Fikirleri, hayata bakışı, yaşama sarılışı, İzmir sevdalısı oluşu, beni çok etkiledi... En yakınlarımın bile, okulu bitirdikten sonra iş için İstanbul’u tercih etmesi, “Buradan, İzmir’den bir şey olmaz. Biz gençler burada aç kalırız” demeleri, çok düşündürüyordu beni. Tabiri caiz ise, aslında görünen köy de kılavuz istemezdi. Ama Kadirhan’ın, arkadaşlarının, başarı ve çabası, beni de yüreklendirdi. Sizin de, İzmirle ilgili yüreklenmeniz için, bu gencecik insanın sözlerine önce bir kulak verin; “Ben Kemal Kadirhan. İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü son sınıf öğrencisiyim. Okurken çalışmanın bana fayda sağlayacağını bildiğim için arkadaşlarımla beraber, okuldan aldığımız destekle, reklam ve tanıtım ajansı kurduk. Siz de iyi biliyorsunuz ki, İzmir’de reklam ajansı olabilmek çok zor. Bir de bunu öğrenciyken yapmak, daha da zor... Bizler çok çalışıyoruz. İzmir’den ve çevre illerdeki potansiyelin, gençler tarafından, harekete geçebileceğine inanıyoruz. Onun için uğraşıyoruz. Arkamızda tabii ki de büyüklerimiz var. Sevgili İTO Başkanımızı ve okul Rektörümüz, bize çok destek oluyor. Yavaş yavaş işler de almaya başladık. Bugünler de bize Meba Grup bünyesindeki Meba Balık, çok destek oluyor. İşlerini biz yapıyoruz. Böylelikle de hepimiz okul harçlıklarımızı çıkarıyoruz. Bizlerin ricası; başta siz olmak üzere, herkesin biz gençlere destek olması.”
Ajans4 ile ilk adım
Kadirhan ve arkadaşları, “Beyin göçüne dur” diyorlar. Ben kendilerini alkışladım ve sizlerin de alkışlamasını isterim. Ajans4 şirketlerinin adı. Okul bittikten sonra, İstanbul’a, İzmir’e ya da yurt dışına, iş aramaya gitmemek için, mücadele ediyorlar... İleride, şirketlerini büyüttükçe de okulu bitiren diğer arkadaşlarına da iş olanağı sağlamak istiyorlar. Kadirhan, “Yenilikçi, geçerli, idealist ve orijinal olma ilkelerini benimseyen, Ajans4, bu ilkeler doğrultusunda, iş yaşantısında yerini bulacaktır” diyor...Ajans üyeleri ise şu gençlerden kurulu;
Didem Pulat: İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümü son sınıf öğrencisi. Hakan Özler: İzmir Ekonomi Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı bölümü mezunu. İbrahim Tunç: İzmir Ekonomi Üniversitesi, Görsel İletişim Tasarımı bölümü mezunu. Murat Nazlı: Cleveland State Üniversitesi MBA mezunu, Yaşar Üniversitesi İşletme doktora öğrencisi. Nergis Özkan: İzmir Ekonomi Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık son sınıf öğrencisi... İlk işleri olan, İzmir’in yeni lezzet duraklarından, Meba’da bir akşam buluşup, yeni projelerini de tartışacağız. İzmirliler, işadamları, reklam verenler bu gençler desteği hak etti. İlgilenenler için; İletişim Bilgileri:
www.ajans4.com
Biraz da magazin
Sinemada, dizide ve müzikte... İşte 2011’de zirveye çıkanlar
Tabii ki, sanat dünyasında, sinema, televizyon, müzikte çok güzel şeyler de oldu. Alkışlanacak başarılar da. Zirveye bileğinin hakkıyla çıkanlar da... Dün söz verdiğim üzere, kısacası bu gün de onlara değinelim... Hemen hepimizin kalbi, Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü alan, Nuri Bilge Ceylan ile çarptı. ‘Bir Zamanlar Anadolu’ filmi, ne yazık ki gişede, aynı ilgi ve beğeniyi görmedi ama. Onun yerine, ‘Eyvah Eyvah’, 3 milyona yakın bir izleyici kitlesi ile buluştu. Ben de hayranlıkla izledim. ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ 2. sırayı alırken, yabancı sinemada, ‘Karayip Korsanları-Gizemli Denizlerde’ ile birinciliği bir milyona yakın izleyici ile yakaladı. Ama bu yıl, Türk filmleri, gurur kaynağıydı ve Hollywood geride kaldı... 2011’in en çok satan albümlerinin başında. Starlıklarını her daim koruyan ve halkın gönlünde taht kurmuş, üç isim vardı. Benim de öyle. Süper Star Ajda Pekkan, Sezen Aksu ve Nilüfer... Yabancı müzikte ise ZAZ, zirveye oturdu. Dizi film olarak, Kanal D’de reyting rekorları kıran, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, ‘Muhteşem Yüzyıl’ ve ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ kapıştı. Zirveye de bu dizide yer alan oyuncular oturdu. Erkek oyuncular içinde, Erkan Petekkaya fenomen oldu. Bu arada, oynadığı dizi, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de yer alan tüm oyuncular da çoook popüler oldular. Yine erkek oyuncular arasında, dizisi pek tutmamasına rağmen Kıvanç Tatlıtuğ, Tolgahan Sayışman, Burak Özçivit, Engin Altan Düzyatan, Engin Akyürek, Çağatay Ulusoy ‘in’ olan genç televizyon yıldızlarıydı. Kadınlarda ise Beren Saat, Ayça Bingöl, Hazal Kaya, Meryem Uzerli, benim 2011 yılındaki, yıldız kadın isimlerimdi. Tabii, her devirde, her zaman ‘in’ olan, Türkan Şoray’ı unutmamam gerekir...
