bin kişi coşacak

Tansaş İzmir Arena ve Anfora Organizasyon  tarafından düzenlenen etkinlikte, elektronik müziğin, dünyaca ünlü isimleri, 18-19 Kasım’da bir araya geliyorlar. İzmir’de ilk kez gerçekleştirilecek olan, Elektronik Müzik Festivali’nde, iki dev yabancı isim ve Türkiye’nin dev DJ’leri, İzmir’i kısacası ayağa kaldıracaklar.  Türkiye’ye de ilk kez gelecek olan ve dünyanın en iyi remix ustalarından Freemasons, 19 Kasım ise, kırktan fazla ülkede club ve festival organizasyonlarına imza atmış olan Milk&Sugar, Arena’da çalacak. Bu iki gün boyunca, her biri kendi alanında başarılı, DJ Koray T, DJ Fuchs, DJ Tangun, DJ Cervus ve DJ Murat Uncuoğlu da,  gruplarla beraber performanslarını sergileyecekler. “İzmir’de, ilk kez gerçekleştirilecek olan, elektronik müzik festivali ile eğlence severler, müziğe doyacak” diyen Foto&Anfora  Organizasyon’un sahibesi Nilüfer Öğütlü, festivalle ilgili son sürprizi ise şöyle açıkladı; “Milk&Sugar, 2 CD’lik yeni albümünü, dünyada ilk kez, kendi ülkesi Almanya Nurnberg’in dışında, Arena’da çalacak. Albümün adı On A Mission. Bence bu bile İzmir’in dünyaya açılımı açısından bir kazanç.”

Üç semtte, üç keyifli adres

Afiyet olsun

Biri İstanbul’da, Ulus ve İstinye Park’ın içinde, yıllardır alış veriş yaptığım yerlerden biri. City Farm. Tesadüf, yürüyüş sırasında fark ettim. 2. Kordon’da, Tura Turizm’in altında. 135/A. Taze meyve ve sebzeler, kuru bakliyatlar, unlar, makarnalar, et, tavuk, zeytin, peynir ve süt ürünleri, bal, pekmez, tahin, benim en sevdiğim bitter ve sütlü çikolatalar, baharatlar, çay ve bitki çayları… Hepsi organik. Ayrıca tüm ürünlere telefon ya da internet aracılığıyla sahip olabilirsiniz. Hem de bir ek ücret ödemeden kapınızda.
Telefon: 0.232 421 70 47

Yazının Devamını Oku

Dobra dobra

12 Kasım 2011
Yazarımız şehir dışında olduğundan bugünkü ve yarınki yazılarını yazamamıştır.
  
Yazının Devamını Oku

Büyük ustadan şok açıklamalar

9 Kasım 2011
Benim için çok değerli iki can dostum, iki günlüğüne İzmir’e geldiler.

Beni özledikleri için. Ben de onları özlemiştim. Her zamanda özlüyorum. Müşterek arkadaşımız, Sinan Kuzucu Dershaneleri’nin sahibi Sinan Kuzucu ile onları ağırladık. Sinan’ı aslında sizler, Bülent Ersoy, Emel Sayın, Secil Heper, Adnan Şenses, Muazzez Abacı gibi dev isimleri bir araya getirerek, yaptığı müzikallerden, daha iyi tanırsınız. İyi bir eğitimci olan Sinan, kendini hobi olarak da Türk Sanat Müziği’ne adamış. Çok güzel de işler yapıyor. Allah var. Neyse geleyim konuklarımızın adlarına. Biri büyük usta ve modanın duayeni Yıldırım Mayruk, diğeri ise onun ortağı terzi yamağı ve benim de çocukluk arkadaşım, Barboros Şansal... Swiss Grand Efes’te kaldılar. Büyük usta, yeni hali ile oteli çok beğendiğini söyledi. Daha sonra, kısa bir İzmir turu attık. Bir gün ise Urla’ya gittik. Yükselen değer Urla’ya...Perla Oteli’nin ortaklarından sevgili arkadaşım Zekeriya Yıldırım bize Urla’yı, gezdirdi. Hem de turist gibi. Nerelere gittik. Sayfalar almaz. Zaten o nedenle bir kısmını bu gün, bir kısmını da, bir başka gün anlatacağım sizlere. Ama İzmir’in başarılı ve de genç iş adamlarından Can Ortabaş ve ortaklarına ait, Urla Şarapçılık’ın, Urla Kuşcular Köyü’ndeki yerinde, koptum. Gururlandım. Helal olsun...

