Dans otoritelerince yapılan değerlendirmelerde, dansın en flaş isimlerinin, ilk kez uluslararası yarışmada, bir arada yarışacakları söyleniyor. 23 Eylül akşamı, Mavişehir Spor Salonu’nda gerçekleşecek final gecesinde, izleyenler bir çok sürprizlere de tanık olacak. Hırvatistan adına yarışacak olan Zoran Plohl-Tatsiana Lahvinovich ikilisinin, ismini duyan otoriteler, Zoran’ın şampiyonların şampiyonu olarak, rakiplerini hayli zorlayacağını iddia ediyor. Tabii yarışmada yalnızca bu ikili yok. Dünya sıralamasında, ilk 10 içinde yer alan isimler ve sergileyecek oldukları performansları da merakla bekleniyor.
Kral TV’den naklen yayınlanacak
Şarkı ve dans yarışmaları gibi etkinliklerin, naklen yayınlarında, artık başarısını kanıtlamış olan Kral TV, Karşıyaka Dans Festivali’ni de yayınlayacak. Bu görsel şölen, Kral TV ekranlarından canlı olarak yer alacak. Geceyi, geçen yılki başarılı performansıyla da dikkat çekmeyi başaran, TRT’nin genç kuşak spikerlerinden, Didem Tolunay sunacak. Bu arada, yarışacak çiftler arasında, tanıdık sürpriz iki isim de dikkati çekiyor. ‘Yok Böyle Dans Yarışması’nın, Türkiye’ye tanıttığı isimler olan Seda Arıgül ve Erhan Kuş, bu görsel şölende, Türkiye’yi temsil edecek. 2007 yılından beri birlikte dans eden Erhan ve Seda, 2010 yılının Türkiye şampiyonları... Türkiye bu isimleri, ‘Yok Böyle Dans Yarışması’nda Nilgün Belgün ve Derya Büyükuncu’nun partnerleri olarak tanımıştı...
Festival Komite Başkanı Yaraş iddialı
Festival Komitesi Başkanı, sevgili arkadaşım Erol Yaraş hayli iddialı. Erol, İzmir in marka kent olabilmesi için, farklı olanakların değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor. “Bu değerler dans olabilir, spor olabilir veya farklı etkinlikler öne çıkabilir” diyerek sözlerini söyle sürdürüyor:
“Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’ın destekleriyle, uluslararası dans yarışmasını gerçekleştiriyoruz. İzmir, dans yarışmaları ile öne çıkmaya, örnek olmaya başladı. Dünyada benzeri yarışmalarla çok turist çeken şehirler var. İzmir’de öne çıkmaya başlamasıyla, dansla ilgilenen ülkelerde İzmir’i yakından takip ediyor. Ülkemizin farklı bölgelerinde açılan dans okulları da, öğrencilerini getirmek için şimdiden aramaya başladı. Moskova, Dans Olimpiyatları’nı düzenleyerek, her yıl 60 bin insanı oraya çekmeyi başarıyor. İşte bizim de hedefimiz, bu dans severlerin, beş ila on binini İzmir’e çekmeyi sağlayarak, Karşıyaka’yı bir dans merkezi haline getirmek. Mermer Fuarı’nın, İzmir ekonomisine katkısı nasıl tartışılmazsa, uluslararası dans şampiyonasının da İzmir’e çekeceği beş bin yabancının, şehir ekonomisine katkıları, elbette tartışılmazdır. Vurgulamak isterim ki; bu yılki etkinlik, dünyanın en iyi 10 Latin dansçısının, müthiş performanslarını izleme şansı yaratacağından, dünya dans otoritelerince de merakla beklenmektedir.”
Dikkat!