Bazı olayları anımsama, ya da bilme adına, bakmaları gerekebilir. Yazmama ve tam bir haftada hazırlamama rağmen, ben de öyle yapacağım. Acısıyla, tatlısıyla bir 2011 geçti hayatımızdan. Tabiri caiz ise, kimini delip geçti... Kiminin ise hayatından, sofrasında bal, börek eksik olmadı. Dilerim 2012 herkesin hayatına, hep keyifli günler getirir... Evlenenler, boşananlar, bebeği olanlar, hayata veda edenler, kavgalar, dövüşler, zirveden düşenler, zirveye çıkanlar, şike, hala suçlarının ne olduğunu bilmeden, cezaevinde yatanlar...Erol Köse gibi sanal medyada, magazin figürü olarak, fenomen olanlar... Acısıyla, tatlısıyla geride bıraktığımız bir yılda, çok şeyler de değişmiş. 2011’de sizleri en çok da beni etkileyen, neler oldu, isterseniz bir hatırlayalım...
İçimizde acılarla veda edenler
Tatsız bir konuyla başlayalım. 2011’de sanat dünyasında, pek çok ünlü aramızdan ayrıldı. Beni en çok yaralayanların başında, her ölüm zamansız olmasına rağmen, sevgili Defne’nin, Joy Foster’in, 2 Şubat’taki, çok trajik bir şekilde vedası geldi... Annesi Hatice’nin 35 senelik arkadaşım olması, Defne’yi yakından tanımam, acımı katladı... Yine sesine hayran olduğum ve Lond-ra’daki konserini izlerken büyülendiğim, Amy Winehouse’in temmuz ayında, üstelik 24 yaşında ve trajik bir şekilde hayatı vedası da çok üzdü. Hiç tanımamama rağmen, sanal medyada çok tartışılan, Selma Ann Desmond’ un ölümü de içimi açıttı. Türk Sineması bir dev ismi, bir duayeni Ömer Lütfi Akad’ı 95 yaşında kaybetti. Popun özgün ismi Esin Afşar, türkülerin efendisi Kıvırcık Ali, Mesut Engin, Sibel Turnagöl ve Şebnem Ferah’ın anneleri, büyük sanatçı Şükran Ay, Işın Karaca’nın yıllardır görmediği babası Ali Büyükkaraca, Hasan Mutlucan, siyasette bir devrin kapanmasına neden olan Necmettin Erbakan ve benim için yine bir değer sevgili Enis Berki, geçtiğimiz yıl bizlere veda eden, beni etkileyen ünlü isimlerdi. Ayrıca; mayıs ayında Usame Bin Ladin, ekimde Libya’nın devrik lideri Muammer Kaddafi’nin öldürülmeleri, kurucu olduğu Apple şirketiyle teknoloji dünyasının zirvedeki ismi, 56 yaşındaki Steve Jops’un, pankreas kanserine yenilmesi, yerli ve yabancı medyada büyük ses getirdi...
Rüya evlilikler
2011 yılında, sevgili Ayşe Özyılmazel’in, reklamcı Ali Taran ile Bodrum’da Semiramis Pekkan’a ait, kiraladıkları evdeki düğünleri, medyada çok ses getirdi. Fox TV’de, reyting rekortmeni dizi, ‘Yer Gök Aşk’ın başrol oyuncuları, Birce Akalay ve Murat Gümüş’ün, Ürgüp’teki kır düğünleri ise sürprizdi. Ünlü oyuncu Bülent İnal’ın, Okan Bayülgen’in yapımcısı, sevgili Reyhan Tüysüz’ün televizyoncu kızı Melis ile evliliği de aynı etkiyi yarattı. Yine romantik müziğin sevilen ismi Yaşar’ın, Merve Özoğuz ile evliliği, özellikle hayran kitlesi tarafından, şaşkınlıkla karşılandı. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ dizisinin Soner’i, Mete Horozoğlu, reklamcı aşkı Elif Sönmez ile hayatını 2011’de birleştirenlerden oldu. Oyuncu Şahnaz Çakıralp’ın, Prof. Dr. Murat Öncel ile evliliği ve ardından yaşadıkları polimikler, ayrılığın eşiğine gelmeleri, hiç de şık olmadı. ‘Yahşi Cazibe’nin kekeme Barış’ı Gökçe Özyol, aynı adı taşıyan Gökçe Aytaç ile evliliği, esprili oldu. Popun dev isimlerinde Işın Karaca’nın uzun süredir birlikte olduğu fotoğraf sanatçısı Sedat Doğan ile gizli evliliği çok konuşuldu. Şarkıcı Hamiyet, Ceylan, oyuncu Mehmet Ali Alabora da 2011’de sürpriz evlilik yapanlardandı. Hamiyet, Ömer Sami Durmuş ile Alabora ise Pınar Öğün ile hayatını birleştirdi... Yine 2011 yılının son aylarında, İbrahim Tatlıses’in Ayşegül Yıldız ile olan evliliği, bazı kesimlerde şok etkisi yarattı. Dünyada ise Megan Fox-Brian Austin Gren, Orlando Blomm ve Miranda Kerr, Bahamalar’da temmuz ayında sürpriz bir evlilik yapan, Penelope Cruz ve Javierr Bardem, 2001 yılından beri birlikte yaşayan Harrison Ford ve Calista Flockhard, Robbie Williams ve Amerikalı aktrist Ayda Fiel’in evlilikleri büyük yankı buldu. Yine ikinci Diana vakası olarak nitelenen Kate Middleton ile Britanya tahtının iki numaralı varisi Prens William ile rüya evliliği de günlerce konuşuldu...
Olaylar, rezillikler, ayrılıklar...