Bülent Ersoy ve Abacı’ ya ambargo

Yıldırım Bey, Barbi, Sinan ve ben, ilk geldikleri gün öğle yemeğini, Peximet’de yedik. Ardından da, yine İzmir için önemli bir marka olan, Reyhan’a geçtik. Büyük usta, yediği her lezzetten, büyük keyif aldı. Sağ olsun, ortaklardan Ali de, çok yakından ilgilendi. Sohbet sırasında Mayruk, bundan böyle sahne dünyasından, kimseye elbise dikmeyeceğini söyledi. Özellikle de Bülent Ersoy ve Muazzez Abacı’nın, atölyesinin kapısından bile geçmelerini istemiyor. İkisine de çok kırılmış. Bir tek Emel Sayın var listesinde. Niye? diye soruyorum. Sesi titreyerek başlıyor anlatmaya;
“Vallahi Şenaycığım, sanatçı takımı beni bezdirdi.Tam 20 sene yeminliydim. Ama sonra, Bülent Hanım’a da, Muazzez Hanım’a da duyduğum sevgi, saygı ve beğeniden dolayı, yeminimi bozdum. Bir de Emel Sayın. Sayın hala benim mavi boncuğum. Ona şu an yeni müzikali, ‘Başrolde Emel Sayın’ için iki kıyafet dikiyorum. Ama Bülent Ersoy da, Abacı da büyük ayıp ettiler. Haziran ayında Ersoy’a diktiğim iki kıyafeti ki, hediye idi. Gelip almadı. Şimdi onları, Saba Tümer’de (Güllüm Show) yapan, Fehmi diye bir çocuk var, inat değil mi? ona hediye edeceğim. Çok başarılı bir komedyen. Muazzez Hanım ise diktiğim kıyafeti, daha giymeden burun kıvırdı. Ayıp. Bu gün hiçbir popüler isim, benim terziliğime laf söyleyemez. Nasıl ben onların sanatlarına bir şey demiyorsam... Üstelik Abacı da Bülent de bağırarak okuyorlar. Emel Sayın’ın sesi onlardan daha karakteristlik. Bir Gönül Akkor mesela, beni kendimden geçirir. Yine, sabah yataktan kaktığı an, çok şık olan ve bana göre sahnelerin en şık kadını, Gönül Yazar da karakteristlik seslerdendir. Neyse yine yemin ettim...Dikmeyeceğim bu sanat camiasına...”

Yazının Devamını Oku

Eğitimine iki ev parası gitti sonunda dizi oyuncusu oldu

6 Kasım 2011
Güvendiğim, çok da sevdiğim dostlarımdan biri de Yeni Asır Grup Başkanı Şebnem Bursalı...

Kardeş gibi görürüm kendisini. Haftada bir mutlaka buluşur, dertleşiriz. Bu pazar da öyle yaptık. Üçkuyular Boğaziçi Restoran’da buluştuk. Kahvaltıda. Akşam yemeğine kadar sürdü sohbetimiz. Konak Pier’in içinde, Mezzeluna’da noktaladık. Siyaset, ekonomi, dostluk, aile ve tabi ki, hayatın rengi olan, magazinden konuştuk. İkimiz de Show TV’de yayınlanan, ‘Muhteşem Yüzyıl’ı beğenerek izliyoruz. Bu arada, müşterek dostumuz, Yüksel Yalova’nın, biricik kızı Melike İpek Yalova’nın, dizide rol almasını, ben biraz şaşkınlıkla karşılamıştım. Fazla da bilgim yoktu. Melike ile ilgili. Eski Devlet Bakanı, ünlü bir avukat olan Yüksel Yalova’nın kızını, kimse yanlış anlamasın, daha farklı yerlerde görmek isterdim. Şebnem’e söyleyince... “Ah abla ah. Hani derler ya, kızı boş bırakırsan, ya davulcuya ya da zurnacıya gidermiş. Ama Melike için, hiç geçerli değil. Okuduğu okulları, aldığı eğitimi ve bugüne değin, çalışmak için nerelere baş vurduğunu, bilsen şoke olursun. Böyle düşündüğün için de üzülürsün” dedi.

