Baktım Kemal Subaşı. Türkiye’nin sayılı kadın giyim markalarından Kemas’ın patronu.
Kemal’in kıyafetlerini gören, yine Türkiye’nin iki gururu, modacı Yıldırım Mayruk ve Canan Yaka, “Bu çocuk yurt dışında, bir Paris’ de olsaydı Chanel kadar ünlü olurdu” demişlerdi.
Kemal. “Kalk. İzmir Gelinlik ve Damatlık Fuarı nedeniyle yıkılıyor. Kahvaltıya Mimar Kemalettin’deki show-room’a gel. Oradan da fuara geçelim” dedi.
Vallahi bir İzmirli olarak gururlandım.
Her ne kadar bu yazımı sizlere körfezden gelen çiş ve b..k kokuları arasında yazsam da, İzmir’de güzel şeyler de oluyor.
Öncelikle Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’ nu ve İZFAŞ Genel Müdürü Doğan İşleyen ile ekibini kutlarım.
İZFAŞ, İF ve EGSD (Egeli Giyim Sanayiciler Derneği) büyük iş başarmışlar.
Hatta Hülya Avşar bile bu gerçeği kendisine çektiğim mesajdan öğrendi.
Pazartesi gecesi ‘Hülya Avşar Soruyor’ adlı programında, Kayahan’ı konuk etti.
Programı sonuna kadar tırnaklarımı yiyerek izledim.
Sevdiğim, şarkılarını büyük keyifle dinlediğim ve herkese sevgiden söz eden Kayahan bu kadar mı itici ve sevimsiz olur.
Hülya Avşar nasıl dayandı, şaşırdım.
Fakat Kayahan’ın, hakarete varan davranışları karşısında, şoka girmekten kendini kurtaramadı.
“Size çok insan sinir, gıcık oluyor. Megaloman, küstah diyeceğim ama benim programımdasınız. Bir baş öğretmen gibisiniz.” Diyerek geçiştirmeye çalıştı.
Bana göre marketing günlerden biri.
Fakat bir yönden de seviniyorum. Ekonomi hareketleniyor.
Neyse gelelim sadede.
Bu yıl Sevgililer Günü nedeniyle, İzmir’e gelen Türk Pop Müziği’nin ünlüleri, ne yazık ki aradıklarını bulamadılar.
Büyük hayal kırıklığına uğradılar.
Uzun süredir sahneye çıkmayan Gülşen, Alsancak Tren Garı’nda, bir avuç müşteri karşısında zor anlar yaşadı.
Ceyda Balaban’ın yeni imajı, eski şarkıları ve yeni albümü ‘Önsöz’ den okuduğu yepyeni şarkılar Gülşen’i kurtaramadı. Girişin 50 TL.olduğu gecede, yaklaşık 130 kişi vardı. Bu da organizasyonu yapan şirketi zarar ettirdi.Aynı tarihte, 13 Şubat Cumartesi akşamı Gülşen’in karşısında yer alan İzmirli Sıla da hayal kırıklığına uğrattı.
Ne yazık ki doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış.
Ben de ‘Dobra’ yazıyorum ve söylüyorum, “İzmir, üzerindeki ölü toprağını artık atması gerekir.”
Geçenlerde sevgili Deniz Sipahi köşesinde İzmir’de yeni kurulan Gediz Üniversitesi’nde görev yapacak, İzmir’e gelecek öğretim görevlisi bulmakta zorluk yaşandığını yazdı. Üstelik birinci ağızdan.
Gediz Üniversitesi Genel Sekreteri Adnan Yeşildal’dan gelmiş bu açıklama.
Yine sevgili Erdal İzgi köşesinde Bülent Şenocak gibi girişimci, İzmir aşığı, tutkunu bir iş adamının İzmir için verdiği savaşta nasıl yenildiğini yazdı. Benim de keyifle gittiğim Alsancak Ali Çetinkaya Bulvarı üzerinde açtığı Şenocak Kitapevini devretmek zorunda kalmış Bülent Şenocak. Yine milyarlar harcadığı ve pek çok İzmirliye ekmek kapısı olan Şenocak Yaynıevi’ni de kapatacakmış. EGİAD’ı (Egeli Genç İş Adamları Derneği) kuran, üstelik de İzmir’in hayli köklü bir ailesine mensup bu genç iş adamı bunları hakketti mi?