2011’de pek çok ayrılıklar, kavgalar, rezillikler ve skandallar da yaşandı tabii. Futbolda ve TV dünyasında, reyting de şike, benim kadar herkesi de etkiledi, sanırım. Arka arkaya tutuklanmalar, özellikle de çok sevdiğim Aziz Başkan’ın (Yıldırım) temmuz ayından beri, cezaevinde olması, yalnız Fenerbahçelileri değil, onu seven herkesi üzdü ve üzmeye de devam ediyor. İbrahim Tatlıses’in mart ayında vurulması, ölümden dönmesi de yabancı basında bile haber oldu. Japonya’da meydana gelen 8.9 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında yaşanan tsunami, Van’daki 7.2’lik deprem ise, insanlığı derinden yaralayan olaylardı. Pek çok ünlünün, Türkiye’yi ziyaret etmesi, özellikle Angelina Jolie’nin Hatay’da Suriye’li mültecileri ziyareti, yerli ve yabancı medyada günlerce konu oldu. Teoman’ın sahneleri bırakması, yılın son ayında, ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ lakaplı, Ahmet Mahmut Ünlü’nün, fuhuş suçlaması ile Metris’e gönderilmesi, unutamadığımız olaylar arasında bence. Tabii 2011’de, pek çok kavgalar, rezillikler de yaşandı. Magazin figürü olarak, sosyal medyada, bir fenomen olan yapımcı Erol Köse’nin, Hadise, Hülya Avşar, Acun Ilıcalı, Seda Sayan ile yaşadıkları kavgalar... Yine İvana ve Yurdal Sert’in, boşanma arifesinde yaşadıkları... Hülya Avşar ile Tarkan arasındaki polimik... Seren Serengil, Gülben Ergen ve Sibel Can ile Bülent Ersoy, Barboros Şansal ve Yıldırım Mayruk arasında yaşananlar... Ahmet Hakan, Şahan Gökbakan... Orhan Gencebay ve Nihat Doğan’ın, Fazıl Say ile kapışmaları... Erkan Özarman’ın Kıvanç Tatlıtuğ’a saldırması... 2011’de kimi zaman rezilliğe, skandala ve olaylara neden olan kavgalardı... Bu arada Gülben Ergen-Mustafa Erdoğan, Burak Hakkı-Sema Şimşek ayrılıkları, aynı dizide rol almaları ve bir çocukları olmasına rağmen, Gamze Özçelik ile Uğur Pektaş’ın ve Demet Akalın ile Önder Bekensir’in, Fatoş Sağmen-Hasan Keresteci, İpek Tuzcuoğlu-Yener Gürsoy’un, tek celsede boşanmaları magazin medyasında günlerce konuşuldu. Dünyada ise Jennifer Lopez, Kim Kardashian, Scarlett Johansson, Ryan Reynold’dan, Arnold Schwarzenegger’in 25 yıllık eşi Maria Shriyer’den boşanmalarıyla yerli ve yabancı medyada geniş yer aldılar. Yarın kısmetse, 2011’de yaşanan başarı ve zirveye çıkanlardan, söz edeceğim kısa da olsa... Bu günlük yerimiz bu kadar...
Bir Dakika
Bu yıl tüm aile, annem, kız kardeşlerim, eniştelerim ve yeğenlerimle yeni yıla, Swissotel Grand Efes’te girdik. Bir gün orada kaldık. Tüm aile. Paket programdan yararlandık. Ödemeyi özellikle kredi kartımla, iki kısımda yapıp, faturamı da aldım. O nedenle gönül rahatlığıyla yaşanılan güzellikleri yazmak isterim... İzmirliler, Swiss’e sahip çıkın. Gerçekten çok keyifli bir otel. Hele hafta arası sunulan, 15.00-17.30 arası, Lobi’deki beş çayları kaçmaz. Alsancak’ta, bir pastanede yiyip, içip ödediğiniz para karşılığında tıka basa sıcak, soğuk, tatlı, tuzlu limitsiz yeme-içme olanağınız var. İzmir körfezinin, muhteşem manzarasına sahip, Equinox ise mönü, ambiyans ve servis olarak da yıkılıyor. O akşam yemeği orada, hafif bir canlı müzik eşliğinde yedik...
Herkesi kutlarım
Mönüde başlangıç olarak, Avakadolu karides, ara sıcak olarak ızgara fileto lagos, üzerine portakallı sorbe, ana yemek olarak da, iki seçenek vardı... Biri geleneksel yeni yıl hindisi, brüksel lahanalı ve iç pilavlı, kestaneli... Yalnız kestane yoktu. Diğeri de kaz ciğerli dana bonfileydi. Hepimiz tercihimizi, hindiden yana kullandık. Tatlı seçimi kötüydü. Keşke sevgili Tuncay, pasta ya da Türk tatlı tabağı olsaydı. Neyse. Swissotel Grand Efes Yiyecek&İçecek Bölümü çok çalıştı. Noksansız da servis. Otelin Operasyon ve Yiyecek&İçecek Müdürü Tuncay Beyaz’ı kutlarım... Otelin Genel Müdürü Rıza Elibol’u da. İkisi de, aileleriyle geceye katılmışlardı. Elibol da Beyaz da, “Ailelerimiz bizim mutluluğumuz. Bir adet vardır. Yeni yıla kimle girersen, bütün bir yıl onunla geçirirsin diye. Ailelerimiz yanımızda, ama otel ve müşterilerimiz de ailelerimiz kadar kıymetli” diyerek, bütün gece masaları dolaştılar. Otel ve restoranlar tıka basa doluydu. Saat 24.00’ü gösterirken, ailemin tüm fertlerine, sevgiyle sarılırken, ailenin ne büyük bir mutluluk olduğuna, bir kez daha tanık oldum. Allah kimseyi ailesinden ayrı koymasın. Tekrar iyi seneler...