Beş dil biliyor
Melike, bildiğiniz üzere, Hürrem Sultan’a rakip oldu. Hürrem Sultan’ın, onun yüzünden hayatı karardı. Kastilya Prensesi, İsabella Fortuna rolü Melike’ye, Bebek’te bir balıkçıda geldi. Dizinin Genel Koordinatörü Nermin Eroğlu’nun keşfi. Melike’nin, yıllardır çalmadığı kapı kalmamış. Diziye başlamadan önce de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin DEİK, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda çalışmak için müracaat etmiş. DEİK’in İcra Kurulu Başkanı Rona Yırcalı çok beğenmiş. “Ama biz sana ancak 970 TL verebiliriz” demiş. Razı olmuş. Fakat aylarca beklemiş, ses çıkmamış. Melike’nin beş yabancı dili var. İngilizce ve Fransızcayı ana dili gibi konuşuyor. İtalyanca ve İspanyolca’yı da iyi bilip, yazıyor. Biraz da Almanca biliyor. Okuduğu okullar TED Koleji, Ankara’nın en iyi okulu. İlk, orta ve lise burada. Oradan Bilkent, Uluslararası İlişkiler’ in ardından da Amerika’da, Uluslararası Siyaset Bilimi okumuş. Ardından da Roma’da La Sapienza Üniversitesi’nde, Uluslararası Politika ve Kriz Yönetimi okumuş. Bir de mastır yapıyor. Ama bu kadar eğitimden sonra da, dizi oyuncusu olmuş. Şebnem, “Yüksel Bey’e sordum. Melike’ye, bu kadar eğitimi için ne kadar harcadın?” diye... İki süper lüks, apartman parası gitmiş. Ne diyelim, kendisi mutlu olduktan sonra...

Mehmet artık İstanbullu

Bu yıl, Çeşme’de, Aya Yorgi Koyu’nda, Marrakech ile büyük sükse yaptı, sevgili Mehmet Özener. Duyumlarıma göre de iyi para kazandı. Aslında, aileden varlıklı olan Mehmet, Birinci Kordon’daki, kışlık Marrakech’i de açmadı. Sanırım mülk sahipleri ile de anlaşamadı. Kışlık Marrakech’in olduğu yer, otel olacakmış. Mehmet de tası, tarağı toparlayıp İstanbullu olmuş. Ama yazları yine Çeşme Marrakech’de. Sanırım büyük sürprizleri de var. Yalnız aşkta kaybetmiş. Önce Nurgül Yeşilçay, ardından da Verda Penso ile ilişkisi noktalanan Mehmet, Nurgül ile selamı, sabahı da kesmiş. Bir arkadaşım anlattı. Geçtiğimiz günlerde, Bebek’te karşılaşan ikili, düşman görmüş gibi, kafalarını çevirmişler ve ortamı terk etmişler... Zaten Nurgül’ün de yanında yönetmen olan yeni sevgilisi varmış...

Karadeniz mutfağına buyurun

Hafta sonu, İzmir’de, İstanbul’dan çok sevdiğim dostlarım vardı. Sevgili Yıldırım Mayruk ve Barboros Şansal. Swissotel Grand Efes’te kaldılar. Brunch yaptık. Urla’ya gittik. Kısmetse çarşamba yazacağım sizlere. Swissotel’in Yiyecek İçecek ve Operasyon Müdürü sevgili arkadaşım, Tuncay Beyaz ile de lafladık. Tuncay, Karadenizli. Yakında, öğle yemeklerinin vazgeçilmez adresi, Café Swiss’de, müthiş bir Karadeniz Yemekleri Haftası düzenliyormuş. Zengin açık büfesinin yanında, yöresel lezzetler köşesinde, konuk aşçıların hazırladığı, geleneksel Türk Mutfağı’ndan, tatlar sunulduğu Café Swiss’de, ben bu farklı lezzetleri çok seviyorum. Şimdiden rezervasyonumu da yaptırdım zaten. 21-25 Kasım’da, deniz ürünleri ve mısır unundan yapılan, yemekleriyle bilinen, Karadeniz Mutfağı, konuklarıyla buluşuyor. Bu lezzetli festivalin, yemeklerini, hazırlamak üzere, Karadeniz’den, iki deneyimli şef, İzmir’e geliyor. Dekorasyon, müzik ve yöresel kostümlerin de eşlik ettiği festivalde, kendinizi Karadeniz’in muhteşem yaylalarında hissedeceksiniz. Daha fazla bilgi ve rezervasyon için:  (232) 414 52 12