Ağzını öpeyim Sayın Yaşar gerçeklerden hep kaçıyoruz
Fakat sakın yanlış anlaşılmasın... 35 yıldır bu iş yapıyorum ve asla da kompleksim yok. Size, kendimi över gibi bir durumda olmayı, asla istemem. Tabii yüzlerce beni destekleyen olumlu mail arasında, bir tane de nazar boncuğu vardı... Atalay Tuna adlı okuyucumdan. Tuna, benim İzmirle ilgili olumsuz düşüncelerim nedeniyle, İstanbul’a dönmemin daha hayırlı olacağını yazmış. Bu da bir fikir, saygı duyarım. Yüzlerce mail içinde, iki mail var ki, sizler de onları iyi tanıyorsunuz. Biri sevgili dostum ve 35 yıllık arkadaşım, büyüğüm Ali Poyrazoğlu’undan. Diğeri de Hürriyet Ege’nin, yazılarını keyifle okuduğunuz, değerli bir isim, ağabey dediğim sevgili Yaşar Aksoy’dan. İkisini de okuyun. Ben bu tartışmayı, sizleri sıkmama adına burada noktalıyorum. Ama sizlerin takipçisi olmasını da yürekten istiyorum...
Sevgili canım kardeşim Şenay;
Önce iyi bayramlar. Bugünkü yazın, fevkalade olmuş. Yazdıkların kelimesi kelimesine doğru. Ağladım sinirimden. Bütün güzellikler birer birer yok ediliyor. Kültürparkı kazıp, altını otopark yaptıklarını unutmuşsun. Sanki başka yer yokmuş gibi. Bu konunun takipçisi olmalıyız. Kültürparkı ve İzmir Fuarı’nı, eski haline getirmeleri için el ele vermeliyiz. Ben böyle bir sivil inisiyatifte çalışırım. Yıkılan tiyatrolar mutlaka yeniden yapılmalı. Çok önemli bir kültürel, ekonomik ve sosyal bir olguydu. Yeniden İzmir’e, Ege’ye, Türkiye’ye kazandırılması gerekir. Küçük bir not; tiyatrolar ve başta Atalay’ın bahçesi olmak üzere, bir çok yer, bütün yaz boyunca açık olurdu. Ben sadece fuar zamanı değil, yaz boyunca, oyunlarımı sergilerdim. Bütün yaz süren bir şenlikti kültürpark tiyatroları ve gazinoları... İzmir’e de büyük bir ekonomik canlılık getirirdi. “Zararın neresinden dönülürse kardır” deyip, yapılan hatalarla yüzleşip, tamir etmelerini sağlamak gerek.
Sevgiler canım kardeşim
Ali Poyrazoğlu
Bir mail de
Yaşar Aksoy’dan
Bugün şöyle renkli, cıvıl cıvıl, dedikodusu, magazini bol bir bayram sayfası olsun istedim. Tıpkı bayram şekerleri rengi ve tadında... Bu hafta cumartesi ve pazar izninizle yokum. Minik bir tatil. Aklınızda renkli renkli kalayım istedim...
Evet, eski fuarları, ben, ailem ve yakın dostlarım geri istiyoruz. Siz İzmirliler de geri istiyorsanız, yazın bakayım. Nerede o eski fuarlar? O renkli gazino neonları. Fuarın içindeki esnaf, oyuncakçılar, çay bahçeleri, tiyatro salonları, restoranlar, gece kulüpleri ve eğlence yerleri...
Kadir Gecesini İstanbul’da geçirdim. İleride gezdiğim yerleri ve gördüklerimi yazacağım. Teravi namazını gazeteci arkadaşlarımla kıldım. Ferhan, Burçin, Suna ve Gülay ile... Sonra da Tophane’de oturup çay içtik. Bir gün önce de Yazgülü, Ali, Yasemin, Seher ve Suna, Sultanahmet’te, Konak Erten Otel’de iftar yaptık. İzmir’i konuştuk. Onlar benim İstanbul’a dönmemi istiyorlar. Ama doğruya doğru, belediye yönetimleri hariç, İzmir’de mutluyum. Bir kere canım ailem var... Neyse, gelelim sadede. Yeni Asır’dan sevgili Erkin Ağabey de (Usman) yazmış. “Nerede o eski fuarlar?” diye... Benim için de öyle.