Bir Dakika
İzmir’in lidere ihtiyacı var benim önerim Mahmut Özgener
Hafta ortası dostum diyebileceğim, iki değerli gazeteci arkadaşımla, Reyhan’da laflıyorduk. Söz döndü dolaştı Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na geldi. İkisi de CHP’ye yakınlığı ile tanınan arkadaşlarım, Kocaoğlu’nun, son aylarda içinde bulunduğu durumu, operasyonları ve ‘şüpheli’ sıfatıyla, savcılığa verdiği ifadeyi tartıştılar. CHP’nin, İzmir’de genel seçimlerin ardından kan kaybettiğini söylediler. Ben de Kocaoğlu’nu, insan olarak sevdiğimi, ama İzmir’i yerinde saydırdığını söyledim. Haksız mıyım? Başkanın, “Ben yüzmeyi körfezde öğrendim. Şimdi torunlarımla birlikte, yüzeceğim” dediği körfez, yazın pis kokuyor. Faytoncular ayrı bir rezalet. Bitki bitleri, sinekler, sivrisinekler Kordon’da pike yapıyor. Körfezi temizleyecek tarama gemisi, römorkör sayesinde, körfezin, sürekli taranacağını ve dere ağızlarının, çamurlarının, temizleneceğini söyleyen Başkan Kocaoğlu, yine tüm hayalinin, balıkçıların balığını yakalayacağı, bir körfez sahip olmak, olduğunu söylüyor. Körfezdeki tüm iskelelerin, yenileceğini söylüyor... Karantina ve Mavişehir’e, birer iskele yapılacağını belirtiyor. Tabii ki, ben de istiyorum... Körfez temizlensin... Modern vapurlar çalışsın. Kordon pırıl olsun. Hava kirliliği ortadan kalksın. Birinci Kordon’da oturanlar balkonlarında artık Karşıyaka’yı, Körfezi göremiyor. İzmir, Cannes, Nice gibi olsun.. Amma sanmıyorum. Acı bir gerçek. Bence 2014 yerel seçimlerde, daha önce, İLK KEZ bana söylediği, ama yazmadığım, “ADAY OLMAYACAĞIM” sözünü, yerine getirmeli ve çekip gitmeli Kocaoğlu. Çünkü, olmuyor... İzmir’in gerçek bir lidere ihtiyacı var. Bu da Mahmut Özgener, bana göre. Ve, o gün Reyhan’da lafladığımız, iki dost gazeteci arkadaşlarıma göre de Özgener. EXPO Yürütme Komitesi Başkanlığı’na getirilen, sevgili Mahmut Özgener, dilerim bu görevinden, alnının akı ile çıkar... İşimiz zor tabii. Ama meslek kuruluşunda başarılı olmuş, çok başarılı bir işadamı, aile değerlerine büyük önem veren, süper bir aile reisi, adam gibi adam, dost, kafası süper çalışan, dünyayı görmüş, harika bir vizyonu olan Özgener bu işi başarır. Bir kere Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış olması da ayrı bir avantaj. Yine bu sayede, uluslararası bir deneyim sahibi olduğundan, ilişkileri de iyi. EXPO’daki şansımızın, Özgener sayesinde yükseleceğine inanan ben, İzmir’i de uçuracağına inanıyorum. Aile olarak da köklü ayrıca. Dedesi rahmetli Osman Kibar, iz bırakan bir Belediye Başkanı. Yine rahmetli babası Esin Ağabey (Özgener) Türkiye Tütün İhracatçılar Birliği Başkanlığı yapmış, sporun, futbolun, iş dünyasında çoook tanınan bir ismiydi. Fransızca’ya ana dili gibi hakim. İngilizce’yi de çok iyi bilen, süper de yakışıklı, giyinmesini, nerede nasıl davranacağını bilen biri. Eşi Ayşe ise, tam bir Lady. O nedenle lidere ihtiyacı olan İzmir’e, Mahmut on numara bir isim. Ha, hangi parti derseniz, AK Parti... Çünkü, o zaman İzmir tam kurtulur. Hatta uçar. Evet bir CHP’li olarak görüşüm bu. İsteyen taşlasın, isteyen küfretsin, isteyen de YANDAŞ desin. Umurum değil, bilesiniz...
Biraz da magazin
Siz deyin 100 metre, ben diyeyim 1500 metre... Ama takım yarışı bu tabii... Bir tarafta Başkan Osman Savran ve kadrosu, diğer tarafta hayli deneyimli bir siyasetçi olan Ziya Nazlı ve ekibi... Bana göre iki başkan adayının da yönetime seçtikleri isimler hayli kuvvetli ve hayli kıymetli. Tabiri caiz ise, dananın kuyruğu kopacak... Bana göre, 71 yıllık köklü bir tarihe sahip, Kültürpark Tenis Kulübü’nün, onurlu geçmişine layık, bir yarış olsun... Zaten başkan adayları ve yönetim kurulu için aday gösterilen tüm üyeler de benim için onurlu isimler. Başkan Osman Savran’ı bilenler biliyor... Peki karşısına çıkan Ziya Nazlı kim? 62 yaşında... Namık Kemal İlkokulu, Saint Joseph Fransız Orta Okulu ve İzmir Atatürk Lisesi’ni bitirmiş. Atatürk Lisesi basketbol takımının kaptanlığını yapmış... Ege Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültes’inden mezun olduktan sonra Fransa Poitiers Üniversitesi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı okumuş... Daha sonra, Boğaziçi Üniversitesi, İş İdaresi Bölümü’nde, yüksek lisans yapmakta olan meslektaşı, Ayşen Pakoğlu ile 1973 yılında evlenmiş... Birlikte Kanada’nın Sherbrooke Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde yüksek yisans yapmışlar.