Yazının Devamını Oku

İzmir, İstanbul, Dubrovnik Türkiye-Hırvatistan hattı

5 Kasım 2011
Geçtiğimiz haftalarda bildiğiniz üzere, ailece bir Ege ve Adriyatik gemi turuna çıktım.

Aslında, bu tur kapsamında yer alan, Dubrovnik ve Venedik’i, daha önce görmüştük. Ama yeğenlerim Evren, Zehra ve Merve için önemliydi buraları. Ayrıca ülkemde, Türkiye’mde bir turist olarak, tarihi bilgilerimi arttırmak da hoşuma gitti. Öncelikle Cruises seyahatlerimi, yıllardır Tura Turizm ile yaparım. İzmir Temsilcisi Ahmet Babaeren, sevdiğim bir arkadaşım, ağabeyim. Eşi de bizim İzmir Kız Lisesi’nden mezun. Bu güne değin beni hiç yanıltmadı. Bu kez, yine sevdiğim bir arkadaşım olan, Opal Tur’un, Tatil Danışmanı, sevgili Yonca Köstem ile çalıştım. Opal da başarılı Yonca’da. Özellikle bazı sıkıntılı durumlarda, Yonca elinden geleni yaptı. Ne kadar teşekkür etsem az. Fakat, mart ayında yaptığımız rezervasyon sırasında, üç kabinin fiyatı çıkarken, bana sarı basın kartımdan ötürü, ayrıcalıklı bir fiyat uygulaması olacağı söylendi. Tam 7 ay fiyat bekledim. Seyahate dört gün kala, bırakın ayrıcalığı, tabiri caiz ise öyle bir kazık yedim ki... Anlatamam. Dört kabin toplam bize, 18 bin liraya mal oldu. Evet yanlış okumadınız, tam tamına 18 bin lira... Gemi, dünyanın sayılı cruiseslerinden biri. Bu arada siz siz olun, sakın iç kabin almayın. Biz kalmadık, ama tesadüf gördüm. İnsan canlı canlı mezara girmiş gibi oluyor... Bugün sizlere İstanbul, Dubrovnik ve İzmir’den söz edeceğim. Venedik, Bari ve Katakolon ileride kısmetse...

Yemekler muhteşem hijyen zayıf

Gemi muhteşem. Bir kere hiçbir tura katılmazsanız dahi, hayat çok güzel, gemi içinde geçebilir. Neredeyse 24 saat yiyip, içebilirsiniz. Üstelik de açık büfenin yanı sıra, iki de alakart restoran var. Özel diyet siparişlerinizi bile kabul ediyorlar. Özellikle alakart restoranda, her akşam mönü on numaraydı. Yiğidin hakkı yiğide. Casino küçük, ama makine ve canlı oyun sevenler için, güzeldi. Gemide bulunan butiklerden, kozmatik, parfümeri, mücevherat, sigara-alkol, gözlük gibi, gümrüksüz eşya satan mağazalardan, alış veriş yapın. Çok karlı. Tur süresince yapılan etkinlikler, şovlar orta kararda. Ama gala gecesindeki şova alkış. Ayrıca her akşam, çeşitli barlardaki, canlı müzik gösterileri de başarılı. Gemide 16 güverte, koşu parkuru, yüzme havuzları, SPA, tenis kortu, sauna, jakuziler, Türk hamamı, kuaför, sinema salonu bile var. Ama ‘her şey dahil’ deyip, rahatlamayın. Çünkü transferlerden bile, para alıyorlar. İçeceğiniz alkol ve meşrubatlar da paralı. Bir de kabanaların temizliği zayıf. Halılar toz içinde. Spor salonuna pis, çamurlu ayakkabılarla girip, koşu bandına çıkanlara kimse müdahale etmiyor. Yerler yapış yapış. İnternet büyük para. Türk personel ve rehberler başarılı. Türk yolcular gerçekten kaliteli ve farklı. Bunun yanı sıra İspanyol ve İtalyan çingene çok. Üstelik varoş ve basitler. Bir de butiklerden alış veriş yaparken, çok dikkatli olun. Arızalı bir malı, farkında olmadan satın aldıysanız, değiştirmek için göbeğiniz çatlıyor...