Starlar yarışırdı
Çoluk, çocuk, 20 Ağustos-20 Eylül tarihlerini iple çekerdik. Yalnız biz mi? Tüm İzmirliler, Egeliler, hatta İstanbullusu, Ankaralısı, tüm Türkiye. Çünkü güzel ülkemin güzel insanları, her yerden gelirlerdi. Işıl ışıl yanan, cıvıl cıvıl insan kaynayan İzmir Enternasyonal Fuarı’na. Bu yıl 80’inci yaşını kutlayacak. Hoş bir benzetme değil, ama fuarımı 80 yaşındaki nineye döndürdüler. O renkli, ışıl ışıl günlerden, gecelerden eser yok. Tam beş yıldır fuara gitmiyorum. Benim gibi gitmeyen yüzlerce insan var. Fuar yalnızca starların gelip sahne aldığı, yarıştığı bir eğlence yeri değil, konuk ülke pavyonlarının da kendilerini, ekonomilerini, sanayilerini, ihracatlarını gösterdiği ve yarıştığı bir yerdi. Luna-park’ından çocuk sesleri yankılanırdı. Hatta biz gazetecilerin haber olsun diye getirdiği ünlü isimler dönme dolaplarda, çarpışan arabalarda, aynalarda, korku tünellerinde çocukluklarına dönerlerdi. Hani nerede şimdi?
Eskiler ve yenilerin gövde gösterisi
Bir yanda rahmetli Atalay Noyaner’in Akasyalar’ı, bir yanda rahmetli Hasan Ekici-Hüseyin ve Osman Cevahiroğlu’nun Ekici Över’i, Mehmet- Halit Alpman kardeşlerin Manolya’sı, Kavran’ların içkili Göl Gazinosu, Bornovalı Nuri ve Cengiz Yalçuk kardeşlerin Lunapark’ı, Ferdi Özbeğen’in çıktığı Fethi ağabeyin Golf ve Kervansarayı... Tiyatroların sergilendiği Çamlık Senar, Açıkhava’sı...Menekşe Çay Bahçesi, Mogambo, Kübana’sı... Eskilerle yenilerin gövde gösterisi vardı. 1974 yılıydı sanırım. İzmir Kız Lisesi’nde, son sınıfta, hazırladığımız duvar gazetesi için, elimde rahmetli babamın aldığı fotoğraf makinesiyle gittim Aysel İpar’a... Hatırlayanınız çok azdır. Akasyalar’da assolisti. Kızı de Serpil Barlas pop okurdu. Magazin dünyası sayemde öğrenmişti ana-kız olduklarını. Ardından Ekspres Gazetesi, Merhaba, Hafta Sonu ve Kelebek’li yıllarımda, neler gördü bu gözler. Ne haberler yaptım sizlere... Lunapark’ta göğüsleri fırlayan ve o tarihlerde henüz ameliyat olmayan Bülent Ersoy’u kapak yapmıştık Merha-ba’ya. Öğle sonrası da ikinci baskı. Yine Ankaralı kabadayı İnci Baba, karşılık görmediği için Filiz Akın’ı bıçaklattırmış ve yok olmuştu. Rahmetli babam sayesinde bulmuş ve İnci Baba ile ilk konuşan gazeteci olmuştum. Bir yanda Emel Sayın sahne alırken, bir yan da Hülya Avşar ilk assolistliğin tadını çıkarmaya çalışıyordu...Ya Sibel Can? Bu günün süper assolisti, oryantal olarak kadroların en büyük rengiydi. O solist olarak sanırım pek yetişemedi.