Yaşayan ve yaşanan bir kulüp
Ziya Nazlı, benim çok sevdiğim bir dostum, aslen İzmirli, ama İstanbul’da yaşayan başarılı bir işadamı Mustafa Pakoğlu’nun da eniştesi. Amacı, kulübü yaşayan ve yaşanan bir kulüp yapmak. Tabii taraf olmak, asla bana yakışmaz... Fakat, dediklerini de yapacağından eminim. Neyse ben sözü şimdilik, hedeflerini, açıklamak için kendisine bırakayım;
“Kulübümüzün, mevcut kortlarından bir tanesini, nitelikli bir toprak korta dönüştürmek... Kültürpark alanı dahilinde, bir tesisi kiralayıp kulübümüze ekstra 4 adet kapalı kort kazandırmak... Performans ve veteran tenisçilerimizin başarılı olmaları için tüm olanaklarımızı kullanacağız... Avrupa Tenis Birliği üyesi olan yönetim kurulu üyemiz, milli tenisçi Esat Tanık koordinasyonu ile sporcu ve antrenörlerimizin, uluslararası seviyede gelişimini sağlamak, öncelikli hedefimizdir... Sporcu eğitiminde, süreklilik temel prensibimizdir... Engelli tenisçilerimiz için bir performans takımı kurmak ve özel çalıştırıcılar ile disiplinli, bir antrenman sistemi uygulayarak başarılarına destek olmak... Türkiye Engelliler Tenis Ligi’nin kurulması için ilgili kurumları harekete geçirmek... Sportif amaçlı alanların, altyapısını daha nitelikli hale getirmenin yanı sıra engelli sporculara da uygun hale getirmek... Yıllarını kulüp bünyesinde geçirmiş, erişkin üyelerimiz için zemin katta, bir prestij salonu oluşturmak... Zemin katta bulunan kondisyon salonunu üst katta daha donanımlı fizik kondisyon geliştirici aletler ile profesyonel hale dönüştürmek... Türkiye Tenis Federasyonu’nun desteği ile yüksek ödüllü bir turnuvayı kulübümüzde düzenlemek... Antrenör, sporcu ve sporcu velilerine yönelik, AR-GE ve sportif inovasyonu sağlamak adına, eğitimler vermek... TTF, Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilgili kurumlar ile işbirliği ve ilişkileri geliştirmek... Ege Tenis Eğitim Vakfı ile koordineli olarak, okullarda taramalar yaparak, ekonomik gücü olmayan, teniste yetenekli, sporculara burs vermek, onları sahiplenmek... Antrenmanları, her üyenin, internet üzerinden canlı izleyebileceği bir sistem tesis etmek...”
İddialı bir yönetim
Ziya Nazlı’nın yönetim kurulu üyelerine gelince; Jülide Kesken, Mahmut Karabacak, Ahmet Aslaner, Esat Tanık, Hülya Karabacak, Avram Soryano, Hüseyin Kestelli, Ülker Turgay, Esengül Arkan, Elif Erginer ve Batuhan Karslıoğlu
Ve söz sırası Savran’da
“Yönetime geldiğimizde siz de yazmıştınız. Bir takım problemlerle karşılaştık. Bunları gidermek için, tüm ekibimizle, gece gündüz çalıştık. Aşağı yukarı, çoğunu çözmeyi başardık” diyen Başkan ve yeniden aday olan Osman Savran, yönetimi sırasında yaptıklarını şöyle özetledi;
Ama onun dışında Oğuzhan, çok önemli projelere çok genç yaşta imza atmış bir tasarımcı. 21 yaşında ‘Gelin Birlikte Oynayalım-1’ projesi ile büyük ses getirdi. Fenerbakçeli futbolcular Emre Belezoğlu, Gökhan Gönül, NBA’in yıldızlarından Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur ve daha bir çok popüler ismi birer engelliymiş gibi fotoğraflayarak, engellilerin yaşadıkları zorlukları duyurmaya çalıştı... Oğuzhan şimdi de Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ithafen, Ossé Gözlükleri’nin ana sponsorluğunda “Gelin Birlikte Oynayalım-2” isimli projeyi yaptı. Bu projede, başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış, İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu, Gaziantep Milletvekili Hüseyin Çelik olmak üzere ülkemizin önde gelen siyasetçileri yer aldı. Geleceğimiz olan çocukların, el ele tutuştuğu fotoğraf kareleri siyasetçilerin çocukluk anılarından, çocukların samimi kahkahalarına kadar, “42 Hak - 42 Fotoğraf - 42 Hikaye” konseptiyle Van depreminde çocukluğunu unutmak zorunda kalan miniklerin hayalleriyle buluşmasını ve çağlarını yaşamasını sağladı. ‘Gelin Birlikte Oynayalım-2’ isimli sosyal sorumluluk projesinde yer alan 42 fotoğraf, Çırağan Sarayı’nda Endurun Salonu’nda sergilenmeye başladı. Serginin açılışı için ben de bir günlüğüne İstanbul’a gittim.
Protokol ağırlıktaydı
Gecenin açılışını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, yaptı. Geceye Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, TBMM İdare Amiri Salim Uslu ve milletvekillerinden Sermin Balık, Mihribah Belma Satır, Zeynep Karahan Uslu gibi Türk siyasetinin, önemli isimleri katıldı. Oğuzhan ile bir kez daha gururlandım. Şimdi bu sergi, önce TBMM’de sergilenecek. Ardından da Türkiye’nin pek çok ilinde halkla bütünleşecek. Sergiyi iki kez gezdim. Manevi oğlum olduğu için değil samimi söylüyorum, müthiş keyif aldım. Ayrıca, Türk siyaset hayatının önemli 42 isminin, çocukluk anılarını öğrenmiş oldum. Proje kapsamında, kendi kızıyla objektifin karşısına geçen Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, “Çekimler çok keyifliydi. Kızımla birlikte, gerçekten samimi pozlar verdik. Bende bu serginin hazırlanmasında, emeğim olduğu için çok onur duyuyorum” dedi.
