Çarşamba günü teknik bir sıkıntı nedeniyle sizlere yazımı geçemedim. Bağışlayın.
Kız kardeşlerim Nuray, Gülay ve Tülay, sağ olsunlar bana bir sürpriz hazırlamışlar. Lady Travel ile bir Madrid seyahati. Kişi başı 359 Euro. 700.00 TL civarı. Ama dört yıldızlı şehrin merkezinde bir otel, uçak, zengin açık büfe kahvaltı dahil. Bizimkiler birde kredi kartlarını 6 taksit yapmışlar. Bana da onlara keyifle eşlik etmek düştü. Madrid’e tam gidilecek zaman. Turlar bu aylar hayli ucuz.
Neyse. Aslında bu benim Madrid’e de dördüncü gidişim. Özellikle Posta ve Fanatik’de çalıştığım sırada maçlar nedeniyle üç kez. Bir kez de Barcelona, Madrid ve Endülüs’e sevgili dostum modanın bir duayeni Yıldırım Mayruk ile gitmiştim. Fakat fazla kalmamıştım. Uzatmayayım bu kez keyifle, yaşayarak gezdim. Beş gün, dört gece. Bir de şansımıza, Mısır seyahatinde rehberimiz olan, fakat bir süre İspanya’da yaşamış Elzer Sigura işin başında olunca harika geçti.
Saat 13:55’de İzmir Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali Lady Travel kontuarında buluştuk. Check- İn işlemleri için özellikle Erhan Ulutanır’a sonsuz teşekkürler. Bir teşekkürüm de TAV’a ve BTA Catering tüm çalışanlarına. Hepsi güler yüzlü, harika insanlar. “İzmir 26. olmaya hak etmedi belki,..”, kasaba, köy, şehir tartışmaları sürerken havaalanında dış hatlarda CİP daha açılmamış bile. Yukarıda söz ettiğim TAV’a ait BTA Catering’in dışında oturup dış hatlarda keyif yapabileceğiniz bir yer yok. Bizi bir kenara koyun. Bu güzel İzmir’e zengin yabancı gelip-gitmiyor mu? Bunlar nasıl ağırlanıyor?
Yolculuk uzun sürdü
Neyse, Madrid’e 5 saat uçtuk. Halbuki normalinde 3 saat 40 dakika olması gerekiyordu. Yolcuların tamamı beni ekrandan tanıyorlar. Sağ olsunlar çok sıcak bir dostluk kuruldu aramızda. Hürriyet’ deki yazılarımı ezbere bilenler, fotoğraf çektirenler, tam bir aile havasında geçti seyahat. Ağırlık bir birinden harika kadınların yer aldığı Denizli Çağdaş Yaşam Derneği Şubesi Üyeleri’ndeydi. Uçakta, Elzer Madrid’in eskiden bir orman olduğunu o nedenle de bu şehrin sembolünün de ayı olduğunu anlattı.
Herkes görmeli
Bu arada görülmesi gerekli olan yerlerin başında tabi ki Tüm İspanya’nın, özellikle de Madrid’in ‘sıfır noktası’ sayılan sembolik noktanın yer aldığı Puerto de Sol’ meydanı geliyor. İspanya tarihine çok eskilerden beri tanıklık eden Palacio Real, Plaza Mayor, Metropolis Binası, Cıbeles, Alcala’yı görmeden gidilmez. Zaten metro ile çok rahat dolaşacağınız gibi mesafeler yakın. Madrid’i yürüyerek gezmek gerek. En eğlenceli yer olan Salamanca, gece hayatının top yaptığı yer. Prado Müzesi, içinde botanik bahçesi olan Retiro Park, 1931 yılında açılmış olan boğa güreş merkezi Las Ventas, Boğa Meydanı, Plaza de Toros, Pedro Almodovar gibi bir dahinin filmlerine konu olan Madrid’de yalnızca İspanya’nın değil dünyanın sayılı koleksiyonlarından birine sahip Museo Nactional mutlaka gidilmesi gerekli bir yer. Kayıp olur görmezseniz. Yine İspanyol Edebiyatı’nın dev yazar ve şairlerinden Lope de Vega’nın evi olan fakat bu gün müze olarak kullanılan Casa Museo de Lope de Vega’yı mutlaka ama mutlaka gezin.