Sınav yeriydi İzmir Fuarı
Geçen yıl, 23. Karacasu Afrodisias Kültür Sanat ve Tanıtım Festivali’ne gitmiştim. Harikaydı. Başkan Büyükyapıcı, bu yıl da hemen bayramın devamında, 3-4 Eylül tarihlerinde, 24.si gerçekleşecek olan, festivale davet etti. Yani bayram, festivalle Karacasu’da devam ediyor. Ama aynı tarihlerde ailem ile tatilde olacağımdan gidemeyeceğimi söyledim. Biraz festivalden söz ettik. Başkan, ilçe dışında yaşayan 15 bini aşkın Karacasulunun, bu festivalde bir araya geleceğini söyledi. Festivalde ayrıca, 700 yıllık bir gelenek olan, Dedebağ Keşkek Hayrı da yapılıyor. Geçen sene sabahın köründe, yola koyulmuştuk. Hoş anılar. Neyse gelelim bu yılki festivale…
Gösteriler hayli renkli
Başkan festival ile ilgili oldukça heyecanlı. “Festival, 3 Eylül 2011’de, saat 15.30’da, mehter takımı konseri ve açılış konuşmaları ile başlayacak. İlçe dışında yaşayan, pek çok Karacasulu’ yu bir araya getiren Festival, bu yıl yine renkli görüntülere sahne olacak. Yaklaşık 15 bin kişi bekliyoruz” dedi… Festivalde, Nazilli Belediyesi Mehter Takımı, Karacasu Lisesi Zeybek Ekibi, İzmir Soğuk Heykel Atölyesi katılımcıları, konuk. TRT Türk Halk Müziği Sanatçısı Ali Çakar ve popüler müzik sanatçısı Lara da, konserleriyle festivale renk katacaklar. Birbirinden güzel etkinliğe sahip olan Festival’de, halk ve protokol, hep birlikte zeybek oynayarak bütünleşecek. Büyükyapıcı etkinliklerle ilgili ise şöyle konuştu; “Karacasu Belediyesi olarak, bu Festival ile mevcut değerlerimize sahip çıkarak, bu değerlere nasıl yeni üsluplar kattığımızı göstermek istedik. Açılacak olan stantlarımızda, övündüğümüz ve ilçemizin sloganı haline getirdiğimiz deriyi, demiri, pideyi, hamuru, çamuru, mermeri ve tabi ki tarımsal ürünlerimizi, katılımcılara daha yakından anlatma amacındayız. Alternatif turizmin cenneti olma yolunda, iddialı olan ilçemizi, bu Festival sayesinde, doğası ve tüm bu değerleri ile tanıtma gayretindeyiz.”
Binlerce hayırsever bir arada
2 gün sürecek Festivalde, 700 yıllık bir gelenek olan, Dedebağ Keşkek Hayrı 4 Eylül 2011 tarihinde, yine binlerce insanın katılımı ile yapılacak. Hayır severler, bu hayır için buğday, et, ekmek ve para yardımı yapıyor. Bu yardımlar toplanıyor. 60 ayrı kazanda 200 kg. buğday, 200 kg. et pişirilerek keşkek yapılıyor. Karacasu fırınlarında pişirilen, özel 8 bin adet ekmek de, keşkek yanında dağıtılıyor. Bu hayırda esas olan, her işin gönüllülerce yapılması. Malzemeler gönüllerin bağışı ile toplanır, yine gönüllü vatandaşlar, geceden itibaren keşkeği pişirmeye başlar. Birbirini tanımayan, uzaktaki Karacasulular da, hatta Karacasulu olmayan vatandaşlar da, benim gibi, bu imece usulüne katılarak, farklı bir deneyim yaşar.
Afiyet olsun
Şimdi moda ‘Tapu’
Bu yıl Çeşme’de kimi görsem, kimle konuşsam bir Tapu, tutturmuşlar gidiyor. Kimi “Şekerim pahalı ama kimi görsek orada” diyor. Kimi de Tolga Atalay’ın yaptığı mönüden söz ediyor. Ben Tapu’yu önce, İstanbullu arkadaşlarım sevgili Feza Fırat ve kızı Başak’dan duydum . Feza, “Vallahi Şenay’ cığım karşı konulmaz lezzetleriyle, rakipsiz mönüsüyle, yepyeni tatlarla Tapu, şu sıralar Alaçatı’nın en gözde mekanı” dedi. Mekanın yeni mönüsünü, kuruluşundan bu yana, konsept danışmanlığını da gerçekleştirmekte olan Tolga Atalay yapıyor. İşletmenin başında ise İzmirli, sevgili Erhan Görücüoğlu var …