Bir yarışma
2012’de nasıl bir dünya?
Kedi Kültür Sanat Merkezi tarafından düzenlenen “ Yeni Yılda Nasıl Bir Dünya İstiyorsunuz? “ temalı ödüllü resim yarışması, sonuçlandı. Yapılan değerlendirmeye göre, sonuçlara gelince;
5 – 9 Yaş Birincisi :Ezgi Papur, okulu TAKEV. 10 – 12 Yaş Birincisi: Batu Şirip, okulu TAKEV.
Bunları da sizlere aktarmaktan, sizlere duyurmaktan, müthiş bir mutluluk duyuyor ve haz alıyorum. Hafta içi, hava soğuk olmasına rağmen güneş vardı. Kordon’da şöyle bir turladım. Alsancak Limanı’nın karşısında yer alan ve bir mezbeleye dönen, eskiden Marrakech’in bulunduğu araziyi merak ettim...Marrakech’in işletmecisi Mehmet Özener sevdiğim bir kardeşim. Bu yıl Çeşme’de Aya Yorgi Koyu’ndaki yazlık yerinden, çok iyi kazanmasına hatta en iyi plaj ve gece kulübü seçilmesine rağmen niye kışlığını açmadığını Mehmet’in kendisine sordum. İstanbul’da, bundan böyle kışları keyif yapacağını, yazları ise işinin başında olacağını çok yorulduğunu söyledi. Ama asıl neden; Marrakech ve Rox’un bulunduğu yerlerin sahipleri, TCDD’ninmiş (Devlet Demiryolları). İhale açmışlar ve bu ihaleyi de ‘Konya Un’ adlı bir büyük firma kazanmış. Mehmet de tahliye etmiş. Şimdi bu Konya Un, burasını beş yıldızlı muhteşem bir otel yapacakmış. Rox’un olduğu ve hemen yanındaki bina, tarihi eser olduğundan buralara dokunamayacaklarmış. Bu kısım da, otelin restoranı ya da resepsiyonu olacakmış. Bu arada ‘Konya Un’ çok büyük bir firmaymış. Hatta, dedikodu da olabilir ortakları arasında eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve oğlu da varmış. 2012’nin ortalarında inşaata başlanacakmış. Alsancak Limanı’nın karşısında böyle süper lüks bir otel, bence çok iyi olacak. İzmir yaşamına da büyük renk getirecek...
Hilton beklemede, H&M yer arıyor
Bu arada İstinye Park’ın da, Üçkuyular’da pazarın olduğu alan üzerinde açılacağını duymuşsunuzdur... Duymayanlar varsa da, sayemde öğrenmiş oldunuz. İstanbul’da, evimin karşısında yer aldığı için özellikle karda, kışta buradan çıkmazdım. Şimdi hayli uzak kalacak bana... Ama olsun İstinye Park’ın da, İzmir’e büyük bir canlılık getireceğine inanıyorum. Yalnız büyük bir sorun da yaşanacak tabi. Agora, EGS Park, Kipa, 5 M Migros gibi büyük alışveriş merkezlerinin ve de elektronik eşya satan dev marketlerin olduğu bu Balçova-Üçkuyular arasında trafik ne olacak bilemem? Zaten geldiğim iki yıldan beri İzmir’de, çözülemeyen bir trafik sıkıntısı var. İnşallah çözülür. Neyse, gelelim sadede. Yine benim en sevdiğim restoranlar arasında olan Dragon’un da, İzmir Hilton’un içinde hayat bulacağı dedikoduları var. Çin mutfağının, spesiyallerinin yer aldığı İstanbul Hilton Dragon’un yazlığı Reina içinde. Ayrıca İstinye Park’ın içinde de Express Dragon var. Şayet Dragon da gelirse, özellikle yemek ve eğlence sektöründe kalite yükselecek. Tıpkı, çok yakında Alsancak Mustafa Bey’de Cafe Biyer’in yerine açılacak olan The House Cafe’nin ve yer arayan H&M’in kaliteyi yükselteceği gibi...
13 şubesi dünyanın en büyük markalarından
Mustafa Bey Caddesi’ndeki Cafe Biyer’in yerine açılacak The House Cafe, 13. şube olacak. 2002’de ilk şubelerini, Teşvikiye’de Atiye Sokak’ da açan üç ortak, kısa zamanda büyüdüler. Ben Ortaköy, İstiklal Caddesi ve Atiye Sokak’daki yerlerine çok sık giderim. Yemekleri, özellikle naneli limonatası, değişik kokteyl ve içecekleri meşhurdur. Tabiri caiz ise para basan bir işletmedir. Kısa sürede büyüme göstermişlerdir. Bakalım İzmir’de ne yapacaklar? Ama bana göre tıpkı yeni açılacak olan ve ilk kez benden duyduğunuz Leman Kültür, Midpoint ile birlikte İzmir eğlence yaşamına renk katacak. Yine hazır giyimde dünyanın en büyük on markasından olan H&M’in de, İstanbul’dan sonra İzmir’e gelecek olması gerçekten, İzmirliler ve yaşam için büyük renk, hareket olacak. Versace, Hermes gibi dünya markalarının da koleksiyon yaptığı İsveçli dev firma H&M, en uygun fiyatlarda şık seçenekler sunduğu için İzmirlilerin gözdesi olacak...