İstanbul’u gezdim gözlerim kapalı

Hareket İzmir. İlk durak İstanbul. Yaklaşık 8 saat kalınca, bir yabancı gibi İstanbul’u turlamak hoşumuza gitti. Hele 35 yıl İstanbul’da yaşayan ve hala evi olan benim için. İlk gidenlere önerim; Topkapı Sarayı, Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı, Sultanahmet Camii, Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı mutlaka görülmeli. Beyoğlu’nda nostaljik bir tur atılmalı. Alış veriş meraklılarına İstinye Park, Ak Merkez, Nişantaşı o 8 saatlik süre içinde yapabilecekleriniz. Ya da güzel bir hava ise Ortaköy, Arnavutköy ve Bebek. Mminik balıkçılar, cafeler... İstinye Park ve Bebek’de her an bir ünlü ile karşılaşmak sizler için renkli olur. Ben vaktimi, kardeşlerimle Beyoğlu, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı ve İstinye Park’ta değerlendirdim. Masa’da öğle yemeğimi, Pelit’te tatlımı yedim. Gemi Kabataş’ta olduğu için, Tophane’de de çayımı içtim...

Tarih kokan bir kent; Dubrovnik

Akşam üstü gemi İstanbul’dan hareket etti. Bir günümüz denizde, seyir halinde geçti. Öğleye doğru Hırvatistan, Dubrovnik’deydik. Gemide, Dubrovnik için çeşitli tur alternatifleri var. Biz daha önce gittiğimiz için, tercih etmedik. Kendimiz gezdik. Ama sizlerin ilk gidişi ise, 45 ila 55 Euro arasında değişen bir turu satın alın. UNESCO’nun bir dünya mirası olan bu şehirde, şehrin içinde yürüyerek, Asumption of Mary Katedrali’ni ve içindeki, Venedikli ressamlar tarafından, süslenerek boyanmış, taştan başyapıtı görün. Meşe ağaçlarından oluşan, koru üzerinde bulunan “Dubraka” şehrine, bu isim Slavlar tarafından verilmiş. Dubrovnik cumhuriyetinin Prens rezidansı ve Devlet konutu, Rector Sarayı görülecek yerler arasında. Yine, Dubrovnik civarındaki Konavle Vadisi harika. Hava güzelse, St. Jacob kumsalına tekne ile ulaşmak ve denize girmek kaçırılmayacak bir fırsat. Yine, Stradun ana caddesinde, kendi başınıza dolaşarak, Rector Sarayı, Denizcilik Müzesi ve Küçük Akvaryum gibi, belli başlı önemli yerlerin, harika manzaralarının keyfini çıkarabilirsiniz.

Eğlence, yemek ve alışveriş

Yazının Devamını Oku

İzmir depreme hiç hazır değil felaket tellallığı yok, acı gerçek

2 Kasım 2011
Dilerseniz şöyle bir google girin. Ülkemizde son yıllarda, 7 ve üzerinde gerçekleşen depremleri yeniden gözden geçirin.

Acı ama gerçek. Neredeyse 10 yılda bir büyük bir deprem felaketi yaşıyoruz. Zaten ülkemizin yüzde 70’i de aktif fay hattının üzerinde. Ama tüm bu gerçeğe rağmen, hep hazırlıksız yakalanıyoruz... İşte Van depremi... Devlet ne kadar savaş verse de sonuçta başarı oranı düşük... Evet millet olarak “Tek bir yürek” olduk ve bu savaştan alnımızın akıyla çıkmaya çalışıyoruz... Ama, Van’a gidip, oradaki yurttaşlarımızın halini gören, oradaki o fotoğrafa tanık olan, başta Can Dündar, İsmet Berkan, Mehmet Ali Birand, Ali Kırca, Cüneyt Özdemir olmak üzere, pek çok gazeteci, devletin sınıfta kaldığını söylüyor. Neyse ben asıl konuma geçeyim. Allah göstermesin, bu büyüklükteki bir deprem, İzmir’i vursaydı ne olurdu? Yine google bana rehber oldu. ‘Dünya Şehirleri Deprem Riski Araştırması’ sonuçlarına göre, vahim durumdayız. Hatta korkutucu... İzmir dünyanın deprem açısından en riskli 7’nci kenti... Allah göstermesin, 7 büyüklüğünde bir depremde ölü sayısının, 20 bin civarında olacağı iddia ediliyor. Yani tehlike çok büyük ve yakınımızda... O nedenle deprem gerçeği ile yüzleşmek ve yarının çok geç olmaması için, Erdil İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erdil ve Ege-Koop Başkanı, dostum Hüseyin Aslan ile görüştüm. Erdil, Amerika Houston Üniversitesi mezunu. Texas Mimarlar Odası’na kayıtlı. Dallas’ta çevre yolları projelerinde çalışmış... Amerika’dayken, Türk hükümetinin daveti üzerine dönmüş. Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış. Türkiye’nin, ilk 45 katlı projesine ve Kennedy Havaalanı ile Washington çarşı projelerine, imza atmış, İzmir gönüllüsü bir mimar-mühendis... Aslan’ı ise tanımayan yok. Müthiş biri ve İzmir aşıklısı. Çook da başarılı... İlk söz Erdil’in...  