Hafta sonu biraz dertleştik. Belki yeniden, ama günlük değil, haftalık bir programla ekranlara dönebiliriz. Hatta cumartesi ve pazar sabahları. Bakalım? Neyse, Cenk Ramazan boyunca, bazı işleri nedeniyle İstanbul’a gidişler ve ekstraları hariç Bodrum’daydı. Her cumartesi My Pavyon’da sahne aldı. Bu arada, ortağı olduğu MY Piyasa White’ı da aynı yerde, Levendiz Meyhanesi’nin bulunduğu açık havaya taşıdı. Oldukça hareketli geçiyormuş. My Pavyon ve Piyasa, Değirmendere Mevkii, Haremtan Koyu’nda. Virgin Otel’in bulunduğu alanda. Cenk ve Tanyeli bayramda her gece birlikte sahneye çıkmaya devam edecekler. Ama bir de şov hazırlamışlar. Merak ettim. Bu arada, Cenk’i de Tanyeli’yi de Bodrum’a gittiğimde izledim. İkisi de harika. Cenk’in sahnesi zaten on numara. Tanyeli vücudunu tamamen örten, Arap dansözlerinin giydiği türden kapalı elbiselerle çıkıyor. Ama süper. Servis harika. İşletmenin başında New York’ta yetişmiş Ayşen Aksu gibi bir müdür var...Program 00.30’da başlıyor. İlgilenenler için telefon: 0.252 316 60 93
Türkbükü’ ne yıldız yağacak
Sizin anlayacağınız, bu bayram Bodrum’da hayli hareketli geçecek. Yakın dostum Ali Sayar da aynı kanıda. Bir taraftan, 5 Oda Butik Otel’in işletmesini yapan, bir taraftan da Cenk Eren, Emre Ergani, Sabih Totah ile My Pavyon, My Piyasa, Bianca, Bodrum Arena’ya ortak olan Ali, daha şimdiden rezervasyonların dolu olduğunu söyledi. Nitekim Türkbükü’ne ve Bodrum’a, bayram süresince de yıldız yağacak. Bodrum’a giden yerli ve yabancı konuklar, eğlenceye doyacak. Clup Türkbükü’nde, bayram süresince, Yıldız Tilbe, Özcan Deniz ve Hakan Altun, değişik gecelerde sahne alacaklar. Medari Girit’te ise bestelerin efendisi Bülent Özdemir, Ebru Elver ile tatilcileri coşturacak. Telefon:
0.532 496 65 69 Ramazan nedeniyle, Onikon Butik Otel’in restoranında sergilenen şov, tatile girmişti. Bayram süresince, sevgili Sibel ve eşi Erkan Selah’ın sahip olduğu, Group Selah’ın sahneye koyduğu, ‘Güm Güm Kabare Show’ yeniden sahneleniyor. Aydın, İzmir’in güzel seslerinden Figen Sarıdağ ve ‘Kaçık Kızlar’ın yer aldığı şov yemekli. Telefon: 0.252 377 60 03. Ayrıca, 1 Eylül Perşembe gecesi ise Bodrum Antik Tiyatro’da, Sibel Can sahne alıyor. Sibel maşallah, bayram süresince, her gece bir yerde sahneye çıkıyor. Vallahi helal olsun. Hızına kimse yetişemez. Düşünün Antalya, Kıbrıs, Çeşme ve Bodrum. Her halde yollarda yemek yiyordur :=)))
Birkaç iyi adresHani Bodrum’a gidip de sırf Türkbükü’nde olmak zorunda değilsiniz tabii. Ben bu yıl üç kez gittim. İnanın Bodrum’un içi, bana daha renkli geldi. Örneğin; Vittoria Clup. Düzgün bir yer. İşletmecileri Tekin Bilgi ve Sabri Alaca titizler. Ha bir de erkek erkeğe, öyle elinizi kolunuzu sallayıp, pek giremezsiniz. Yılların, gençliğimizin Fink Kulüp’ü ise, farklı bir eğlenceye göz kırpıyor. Burada daha çok yabancılar eğleniyor. Bir zamanlar sevgili Cenk’in çıktığı, Ali’nin işlettiği Han Bar ise el değiştirmiş. Yine bir zamanlar evimin ve dükkanımın bulunduğu, Bodrum’da en sevdiğim yerlerin başında gelen Yalıkavak’ta ise, sakin bir tatili isteyenler, mutlaka Kempinski Hotel Barbaros’u seçin. Ha kalamazsanız, otelin içindeki restoranlar yıkılıyor. Benim çok sevdiğim Çin, Japon ve Vietnam mutfağında enfes lezzetler sizi bekliyor. Yine İtalyan mutfağının lezzetleri de aynı konsept içinde yer alıyor. Yine vazgeçemediklerim arasında yer alan, Türkbükü’ndeki Atılay Balık, yıllardır kalitesini koruyor...