Adı Titus Feronia. Titus ormanları koruyan tanrıçaymış. Feronia ise Rönesans devrinde yaşamış, zenginden alıp, yoksula dağıtan ve sanata düşkün bir rahipmiş. Zaten burası da zenginin de orta halli kesimin de gönül rahatlığı ile gidebileceği bir yer. Fazla lüks beklemeyin. Ama doğa sporlarını seviyorsanız ve de çoluk, çocuk temiz havaya ihtiyacınız varsa tam da aradığınız yer burası.
Zengin aktiviteler
Özellikle de baharın gelişiyle birlikte burası harika bir eğlence yeri olmuş. Hatta gidenlerde bir tutku haline gelmiş Titus-Feronia. Şimdilerde de yeni etkinlikler başladı. Urla Zeytinler’de orman içinde motor sporları tutkunlarının buluşma noktası bir kere. Titus içinde 200’ü kapalı, 600 kişilik restoranının yanı sıra balık ve balık mezeleri ile bir de Balık restoran açıldı. Yani artık spor sonrası yemek için başka bir yer aramanız gerekmiyor. Tırmanma duvarı, paint ball, atv, buggy gibi etkinlikler, çocuk oyun parkı, eğlenceli ve doğa ile iç içe gün geçirmeyi vaat ediyor. Durun daha bitmedi. Başka aktiviteler de var. Su sporları etkinlikleri, Yaz kampı, turnuvalar ve pentlanton yarışları. Şirketlere ve gruplara özel takım oyunları ve Outdoor Training de bu aktiviteler arasında.
? Adres: Narlı Bahçe Mevkii No:5 Yağcılar Köyü Urla İzmir
? Telefon: (232) 764 82 00
? Web: www.titusferonia.com
Su’dan herkese uygun yenilik istediğin mönüyü seç, yediğini öde
Evimin yakınında, Alsancak 1. Kordon’da yer alan Su Restoran’a ilk bir yıl önce sevgili İrem Moralı, buranın işletmesini yaptığı zaman gittim. Bir daha da uğramak nasip olmadı. Fakat önünden her geçtiğimde bakıyorum, maşallah işleri iyi. Öğle yemeklerinde de. Sonunda meseleyi çözdüm. Su Restoran’ın patronu Güven Canik akıllı bir uygulama başlatmış. “Kalite, fiyat belli. Hem eksiksiz, hem limitsiz” sloganıyla alakart mönüde fiks fiyat uygulamasına başlamışlar. Ayrıca öğle için de farklı mönüleri ve farklı fiyat uygulamaları var. Peyniriyle, 4 çeşit sıcak-soğuk mezesi, balığı, tatlısı ve meyvesiyle, limitsiz içkisiyle ödeyeceğiniz parayı bilerek oturuyorsunuz şık masanıza ve keyifle de yemeğinizi yiyorsunuz. Afiyet olsun. ? Telefon:0.232.464.57.57
Ölüm listesinde, kitaplarda adım geçti. Hakkımda, sevdiğim bazı meslektaşlarım bile, ekranlarda, özellikle son zamanlarda Kürt Açılımı nedeniyle atıp, tuttular. İnternet sitelerinde sevdiğim, inandığım dostlarım bile “Ahmet Kaya’ya sünnetsiz p……k” diyen ünlü gazeteci kim? Diye başlık atıp adımı verdiler ki böyle bir şey yok. Neyse öncelikle Allahtan başka kimseden korkmam. Allahın verdiği canı ancak vakti gelince o alır.