Van ve Ötesi: İzmir

 Yazılı ve görsel medyadan takip ettiğim kadarıyla üzülerek söylemek isterim ki, eş güdüm (Koordinasyon ) bazı devlet teşekküllerinde, pek önemsenmemektedir. Buna bağlı olarak valilerimizin, kaymakamlarımızın ve belediye başkanlarımızın, bu mevzuda eğitilmesi gerekiyor. Batılıların başına, böyle bir olay gelse; birkaç saat içinde, Enerji, Ulaştırma, Bayındırlık, Sağlık, Tarım ve Köy İşleri bakanlıkları, basın ve malzeme temini de başta Kızılay gibi kuruluşların, masaları kurulur, valilik emniyet teşkilatları hemen devreye girerler... Bizde ise kimsenin bir birinden haberi yok. Bu arada hemen anında, dış ülkelerden yardım alınsaydı, daha az kayıp olabileceği kanısındayım.  Binalardaki kolon, kiriş kopmaları, bütün depremlerde aynı gözüküyor. Bu teknik açıdan kolon kiriş bağlantıları da değişik tekniklerde, güçlü yapılması ve bununla beraber, yıkılan binaların, çoğunda beton perde duvarların, olmayışı göze çarpmıştır. Beton kalitesi, demir yerleştirilmesi de dikkate alınmamıştır.

Acilen yapılması gerekenler

1- Kuzey fay hattı boyunca, köylerin ve şehirlerin, sağlam olmayan bina envanteri çıkarılması ve tedbir alınması gerekir... Bu büyüklükteki depremler, zamanla tetikleyici olabilirler. Türkiye’deki nüfus artışı nedeniyle, bundan sonraki depremlerde, daha büyük kayıplar kaçınılmaz. 2- Afet işleri, çalışmalara göre, yetersiz techizatlıdır. (Elektronik, görüntüleme ve iş makinaları gibi) Hasar görmüş, veya tamamen çökmüş binalarda, arama tekniği değişiktir. Ve buna uyulmamaktadır. 3- Proje mimarı, mühendisi, kontroller, müteahhitler, mesuliyetlerine göre sorumlu olmalıdırlar.
İzmir, İstanbul’dan daha riskli bir bölgedir. İstanbul’un kuzey bölümü kayalıktır. Halbuki, güney bölümü, yerleşimi kısmen dolgu üzerindedir ve hareketli bir fayla ayrılmıştır. Bu nedenle Marmara’nın güneyi, daha fazla depremde zarar görmektedir. Halbuki, İzmir ve Ege bölgesi, karmaşık fay hatları ile eski bir volkan bölgesidir. Batısı ise, deniz içinde, canlı volkan bölgesidir. Bu mevzuda Egede, ciddi araştırılmalar yapılmamaktadır.İzmir, İstanbul kadar önemsenmemektedir. İzmir Belediyesi, acilen tehlikeli binaların evanterini çıkarmalı. İzmir’de olacak, 7 büyüklüğündeki depreme hazırlıklı olmalıdır. Üniversiteler, okul, hastane gibi yerlerin binaları dahil, şu anda potansiyel tehlike arz etmektedirler. Konutları düşünmek dahi istemiyorum. Beni korkutuyor.

Kordon’daki binalar da riskli

İzmir’deki binaların depreme dayanıklılığı hakkında ise Orhan Erdil şöyle konuşuyor; “Kordon’daki 1970 öncesi yapılan, beton binalar, ömürlerini tamamlamıştır. Ya da, en kısa zamanda tamamlayacaktır. Bu binaların yerine, yüksek katlı, bitişik olmayan binalar yapılması gerekir. Planlama acısından, bu fırsat da kaçırılmamalıdır. Dünyadaki, yeni beton, demir kalitesi ve teknolojisi ile yüksek katlı, uzun ömürlü binalar yapılmaktadır. Ancak, tabiata karşı, onların da korunması gerekir. Binalara; bakım yapılmadığı taktirde, yirmi beş senede sülfatlar, rutubet, depremler ve mor ötesi ışınlar nedeniyle, çürümeye başlarlar. Ve bu binalar, yüz elli senede, yaşanmayacak hale gelirler.”