Bir kutlama
İyi seneler Megalife
Ne zamandan beri yazacaktım. Şimdi nasip oldu. İzmir cemiyet hayatı, bu yazın başında yepyeni bir dergiye kavuştu. İçinde yok yok. Magazin, cemiyet, yaşam, moda, dedikodu, eğlence ve yemek olmak üzere harika konulara değinen çok şık röportajların yer aldığı bir dergi, Megalife... Derginin sahibi genç ve başarılı bir iş adamı, milli tenisçi Ahmet Aslaner... Bende, İzmir’e geldiğim günden beri tanıyorum. Süper beyefendi ve iyi niyetli. Ayrıca İzmir gibi kısıtlı bir yerde, böyle bir dergiyi çıkarıp pek çok meslektaşıma da iş olanağı yarattığı için de yürekli ve de muhteşem bir insan. Ekip deneyimli. Genel Yayın Yönetmeni Gözde Yener. Çok zarif ve de işi bilen bir isim. Yayın Koordinatörü Berrin (Güloğlu) müthiş çalışkan, enerjik ve işinin ehli. Çok da sevdiğim biri. Onun sözlüsü ise benim göz bebeklerimden Volkan Baş.
Tam 35 yıldır yaşadığım İstanbul’da, altı ay evimin dekoru nedeniyle Anadolu Yakası’nda Selami Çeşme’de kaldım. Ama onun dışında, bu yakada doğru dürüst Bağdat Caddesi, Erenköy, Göztepe ve Caddebostan’ın dışında pek bildiğim yer yok. Hatta bir keresinde, Caddebostan’dan o tarihlerde oturduğum Ataköy’deki evime dönerken, kendimi İzmit’ de buldum. Gülmeyin gerçek... Yani Anadolu Yakası ile sevdamız bu kadar. Neyse bu kez işim, Bostancı ve Göksu taraflarında olduğundan Anadolu yakasında İstanbul Marriott Hotel Asia’da kaldım. Çok da iyi oldu. Harika bir otel. İki tane de güzel insan tanıdım. Biri buranın Halkla İlişkiler Koordinatörü Pınar Bardakcı, diğeri de Güvenlik Direktörü Mehmet Erkol. Bu arada hovardalık yapıp, Exetive katta, King Süit’de kaldım. Fiyatlar da çok uygundu. Anadolu Yakası’nın ilk uluslararası beş yıldızlı oteli Istanbul Marriott Hotel Asia’mış. Bu arada kaldığım odanın bir avantajı da spa, internet bedava... Ekip harika. Yemekleri de süper. Özellikle kahvaltı nefis. Ayrıca, Güney Akdeniz mutfağının birbirinden lezzetli, geleneksel ve çağdaş örneklerinin sunulduğu lobi katındaki, Orange Southern Mediterranean Grill Restoran’a mutlaka gidin. Otelde, doğal ışıkla aydınlatılan ileri teknoloji donanımlı 3 balo salonu, bahçe ve teras da havuz var. Otelin sahipleri benim de tanıdığım, Büyükhanlı kardeşlermiş. Daha da sevindim. Vallahi muhteşem, gidin, kalın ve haklı olduğumu görün... Bu arada Sabiha Gökçen’e ilk kez indim ve buradan ilk kez uçtum. Harika. Bayıldım. Gururlandım. Darısı İzmir’in başına... Ha tabi kadı kızında da kusur bulunur. Burada da cafe ve restoranlar çoook pahalı yalnız...
Doğu ile batının buluştuğu; Cafe Beyrouth
İstanbul’da hareket ve bereket, eğlence bana göre Avrupa yakasında. Dolayısıyla bir akşam, sırdaşım İsmail Akkaya ve can dostum İzzet Çapa ile buluştum. Sabaha kadar İstanbul’un altını, üstüne getirdik. Yeni yıla, İstanbul’da girmek isteyenlere de, yeni adresler çıktı böylelikle. İşte bunlarda biri, harika çocuk İzzet’in sahibi olduğu Cafe Beyrouth. Bu arada ben iki kez gittiğim Beyrut şehrine ve oranın yemeklerine hayranım. O nedenle daha da merak ettim Cafe Beyrouth’u. Beyrut’u çok güzel, neşeli ama hüzünlü bir kadına benzetir rehberler genelde. İşte o femme fatale kadın, hüznünü atmış üzerinden, neşesiyle Beyrouth Cafe olmuş. Akaret Sıraevler’de. Doğu ile batı burada buluşmuş. Yemekleri, kokteylleri, benzersiz dekoru ve sürprizleri ile bambaşka bir alemin kapıları açıyor size... Dünya mutfağının lezzetlerini, Lübnan dokunuşuyla tattırıyor. ‘Babagannuş’ ile steak nasıl bir araya gelir? ‘Ya Habibi Pizza’yı yerken, nasıl bir duyguya kapılırsınız? Onun için tatmanız gerek. Yemek öncesi armut-votka ve “Yediğin Hurmalar... İçki Oldu” kokteylini deneyebilirsiniz. Diyelim ki isminden ürktünüz; dondurmalı bir kokteyle geceye başlayabilirsiniz tabi. Sürprizler burada hiç bitmiyor. Beyrouth Cafe Club’ın nargileleri de değişik. Buranın yöneticilerinden, sevgili Burak, “Afrodizyaklı nargile ‘tutkulu’ misafirlerin, daha ‘cool’ takılanlar votkalı, viskili, konyaklı ya da şampanyalı nargileleri tercih ediyorlar” diyor. Ben mi? şampanya ve şeftalisini denedim...Pop Art’ın kralı, Andy Warhol, Lübnanlı bir dekoratör olsaydı eğer, bence Beyrouth Cafe Club’e hayran kalırdı... Raflara dizilmiş Arap süpermarket ürünleri, klasik bir perdenin arkasından fırlayan kara tahta, duvara monte edilmiş üç boyutlu bir masa, şöminenin etrafına yerleştirilmiş onlarca kitap; tezatların, nasıl uyumlu bir festivale dönüşebildiğinin ispatı kısacası, Beyrouth Cafe Clup’un dekoru...Yemekler tek kelime ile kusursuz. Hepsi de benim damak tadıma çok uygundu. Ama İzzet, “Biraz da Arabesque’e takılalım” deyince, kalktık...