MGD’nin (Magazin Gazeteciler Derneği) gecesinde yaşananlarda Ahmet Kaya’ya yapılan saldırılarda hep adım geçti. Ha hatam yok muydu vardı tabi. Gençlik, Ama kimseye günah çıkarmam. Allah’ım her şeyi biliyor. Kaya’yı ne kadar sevdiğimi de Arif Hoca (Sağ) dostlarım Seyyal Taner ve Selda Bağcan da çok iyi biliyor. Yaptıklarını yazan, çizenlerden nefret ederim. Ama okuttuğum öğrenciler arasında bir Tunceli, bir de Mardinli var. İki kez Umre yaptım. Beş vakit namaz kılar, üç ayları tutarım. Ama kutsal günlerin dışında, hafta sonları da aslanlar gibi eğlenir en pahalı şarap neyse de keyifle içerim. Benim için, Müslüman, Alevi, Hıristiyan, Ateist, Kürt, Laz, Ermeni hiç fark etmez. En yakın çalışma arkadaşlarım da alevi ve Kürt bilen bilir. İnsandır önemli olan ve kul hakkıdır.
Kaya’nın can dostu
Bu kadar kelamı niye ettiğime gelince. Ümit Yılmaz, aslan gibi bir müzik adamı. Aslen Sivaslı. Harika bağlama çalıyor. Haliç Üniversitesi Konservatuar Bölümü’nde de öğretim görevlisi. 1994 yılında ‘Kent Ozanları’ adlı müzik grubunu kurdu. İlk albümü ‘Güllerin İçinde’. Bu albümün yapımcısı ise yakın dostu Ahmet Kaya.
Birileri Ümit Yılmaz’a, “Sen Ahmet Kaya’nın dostu olduğun için Şenay Düdek seni yazmaz” demişler. Yalan sevgili Ümit kardeşim. Harika bir albüm yapmışsın. Hatta benim kardeş gibi gördüğüm Yeniasır Grup Başkanı Şebnem Bursalı ile dinledik. O da kendine düşeni yapacak. Çünkü DMC etiketiyle müzik marketlerde yerini alan ‘Parmaklarımın Ucunda’ isimli enstrümantal albümün tüm gelirini bir de Özürlüler Vakfı’na bağışlamışsın. Yolun açık, şansın da bol olsun…
Sinem Sağel’in Top onu
İzmir’in gerçek elitlerinden. En şık kadınlarından. Harika bir kalbe sahip. Saygın bir ailenin kızı ve de gelini. Mutlu bir evliliği, dünya güzeli bir de kızı var. Eşi Cem Sağel’ de önemli bir iş adamı. Bu haftaki konuğum sevgili Sinem Sağel.
Kraliçe’ye gelince moda dünyasının ünlü terzilerinden Nur Yerlitaş. Ajda Pekkan, Bülent Ersoy gibi Nur da tırnaklarıyla geldi bu günkü günlere. Nur iyi dost, yumuşak kalpli ve sanatında da bana göre çok başarılı. Bu güne değin de Seda Sayan, Ebru Gündeş, Muazzez Ersoy, Petek Dinçöz, Oya Aydoğan, Deniz Seki olmak üzere pek çok stara kıyafet dikmiştir. Diktiği her kıyafet de olay olmuştur. Ayrıca Nur’u televizyon izleyicileri ekranlardan da jüri üyesi olarak tanıdılar. Son zamanlarda Nur yorulduğunu öne sürerek yalnızca Bülent Ersoy, Sibel Can ve Ajda Pekkan’a dikmeye başladı.
Kıskançlık dozunda olmalı
Nur ayrıca özel yaşamında da bu üç ünlü ile çok samimi. Hatta yedikleri içtikleri ayrı gitmez üçüylede. Fakat dostlarına karşı çok hassas olan ve paylaşmayı pek sevmeyen Diva, Bülent Ersoy bu konuda biraz kıskançtır. Zaten zor dost edinir, edindiklerini de pek paylaşmak istemez. Oya Aydoğan, Arzu Saraçoğlu ve Nur en yakınlarıdır. Fakat Nur’un, son zamanlarda Ajda Pekkan’a daha büyük ilgi göstermesine ve her yere onunla birlikte gitmesine biraz sinir olmuş Diva. Ankara’da ilk galası olan, benim de gittiğim ‘Fasl-ı Şahane’de giydiği gelinlik şeklindeki tuvaletini de bu yüzden Seda Sayan’ın terzisi Şehriban Hanım’a diktirmiş. Amaç Nur’u cezalandırmak. Şimdilerde bu iki dostun arası iyice açılmış. Nur, “Kıskançlık dozajında olursa güzel. Herkes benim dostum. Ayrıca Bülent Hanım’ın sanatına da büyük saygım var” diyor. Bakalım bu küslük ne kadar sürecek? Ha bana sorarsanız, bugün yarın barışırlar…
iyi ki Selçuk Bey var
İş tempom gereği İzmir ile İstanbul arasında mekik dokuyorum. Hayatın sosyal yönlerini yazarken iş dünyasıyla ilgili görüşlerimi de zaman zaman sizlerle paylaşıyorum. Çünkü bu kente İstanbul’dan bakınca gidişat çok daha net görülüyor. İzmir, 1970’li yılların atak ve iş bitirici kent kimliğinden ne yazık ki hayli uzak. Kimse kusura bakmasın. İş dünyası kendisine yol gösterecek lider eksikliği içinde.