Yazının Devamını Oku

Depremde canım acıdı ama hayat aynen devam etmeli

30 Ekim 2011
Hayatta sırtımı dönebileceğim, “canım” diyebileceğim ve uğrunda mezara kadar, savaş verebileceğim, ender dostlarımdan biri, Hamdi Türkmen...

Yazılarını keyifle okuyorum... Aralarında ters düştüklerim de oluyor. Tartışıyoruz. Pazartesi yazısında, şehitler ve deprem nedeniyle, eğlence yerlerinin kapanması gerektiğini yazmış. İşletme sahiplerini, duyarsızlıkla suçlamış. Ben Hamdi’nin bu tezine karşıyım. Bakın, şehitlere saygım sonsuz. Kadınları askere alsalardı, şerefsizim giderdim. Akan kan benim kanım. Hani diyorlar ya “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” değil. O günden beri, beş metrelik bayrağım balkonumda asılı. Her akşam dualarım, canım askerime, orduma. Milliyetçiyim, Sapına kadar TÜRKÜM ve Müslüman biriyim. Bilen bilir. Şehit olan asker, nasıl bizim evladımız ise Van’da hayatını kaybeden, öğretmenlerimiz, Vanlı kardeşlerimiz de bizim, benim canım. Yani duyarsız değilim... Kimseye de bu konuda hesap vermem. ALLAH hariç. Yalnız eğlence yerlerinin ve de işletmelerin kapanmasına karşıyım. Konserlerin iptal olmasına da... Daha light olmalı her şey. Çünkü bu işletmeler vergi ödüyorlar. Yüzlerce insan çalışıyor. Herkesin ailesi var. Üstelik artık eğlence dünyası, o kadar eğlenceli değil. Gazinolar, barlar eskisi gibi yok. O nedenle ulusal yas ilan edilmesine hepten karşıyım...

Kazanç bir zincir

Bir kere deprem vergisi veriyoruz. Eğlence yerleri ve işletmeler de öyle. Zaten yalnızca hafta sonu ancak, restoranlar, barlar, gazinolar, tiyatrolar doluyor. Kapatmak yerine, bir bağış yapılsın. Her işletme kazancının bir gününü, ya da günlük cirosundan bir kısmını, şehitlere, depremzedelere ayırsın. Sanatçı konserini yapsın. O da kazancının bir kısmını bağışlasın. Yani hayat devam etsin. Çünkü sadece eğlence olarak almayalım. Eğlence dediğimiz dünyada yer alan, mekanlara da, hizmet eden bir sektör var. Balıkçısı, kasabı, manavı, taksicisi, güvenliği, garsonu, komisi, bulaşıkçısı, saymakla bitmez. Ne olacak? Aç mı kalacaklar? Ekmek zaten aslanın midesine inmiş. İşsizlik had safhada. Çalışana da mani olmayalım...Ne dersiniz?...

Türkiye’nin dört bir yanına Bayram’da yıldız yağacak

Evet, bu pazar günü, biraz da sizleri, renkli bir dünyaya götüreyim. Yazdığım ve düşündüğüm gibi hayat devam ediyor ve etmeli. Bu Kurban Bayramı’nda da, Türkiye’nin dört bir yanına yıldız yağacak. Bir birinden ünlü isimler, otel ve gece kulüplerinde, barlarda sahne alacak. Antalya, Kıbrıs ve Ege en hareketli yerler. Kıbrıs’da; Nilüfer, Serdar Ortaç, Volkan Konak, Funda Arar, Kibariye, Enbe Orkestrası, Muazzez Ersoy, Sibel Can, Petek Dinçöz sahneye çıkacak ünlüler. Çeşme Ontur’da, Gülay Eralp, Aldo, Kuşadası Sürmeli’de Cenk Eren, Gülay Eralp, Kuşadası Alkoçlar’da, Deniz Seki, Cenk Bosnalı, Kuşadası Korumar’da Hakan Altun, Çeşme Radisson Blu’da Nil Burak, Çeşme Altınyunus’ta Ziynet Sali, Çeşme Ilıca’da Emel Sayın... Antalya’da çeşitli otellerde; Sıla, Ajda Pekkan, Fatih Ürek, Volkan Konak, Gökhan Tepe, Özcan Deniz, Hadise, Demet Akalın, Emel Sayın sahne alacak olan ünlüler arasında. Durun bitmedi, Canakkale’de Hurşit Yenigün, Nur Yoldaş, Kartal Kaan ve Baha Boduroğlu’ndan oluşan Eski Dostlar, Orucoğlu’nda Bengü, Işın Karaca Afyon Karahisar’da...Aralarında bayramın neredeyse dört gününde de sahne alacak isimler var... Otellerin gecelik fiyatları 139 ila 200 TL arasında değişiyor. Bilginiz ola...