Afiyet olsun
Palmiye Cafe&Büfe
Bodrum Türk-bükü’ne her gittiğimde, uğradığım adreslerden biri de, 5 Oda Oteli’nin komşusu olan, hemen bitişiğindeki Palmiye Cafe&Büfe. Bir kere sahibi Ayten Şen, dünya tatlısı bir hanım. Zaten burası bir aile şirketi. 2002 yazında açıldı. Kendi lezzet anlayışıyla, yaptıkları yemekler harika. Sabahları kahvaltı veriyorlar. Menemen’i mutlaka tadın. Hamburgerleri kendileri hazırlıyorlar. Ev köfteleri ile omletleri keza çok lezzetli. Bir de benim gece gündüz kaçamak yaptığım, ev kurabiyeleri var ki, özellikle damla çikolatalı olanı, ağzınızda eriyor. Bir de demlik çay ve cezvede yaptıkları Türk kahvesi. Gidin, deneyin.
Toplam 137 mail geldi. Bir tanesi dahi beni, haksız çıkarmadı, rahatsız etmedi. Gittiğim her yerde, doğruları yazdığım için, tebrik yağmuruna ve mesajlarına tutuldum. Kanıtlar elimde. Yani alnım ak, yüzüm pak. Hatta aralarında, “Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe başkanları, bu gerçekleri yazdığınız ve tarafsız olduğunuz için size teşekkür etmeleri gerekir” diyenler oldu. Ama nerde? Hoş umurumda hiç değil. Hala hayallerini medyaya satmaya, aktarmaya devam ediyorlar. Son günlerde yine biz İzmirlilere umut dağıtıyorlar. Yok efendim bir sürü yerli ve yabancı yatırımcılar, İzmir’e yatırım yapmak için sıradaymış. Yok efendim “EXPO 2020 bizimmiş”... Ama halkın gözü açıldı artık. Bu konuyla ilgili gelen mailler arasında, seçtiklerimi köşeme koydum. Bu arada bir dostumun cenaze töreninde, görüp, sohbet ettiğim, Ege-Koop Genel Başkanı, dostum Hüseyin Aslan’ın da gerçek, doğru, dürüst görüşlerini de aktarmak istedim. Aslan, “Yaklaşan yerel seçimler, İzmir’in makûs talihini tümden değiştirecek, güneşlerin doğmasına vesile olacak; bu kesin... Artık, kentini seven, ilçesine sahip çıkan, mahallelisi ile ekmeğini bölüşen, kent yenileme projelerini hızla hayata geçiren belediye başkanları istiyoruz...” dedi.
Adaylık bilmecesi
Aslan’a, Aziz Kocaoğlu’nun aday olup, olmayacağı ile ilgili, son günlerdeki tutarsız duruşunu sordum. Yanıtı şöyle oldu:
“Prensip olarak, kişilerin davranışları ve kararları konusunda söz söylemeyi doğru bulmuyorum. Ayrıca adaylıktan çok, kimin daha anlamlı projeler üretip, daha iyi hizmet verip, vermeyeceği önemlidir.”
Son günlerde, kendisinin adaylığı ile ilgili söylentilerin, ağırlık kazandığını sordum bu kez. İzmir sevdalısı olarak, İzmir ve İzmirlilere hizmet etmeyi bir ibadet saydığını söyledi. İzmir aşıklısı olarak da İzmir’in “marka şehir” olabilmesi için, önüne çıkan her olanağı, en iyi şekilde değerlendirmeyi, İzmir’e olan borcunu, ödeyebilme yolu olduğunu ilave etti...