Bu duruma hayli üzülüyorum. Oysa mesleğe başladığım 1974 yılında Selçuk YAŞAR, Melih ÖZAKAT, Mazhar ZORLU, Raşit ÖZSARUHAN, Bahattin TATIŞ gibi ülke çapında sembol olmuş patronlar vardı İzmir’de… İşte o nedenle kentin yükseliş yılları ve tarımdan sanayiye geçişin başarılı adımları hep o dönemlerde atıldı…
Hayırsever ve başarılı
Geçtiğimiz günlerde PINAR, DYO, Yaşar Üniversitesi, Çeşme Altınyunus ve bunun gibi, sektörlerinde başarıyla anılan markaları yaratan ünlü sanayici Selçuk YAŞAR’ın İzmir’e yönelik açıklamalarını dikkatle okudum. Bir süre once de Selçuk Bey’in İletişim Danışmanı meslektaşım Hakan ATİS’le uzun bir sohbet gerçekleştirmiştik. Atis, Selçuk Bey’in imza attığı ilkleri anlattı uzun uzun. Geçtiğimiz günlerde Yaşar Holding Onursal Başkanı’nın İzmir’e dönük açıklamalarını gazetelerde okuyunca ve kendisiyle ilgili yaptığım sohbeti anımsayınca ‘’İyi ki Selçuk Yaşar var’’ dedim içimden. Çünkü Türkiye , ne yazık ki ekonomisi siyasete göbekten bağlı bir ülke. Ve bu coğrafyada sanayici olmak ateşten gömlek giymek demek. 70 yılı bulan sanayicilik yaşamında sadece Türkiye’ye değil Avrupa, Ortadoğu ve Rusya pazarlarına yönelik kaliteli mamüller üretmek , binlerce kişiye iş imkanı sağlamak herkesin harcı değil. Selçuk Bey, bunu başarmış bir İzmirli. Bu nedenle genç işadamlarının Yaşar Topluluğu’nun başarılarını yakından izlemelerini öneriyorum…
Urla’da bir arsası varmış. Otel yapmayı düşünüyor. 20 sene sonra ilk kez görecekmiş. Uzatmayalım birlikte gittik. Karnımız acıkınca da bana “Şenay, Mythos diye bir balıkçı varmış oraya gidelim” dedi. Allah var son bir aydır bende adını çok duyuyordum. Özellikle İzmir’in elitlerinden. Bir de sevgili Gülengül’ ün röportajından okumuştum.
Harika bir şarap
Patron yabancı çıkmadı. Yıllardır İstanbul eğlence yaşamının efendisi Cem Biskin’di. Mythos’un anlamı Efsane. Mythos da kısa sürede Urla’da efsane olmuş. Gerçekten de bina daha uzaktan kendini belli ediyor. Değişik ve klas.
İçeri girdiğimizde ise havası, daha da bizi şaşırttı. Tertemiz. Her yer mavi beyaz. Meze dolabının önünde onlarca meze. Seçerken gözüm yarı açık olan mutfağa takıldı. İstanbul dan gelen Sinan ve Yasin Usta mekanın diğer kısımları gibi tertemiz bir mutfakta çalışıyorlar. İçime iyice sindi; MYTHOS temizlik ve hijyenden geçti.
Allah vergisi sesi ile ortalığı yıkıp geçiyor. Türkiye’nin sayısı beş parmağı zor geçen gerçek starlardan biri. Ama ah bir gaza gelmese. Olur olmaz konuşmasa, sonra da pişman olmasa.