Dikkat!

Haydi hemşerilerim Desteğinizi esirgemeyin

Gönüllü olarak çalıştığım, Toplumsal Eğitim ve Gelişim Derneği, Cumhuriyet Halk Evleri’nden bir e-mail aldım. Sizlerle paylaşmak ve yardımlarınızı istiyorum. Buyurun;

Yazının Devamını Oku

Van’daki yurttaşlara bir destek de Ertan’dan

29 Ekim 2011
İzmİr’in 50 şık bayanının davetli olduğu, muhteşem bir mini defile yaptı, sevgili dostum Ertan Kayıtken. Ben yurt dışında olduğumdan, döndüğümde ancak, dedikoduları ve podyum gerisinde yaşananları öğrendim.

Hiçbir basın organında da çıkmadığı için de, sizlerle paylaşmak istedim. 2012 ilkbahar yaz koleksiyonu, damakta ufak bir tat bırakmış... Ama rüzgarı ve dedikodusu büyük olmuş. Özellikle davette olmayan bazı elitler, Ertan’a veryansın etmişler. Kuşlar söyledi. Bu arada koleksiyonun bir kaç parçası, hemen bazı konuklar tarafından, satın alınmış. İzmir cemiyet hayatının önde gelen isimlerinden Rebab Güler, defile için, İstanbul’dan özel gelmiş. Defile sırasında, cemiyet hayatının, genç ve de önemli isimlerinden Sinem Sağel ve ünlü mücevher mağazası Laila’nın sahibesi Leyla Özakbaş’ın, yılın moda trendleri hakkında yaptıkları söyleşi, alışılmış moda şovlarının dışında, yurt dışındaki  moda haftalarında, defile öncesi yapılan bir workshop havasındaymış.

Ortak müşteriler ağırlıktaydı

Bu arada defileye özel olarak, özel davetiyelerle çağrılan bazı konuklar, kusura bakmasınlar arsızlık yapıp, yanlarında davetsiz konuklar getirmiş. 50 kişilik davet, çıkmış 90’na. Bereket Cakewalk öyle zengin bir mönü yapmış ki, mahcup olunmamış. Yine kadın konuklar arasında, Yalım Temizocak, Cem Sağel, Ulvi Güner, Ersin Tezol ve Eşref Baltalı gibi İzmir’in on popüler iş adamı da yer alması, şaşkınlık yaratmış. Ben daha önceden bildiğim için açıklayayım. Ertan’ın çizgisi bu. Bir de davetli konuklar, Ertan’ın ve de Leyla Özakbaş’ın en iyi müşterileri arasından seçildi. Ayrıca bu şovun, aralık ayında devamı olacağından, kimsenin darılmaması gerekirdi... Yine evlilik öncesi, ünlü manken Korel Kubilay’ın, Ertan’ın defilesinde podyumlara vedası, sahne gerisinde çok duygusal olmuş.

Kıbrıs Liman’dan, Van’a

Bu akşam ise Ertan Kayıtken, uluslararası koreografımız Uğurkan Erez’in koreografisi ile bir birinden ünlü mankenler, Liman Oteli ve Casino’sunda fırtına gibi esecek. Yalnız biraz hüzün ve gözler nemli olacak. Çok önceden tasarlanan ve Cumhuriyet Bayramımızı, kutlama etkinliği içinde düzenlenen defile, Van depremi nedeniyle hayli duygusal ve ulvi bir göreve hizmet edecek. Defilede yer alan Şenay Akay, Didem Soydan, Tuğba Karaca, Açelya Kartal gibi bir birinden ünlü mankenler tek kuruş almayacak. Ertan ve Uğurkan da öyle.

Bir de Liman Oteli’nin sahipleri turizmci ve Belek, Side, Gümbet Sezar Otelleri’nin patronu Ergun Berksoy ile Liman Oteli ve Gazinosu’nun ortakları Ayşegül-Ömer Gültekin bağışta bulunacaklar. Toplanan tüm para Van’daki depremzedelere gönderilecek. Defilede, Laila’nın mücevherleri ile Ertan’ın 35 parça kıyafeti yer alacak...

Bir Dakika

Yazının Devamını Oku