Her yer kazı içinde
Başkana, şu an İnönü Caddesi esnafı perişan. Aynı pozisyonda Kıbrıs Şehitleri. Liman’a günde dört gemi geliyor ve binlerce yabancı turist. Ama Kıbrıs Şehitleri’nde şu an yürümek mümkün değil. Esnaf isyanda. Tam turizm sezonunda böyle bir kazı yapılmalı mıydı? Üstelik Superonline yani özel bir şirketin olayı, diyorlar. Daha sonra doğalgaz, ardından başka başka nedenlerle tıpkı İnönü Caddesi’ndeki gibi, bu kazım işlemleri devam edecekmiş. Yani, yap-boz. Ne düşünüyorsunuz? Her yerin böyle köstebek olmasına, diye sordum. Bakın ne dedi:
İzmir’e ilk geldiğimde gittiğim restorandı. Ilıca Oteli’nin içinde açıldı bir şubeleri. Bir de Alaçatı’da. Ilıca’dakini kendi istekleriyle kapattılar ve Çeşme Marina’ya açtılar. İki yere de gittim. On numara. Yemekler, ambiyans, servis. Bir yabancı konuğunuzu rahatlıkla getirip ağırlayabileceğiniz yer. Tabii bunda sahipleri, Semra-Nejat Erdoğan’ın payı büyük. İkisi de çok titizler. Sabahın köründe işlerinin başındalar. Semra aynı zamanda iyi bir ressam ve modayı yakından takip eden, bilen biri. Nejat da Üniteks’in sahibi. Şimdi kızları Eda geliyor arkalarından. Hem moda da hem de restoran işletmeciliğinde. Yani on parmağında on marifet...
Zengin bir koleksiyon
Eda Erdoğan, İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda İşletmeciliği Bölümünü bitirmiş... Annesi Semra, Eda’yı yaratıcılık konusunda teşvik etmiş. Bir yıl Üniteks’te, babası Nejat Erdoğan’ın yanında staj yapmış. Yurt dışında, başta Milano ve Paris olmak üzere moda merkezlerine, sürekli seyahat eden ve bilgisini, görgüsünü, becerisini, yaratıcılığını arttıran Eda, sonunda kendi markasını yarattı... İlk açılım, Alaçatı oldu...
Niye Alaçatı? İstanbul ya da İzmir değil? diye sorduğumda, Eda, “Buraya Türkiye’nin her yerinden insan geliyor. Özellikle sosyete dediğimiz, modayı yakından takip eden elit bir kesim, yazın Çeşme ve Alaçatı’da. O nedenle... Nitekim çok da olumlu tepkiler aldım” diyor. Eda kendi mallarının yanında, konsepte uygun başka markaları da satıyor. Kendi ismiyle açtığı mağazasında, çantadan ayakkabıya, t -shirt tan abiye kıyafetlere kadar farklı ürünler bulmak mümkün. Özellikle kendi ürünlerinin, hem gündüz, hem de bir takım aksesuarların ilavesiyle gecede giyilebileceğini söyleyen Eda, “Hem moda hem de ekonomik bir tarz yarattım” diyor. Bir yandan kendi markasını büyüten Eda, bir taraftan da Alaçatı Tuval’de yönetici olarak işin başında.
Bir başarı öyküsü
İnat etti ve başardı Livia’dan, Level’e
Selim Baylav, Ege Üniversitesi’nde İngilizce İşletme Bölümünü bitirdi. Bir süre aile şirketinde çalıştı. Ama yapmak istediğinin bu olmadığını fark etti ve kendi kanatları ile uçmaya karar verdi. Sevdiği işi yaparsa ancak başarılı olacağına inandı. Sonrasını Selim Baylav anlatıyor: “Küçüklükten beri en çok keyif aldığım, kendimi bulduğum uğraşın, yemek yapmak olduğuna karar verdim. Yani daha ilk ve orta okuldayken, kendimce, annemin yaptığı yemeklerin üzerine, sos karışımları hazırlıyordum. Hatta ‘BY Love’ adını verdiğim bir acı sos yaratmıştım. Bütün ev halkı, başta annem olmak üzere bayılmışlardı. İşte o an şirketten ayrılıp, aşçı olmaya karar verdim. Bunun için İngiliz Kraliyet Akademisi’ne bağlı bir okula katılıp mezun oldum.”