Yine sevgili dostum Hamdi Türkmen, “Yatırımcı İzmir’e gelmiyor, gelen de kaçıyor” diye seslenmiş köşesinden İzmirlilere .
Evet doğru hem de çok doğru.
Şimdi yazımın başlığına bakıp, heyecanlanmayın.
Çünkü Mısır mı? Bir daha mı? Sorusunun yanıtını iki gün sürecek olan Mısır maceramın sonunda bulacaksınız. Öncelikle, bu benim Mısır’a dördüncü gidişim.
Bu kez, ikisi üniversitede okuyan ve birinci sömestr hayli başarılı olan yeğenlerim Zehra ve Merve ile Belek – Side Sezar Otelleri’nde operasyon şefi olan Tuğçe ve Kent Hastanesi’de görevli yeğenim Evren için gittim.
“Paris mi? Milano mu?” derken sıcak iklimin cazibesiyle kendimizi Mısır’da bulduk.
İzmirli bir turizm şirketi olan Lady Travel ile ilk kez seyahat ettim.
İnternette bazı olumsuz görüşlere karşın ben memnun kaldım.
Faturalı 6 milyar 395 milyon Türk Lirası ödedim.
Kemas Kadın Giyim’in başarılı patronu Kemal Subaşı ile gittik.
Deniz ürünleri haftasıydı. Bize bu yemekte Hilton Oteli’nin üst düzeydeki yöneticilerinden, Ebru Aytamay, Sevil Görgülü ve Murat Can Kınay da eşlik etti.
Sevil kış sezonunda aylık mönüler oluşturduklarını ve promosyon olarak İzmirlilere sunacaklarını söyledi.
Şubat, kabuklu deniz ürünleri devam edecekmiş. Mart kuzu ve dana eti, Nisan ise enginar yemekleri ayı olacak.
Bir de chef table, Şefin Masası günleri var. O akşam masamıza gelen Aşçıbaşı Hüseyin Yılmaz, 27 Şubat’ta İspanyol, 17 Mart’ta Japon ve 14 Nisan’da Yunan gurme yemeklerinin olduğunu söyledi.
Bu arada yan masamızda Otelin başarılı Genel Müdür’ü Bülent Tarlan vardı. Yanında da Hilton International Avusturya, Doğu Avrupa ve Türkiye Başkan yardımcısı Didier Martin. Kahveyi birlikte içtik.
Didier, bizim Ege otlarına, Kavaklıdere’nin Cabarnet Sauvignon Merlot’na ve İzmir Hilton’a bayılmış. Başta Genel Müdür Bülent Tarlan ve tüm personeli kutlamış.
Yüzünüzdeki lekeleri dert etmeyin
Hem de benim hiç sevmediğim bir dersin hocası; Fizik
Bir de popüler bir dershanenin ortağı.
Ama Türk Sanat Müziği’ne aşık genç bir adam.
Bu uğurda kazandığı tüm parayı, batıracak kadar hem de.
Neyse, Sinan şimdilerde müthiş bir proje peşinde.
Aslında her şey tamam da iki isim konusunda sıkıntı var.
Bülent Ersoy ve Emel Sayın.
Melda Durgunoğlu ve Fatoş Çırpıcı.
Kısa sürede de Lavanta adını yiyecek-içecek sektöründe zirveye taşıdılar.
Çeşme Alaçatı, İstanbul Ortaköy, geçtiğimiz yıl Clup Envelo içinde yer alan İzmir şubelerini, bu yıl kendi yerleri Alsancak’a taşıyarak ‘Allah’ın hakkı üçtür’ dediler.
Fakat Paris ve Milano’ da şubeler açmak için baskılar var.
Bu yüzden 2011’den sonra, bir dünya markası olarak yollarına devam edebilirler.
Lavanta’daki yemeklerin lezzetinde, İzmir’de yaşayan herkes, Melda Durgunoğlu ve Fatoş Çırpıcı’nın büyük etkisi olduğunu söylüyor .
İkili dünyanın pek çok ülkesini gezip görmüş, o nedenle damak zevkleri tartışılmaz.