Zerrin’in ne reytinge ne de ucuz haberlere ihtiyacı var. Son yaptığı iş on numara. Devamı gelmeli. ‘Her Devrin Devleri’ adlı albümün 2, 3 hatta 4, 5’incisi bile olur. Nükhet Duru, Seyyal Taner, Selda, Banu Kırbağ, İskender Doğan, Melike Demirağ, Güzin, Baha Boduroğlu, Özdemir Erdoğan, Ali- Aysun Kocatepe, günümüzün genç starlarıyla düetlere devam etmeli. Bu albüm kıyamet koparacak. Asu Maralman-Gökhan Tepe, Atilla Atasoy-Yıldız Tilbe, Berkant-Işın Karaca, Gökben-Mustafa Sandal, Nur Yoldaş-Ege, Selçuk Ural-Yeşim Salkım, Tülay-Kıraç, Yeşim-Mirkelam, Zerrin Özer-Salim Dündar, Alpay-Funda Arar Atlas Müzik etiketiyle müzik marketlerde yerini alan ‘Her Devrin Devleri’nde ortalığı yıkıp geçecekler.
Nilüfer ve Sezen’e haksızlık
Şimdi sadede geleyim. Zerrin bu albüm için Nilüfer ve Sezen’i aramış. İkisi. Olumsuz yanıt verince de, medya da gazlayınca sayıp, döktü. Sezen’in Pop Müziği’nin Barones’i olmadığını, tek sultanın kendisi olduğunu ve daha bir sürü gereksiz taşlamalar…
Benim sahne dünyasında ender dostlarımdan biridir Zero. Rahmetli annesi 1978’li yıllarda Zerrin’i İzmir Fuarı’nda hep bana emanet etmiştir. Aynı yaşlardayız. O tarihlerde ben gazeteciliğe, Zero da sahnelere yeni başlamıştık. Birbirimize emeğimiz geçmiştir. O nedenle ben Zerrin’in bu konuşmalarını çok yanlış buldum. Çünkü Zerrin 1996 yılında çıkardığı ‘Hey Benim Paşa Gönlüm’de Sezen de Nilüfer de çektiği klip de oynadılar. Yanında oldular. Muhteşem bir klip ti. Söz ve müziği Feyyaz Kuruş’a ait olan şarkı dillerden düşmedi. Yalnız Sezen ve Nilüfer mi? Gökhan Kırdar, rahmetli Aysel Gürel ve Kerim Tekin, Deniz Arcak, Emel Müftüoğlu, VJ Bülent, hatta Erol Köse de oynadılar. O nedenle diyorum ki, bu alemde herkesin bir birine bir gönül borcu vardır. Dostluk önemli bir kavramdır. Şu fani dünyada gerisi yalan.
‘Ne günler gördük, seninle biraz dert, biraz keder / Yalancı sevdalar yaşadık birer birer / Ne dostlar tükettik / Sonra nerede hata yaptık diye sorma / Ağladık ondan sonra Hey benim paşa gönlüm
Ya Zerrinim dostları tüketmeyelim artık.
BİR DAKİKA
Eski gazino günlerini, gazetecilik ve de menejerlik yaptığım dönemlerden çok iyi bilirim. Ankara Başkent, Altınnal, Süreyya, Ankara Lunapark en popüler gazinolardı. Ama hiç birinde böylesine dev bir kadro yer almadı. Türk Sanat Müziği’nin Milli Takımı, Bülent Ersoy, Muazzez Abacı, Seçil Heper, Yaşar Özel, Mustafa Sağyaşar, Samime Sanay, Yıldırım Bekçi, Zekai Tunca ve Nalan Altınörs, Halil Karaduman’ ın şefliğinde yılların saz üstadları eşliğinde bir tarih yazdılar. Bu tarihi geceyi, haber olarak, biliyorsunuz İzmir ve Ege benim köşemden, Şenay Düdek farkıyla bir ay önce öğrendi.
Gelelim Ankara’daki muhteşem geceye. Türk Sanat Müziği’nin bu Milli Takımı, Sinan Kuzucu gibi bir antrenör olmasaydı, kusura bakmasınlar bu iş olmazdı.