İlk adım İstanbul
Haklı. Ben de aynı durumu, günlerdir gazetelerde, hem de en ciddi olanlarında, ve de birinci sayfalarda, magazin programlarında yer alan İvana - Yurdal Sert arasında yaşananlardan dolayı, çıkan haberlerden duyuyorum. Böh! İğrenç... Ayıp. Ramazan mübarek günü rezil, rüsva oldular. Yurdal’ı yıllardır tanırım. Evlenmeden önce birkaç kez, gece yaşamında karşılaşıp, sohbet ettiğimiz olmuştur. Keza ağabeyi ve yengesiyle de öyle. Yani halim,selim insanlar. Nasıl bu duruma düştüler aklım almıyor. Yurdal’ın, gazetelerde değişik kadınlarla samimi pozlarda fotoğrafları çıkıyor. İvana Sert, gazetelere kocasının kendisini o.....larla aldattığını söylüyor. www.ayaklıgazete.com Yurdal Sert’in, karısının kendisini aldattığı haberlerini, manşet yapıyor. Yurdal daha da ileri giderek, Ivana’nın, ortağı işadamı Hatem Yavuz ile kendi evinde, kendi yatağında, kendisini aldattığını ve buna da hizmetçilerin tanık olduğunu iddia ediyor...
Şöhret bir
yuvayı daha yıktı
Yurdal ve İvana arasında yaşananlar, bana göre büyük rezillik ve kepazelik. Bence bu olanlar yeni değil. Ama düne kadar, kocasının gölgesinde yaşayan ve yalnızca ‘İkoncan’ olarak anılan İvana Sert’in, ekranlarla şöhret olmasını Yurdal, hazım edemedi... Şöhret bir yuvayı daha yıktı... Yani, bu sonu kendisi hazırladı. İvana kıçını, başını açarken, o seksi pozları verirken, evliliğinin bir gün tehlikeye gireceğini bilmiyor muydu? Tüm pislikler, çirkinlikler ortaya çıktı. Kimse henüz 5 yaşındaki Ateş’i düşünmüyor. Bu çocuk okul çağına gelince ne olacak? Böyle bir anne ve baba bu çocuğa nasıl ebeveyn olacak? Google girdiği an Ateş, anne ve babasının yaşadığı tüm rezillikleri görecek. Ya da bazı vicdansızlar ona gösterecekler. O zaman ne olacak? Üzgünüm çok... Hem de hiç tanımadığım 5 yaşındaki Ateş için. Yoksa Yurdal da İvana da Hatem Yavuz da bana göre utanma duygularını çoktan yitirmişler. Kaşarlar...
Seferihisar’da Saprano İlayda
Ayşegül Aydın, müzik sektöründe, neredeyse 15 yıldır tanıdığım bir uluslararası menajer. Zerrin Özer ile çalışırken oldukça da samimiydik. Çok düzgün bir kız. Bana da “Şenay Abla” der. Salı günü aradı. Seferihisar’a geleceğini ve burada gerçekleşecek Shining Star Çocuk Festivali’ne davet etti. Hoş festival 18 Ağustos Perşembe başladı. Kısmetse de yarın, yani 21 Ağustos Pazar da sona eriyor.
Merkezi Malta’da bulunan; As Başkan Figen Çakmak ve Türkiye Festival Başkanı&Yönetim Kurulu üyesi Tolga Gürdil’in öncülüğünde, iki yıldır ülkemizde de faaliyet gösteren, Dünya Sanatçılar ve Festivaller Birliği WAFA’nın çatısı altında gerçekleşiyor... Ve bir ilk. İzmir’in Seferihisar İlçesi’nde, Angora Beach Resort’da yapılan, 1. Uluslararası Shining Star Çocuk ve Gençlik Festivali, Ayşegül’e göre, gelecek yıllar, içerik olarak daha da zenginleşerek devam edecek... Festivale; İtalya, Romanya, Bulgaristan, Rusya, Litvanya, Malta, Estonya, Fransa, İspanya ve Moldova’dan gelen yarışmacılar, ülkelerinden, sevilen iki şarkıyı seslendirerek, sahnede canlı performans gösterecekler. Türkiye’den de çok sayıda baş vuran katılımcılara, uluslararası katılım sertifikaları ve çeşitli armağanlar sunulacak.
Final gecesinde sürpriz isim