Maçka’da Arabesque uçuyorrrr
Neo Lübnan Restorancılığının Türkiye’deki ilk öncüsü, Arabesque. Açılması, kısa bir süre olmasına rağmen İstanbul gece hayatına damgasını vurmuş. Çapamarka’cılara bu proje için çok renkli bir kadın olan Anise Al Arabesque ilham vermiş. ‘Beyrut’ta başlayan yaşamında, dünyanın dört bir yanını dolaşmış olan Anise, Kral Faruk’un sofrasında oturmuş... Alfred Hitchcock, Frank Sinatra, John’da Wayne ve Grace Kelly gibi bir çok ünlü ile birlikte olmuş. Kısacık yaşamını, bir efsaneye dönüştürmüş. Şimdi kızı Susan, annesinin hayatı boyunca topladığı objeleri, anıları, onun en sevdiği kent olan, İstanbul’a getirmiş. Tüm bunlar Arabesque’te toplanmış. Lüküs Saz’ın yerine açılan mekan, boğazın muhteşem manzarasıyla, bütünleşmiş. Girişten itibaren arabesk mimarinin tüm özellikleri, pop art sanatı ile harmanlanmış olarak, karşılıyor sizi. Sahne ise ayrı bir alem... Bir Arap marketi şeklinde düzenlenmiş. Undan şekere, deterjandan, bakliyata kadar, bütün ürünler gerçekten Arap marketlerinden getirilmiş. Girişte bir duvarda Anis’in tanıştığı, John Wayne’den, Marlyn Monreo’ya, Sophia Loren’e kadar pek çok ünlünün fesli, peçeli, pop art tarzında, dev portreleri göze çarpıyor... Beyrut’un en ünlü grafiti sanatçısı Yahya Muhakkin, mekanın tüm duvarlarını kendine özgü çılgınlıkları ile süslemiş... Bu kez şaşaalı tahtlar, sandalyelerde değilsiniz... Plastik ve metal masalar, oturma gurupları, endüstriyel aydınlatmalar ile dev avizelerle harmanlanmış... Show ve müzik de, Beyrut’a parmak ısırtacak cinsten. Müzik direktörlüğünü jet sosyetenin ünlü DJ’i Alexis Nohra, yapıyor. Beyrut müzikhollerinde performans sergileyen, Arap müziğinin hitlerini seslendiren pop oryantal sanatçılarını, Ortadoğu’nun en ünlü şarkıcılarını dinlemek mümkün... Salı partilerinde, Süpermarket’te ev sahipliği yapan Arap kökenli Rana, mekanın ruhuna uygun, müthiş bir atmosfer yaratıyor.
Yemekler ise tamamen bir Çapamarka Rönesans’ı... Mutfakta her zaman olduğu gibi Gazi-Bilal kardeşler var burada da. Ateş kardeşler ve ekibi, Ortadoğu mutfağına yepyeni lezzetler katıyor. Ana yemeklerinden tutun da, Beyrut’un soğuk mezelerine, Arap kızın garnitürlerinden, Sadrazam çıldırtan tatlılara kadar, baharatlı bir mutfak. Tabi İsmail ve ben burada da bir şeyler atıştırdık. Ana yemeklerin yanı sıra, Labne dolgulu ve sumaklı salatalık dolması, Hint kuskusu, nar ekşili tabouli, tepside çiğ köfte, yoğurtlu musakka, önerilerim...
Cahide&Nahide eelence
Tabi eğlencenin tavan yaptığı yılların Cahide’si, günümüzün Nahide’sine uğramadan edemedik. Burada Fehmi Dalsaldı diye bir komedyen var. Sevgili dostum Saba Tümer’in, programlarında ‘Güllüm Show’dan da tanırsınız. Yıldız Tilbe’den, Seda Sayan’a, Gönül Yazar’dan, Zerrin Özer’e kadar, bire bir taklitlerini yapıyor. Kırıyor, geçiriyor eğlenenleri. Bu arada, haftada bir gün Bülent Ersoy, Yıldız Tilbe, Deniz Seki, Selami Şahin gibi starlar canlı performans yapıyorlar. İzzet Deniz’e, çok özel bir mini müzikal hazırladıklarını, belki kendisinin de, işin içinde olacağının müjdesini verdi. Finali o gece, bütün popüler isimlerin de gözdesi olan mix bir gece kulübü eelence’ de yaptık. Bir ara Demet Akalın ve kankası sevgili Tuğba Özerk’i uzaktan gördüm. Ayşegül Aldinç, Nilgün Belgün ile kapıdan bakıp çıktılar. Özgür ile konuştuk. Günay’da, rahmetli Cenk Koray’ın gecesinde yaşananlardan hala kendisini kurtaramamış. Bu arada 90’lı yılların, en sevilen şarkılarından ‘eelence 90’lar’ adlı bir albüm çıkarmışlar. Sağ olsun bana ve İsmail’e birer tane hediye etti. Aşkın Nur Yengi, Emel Müftüoğlu, Jale, Nil Burak, Nükhet Duru, Oya&Bora, Reyhan Karaca, Seyyal Taner, Sibel Tüzün, Fulden Uras ve Soner Arıca ile Yaşar’ın, o yıllarda hit olmuş şarkıları var. Denk gelirseniz, mutlaka alın. Kısa İstanbul turumdan aklımda ve gönlümde kalanlar bu kadar. Bir başka İstanbul seyahatinde sizlere daha çok adres ve öneri getirme umuduyla....