Adı ‘Fasl-ı Şahane’ne de nağmeler, ahenk, unuttuğumuz ya da unutamadığımız pek çok eser, devlerle seyircinin üzerinde hoş bir seda bıraktı. Gök kubbe inlerken, yıldızlar sahnedeki yıldızları kıskanırken, yakışmayanlar da oldu. Kapris yapanlar, bir birinin arkasında konuşmadık söz bırakmayanlar, sonunda bu işin mimarını, akıl hocasını, antrenörünü tabiri caiz ise deli ettiler ve Sinan konseri izleyemedi.
Bambi Seçil Bestelerin Efendisi
Peri kızı gibi bembeyaz tuvaleti, Mehpare’nin deyimiyle ‘Bambi’ Seçil Heper sahne aldı. Çok seksiydi. Halkın arasına indi. ‘Enginde Yavaş Yavaş’, ‘Hani O Saçlarına Taç Yaptığım Çiçekler’, ‘Yine Mevsimler Geçecek’ dedi. Ardından bestelerin efendisi Zekai Tunca, o ölmez eserleriyle ama büyük heyecan içinde okudu. ‘İmkansız’, ‘Gülü Susuz, Seni Aşksız Bırakmam’ ve ‘Ben Sevmedim Dargınlığı, Ben Seçmedim Ayrılığı’nın ardından özlenen bir ses Samime Sanay, o da beyaz ve çok şık bir tuvaletle çıktı. ‘Mihrabım’, ‘Hatırla Sevgili’ dedi ve hocaların hocası Mustafa Sağyaşar, beni ve salondaki pek çok konuğu eskiye götürdü. Ağlattı. ‘Yazık Yazık Şu Ömrüm Ziyan Olup Gidiyor’, ‘Ruhuma Hicranımı Sardım da Yine’, ‘Uçan Kuşlar, Martılar’ dedi ve sahneyi Diva’ya bıraktı. Harikaydı. Beyaz Gelinlikler içinde çok şıktı Bülent Ersoy. Final ona yakıştı. ‘Elveda’ dedi, seyirci ayağa kalktı. ‘Dün Akşam Yine Benim Yollarıma Bakmışsın’ dedi ve tüm devler bir araya gelerek minik bir fasılla konseri bitirdiler. Kısmetse 3 Nisan ‘Fasl-ı Şahane’ İstanbul TİM’de, 12 Haziran İzmir Açıkhava’da.
Coşkuları sahneye taştı huzur arkadan geldi
Olan Sinan’a oldu. Perde açıldı. Asaş Mobilya muhteşem bir dekor yapmış. Birkaç saat öncesine kadar kapris yapanlar san ki onlar değildi. Kuliste de gırgır şamata, eğlence ve kahkaha, çoşkuları sahneye taştı. Harikaydılar. Kimi zaman ağlayarak izledim, Ankaralılar da öyle.
Cenk’e sözüm vardı.
İki günlüğüne atlayıp İstanbul’a gittim. Ölümlü dünya, bazen takmayacaksınız. Ama ben öylesine hassasım ki Allah kahretsin hemen IBS (Hassas barsak sendromu) hortluyor. Bu aralar yine atakta. Neyse İstanbul’da iki süper gece yaşadım. Her zamanki gibi Arnavutköy Villa Denise’de kaldım. Takanik’in meşhur mısır ekmeği ve ayva tatlısından yemekle kalmadım İzmir’e de getirdim. Can dostlarım Leyla-Orhan Kırca ile Sarıyer Kahraman’da enfes kalkan yedim. Bu arada ‘Canım Ailem’ dizisi tam kadro oradaydı. Uğur Yücel ekranlarda göründüğü kadar inanın kilolu değil. Ah bu kameralar tam normal kilonuza 7 kilo ilave koyuyorlar. İstanbul tabi Şamdan’sız olmaz. İki gece de finali sevgili sırdaşım İsmail Akaya ile Şehnaz-Mehmet Tuna’nın Şamdan’ da yaptım. Bu arada yine kankam Yazgülü Aldoğan ve İstanbul Cerrahi Hastanesi’ in ortaklarından can arkadaşım Şelale Zarakol ile özlem giderdim. Şimdi gelelim My Pavyon’a.
Yemekler de eğlence de süper
Yine benim İstanbul’da sayısı hayli azalan dostlarımdan Ergun Yıldız’da bize katıldı. Harika bir geceydi. Cenk sahnelere en yakışan ve de şovu en başarılı olan isimlerden biri. Doyamadım ki. Ben canlı müziği bir de yüksek volüm olursa pek sevmem. Ama iki gece Cenk’i doya doya izledim. İlk çıkan Afitap da harika okuyor. Allah kadına müthiş bir gırtlak vermiş. Yemekler de enfes. Ki ben kebap da sevmem ama Kemal Ağabey, yıllardır Set ve Biges Kebap olarak bu işi çok başarılı yapıyor. Cenk, Ali ve Sabih’ in büyük ortağı. Onlara ağabeylik de yapıyor. İki gece de İstanbul elitleri oradaydı. Yer bulmak olanaksız. Nisan ayının sonuna kadar kapalı gişe. Sahne, sinema, tiyatro dünyasından kim varsa orada. Ajda Pekkan fanatiklerden. Bir gece Selen’in (Keçeli) doğum günüydü. Ciğerim Fatih Hocam, güzel karısı Fulya, kızları Buse ve Merve, Deniz Şahenk, Berna Tokar, Şehnaz-Mehmet Tuna, Ahu Tuğbay, Selma Türkeş, Ahu Aysan oradaydı. Bir başka akşam da eski dostlar Ender Saraç, Uğur Balkaner, Lili Garih, Jale Öztarhan’ı gördüm.. Bu arada Çarşamba geceleri nisan ayı ile birlikte kabare şov başlayacak. Cenk’in başarısını kıskananlar hayli çokmuş. Onlar da pavyon ve gazino açmak için kolları sıvamışlar ama hayal kırıklığına uğrayıp bir de zarar etmişler. Bu arada yazın Cenk Eren My Pavyon Bodrum’da bilginize.
Bu çay saati kaçmaz
Swissotel Grand Efes ‘in Yiyecek-İçecek Müdürü sevgili Tuncay Beyaz ile Swissotel Kuaför Salonu’nda birlikteydik. Tuncay da mart ayına özel promosyonların olduğunu söyledi. Vallahi ilgimi çekti. Üstelik de hayli uygun fiyatlar. Bakın neler var: BBQ biftek sandviç elma dilimli patates ve coleslaw ile KDV dahil 16 TL’ye sizlerin beğenilerine sunuluyor. Yanında bir top dondurma ile sunulan baştan çıkaran lezzet Apple Strudel ise KDV dahil sadece 8 TL. Ayrıca lobide, Swiss Gourmet’nin ev yapımı çikolataları, pastaları kurabiyeleri 15:00 – 17:30 saatleri arasında “Çay Saati” de sizleri keyifli sohbetlere davet ediyor. Her Çarşamba, Perşembe ve Cuma “Çay Saatinize canlı piyano dinletileri eşlik ediyor. Bu eşsiz lezzetler kişi başı, sınırsız çay ve kahve ile KDV dahil sadece 22 TL. Rezervasyon için: (232) 414 52 12. Otelin keyifli havuz altı restoranı Aquarium’da ise , Çarşamba, Cuma ve Cumartesi akşamları saat 23:00’e kadar süren canlı Yunan ezgileri eşliğinde, Ege mutfağının eşsiz lezzetleri ve Efe Rakılı özel menüsü KDV dahil sadece 88 TL. Equinox’ta, Chef de Cuisine Ertan Afacan’ın hazırladığı “Bıldırcın Geceleri” ile Mart ayı etkinlikleri sürüyor. “Bıldırcın Geceleri” in menüsü kişi başı, limitli yerli içki ve KDV dahil sadece 129 TL.. Sky Bar’da Martini Geceleri, Mart ayı boyunca Salı ve Perşembe saat 18:00-20:00 arası keyifli atıştırmalıklarla devam ediyor. KDV dahil 19 TL
Mutlaka gidin